Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts
Merhaba

Foruma Hoşgeldiniz

Kayıt Olduktan Sonra Rütbe Seçmelisiniz. Ve Daha sonra Lejant Oluşturmalısınız;
Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts
Merhaba

Foruma Hoşgeldiniz

Kayıt Olduktan Sonra Rütbe Seçmelisiniz. Ve Daha sonra Lejant Oluşturmalısınız;
Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts


 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yapKapı

 

 Bakanlık Alımları ~

Aşağa gitmek 
+12
Gemma Laudonia
Edmund M. Holmes
Vincent Valentine
Doris L. Cynthia
Xreatoft T. Wæhler
Alexander Leonél
Diana Meredith Kingsley
Bernard Saxon
Steffie Frannie Carton
George Crownie
Evan Bourne
Lachlan Telford
16 posters
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
Lachlan Telford
Seherbaz
Seherbaz
Lachlan Telford


Gerçek İsim : Ali
Mesaj Sayısı : 242
Kayıt tarihi : 16/07/09
Yaş : 27

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Bakanlık Alımları ~ Left_bar_bleue93/100Bakanlık Alımları ~ Empty_bar_bleue  (93/100)
Patronus: Cehennem Köpeği

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimePtsi Kas. 23, 2009 7:11 pm

Ad, Soyad:
RolePlay Yaşı:
İstediğiniz Bakanlık Dairesi:
Günde Kaç Saat Online?:
Örnek RolePlay:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Evan Bourne
Müdür Yardımcısı | Tılsım Profesörü
Müdür Yardımcısı | Tılsım Profesörü
Evan Bourne


Gerçek İsim : Ünal
Mesaj Sayısı : 284
Kayıt tarihi : 06/12/09
Yaş : 30

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Bakanlık Alımları ~ Left_bar_bleue94/100Bakanlık Alımları ~ Empty_bar_bleue  (94/100)
Patronus: Kaplan

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimePaz Ara. 06, 2009 12:56 am

Ad, Soyad:Evan Bourne
RolePlay Yaşı:29
Günde Kaç Saat Online?: 6 +
İstediği Bölüm : Sihir Bakanlığı

Örnek RolePlay:
Sessiz bir çığlık gibidir Roma'nın soğuğu...

Susmuştu yine gece.Çökmüştü üstüme sanki koca bir karanlık gibi.Ama o karanlığı aydınlatan tek şey,odama giren ayın bembeyaz parıltısıydı.Dolunay vardı bu gece.Odamdaki camın önündeki setin üzerine oturdum.Dışarıda iliklere kadar işleyen bir soğuk müthiş ve kıpırtısız bir ay duruyordu.O hâli ile bütün gün izleyebilirdim.Kâbus gibi,korku gibi üstüne çöken,gecenin zifiri karanlığından korunmanın tek yolu,eşsiz pırıltısıyla ay olmuştu yine.Bütün gerçekleri bir kenara atıp,bir boşluğa düşmek isteği vardı yine içimde.Nedense hep geceleri böyle oluyordum.Ancak,gündüzleri ise sanki yüzüme bir duygu maskesi takılmış gibi,mutlu ve şen olabiliyorum.Nasıl mı başarıyorum ? Kim bilir.Ancak yinede bir şeyi biliyordum.Hemen uyumazsam yarın göz altlarım mosmor olacak.Ay'ın,o eşsiz pırıltısından kendimi zorla kurtararak yatağa attım.Çok uzun bir gece olacak gibi.Çok uzun...

Güneşin ilk ışıkları odamın içine doluşmaya başlarken,yeni yeni açılan gözlerim parıldayan odaya alışamıyordu.Yataktan olduğum hızla ayağa kalktım.Kalktığım gibi tekrar düştüm.Başım dönmeye gözlerim kararmaya başlamıştı.Bir kaç dakika yatakta öylece asılı kaldıktan sonra yavaşça tekrar ayağa kalkmayı denedim.Bu sefer başarılıydı.Güçlükle ayağa kalkıp gözlerimi açtım.Parıldayan güneş gözümü almıyor,içimi sanki nur ile dolduruyordu.Pencerenin önüne gidip gerindim.Bütün vücudum rahatlama etkisi ile elektriklendikten sonra duşa girme hazırlığına başladım.Üstümdekileri çıkardıktan sonra banyoya doğru ilerledim.Sağda ve soldaki cansız bir kaç tabloya isteksizce "Günaydın." dedikten sonra,çoktan sahanlığı geçmiş,banyoya gelmiştim bile.İçeri girip duşun yanına gittim.Elimle hafifçe suyu açtığımda suyun buz gibi olduğunu hissettim.Çivi gibi bir soğuk,vücuduma yayılıyor,tüylerimi diken diken ediyordu.Su aktıkça ısınmaya,ısındıkça altına girmeye hazır oluyordu.Yeterli ısıya geldikten sonra altına girdim ve yıkanmaya başladım...

Tekrar odama döndüğümde ıslaktım.Havluyla kurulandıktan sonra üstümü giyinmeye başladım.Son olarak eldivenlerimi de taktıktan sonra mantomu alıp dışarı adımımı attım.Çıkar çıkmaz,o güneşin sahte olduğunu,havanın iliklere işleyen bir soğuk ile kaplandığını gördüm.Direk mantomu giyip önünü sonuna kadar kapattıktan sonra,Roma'nın puslu sokaklarında ilerlemeye başladım.Daha yola çıkar çıkmaz ilk durağım Spagna Meydanı olmuştu.Sabahın kokusunu içime çektikten sonra yürümeye devam ettim.Dünden kalan hafif yağmur -belki de sadece çiselemişti- etrafı nemlendirmişti.İleride,meydanın ortasında ki açıklıkta bankta kurulmuş tanıdık bir yüz gördüğümü farkettim.Biraz daha yaklaştığımda bunu Adolphe olduğunu gördüm.Yanağından akan iri göz yaşı tanecikleri yüzünü ıslatmış,Roma'nın soğuğunda orada öylece oturuyordu.Yine ne olmuştu ki ? O soğukta orada oturmasının sebebi çok azdı.Adımlarımı hızlandırıp son hızla yanına gittim.Yanına geldiğimde ağladığını gördüm.İçli ve buruk bir ses tonuyla ağlıyordu.Hıçkırıkları daha sessiz ve baskındı.Ancak,önemli soru ne olmuştu ? Yanına yaklaşıp banka oturdum.Hafif buruk bir ses tonuyla konuştum ;

"Günaydın Adolphe.Hey sana ne oldu ?!"

"Hiç,hiç birşey olmadı Evan."
"Olmadı mı ? O zaman neden ağlıyorsun.Hadi ama benden de saklıyacak değilsin herhalde."
"Yine,yine onu gördüm rüyamda.Unutamıyorum,unutmak istiyorum ama olmuyor.Unutamıyorum!"

Şaşırmıştım.Nasıl olurdu ki ? Unuttuğunu,onunla hiçbir alakası olmadığını söylemişti.Hiç bir zaman unutamadığımız biri olmuyor demekki.Ancak,bu Adolphe'ye uymayan bir davranıştı.O hep benim gibi hep avareydi.Biri gelir biri gider yaşam tarzını uyguluamazmıydık hep ? Nasıl oldu da bu kadar değişebildi.Anlamıyorum!En yakın arkadaşımı da bir aşk faciası yüzünden kaybediyorum.Olacak şey değil.Sinirin beynime aktığını,kör ettiğini farkettiğimde sakin olmaya çalıştım.Mutlaka unutacaktı.Ancak zamana ihtiyacı vardı.Sakin bir ses tonu ile onu kırmadan konuşmaya çalıştım.Bu zordu,gerçekten zordu.Onun neşesini yerine getirmeliydim.Kolundan tutup ayağa kaldırdım ve sevecen bir tavırla ağzımı açtım;
"Haydi ama unut onu artık.Hadi kalk,sana bireyler ısmarlıyayım.Hem konuşur dertleşiriz."


En son Evan Bourne tarafından Paz Ara. 06, 2009 1:01 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
George Crownie
Hogwarts Müdürü
Hogwarts Müdürü
George Crownie


Gerçek İsim : umut.
Mesaj Sayısı : 1989
Kayıt tarihi : 11/07/09
Yaş : 32
Lakap : geo.

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Bakanlık Alımları ~ Left_bar_bleue100/100Bakanlık Alımları ~ Empty_bar_bleue  (100/100)
Patronus: Mantikor

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimePaz Ara. 06, 2009 1:00 am

Hangi Daireyi istediğinizi de yazarsanız sevinirim =)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://eskiao.roleplaylife.net
Evan Bourne
Müdür Yardımcısı | Tılsım Profesörü
Müdür Yardımcısı | Tılsım Profesörü
Evan Bourne


Gerçek İsim : Ünal
Mesaj Sayısı : 284
Kayıt tarihi : 06/12/09
Yaş : 30

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Bakanlık Alımları ~ Left_bar_bleue94/100Bakanlık Alımları ~ Empty_bar_bleue  (94/100)
Patronus: Kaplan

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimePaz Ara. 06, 2009 1:01 am

Editlendi ..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
George Crownie
Hogwarts Müdürü
Hogwarts Müdürü
George Crownie


Gerçek İsim : umut.
Mesaj Sayısı : 1989
Kayıt tarihi : 11/07/09
Yaş : 32
Lakap : geo.

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Bakanlık Alımları ~ Left_bar_bleue100/100Bakanlık Alımları ~ Empty_bar_bleue  (100/100)
Patronus: Mantikor

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimePaz Ara. 06, 2009 1:04 am

Kabul Edildi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://eskiao.roleplaylife.net
Steffie Frannie Carton

Steffie Frannie Carton


Gerçek İsim : Hüll.
Mesaj Sayısı : 109
Kayıt tarihi : 06/12/09
Yaş : 28

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimePaz Ara. 06, 2009 3:07 am

Steffie Frannie Carton
22
Sihirsel Yaratıklar Düzenlenmesi ve Denetim Dairesi Başkanlığı.
iki saat garanti olurum, üstünde de olabilir.

Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
George Crownie
Hogwarts Müdürü
Hogwarts Müdürü
George Crownie


Gerçek İsim : umut.
Mesaj Sayısı : 1989
Kayıt tarihi : 11/07/09
Yaş : 32
Lakap : geo.

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Bakanlık Alımları ~ Left_bar_bleue100/100Bakanlık Alımları ~ Empty_bar_bleue  (100/100)
Patronus: Mantikor

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimePaz Ara. 06, 2009 3:21 am

Kabul Edildi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://eskiao.roleplaylife.net
Bernard Saxon

Bernard Saxon


Mesaj Sayısı : 5
Kayıt tarihi : 06/12/09

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimePaz Ara. 06, 2009 8:59 pm

Ad, Soyad: Bernard Saxon
RolePlay Yaşı: 26
İstediğiniz Bakanlık Dairesi:Sihirsel Yaptırım Dairesi
Günde Kaç Saat Online?: Min. 2 Saat - Max: 5 Saat (Sınav günleri hariç)
Örnek RolePlay:


Bernard, gecenin geç saatlerinde ses çıkartmadan odasına kapanmıştı. Birkaç saat sonra gözlerini kapadı ve şömineden gelen çıtırtıların onu rahatlatmasına izin verdi. Sıradan bir sabahtı, her zaman ki gibi masasının başında uyuya kalmıştı, aniden dışarıdan yükselen bir çığlık sesiyle uyandı. Biranda masadan kalktı, bir köşeye atmış olduğu üstünü hızla alırken ağzında mırıldandığı, birkaç kelime, onun içindeki çaresizliği dışarıya vuruyordu. Pencereden dışarıya baktığında kimseyi göremedi. Umursamaz bir tavırla içeri girip bi kahve aldı ve yazdığı kitaba devam etmeye başladı...

Biraz sonra hayatının aslında ne kadar boş ve anlamsız olduğunu düşünerek kalkıp yüzünü yıkadı ve aynaya baktı eskiden yanında olan herkesin yok olduğunu fark ederek."Lanet olsun!" diye bağırarak masanın üstündeki kahve dolu fincanı yere fırlattı. Can sıkıntısıyla odanın etrafında dolaşmaya başladı. Pencerenin önünden geçerken yağan yağmurun pencereyi hırpalarcasına yağdığını gördü ve biraz daha yakınlaştı, büyük bahçenin ortasındaki bankta bir bayanın yalnız başına oturduğu gördü. Üstüne bir palto alarak, kapıdan dışarı çıkmaya koyuldu. Orta kapının arkasındaki şemsiyelerden birini hızla çekerek açtı ve bahçeye yöneldi.
Bahçeye çıktığında yağmurun hafiflediğini fark etti, çiseleyen yağmur eşliğinde kendisini bulmaya başladı. İçine çektiği toprak kokusu ile temiz hava birbirine karışmıştı neredeyse. İçini kaplayan soğuk hava bir sigara yakmasını istiyordu sanki" Yavaş ve sakin adımlarla banka doğru yürümeye başladı. Yaklaştıkça netleşen kadını tanımıyordu.
"Merhaba, yalnız oturmak için yanlış bir zaman değil mi?" dedi gülümseyerek ve şemsiyeyi bayanın da üstünü kapatacak şekilde aralarına aldı.
Bayan buğulanan gözlüğünü çıkartarak, ona baktı ve çıkardığı zarif bir mendille gözlüğü narince sildi. "Her şeyin olduğu gibi bununda bir bedeli var. Hastalanmak pahasına bu güzel havayı yaşamaya değer ama şimdi kalkmam gerekiyor. İyi Günler" diyerek ve yavaşça kalkarak çöken sisin yardımıyla çabucak gözden kayboldu. Bernard, sigarasını yaktı ve kısa bir süre sonra evden çantasını alarak bakanlığa gitmek için hazırlandı. Bakanlıktan dışarı çıkrığında artık yeni görevini almıştı. Adını bile duymadığı bir kasabada yaşayanlarm hakkında bir rapor hazırlaması gerekiyordu. Ucu açık bir bitirme tarihiyle yola çıktı. Uzun ve yorucu bir yolculuk geçirmişti. İki ay kadar kasabada yaşayarak, kasaba halkının güvenini kazandı.
Her gece çevredekiler hakkında düşüncelerini kitap yığınlarının en altında sakladığı bir not defterine karalıyordu.
Son günlerde bu bilgileri özetleyerek bakanlığa sunabileceği bir dosya haline getirmişti. Bakanlığın bu iş için 2 yıldan daha uzun bir süre ayırmak istemesi onu şaşırtmıştı. Belki de buralardaki dağınık kasabaları dolaşıp onlar hakkında da rapor hazırlayabilirim. Diğer gün kimseye haber vermeden oradan uzaklaştı. En yakın yerleşim merkezine ulaştığında hava kararmıştı. Saate baktığında zaman gerçekten de çok çabuk geçmişti. Loş bir ışıkla kapısı aydınlatılmış küçük bir bar denilebilecek bir yere girdi. Masaların çoğu doluydu. Herkes mutluydu, kısa konuşmalardan sonra kahkahalar yükseliyordu. Kapıdan uzak bir masada yalnız bir bayan oturuyordu. İzin isteyerek yanına geçip oturdu zaten oturabileceği başka bir yer de yoktu. Sabaha karşı sohbetleri iyice ilerledi, Bernard daha önce hiç bir bayanı kendine bu kadar yakın hissetmemişti. Üç hafta sonra beraber yaşamaya başladığı Eva'yla hayatının sonuna kadar sürdürebileceği Bernard her şeyi eskisi gibi yaşamaya devam ediyordu. Bu toz pembe hayat, Eva bir sabah ortadan kaybolana kadar devam etti. Aradan çok zaman geçmişti. O gittikten sonra renkler, mevsimler solmaya başlamıştı. Uzun süre kaldığı ve onu terk eden sevgilisini beklediği bu küçük kasabada sıradan bir gündü. Kapının çalınmasıyla Bernard heyecanlandı. Hızla kapıyı açtı, gelenler bu kasabada yaşayan gençlerden birkaçıydı. Onları içeriye davet etti ve sohbet etmeye başladılar. Niye şimdi geldiler ki diye düşündü. Konuşmalar ilerledikçe neden geldiklerini anladı.

Sarışın olanı "İki aydır evde ne bi ışık nede bi ses var, herkes merak etti ve bakmamız için bizi yolladılar." dedi. Bernard, iki aydır masa başında kitap yazmakla meşguldü. "Size ne?" demeyi çok isterdi.

Biraz sonra küçük kız "Bir yıl kadar önce buraya gelen orta yaşlı arkadaşınız sizin yanınızdan çıkıp giderken, tüm olanları öğrendik, sizin için çok üzülüyoruz. Artık babam sizin hakkınızda buradan gidip kendi hayatını yaşamalı diyor" dedi.

Yarım saat daha konuşup evden ayrıldılar.

Küçük kızın ağlamaklı konuşması onu derinden etkilemişti. Sabaha kadar gözünü kırpmadan düşündü. Gün ağarmaya başlamıştı. Bernard, ayrılık sahnelerinden her zaman nefret etmişti. Bir ara hiç bir şekilde haber vermeden çekip gitmeyi bile düşünmüştü ama bu onlara haksızlık olur gibi geliyordu. Uzun süredir yaşadığı ortamdan ayrılmak çok kötü bir durum gibi görünüyordu ama bir yandan da değişimin iyi olacağını düşünüyordu. Bu bölgeden hatırlayacağı sadece iki veya üç yaşıtı ve o küçük kız olur gibi geliyordu. Burdan ayrılması çok güç olacak gibi görünüyordu. Daha kimseye haber vermemişti. Barda söylemeyi planlıyordu söylemenin zorluk derecesini henüz kavrayamamış olması ona sıkıntı veriyordu. Ne diyecekti sanki?
-Hoşça kalın arkadaşlar ben gidiyorum mu? Olabilirdi fakat fazla duygusuzca kaçıyordu. Burda yaşayan aile sayısı çok azdı geriye kalan büyük çoğunluk kasabayla tek gecelik aşk yaşayan göçebe insanlardı. Aşk... Evet, başka birinde tatmadığı 'gerçek' sevgiyi dışarıdan hayalet kasaba gibi görünen bu yerde bulmuştu. Veda sırasında söyleyeceği şeyler onun için çok önemliydi ama geleceğe yönelik hiç bir şey olmayacaktı çünkü planlarına göre bir daha buraya gelmek gibi bi hataya düşmeyecekti.

Çantasına eşyalarını dolaptan çıkarttığı gibi attı, yazdığı kitabı, çalışmalarını, planlarını, son olarak yanından hiç ayırmadığı muggle kalemini atarak kapattı. Üstündeki kıyafeti incelemeye başladı. Gözlerinden hüzün akıyordu adeta. Aynaya boş boş bakıyor ve düşünüyordu. Ne olurdu şimdi kapıyı açıp gelse? diye içinden geçirerek odanın içerisinde dolanmaya başlamıştı. Saat daha çok erkendi ama onu uyku tutmamıştı. Çantasını sırtına vurarak merdivenlerden aşağıya doğru yavaşça inmeye başlamıştı. Evini de çok özleyecekti... İçinden avazı çıktığı kadar bağırmak geliyor fakat yapamıyordu. Özgür olduğunu hissedemiyordu bir türlü. Mutfağa doğru ilerlemeye başlamıştı. İçeriden Eva'nın güzel sesiyle şarkı söylediğini duyuyordu. Çantasını kapıya doğru fırlattı. Hemen mutfağa koştu ama gelen ses birden kesildi. Gözleri dolmaya başlamıştı. Kapıya doğru ilerlerken kapının yanında duran dolabın aynasına bakarak kendisini süzmeye başlamıştı. Perişan bir haldeydi. Çantasını alarak kapıdan çıktı. Her zaman büyük bi özenle düzelttiği saçlarını dağınık bıraktı. Kapıyı çekerek evden dışarı atmıştı kendisini... Saat çok erkendi, kasabanın en kalabalık sokağına çıktı. Kimseler yoktu. Kollarını açıp gökyüzüne baktı. Hayatındaki bu hüzünlü havadan kurtulması gerekiyordu.

"1.5 yıldır evden çıkmıyorum, çok mu kilo almışım ne?" diye kendi kendine konuşmaya başladı, hafifce gülümseyerek yoluna devam etti.

Önünden geçeceği son eve geldi. Arkasına dönüp uzun ve kimsesiz yola el salladı. Ağzındaki karamel tadıyla gözlüğünü taktı ve ilerledi. Dolaşarak, her şeyi not ederek, durup fikirlerini yazarken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı. Saat gece yarısına varmak üzereydi. Etraf karanlığa bürünmüştü ama ışığa ihtiyaç yoktu. Bernard, ay ışığının bu kadar parlak olduğunu o gece anlamıştı. Bu kadar sessizlik ve karanlık her zaman Bernard'i korkutur. Çünkü küçükken yaramazlık yaptığında dolabına saklandığı günleri hatırlar. Bernard o gece uyuyamamıştı. Zaten bu genelde rastlanan bir durumdu. Gökyüzü olduğundan gizemliydi. Yıldızlar sık sık sönüp tekrar aydınlanıyordu. Sanki bir kalp gibiydi. Aklına animagus olduğunu öğrendiği ilk gün geldi. Hogwarts'da 3. Sınıf öğrencisiydi. Zaman ne kadar çabuk akıp geçmişti. Eline oturduğu ufak tepede karıncaların dolaştığı toprağı aldı ve rüzgara savurdu. Yarım saat sonra büyük bir fırtına çıktı. Ürperme ile uyandı Bernard. Elini başına koydu, şapkası uçmuştu. Gülümsemeyle gökyüzüne geri döndü. Muhteşem bir manzaraydı ama yarım saat önce. Şimdi etrafı kara bulutlar kaplamıştı. Yağmur yağacak gibiydi. Yaslandığı ağaca iyice yapışarak, ağacın geniş yapraklarıyla korunmaya çalışıyordu. Sonunda sabah olmuştu. Karnı çok açtı. Gözüyle görmekte zorlandığı önündeki dağın eteğinde bi şehir olduğunu gördü. Yürüyecek hali kalmamıştı zorlanarak da olsa şehre vardı. Biraz dinlendikten sonra "Bakanlığa gitmenin zamanı geldi de geçiyor bile" diyerek Londra'nın yolunu tuttu.

DipNot: Renklendirme Yapmadım kusura bakmayın..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
George Crownie
Hogwarts Müdürü
Hogwarts Müdürü
George Crownie


Gerçek İsim : umut.
Mesaj Sayısı : 1989
Kayıt tarihi : 11/07/09
Yaş : 32
Lakap : geo.

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Bakanlık Alımları ~ Left_bar_bleue100/100Bakanlık Alımları ~ Empty_bar_bleue  (100/100)
Patronus: Mantikor

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimePaz Ara. 06, 2009 9:20 pm

Alındınız
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://eskiao.roleplaylife.net
Diana Meredith Kingsley

Diana Meredith Kingsley


Gerçek İsim : Yine Su yine Su xD
Mesaj Sayısı : 103
Kayıt tarihi : 08/12/09
Yaş : 29

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimeSalı Ara. 08, 2009 10:02 pm

Ad Soyad: Isabella Amy Kohen

RolePlay Yaşı: 23

İstediğiniz Bakanlık Dairesi: Gizem veya Esrar Dairesi

Günde Kaç Saat Online?: 5 saat ve üstü. Hafta Sonları Sürekli

Örnek RolePlay: Görüldü (Umut)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
George Crownie
Hogwarts Müdürü
Hogwarts Müdürü
George Crownie


Gerçek İsim : umut.
Mesaj Sayısı : 1989
Kayıt tarihi : 11/07/09
Yaş : 32
Lakap : geo.

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Bakanlık Alımları ~ Left_bar_bleue100/100Bakanlık Alımları ~ Empty_bar_bleue  (100/100)
Patronus: Mantikor

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimeSalı Ara. 08, 2009 10:43 pm

Kabul Edildiniz...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://eskiao.roleplaylife.net
Alexander Leonél

Alexander Leonél


Gerçek İsim : Görkem
Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 09/12/09
Lakap : Alex

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimeÇarş. Ara. 09, 2009 5:02 am

Ad, Soyad: Alexander Leonél
RolePlay Yaşı: 31
İstediğiniz Bakanlık Dairesi: Unutturma Bölümü
Günde Kaç Saat Online?: Hafta içi 16:00 - 00:00 arası hep online ım... Tabi bir sorun olmadığı sürece. Hafta sonu en az 6-7 saat online ım
Örnek RolePlay: Pm ile gönderilmiştir ^^


En son Alexander Leonél tarafından Perş. Ara. 10, 2009 5:22 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
George Crownie
Hogwarts Müdürü
Hogwarts Müdürü
George Crownie


Gerçek İsim : umut.
Mesaj Sayısı : 1989
Kayıt tarihi : 11/07/09
Yaş : 32
Lakap : geo.

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Bakanlık Alımları ~ Left_bar_bleue100/100Bakanlık Alımları ~ Empty_bar_bleue  (100/100)
Patronus: Mantikor

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimeÇarş. Ara. 09, 2009 5:25 am

Kabul Edildiniz Rütbeniz Veriliyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://eskiao.roleplaylife.net
Xreatoft T. Wæhler

Xreatoft T. Wæhler


Mesaj Sayısı : 12
Kayıt tarihi : 10/12/09

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimePerş. Ara. 17, 2009 6:05 am

Ad, Soyad: Tom Giftwoods
RolePlay Yaşı:26

İstediğiniz Bakanlık Dairesi:Sihrili Kazalar ve Felaketler
Günde Kaç Saat Online?:7-8 saat
Örnek RolePlay:Gönderildi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
George Crownie
Hogwarts Müdürü
Hogwarts Müdürü
George Crownie


Gerçek İsim : umut.
Mesaj Sayısı : 1989
Kayıt tarihi : 11/07/09
Yaş : 32
Lakap : geo.

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Bakanlık Alımları ~ Left_bar_bleue100/100Bakanlık Alımları ~ Empty_bar_bleue  (100/100)
Patronus: Mantikor

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimePerş. Ara. 17, 2009 6:54 pm

Alındınız.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://eskiao.roleplaylife.net
Doris L. Cynthia




Gerçek İsim : İlker
Mesaj Sayısı : 143
Kayıt tarihi : 14/12/09
Yaş : 30
Lakap : Leo

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimePaz Ara. 20, 2009 4:48 am

Ad Soyad: Doris L. Cynthia

RolePlay Yaşı: 22

İstediğiniz Bakanlık Dairesi: Gizem veya Esrar Dairesi

Günde Kaç Saat Online?: 2+

Örnek RolePlay:



Büyüleyici siyah bir kuş pencerenin önünden huşuyla geçiyordu. Onun havada süzülüşünü izlemek insanın üzerine inanılmaz bir mutluluk salıyordu. Uçmak, özgür olmak. Doris bu duyguyu hissetmeyeli epey olmuştu. İçindeki isyankâr ruh çığlıklarla hemen Quidditch sahasına gitmesini istiyordu. Bu mutluluğu teninde tekrar hissetmek bedenini kapladığını görmek istiyordu. Mutsuzlukla dışarıdaki havaya baktı. Sabahın tüm güzellikleri ve Ekim' in tüm kasvetini toplamış Doris’ı isyana davet ediyordu. Bugün Ekim'in son günüydü ve belkide bir kaç ay içinde görebilecekleri son güneşli gündü. Gözlerinde elle tutulabilir bir mutsuzluk vardı. Kendini hapsedilmiş gibi hissediyordu. Özgürlüğü kısıtlanmıştı. Tek görüş günleri ise Çarşamba'larıydı. Onun da gelmesine daha 4 gün vardı. Henüz Quidditch maçları da başlamamıştı. Ruhu sıkılıyordu. Kalbide ona eşlik eder gibi az atmaya başlamıştı. Damarlarında kanının akmasını sağlamanın tek çaresi vardı. Vücuduna hava desteği vermek. Pencerenin yanındaki koltuğu ayaklarıyla iterek doğruldu. Vücudunda somut bir istek dolaşıyordu. Yaşamasının tek çaresinin ne olduğunu bilen ölüme mahkûm bir tutuklu gibiydi. Yatakhaneye ilerleyerek yatağının yanında komodinin kenarına koyduğu süpürgesini aldı. Süpürgesinin pürüzsüz sapını elinde dolaştırırken ateşin vücudunda kalbine doğru ilerlediğini hissedebiliyordu. Gözlerinde kimsenin anlam veremeyeceği bir ışık parıldıyordu. Bunu sadece bir Quidditch Oyuncusu anlayabilirdi. Süpürgesinin ucuna altın harflerle işlenmiş yazıya baktı;"Ateşoku". Yüzündeki gurur ve kibir karışımı duyguyla yatakhanenin soluk kahverengi kapısını açarak ortak salona ilerledi. Ateşokunu aldığı günü hatırlıyordu. Öyle mutluydu ki. Daha önce hiç şeker yememiş bir çocuk gibi ilk kez süpürgeye bindiğini hissetmişti. Daha önce hiç bu kadar muhteşem bir hediyesi olmamıştı. Şimdilerde pek rövanşta bir süpürge olmasa da o günlerde alabilmek için dükkânın önünde kuyruk olurdu. Ateşoku gibi bir kaç süpürge daha çıkmıştı. Ama Ateşokları popülerliklerini hep korumuştu. Hala en çok kullanılan süpürgeler arasındaydı. Doris onu ellerinde kırılacak bir eşya gibi taşıyarak portre deliğinden tırmandı. Giriş Salonundaki araziye açılan büyük ve ihtişamlı kapıya doğru ilerledi. Heyecanlı bir kalabalık onu içine çekmeye hazır gibiydi. Ama o onlara aldırmadan arazinin muhteşem havasıyla ciğerlerini doldurdu. Herkes bu akşam ki balo için heyecanlıydı. Durmadan kostümleri ve saçları hakkında konuşuyorlardı. Doris onları duymamaya çalışıyordu. Çünkü kendisi de onlar gibi baloya hazırlanmalıydı ve bu süreç onun havada kalacağı zamanı daraltıyordu. Diğerleri gibi heyecanlı değildi. Ama etrafa yayılan söylentilere göre şimdiye kadar ki en muazzam balo olacaktı. Bu Cadılar Bayramı Büyük Salon' da kutlanmak yerine Balo Salonunda kutlanılacaktı. Doris bunu duyduğunda söylentilerin gerçek olabileceği kanısına varmıştı. Balo Salonu, içinde her türlü gösteriyi sağlayabilecek kadar büyüktü ve çeşitli sihirlerle donatılmıştı. Doris en son Balo salonuna girdiğinde ne için orada bulunduğunu hatırladı; Savaşta ölen kahramanlar için yas töreni. Balo ağlıyor gibi görünüyordu. Slytherin'lerin bile üzüldüğü görülebiliyordu. Ki bu odanın sihrinin bir parçası gibi görünüyordu. Oda kendini içindeki kutlama ve anma gibi törenler için hazırlıyordu.

Gecenin nemiyle ıslanmış çimleri ezerek Bekçi kulübesinin arkasındaki patikadan Quidditch sahasına ilerliyordu. Yasak Orman çekiciliğini ve gizemlerini kullanarak insanları içine çekmeye çalışıyordu. Öğrenciler arazinin ıslaklığına aldırmayarak çimlere yayılmıştı. Doris' de onlar gibi bu ortamın etkisindeydi. Öğleden sonraki dersler iptal edilmişti. Ki bu da bu Cadılar Bayramı' nın Hogwarts' ın tarihine geçeceğinin bir kanıtıydı. Ayaklarının altında ezilen çimlerin seslerinin dışında sessizlikle Quidditch Sahasına ilerledi. Artık adımlarını çamurlaşmaya başlamış toprakta atıyordu. Vücudunu kaplayan bir sıcaklık ellerine doğru ilerledi ve Ateşokunu istemsizce kaldırmasını sağladı. Doris Ateşokuna atladığında tüm hapsedilmişliğinin üzerinden gittiğini hissetti. Neşeyle çığlık attı. Hava onu sevinçle kucaklamıştı. Gökyüzüne doğru hızla uçtu. Ateş oku hızlandıkça o sesini daha da yükseltiyordu. Gülümseyerek Tutucu çemberlerinin içinden geçti. Kahkahalarıyla sarsılan Quidditch sahası onu bırakmaya niyetli değildi. O da onu. Elinde olmadan gülümseyip çığlıklar atarak Ateş okunun havayı yararken çıkardığı sesleri kuvvetlendiriyordu. O kendini kaybetmişken saatinin tik taklarını duyamıyordu. Zaman gittikçe ilerliyordu. Bir saat sonra Cadılar Bayramı Balosunun başlayacağının farkında bile değildi. Nefes almak ve vücudunu dinlendirmek için havada birkaç saniyeliğine durakladı. Beyninde biraz önce ona buraya gelmesini söyleyen şimdi ise kızgınlığa bürünmüş bir ses saate bakmasını söylüyordu. İstemsizce sol elini kaldırıp kıyafetinin kapattığı saati gün ışığına çıkardı. Gözleri dehşetle açıldıktan bir saniye sonra yere dalışa geçti. Toprağı ezerken gittikçe hızlanıyordu. Artık koşmaya başlamıştı ki arazinin bittiği noktaya, Hogwarts kapısına vardı. Arazinin havasını son bir kez ciğerlerine çekerek Hogwarts’ın heyecan kokan havasına daldı. İnsanlar telaş içinde koridorlarda koşturuyordu. Birçoğu kıyafetlerini giymişti bile. Doris onların yanından geçerken büyük bir tezat oluşturuyordu. Diğerleri kostümlerini üzerine geçirmişken o terli eşofmanlarıylaydı. Koridor boyunca koşup ortak salonuna vardı. Ev cinlerinin telaşlı sesleri duyulabiliyordu. Portre deliğini hızla açarak içeriye daldı. Arkadaşlarından bazıları ona şaşkınlıkla seslenirken o elini aceleyle sallayarak yatakhaneye koştu. Dün gece hazırladığı kıyafeti gardıropta asılı duruyordu. Ama önce sıcak bir duşa girmeliydi. Buna zamanı yoktu. Bildiği tüm sihirleri zihninde gözden geçiriyordu. En sonunda sık kullanılan bir sihir aklına geldi.
Asasını vücudunun etrafında gezindirerek; "Aklapakla" diye mırıldandı. Vücudundaki kirler vantuzla emilirmiş gibi asasının içine ilerlerken o temizlendiğini hissediyordu. Şimdi temizlenmiş olan vücuduna en sevdiği parfümünü sıkarak kıyafetini giyindi. Saçları kendisinden geçmiş gibi görünüyordu.

Adımlarını kendinden emin bir şekilde ortak salona çevirdi. O içeriye girdiğinde birçok bakışı üzerinde hissedebiliyordu. Utangaç bir gülümseme suratını kaplarken çekingen bir şekilde portre deliğinden tırmandı. Bu kıyafetle çok zor oluyordu. Aslında kesimi kolay hareket edebilmeyi sağlıyordu. Ama Doris böyle bir kıyafeti ilk kez giyiyordu. Kendini şimdiye kadar hiç olmadığı gibi hissediyordu; Yakışıklı ve çekici. Koridorlardan geçerken bakışlar üzerine çevriliyordu. Suratının kırmızıya dönüştüğünü hissedebiliyordu. İçinden Keşke bu olmasa diye diliyordu. Ama bu gecenin böyle geçeceği belliydi. Ona yüzyıllarmış gibi gelen birkaç dakika sonra Balo Salonunun kapısı gözüktü. Salonun ışıklandırması koridora yansımıştı. Daha salona girmeden içini bir heyecan bürüdü. Salon bitene kadar görevlilerden başka kimse görememişti. Birçok kişi içeri akın ediyordu. Doris kapıdan içeriyi adımladığında nutkunun tutulduğunu fark etti. Hogwartsta daha kaç tane sürpriz yaşayacaktı. Hayatı boyunca hiç böyle bir görkem görmemişti. Zorlukla yutkunarak etrafına bakınıyordu. Keşke 10 tane gözüm olsaydı diye düşündü. Çünkü etrafı bir an önce gözlemleyebilmeyi istiyordu. Oda siyah ve kırmızının aşkıyla döşenmişti. Salonun ışıklandırması on metre yukarıda süzülen oyulmuş devasa balkabaklarının içinden gelen ışıkla yapılıyordu. Masalar oyulmuş devasa balkabakları şeklinde dizayn edilmişti. İnsanlar içine girip oturabiliyorlardı. Siyah perdeler pencerelerin etrafından dolanıyor ve odayı bir çadıra dönüştürüyordu. Dans pisti salonun büyük bir kısmını kaplıyordu ve dans pistinin üzerinde muazzam bir ışıklandırma vardı. Burayı Muggle'ların deyimiyle; bir Diskoya dönüştürmüşlerdi. Doris şaşkınlık içinde masalardan birine geçti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vincent Valentine

Vincent Valentine


Gerçek İsim : Beycan
Mesaj Sayısı : 554
Kayıt tarihi : 12/07/09
Lakap : Vince, Vala

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimePaz Ara. 20, 2009 5:07 am

Gizem Dairesine alındınız... Rütbeniz veriliyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Edmund M. Holmes

Edmund M. Holmes


Gerçek İsim : Efe.
Mesaj Sayısı : 11
Kayıt tarihi : 27/01/10
Lakap : Ed, Mich

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimeÇarş. Ocak 27, 2010 2:46 am

Ad Soyad: Edmund Michael Holmes

RolePlay Yaşı: 28

İstediğiniz Bakanlık Dairesi: Sihirli Oyunlar ve Spor Dairesi

Günde Kaç Saat Online: Hergün 2 saat ve üstü

Örnek RolePlay: PM yoluyla Halledildi..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vincent Valentine

Vincent Valentine


Gerçek İsim : Beycan
Mesaj Sayısı : 554
Kayıt tarihi : 12/07/09
Lakap : Vince, Vala

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimePerş. Ocak 28, 2010 12:47 am

George Crownie demiş ki:
Alındınız.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Gemma Laudonia

Gemma Laudonia


Mesaj Sayısı : 36
Kayıt tarihi : 30/01/10

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimeC.tesi Ocak 30, 2010 2:56 am

Ad, Soyad: Gemma Laudonia.
RolePlay Yaşı: Yirmi.
İstediğiniz Bakanlık Dairesi: Sihir bakanı asistanı, mümkünse.
Günde Kaç Saat Online?: Beş saat.
Örnek RolePlay: "Sanatçı alımları" başlığında Sonja Petrovojka karakterimdeki rp geçerli sayılsın, lütfen.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marquéz Slorkié
Karanlık Lord
 Karanlık Lord
Marquéz Slorkié


Gerçek İsim : güven
Mesaj Sayısı : 205
Kayıt tarihi : 11/07/09
Yaş : 31

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Bakanlık Alımları ~ Left_bar_bleue99/100Bakanlık Alımları ~ Empty_bar_bleue  (99/100)
Patronus:

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimeC.tesi Ocak 30, 2010 3:09 am

Kabul edildi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Sydney Crystal Quixie




Mesaj Sayısı : 2
Kayıt tarihi : 12/01/10

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimeSalı Şub. 02, 2010 9:03 pm

Ad, Soyad: Sydney Crystal Quixie
RolePlay Yaşı: Yirmi beş.
İstediğiniz Bakanlık Dairesi: Saçmasapan Patentler Bürosu.
Günde Kaç Saat Online?: Hafta içi yaklaşık iki, hafta sonu dört civarı.
Örnek RolePlay:


Rüzgâr hırçınca esiyor, Sydney’nin beyaz sarı saçlarında dans ediyordu. Kış kendini göstermeye başlamıştı. Tepede kibirlice parıldayan güneşe aldananları avucunun içine alıp onlarla oynuyordu sanki. Sydney de güneşe kananlardandı; ellerine, yüzüne buzdan iğneler batıyordu şimdi. Ama bunun bir önemi yoktu, her şey yakında mükemmel olacaktı. Koyu kahverengi, ince paltosuna daha da sıkı sarıldı. Muggle Londrasının sokakları her zamanki gibi kalabalıktı. Sıkıcı koşuşturmacanın içinde görünmez olmuş, yıkılmak üzere olan bir binanın önünde durdu. Kız kardeşinin dairesi bu apartmandaydı. Kardeşinin böyle bir yerde oturuyor olması onu hiç etkilememişti, aslında memnun bile olmuştu. London hak ediyordu çünkü başına gelen her şeyi.

İntikama giden alevden köprüde yürüyordu Sydney. Adımlarını, ayaklarına ağırlık bağlanmışçasına yavaş yavaş atıyordu; köprünün her tahtasında birer birer durup sıcaklığı hissetmek istiyordu çünkü. Alevler yakmıyordu, tenini okşayıp ısıtıyordu onu. Arkasında London’ın olduğunu bildiği kapıya yaklaştıkça daha da yavaşladı ve bir metre kala durdu. Her şeyi mahvetmeden önce son bir kez düşünmek istiyordu, her şey için çok geç olmadan. Yapacaklarının öfkesinin meyvesi olmadığından, yapılabilecek en doğru şey olduğundan emin olmalıydı. Ne var ki hamile bir kadın asla doğru düşünemezdi, hele ki aldatılmış bir hamile kadın… Çenesi hafifçe havaya kalktı ve buz mavisi gözleri kısıldı. Ağladığının farkında değildi, sıcak gözyaşları yanaklarından süzülüyordu oysa apartmana girdiğinden beri. Kendinden emin bir şekilde iki adım daha attı ve kapının yanındaki zile bastı. Çalışmıyordu, kapıya iki kez vurdu. Yarım dakika kadar bekledikten sonra kapı açılmayınca tekrar, daha da sert bir şekilde vurdu. İsterse kapıyı kırabilirdi, tahtası muhtemelen çürümüştü çünkü. Ama Sydney her şeyin planladığı gibi olmasını istiyordu. Acı ve vahşet dolu, ama bir o kadar da güzeldi birkaç dakika sonra olacak olanlar. Kalbi heyecandan çığlıklar atıyordu; bir saatin tiktakları kadar ritmik ve düzenliydi sesi, sadece çok daha hızlısıydı. Sydney asasını ses tellerinin olduğu yere dayadı ve Frederick’in sesine benzemesi için büyüledi. İçeriden London’ın tiz, ama insanın hoşuna giden sesi geldi. Fahişelere özgü bir tınısı vardı.
“Rick, sensin değil mi hayatım?”
Sydney içinden kahkahalar atıyordu. Rick’ten başka kim olabilirdi ki, ne de olsa ”yeni” evlerini kimse bilmiyordu, değil mi? Sessizce kıkırdadı.
“Benim, almam gereken dosyaları unutmuşum. Kapıyı açar mısın London?”
Kapının kilidinde dönen anahtarın sesi boş apartmanda yankılandı. Kapı aralanır aralanmaz Sydney içeri daldı hemen ve kapıyı kapattı. London’ın yüzüne şok ifadesi yerleşmişti. Hastalıklı gibi görünüyordu. Sadece üzüldüğünde hafifçe belirginleşen çilleri bu kez burnunun üstüne ve yanaklarına açık kahverengi lekeler halinde dağılmıştı. Yeşil gözlerinde eski parıltı yoktu artık, donuk ve hüzünlü bakıyordu. London’ın saçlarını hiçbir zaman böyle görmemişti Sydney. Uyurken bile taranmış, toplu olurdu ikizinin saçları. Şimdiyse yağlanmış, kim bilir ne zamandan beri tarak yüzü görmemişti. Özensizce, eski püskü giyinmişti. Günlerdir yıkanmadığı, teninden yayılan yoğun ve mide bulandırıcı kokudan anlaşılıyordu. Açık ağzından, eskiden bembeyaz ve düzgün olan dişerinden eser kalmadığı görünüyordu. Sydney bir anlığına acıdı ikizine, ama bu çok kısa sürdü.
“Ne arıyorsun burada? Rick’e ne yaptın?”
London her zaman çok iyi bir oyuncu olmuş olduğundan ses tonu cesur geliyordu kulağa. Onun düşmüş olduğu durumu görmemiş olsa, ikizinin gerçekten korkmadığına inanabilirdi Sydney. Ama Londra’nın en harika yerindeki lüks malikânesini satmış, Sydney’nin onları bulamaması için tanrının sırtını döndüğü bu mahalleye, klostrofobik bir eve taşınmıştı. Ev kirden geçilmiyordu, örümcek ağları kaplamıştı her yeri ve kapının yanında bir fare yuvası vardı. İçinde yaşayan fare ölmüş olacak ki, tüm odayı dolduruyordu leş kokusu. Sydney kusmamak için kendini zor tutuyordu. Tek bir oda ve tuvaletten ibaret olan ev gerçekten de berbattı. Sydney odada gözlerini gezdirirken koltuğun üstüne rasgele atılmış açık mavi bir gömlek gördü. Kapı açılmadan önce dinmiş olan yaşlar tekrar birikti gözpınarlarında. Frederick’le birlikteyken hep Sydney giyerdi o gömleği, ancak aldatıldığını öğrenip ayrıldıktan sonra Frederick alıp götürmüştü onu, tıpkı Sydney’den alıp götürdüğü diğer şeyler gibi. Sydney yutkundu, hiçbir şey söyleyemedi. Konuşursa sözcüklerle beraber gözyaşlarının da sel olup gideceğini biliyordu çünkü. Zayıflıktı onun için ağlamak, yalnızca aşağıdakiler ağlardı. O gün ağlayacak olan biri varsa, o kişi London ya da Frederick olmalıydı, asla kendisi değil. Yavaşça ikizine doğru bir adım attı Sydney, London korkarak geriliyordu. Bir an beden kilitleme büyüsü yollamayı düşündü ama kendine engel oldu, büyü kullanmayacaktı o gün. Elini paltosunun cebine attı ve soğuk metal, tenine değdiğinde kendi kendine gülümsedi. Eğlenceli bir gün olacaktı. Cebindeki kasap bıçağını hissetmek ona bir şekilde kendine güven aşılamıştı. Küçük sehpanın arkasına büzülmüş olan London’a acırmış gibi bir bakış attı ve ona doğru yürüdü. London ağlıyordu. Elleriyle saçlarını tutmuş farkında olmadan çekiyor, Sydney’ye yalvarıyordu.
“Lütfen affet. Lütfen, lütfen, lütfen…”
Sesinde acı vardı, pişmanlık doluydu. Sydney bir kez daha gülümsedi ve siyah çizmesinin topuğuyla London’a bir tekme savurdu. İkizi acıyla haykırırken Sydney içinden her şeyin harika olduğunu geçirdi, ama birkaç tekme yeterli değildi. Eğildi ve London’ın soluk turuncu bluzundan çekerek yerden kaldırdı. Sonra oturmasını emrederek çantasını savurur gibi koltuğa fırlattı onu. London’ın hıçkırıkları odada yankılanıyordu. Sydney yanında getirmiş olduğu ince ama sağlam halatlarla London’ın elleriyle ayaklarını bağladı. Sonra arkasından dolaştı. London korkulu gözlerle Sydney’yi izliyordu, bu rahatsız ediciydi. Sydney onun kafasını sertçe çevirdi ve kapıya doğru bakmasını sağladı.
“Şimdi ne görüyorsun, söyle!”
“Hiçbir şe… şey… Sa… sadece ka… kapı…”
“Bana ne gördüğünü söyle!”
“Sydney se… seni anlamıyorum ve ne… ne yapmak istediğini… Lütfen beni bırak, sana yalvarıyorum, ne istersen yaparım!”
“İyice bak o kapıya o zaman London, dikkatlice bak…”
London’ın tam arkasına geçip biraz eğildi. Ellerini onun saçlarında gezdiriyordu. Sonra yavaşça kulaklarına dokundu, yanaklarını okşadı ve gözlerine ulaştı. Gözyaşlarıyla ıslanmış, yapış yapış olmuştu göz kapakları.
“Gözlerini açmanı istiyorum!”
“A… ama ellerin gözkapaklarımın üstünde…”
İkisine de iki küçük çocuğu anımsattı bu sözler. Büyücülük dünyasından, aşktan, ihanetten haberi olmayan iki küçük kız çocuğunu… Küçüklüklerinde birbirlerinin gözlerini kapatır, “Bil bakalım ben kimim?” diye sorarlardı. Diğeri de bilmiyormuş gibi yapar, gözlerinin kapalı olduğunu söyler, bir sürü isim sayardı ikizininkinden önce. Ama bunlar artık çok gerideydi, sis perdesinin gerisinde kalmış silik ama hoş birer anıydı hepsi. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı gerçeğini her seferinde ikisinin de yüzüne vuran, kalplerine kızgın iğneler batıran anılar…
“Sana gözlerini açmanı söyledim!”
London’ın hıçkırıkları şiddetlendi ve bedeni sarsılmaya başladı. Sydney her şeyin çabuk olması için iki parmağını aynı anda kullandı. İkizinin çok fazla acı çekmesine şimdilik gerek yoktu. İşaret parmaklarını London’ın gözlerine batırdı, bir üzüm tanesinin ezilmesi gibi ses çıkmıştı. Sydney’nin midesi bulanmıyordu, tek hissettiği gittikçe artan bir zafer duygusuydu. London çığlık attıkça daha da derine soktu parmaklarını; London bağırıyordu, kulakları sağır eden çığlıkları boğazını yırtarcasına çıkıyordu ağzından. Sydney parmaklarını çevirdi ve gözler yuvalarında kalsın diye yavaşça geri çekti. London hala bağırıyordu.
“DUR! LÜTFEN DUR! BIRAK! GÖZLERİMİ BIRAK! GÖZLERİM!”
Mecali kalmayınca çığlıkları dindi. Oysa yalnızca iki buçuk dakikadır bağırıyordu. Sydney iğrenerek elini Frederick’in gömleğine sildi. Nefreti azalacağına köklenmişti şimdi. London’ı parçalamak istiyordu. Ama önce biraz oyun oynamanın hiç de sıkıcı olmayacağını düşünüyordu. Cebindeki bıçağı çıkardı ve metalin soğuğunu hissetti. Başparmağını bıçağın keskin yerinde gezdiriyor, London’a biraz zaman vermek istiyordu. Zorlu bir gün olacaktı onun için.
“Beni öldürecek misin?”
“Hayır.”
“Daha kötüsünü yapacaksın, değil mi?”
Sydney cevap vermedi, elindeki bıçağı London’ın boynunda yavaşça gezdiriyordu. Onun soğuğu hissetmesini istiyordu çünkü. Kendi içerisindeki boşluğu gözlerini alarak vermişti ona. Şimdiyse yaz ortasında kışı, alevler arasında buzu hissetmesi gerekiyordu. Ancak korku yapabilirdi bunu, katıksız korku.

“Sana ne yapmamı istersin London?”
“Katiller kurbanlarına bunu sormazlar Syd.”
“Seni öldürmeyeceğimi söylemiştim, katilin olmayacağım.”
“Evet, sen Azrail’in kendisisin zaten.”
“Doğru tespit.”
Bıçağı son bir kez, London’ın şah damarının üzerinden geçirdi ve bıçağı tekrar cebine soktu. Eliyle London’ın kırmızı saçlarını karıştırdı. Sonra diğer cebindeki makası çıkardı ve rasgele kırpmaya başladı.
“Sadece saçlarım mı?
“Kafa derini de mi yüzmemi isterdin?”
London cevap vermedi. Korktuğu ve Syndey’nin ciddi olduğunu düşündüğü er halinden belliydi. En azından sadece iki göz ve saçlarla kurtulamayacağını biliyordu o gün. Aksini söylemiş olsa da Sydney’nin onu öldürmeden gideceğini sanmıyordu. London tekrar ağlamaya başlamıştı. Sydney yeterince kestiğinden emin olduktan sonra bıçağını tekrar eline aldı. Bu kez gerçekten öldürecekti, yeterince oynamıştı çünkü. Düşünmek için kendine fırsat tanımadan, tek bir hamlede elindeki kasap bıçağını London’ın göğsüne sapladı. London’ın son çığlığı, Sydney’nin o ana kadar duyduğu hiçbir çığlığa benzemiyordu. Son nefesi olduğunu bilirmişçesine hızlıca nefes almış, aynı hızla vererek, karanlığı yaran bir şimşek gibi, aniden atmıştı çığlığını. Sydney’nin içinde bir yara açılmıştı şimdi, ama London’ın soluk turuncu tişörtünün göğsündeki kırmızı leke büyüdükçe küçülüyordu o yara. London’ın tüm bunları hak ettiğine sonuna kadar inanıyordu çünkü. Asasını, kılıcını kınından çıkaran bir savaşçı gibi cebinden çıkardı ve küçük bilek hareketlerine eşlik eden mırıltılarla tozlu parkenin yanıyor gibi görünmesine neden olan tutam tutam saçları ve etrafa sıçramış kanları temizledi. Asasını cebine sokmadan önce kanamanın durması için büyüledi London’ı. İğrenirmişçesine, işaret parmaklarıyla ittirerek cesedin uzanıyor gibi görünmesini sağladı. Koltuğun kenarına parmaklarını silmeden önce ikizinin ürpertici, irisleri oyulmuş gözlerinin üzerine porselenden gözkapaklarını indirdi. Şimdi gerçekten de uyuyor gibi görünüyordu. Asasını tekrar çıkararak yere düşmüş battaniyeyi kaldırdı, ölü ikizinin üzerine örttü. İşi bitmişti şimdilik, eski yaşamı kaldığı yerden devam edecekti. Mugglelar cinayeti çözemeyeceklerdi, hiçbir şey anlamayacaklardı, Frederick deliye dönecek, belki de intihar edecekti. Sydney mutlu olacaktı ama, tüm bunları dev malikanesinde, yeni sevgilisi ve küçük oğluyla mükemmel bir yaşam sürerken izleyip kendi kendine gülecekti. Kapıyı aralık bırakarak dışarı çıktı, dik merdivenleri zorlukla inerek kendini yine insan selinin akışına kaptırdı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
George Crownie
Hogwarts Müdürü
Hogwarts Müdürü
George Crownie


Gerçek İsim : umut.
Mesaj Sayısı : 1989
Kayıt tarihi : 11/07/09
Yaş : 32
Lakap : geo.

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Bakanlık Alımları ~ Left_bar_bleue100/100Bakanlık Alımları ~ Empty_bar_bleue  (100/100)
Patronus: Mantikor

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimeSalı Şub. 02, 2010 9:07 pm

Dairelerimize buradan bakarak başvurunuzu yenileyiniz.


http://eskiao.roleplaylife.net/sihir-bakanl-f68/
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://eskiao.roleplaylife.net
Sydney Crystal Quixie




Mesaj Sayısı : 2
Kayıt tarihi : 12/01/10

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimeSalı Şub. 02, 2010 9:08 pm

Gizem Dairesi olsun o halde. *.*
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
George Crownie
Hogwarts Müdürü
Hogwarts Müdürü
George Crownie


Gerçek İsim : umut.
Mesaj Sayısı : 1989
Kayıt tarihi : 11/07/09
Yaş : 32
Lakap : geo.

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Bakanlık Alımları ~ Left_bar_bleue100/100Bakanlık Alımları ~ Empty_bar_bleue  (100/100)
Patronus: Mantikor

Bakanlık Alımları ~ Empty
MesajKonu: Geri: Bakanlık Alımları ~   Bakanlık Alımları ~ Icon_minitimeSalı Şub. 02, 2010 9:27 pm

Kabul Edildi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://eskiao.roleplaylife.net
 
Bakanlık Alımları ~
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki
 Similar topics
-
» Bakanlık Alımları
» Yaratık Alımları
» Z.A.Y Alımları
» Profesör Alımları ~
» Seherbaz Alımları

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts :: Genel :: Diğer Geçmiş-
Buraya geçin: