Yazın ozamana kadarki en sıcak günü yavaş yavaş sona ererken, Godrics Hollow'un büyük, kutu kutu evlerinin üzerine uykulu bir sessizlik çökmüştü. Çoğunlukla pırıl pırıl parlayan arabalar şimdi yolda tozlanmış halde duruyordu, bir zamanlar zümrüt yeşili olan çimler ise kavruk ve sararmıştı-kuraklıktan dolayı su hortumlarının kullanımı yasaklanmıştı çünkü. Araba yıkama ve çim biçme gibi iki önemli günlük uğraştan yoksun kalan Godrics Hollow sakinleri, serin evlerinin gölgesine çekilmiş, bir türlü gelmek bilmeyen meltemi davet edercesini pencerelerini ardına kadar açık bırakmıştı.Dışarıdaki tek kişi,üç numaralı evin önünde bir çiçek tarhında sırtüstü yatan yeniyetme bir çocuktu.Sıska, siyah saçlı, yeşil gözlü bir oğlandı,kısa sürede çok boy atanların bir deri bir kemik, sağlıksız görünüşüne sahipti.Kot pantolonu yırtık ve kirli, tişörtü bol ve solmuştu, spor ayakkabılarının tabanları da kalkmıştı.Michael Nymins Miller'ın bu hali, pasaklılığın yasalarca cezalandırılması gerektiğini düşünen komşuların gözünde onu hiç de sevimli kılmıyordu. Ama Michael,Carolyn öldü öleli iyice azıtmıştı.Hogwarts'taki beşinci senesini tamamladığı gün bu kötü haberi almıştı.Ona ve kardeşlerine kalan miğrasın tadı Carol olmadan yoktu.Normal ve sıradan bir yaşam sürmek amacıyla Godrics Hollow'da bir yer edinmişlerdi.Her akşam içerdi,evindeki camları kırardı.Kırık camdan evin içi rahatlıkla gözlenebiliyordu,komşular artık Michael'ın içmesinden şikayetçiydi.Ama bu akşam büyük bir ortanca öbeğinin arkasına saklandığı için,yoldan geçenlerin gözüne çarpmayacağı kesin gibiydi.Aslında Michael, ancak içmesinden en çok şikayetçi olan kardeşleri oturma odası penceresinde dışarı uzatıp tam aşağıdaki çiçek tarhına bakarsa fark edilebilirdi.Şöyle iyice ölçülüp biçildiğinde, Michael buraya saklanma fikrinin tebrike layık olduğunu düşünüyordu.Kardeşlerini ne kadar üzsede, dertlerini unutturmak için bir çare olarak görüyordu,içkiyi.Anette ve Nancy,öz olmasalarda Michael'ın sevgili kız kardeşleriydi.Michael'ın bu durumundan en çok şikayetçi onlardı.Küçük bir beyazlık gökyüzündeki mürekkep mavisi havayı yararak inişe geçti,evet bu Fawkes'du.Michael'ın normal yaşam seçişinden sonra ortalarda görünmüyordu,o kadar normal bir yaşam seçmiştiki;Hogwarts'a bile gitmemeyi göze almıştı.Fawkes'u eline aldığı gibi okşadı,''Sana kızdığım için üzgünüm.Hıık.Hıık.Beni affet.Hıık'' gözyaşı dökmenin ötesinde ağlıyordu,sarhoşluğu bunu gizliyordu,adeta.Tek farkedilme yolu kullanılmıştı,şimdide.''Hey Michael.Bizi çok üzüyorsun.Hadi içeri geç.'' Anette gözleri dolmuş konuşurken,Nancy ağlıyordu.Carolyn öldüğünden beri her gece böyle ağlama faslı yaşanırdı.Bu bir döngü halini almıştı.İçtiği zaman kolayca uyuyabiliyordu,bu da içkinin iyi bir tarafıydı.
Michael yatağında sırtüstü yatmış hızlı hızlı soluyordu, sanki koşup da soluk soluğa kalmıştı.Çok canlı bir rüya görmüş, ellerini yüzüne bastırmış halde uyanmıştı.Kendi yeni yeni gelmişti,pencerenin dışındaki sokak lambasının perdelerden süzülen solgun, puslu turuncu ışığıyla aydınlanan oda netleşti.Michael'in karanlıkta gördüğü kadarıyla tek bir canlı varlık yoktu, bir kedi bile. Terden nemlenmiş saçlarını geriye doğru attı, yanındaki lambayı yaktı ve yataktan mahmur mahmur kalktı, odayı geçti, gardırobunu açıp kapısının içindeki aynaya bir göz attı.On altı yaşında zayıf bir oğlan da ona baktı.Karşık,siyah saçlarının altındaki parlak yeşil gözlerinde şaşkın bir ifade vardı.Michael uyanmadan önce gördüğü rüyayı hatırlamaya çalıştı.Öyle gerçek gelmişti ki...Tüm dikkatini topladı, kaşlarını çatarak hatırlamaya çalıştı...Gözlerinin önüne karanlık bir odanın loş görüntüsü geldi.Şöminenin üzerinde halının üzerinde üç ceset vardı...Soğuk,tiz bir sesle kahkaha atan bir adam, ''Hayır bu Lord olamaz,inanmak istemiyorum.Carol...Anette...Nancy, yerde yatan onlar olamaz.'' bir süre ağladıktan sonra Anette ve Nancy'i uyandırmıştı.Durumu anlattığında,''Tamam koca çocuk,kötü bir kabustu okadar.'' Michael direkt cevap verdi,''Carol'ın öldüğü günde bu rüyayı görmüştüm,bana bakın Hogwarts'a gitmemelisiniz.Burada yaşayabiliriz.'' Michael,bir tehlikenin geleceğinden emin gibi konuştu.''Ne dersen de! Biz gidiyoruz,senin sorunların bizi ilgilendirmez.'' İkiside Michael'a yüzlerini dönüp uyumaya gitmişti.Mich olduğu yerde kaskatı kalmıştı,beden kilit laneti altındaki bir kurban gibi.Bir süre düşündükten sonra,ne kadar tehlike sezsede kızların okula gideceklerini bildiği için,onlarla gitmeye karar vermişti.Sonunda içkisiz bir biçimde uyuyabilmişti.Ertesi gün kalktığında,kardeşleri çoktan Kings Cross'a gitmişti.Michael bodruma koyduğu eski,sihirli eşyalarını yanına aldı,Kings Cross'a gitti.Üzüntülü bakışlarla etrafı süzen kız kardeşlerini görebilmişti.Michael bavullarını onların arkasında bir yere bırakarak yanlarına geçti,ağızları açık kalan kız kardeşlerine bakarak, ''Peron dokuz üç çeyrek nerde acaba? '' Michael büyük tebessüm örneği sergiliyordu.''İnanamıyorum,Michael sen gelmişsin.Ama niçin.'' ikisi aynı ağızdan konuşuyordu.Michael,''Sizi oraya yalnız göndermem.Eh tren kalkıcak herhalde.'' dedi saatşne bakarak.'' Tamam yarışalım,ve Abi , bir daha Muggle'ların önünde peron üç çeyrek deme.'' Hep birlikte gülüşerek koşuyorlardı.Michael trende muziplikler yaparken, kendini oldukça iyi hissediyordu.Büyücülük dünyasına hasret kalmıştı, kendini olacaklara bıraktı.Yaklaşan bir tehlikenin varlığının rüyalarla anlaşılamayacağını anlamıştı.Her şeyi zaman gösterecekti, Michael kardeşleri için kendini feda etmeksizin tetikdeydi.
Out:Bence oldukça saçma bir kurgu,ama kurgunun burda pek puan etkilemediğini bildiğimden,sorunun yazım ve imladan çıkacağını düşünüyorum. =)