Karanlığın içinde,''Lumos'' büyüsünün verdiği hafif ışıkla yürüyordu, -Kendinden emin-Korkutucu düşüncelerden arınmış- Esrarengiz(!) bir şeylerin olmasını bekliyordu her zamanki gibi... Yine korkunç bir görüntü ve
beraberinde gelen çığlıkla bir kabusdan irkilmişti.Vucudunu basan ter ve sıcaklık dışarıdan mekana doğru süzülen rüzgarla birleşince büyük bir soğukluğa neden oluyordu.Hafif bir titreme sinsilesinin ardından bedenine söz geçirmeye çalışıyordu.Düşünceden uzak kendini yatağa bırakmıştı,yastığına sarıldı.Bu gördüğü yedinci rüyaydı.Hepte yarıda kesiliyordu.Ve her sabah aynı soğuklukla delirmeye bir adım daha yaklaşmış gibi hissetmekteydi.Bedenine söz geçirebildiğinde ilk yaptığı başını kaldırıp etrafına bakınmaktı.Tehlike varmışçasına sağına soluna bakıyordu,boyuna.Rüzgarın terini sıyırıp alması ne kadar iyi bir şey olsada getirdiği baş ağrısına dayanmakta güçlük çekiyordu.Beyninin kontrol ettiği her hareket ve düşüncede bir ağrı saplanıveriyordu.Her zamanda ''Ben hastalıktan etkilenmem''
gibisinden havalı havalı konuşurdu,boyuna.Londra'dan beridir gördüğü o rüya aklındaydı.Belkide olacak bir şeydi.Ne kadar ağrılar içinde kalsada hareketsiz ve düşüncesiz kalmak ona ters düşen bir duyguydu.Yani Mich'e...
Saat 6-55'di.Bir gün daha yaşlanması,kimsenin hatırlamayacağı doğumgünün gelmesine sadece on yedi saat 5 dakika vardı.Evet yirmidört yaşına basacaktı.Çoğu insan doğumgünü için sevinirdi ancak bu durum mich gibiler yani ailesiz kalan
insanlar için değişikti.Mich gibileri geçen ailesiz her dakika için büyük bir kin duyarlardı.En azından bu Mich'in büyücü olduklarını öğrenmeden önceydi.Evet ailesi muggle'dı.Bu tür şeyleri ''Ucubelik'' şeklinde yargılarlardı.Riske atamayacak bir kariyer ve ünleri vardı.Onu sevmeyen bir ailesinin olmasındansa,onu sevipte ölü olan bir aileyi tercih edebilirdi bu durumda.Ailesi tarafından unutulmasına rağmen
arkadaşları ve öğretmenlerinin desteğiyle bulunduğu mevkiye gelebilmişti,Sihir Tarihi Profesörü ve Rawenclaw Bina Sorumlusu'ydu Mich,Hogwarts'ta...
Mesleğinde çok yeni idi,Büyücü dünyasına kıyaslanırsa.On yedi saat beş dakika sonra mesleğinin dördüncü yılına girecekti.Ama hiçde umurunda değildi.Parası pulu vardı,güzelde bir evi.İşe yaramazdıki paylaşacak biri olmadıktan gayrı.Aniden havlamayla irkilmeye çalıştı ama yapamadı.Baş ağrısından kıpırdayamıyordu,taki
Lucyffer o sıcak dilini Michael'ın soğuk tenine deydirene dek.O sıcak salya onu iyileştirmeye yetmişti,hayatında önemsediği tek şey Lucyyferdı.Doğumgününü bile hatırlardı Lucyyfer.Bunu takvimin doğum günü olan bölümünü ağzına aldığı kalemle yuvarlak içine alarak belli ederdi.Adını bir kitapta görmüştü, Işık getiren'in latince anlamı ''Lucyffer'' idi.Başını ovarak ayağa kalktı,Lucyffer'ın dişleriylede
uyumlu karbeyazı tüylerine dokunmaya onu gıdığından okşamaya başlamıştı,Ardından banyoya yöneldi,aynada gördüğü şeyin kendisi olduğu konusunda tereddüt içindeydi,gözleri çökük bembeyaz tenli çapaklı bir yaratık.Aynen Karanlık Lord'a benzediğini düşünerek gülümsedi.Ara sıra içinden geçirdiği böylesine gereksiz şeylerle kendisini mutlu ediyordu,en azından....
Yüzünü yıkamış elinde bir havluyla aşağı inmişti,Yemekler cini ''Jable'' tarafından hazırlanmıştı,çoğu cin asık suratlıydı,ancak Jable sevgi dolu güleryüzlü bir cindi.Açıkçası Mich ondan hoşnuttu,maaşını fazlaca veriyordu.
-Jable!
diye bağırmaya kalmadan çoktan yanındaydı,elindeki gazeteyi sunarmışçasına uzatarak ''Buyrun efendin her zamanki gibi gelecek postanız'' Mich cininin kendini zorlayarak güldüğü bir kaç espri yapmıştı,esprilerinin güzel (!) olduğuna inanmaktaydı.Başkalarının espri anlayışı yok diye düşünürdü hep.İşte böyleydi,Şefkatsizlik insanı böyle durumlara sürüklerdi çoğu durumda.Kendisine göre mükemmel (!) Dışardaki insanlara göre berbat diye yorumlanan esprilerden bir kaç tane daha yapmıştı,Lucyffer'in hoşlandığı kuyruk sallamasından belliydi ''Senin espri anlayışın bunlardan çok.'' şeklinde şu köpekten ders alın der gibi bir havayla dışarıya yönelmişti.Bir yaz tatili daha sona ermişti.Arabasıyla King Cross'a doğru
yönelmişti.Elindeki bilette her zamanki gibi peron 9 3/4 Profesör kompartımanı yazılıydı.Trene yöneldiği sırada kulağı çınladı.Öğrencileri ''Bak anne bu bizim geçen seneki Sihir Tarihi profesörümüz oldukça katı biri inşallah bu senede karşımıza çıkmaz.'' Ne yazıkki çıkıcam evlat sinirli ancak belli etmeden çoçuğun kafasını
sertçe okşadı.Velilerle bir kaç sıkıcı sohbetin ardından yakışıklılığının çekiştirildğinide Mrs Miller'dan duymuştu.Miller erkek arkadaşı gibiydi,duyduğu herşeyi Mich ile paylaşırdı.Aslında kadınlarla pek ilgilenmediği için bu durumada pek sevindiği söylenemezdi.Evet profesörlerlede bir kaç sıkıcı sohbetin ardından Hogwarts'a
varılmıştı.Onu o monotonluğun arasında ayakta tutan sadece Miller'ın sohbetiydi.Etraf yeni başlayan birinci sınıfların meraklı uğultularından geçilmiyordu.Mich başlarına geçerek bir süreliğine sessizliği sağlamıştı,Taki çocuklar seçmen şapkayla karşılaşana dek. Yine kendiyle övünüyor,Çocukları korkutuyordu.Her ''Rawenclaw!'' şeklindeki sesde Rawenclaw tarafından büyük bir alkış yankılanıyordu,Bu büyük yankıya Gri Lady'ninde katkısı yok değildi.Bu sene her zamankinden diri (!) gözüküyordu.Müdür Wilson'ında bir kaç uzun nutuk çekmesi ardından sınıf başkanları öğrencileri yatakhanelerine götürmeye başlamıştı.Yeni bir gün için elbet oda uyuyabilmişti.
Sabahın ilk ışıkları gözüne çarptığı gibi kaybolmuştu,bunun nedeni bayan Isabelle.Ne kadar güzel olup Mich'den hoşlansada Mich kadınlardan pek hoşlanmıyordu,ilişkiye açık olduğundan emin değildi.Isabelle 'ye ''Yollu Kadın'' şeklinde hitap edenler çoktu mich inanmasada.İyi bir kadına benziyordu,aşkı arayan,bulmak için çaba gösteren.Bunun için bir erkeğin odasına girmeyi bile göze almıştı.Hafif güleryüzle gözlerini uykunun verdiği sersemlikle kısarak ''Affedersiniz ama burası benim odam '' dedi.''Hayır yanılıyorsunu burası benim odam '' evet cevabını almıştı ,bir kaç araştırmadan sonra odanın Isabelle 'ye ait olduğu anlaşılmıştı.Mich mahcup hissetmekteydi,özrünün hemen kabul edilmesi garibine gitmişti doğrusu.Aradan haftalar geçmişti.Geçen haftalar arasında Isabelle ile özel bir yemek yiyebilecek kadar yakınlaşmışlardı , sonunda.Bir kaç iltifat ve atasözlerinin ardından
dudağına aldığı minik öoücükten hafif kızarmıştı.Isabelle ise bu durumdan utanmamış öylece ''Ay canım.Özür dilerim çok tatlısın dayanamadım.'' Bir kaç öpüşme faslı daha yaşamışlardı.Hepside Isabelle'den gelmişti,ancak Mich'de yavaş yavaş karşılık vermeye başlıyordu.Onun cazibesine iyice kapılmıştı.O karanlıkta Dipsiz ormana doğru koşan Isabelle'yi takip etmek zorunda kalmıştı.Saf karanlıkdı orman sanki,''Lumos'' büyüsünün verdiği hafif ışıkla ilerliyordu, Kendinden Emin -Korkutucu
düşüncelerden arınmış.''Isabelle ! Isabelle! Nerdesin ?.'' Bir çığlık duydu,yinede karanlığın içine doğru yol almaktan vaz geçmemişti.Bu anı gördüğüne emindi.Bunu rüyasında gördüğünü anladığında ne olacağını görmek yada oradan çekip gitmek arasında kalmıştı,kendisine doğru düşecek davranış ne olacağını görmekti.İyice
gittiğinden bir ceset ve ona doğru yanaşmış bir varlık ışığı görünce Mich'e doğru bir çığlık atmıştı,korkunç yaratığın dikkatle incelendiğinde Isabelle olduğunu görmüştü,İnanmak istememişti,Uzun svri dişleri kanlar içinde ,buruşuk bir suratı vardı.Önünde duran cesete bakarken gözleri faltaşı gibi açıktı Mich'in.Üstüne çullanan yaratığın ardından omzundan bir acı hissetti.Omzumu öptü (!) diye geçirmek istesede derin bir ısırıkdı,bu kolu kendi ağırlığından kopabilecek duruma gelmişti,acıdan hiç bir yeri görmeyen Mich onu kendinden uzak bir yere itti ardından ''Avada Kedavra'' haykırdı,O yeşil ışık gözlerinde parlıyordu.Isabelle eski haline dönmüştü ancak Mich büyüyü durdurmak için geç kalmıştı.Mich'de kadınlara güvenmemesi gerektiğinin dersini ağır bir biçimde almıştı,Kolunu yitirmişti.Azkabanda 30 yıl geçirmişti.Gelecek postası bu olayı '' Genç Öğretmen Michael'ın karanlık tarafa yönelişi'' şeklinde yorumlamıştı.Hapisdeki her gün ''Ah kadınlar...'' diye iç çekiyordu.Son 20 senesi kalmıştı,onu karanlık trafa yönelten şey yaşadığı bu olay çıkardığı ders olmuştu.Karanlık olmanın verdiği delilikle ''Buradan çıktığımda yapacaklarımdan ben sorumlu değilim.!'' Ardından attığı ''Kötü Adam'' kahkahasını rüzgar hiç bozmadan taşımıştı ,insanlığa...