Kalabalık bir caddenin ortasında yürürken duyduğunuz uğultu kadar kafa ütüleyici bir sesi vardı John'un. İnsanlardan hep tiksintiyle bahsederdi. Herkesi küçümserdi ve her zaman üstün olduğunu düşünürdü. Belki bu ya da daha fazlası yüzünden ondan nefret ediyordu Amelia. Buna rağmen John'a en yakın olan insandı. Biraz ikiyüzlü davranıyordu, ama kime ne? Dünya ne zaman adil bir yer olmuştu ki? Öyle ya da böyle, ona yakın olması nefretini daha çok arttırıyordu.
Amelia her zaman aynanın karşısına geçer ve kendi kendine konuşurdu. İlk başta aynada kendini süzer sonra da konuşmaya başlardı. Her zamankinden biraz farklıydı bu sefer. Aynada gözlerinin içine baktı. Sonra da konuşup kendi hareketlerini izlemeye başladı:
"John'dan nefret ediyorum. Niye? Onun kadar tiksinç birini hiç tanımadım da ondan! Lanet olası her-" Cümlesine devam edemeden birinin Cisimlendiğini gördü. Bu John olmalıydı, fakat onda bir değişiklik vardı.
Lanet olsun, ne arıyor burada?! Keçi sakallı, uzun ve düz saçlı bir John görüyordu karşısında. Niye böyle bir kılığa bürünmüştü ki?
"Merlin'in sakalı, John! Bu da ne?" John güldü, ama cevap vermedi. Cebinden asasını çıkarttı ve Amelia'ya doğrulttu.
"Senin derdin ne Jo-" "Crucio!" "Ahh!" John küfürler ederek Amelia'ya işkence ediyordu. Amelia'nın çığlık ve iniltileri bütün odada yankılanıyordu. Bir şeyler söylüyordu, fakat Amelia bunları algılayamayacak kadar büyük bir acıyla kıvranıyordu. John en sonunda Amelia'yı serbest bıraktı.
"Bunu neden yaptın John?" "Bana ihanet ettin!" Amelia'nın ağzı açık kalmıştı. Nasıl öğrenebilirdi ki? Miranda söylemiş olamazdı. Yoksa olabilir miydi?
Bir süre sessizce durduktan sonra Amelia sessizliği bozmaya karar verdi. Soru sormak için ağzını açtığında aklına bir değil, binlerce soru geldi. Neden bu kılıktaydı? Niye üstünde şifacı giysisi vardı? Neden bu kadar rahat davranıyordu? İhanete uğramış birisine hiç benzemiyordu bu rahatlığıyla. Amelia bu rahatlıktan ürkmüştü. İlk sorusuyla başladı:
"Sana ihanet ettiğimi nereden çıkardın?" John ona şu meşhur bakışını attı, "Aah, lütfeen." dercesine. Amelia onun gerçekten emin olduğunu biliyordu artık. John Amelia'nın Sır Tutucu olduğu hâlde öttüğünü biliyordu.
"Neden yaptın Amelia? Niye söyledin? Seni sağ bırakacağımı mı düşünüyorsun söylesene? Miranda öldü. O geri zekâlı birine daha söylemiş. Çok merak ediyor gibisin, söyleyeyim. Thomas'tan öğrendim. Miranda'nın büyük aşkı. Miranda ona güvenmekle aptallık etti. Ben de sana güvenmekle!" John ayağa kalktı ve Amelia'nın yanına yürüdü. Elini ona doğru uzattı. Amelia ilk başta tereddüt etse de John'un elini tuttu. Cisimlendiler.
Soğuk, karanlık bir oda. İçeriye biraz da olsa ışık girmesini sağlayan bir pencere ve pencerenin önünde duran eski bir sandalye. Buraya niye geldiklerini bir türlü anlamamıştı Amelia.
"John, burada ne işimiz var?"John cevap vermedi. Asasını çıkardı ve yere doğru tuttu. Yerden açılan kapaktan bir Düşünseli yükseldi. John Amelia'yı kolundan çekti ve Düşünseli'nin yanına götürdü.
***
Düşünseli'ndeki her şeyi en ince ayrıntısına kadar gördükten sonra Amelia daha fazla dayanamadı ve John'un cebindeki asayı almaya çalıştı. John ona izin vermiyordu. En sonunda Amelia John'un asasını ona doğru tutarak onu Sersemletti.
***
John'un yerde yatan cesedi, sabahın ilk ışıklarıyla aydınlanmaya başlamış odanın içinde adeta parlıyordu. Amelia odanın bir köşesinde durmuş John'un cesedine bakıyordu. Birazdan bakanlığın odaya Cisimleneceğini biliyordu. Kaçması gerekiyordu. Aklından bir yer geçirdi ve oraya Cisimlendi. John'un cesedini ve katil olduğu gerçeğini ardında bırakarak küçük bir ormana Cisimlendi.
- Spoiler:
Saçma sapan bittiğini biliyorum, ama aceleyle yazdım sonunu. Havada kalmış RP örneği. Bunun için, verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim. *-*