Jill Violet Temple Slytherin IV. Sınıf
Gerçek İsim : Zeynep Mesaj Sayısı : 4 Kayıt tarihi : 01/09/11 Yaş : 28 Lakap : Ji, Vi, Let, Vio
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (80/100) Patronus:
| Konu: Jill Violet Temple Perş. Eyl. 01, 2011 9:40 am | |
| Karanlığın içindeydim, hiçbir şey göremiyordum ve nerede olduğumu bilmiyordum. Sessizce duruyor, adeta başıma neler geleceğini merakla bekliyordum. Hafif bir ağlama sesiyle irkildim. Birisi, yavaşça hıçkırarak ağlıyordu. Sesin sahibi çok da uzakta değildi ve bana oldukça tanıdık geliyordu. Yavaşça ve sessizce sesin geldiği yöne doğru bir adım attım. Hala deli gibi titriyordum ve sadece korktuğumu hissedebiliyordum. Burada yalnız olmadığımdan emindim, şimdiyse o insanın ağlama nedeninin bir kişi olduğu düşüncesi daha fazla ilerlememe neden oldu. Sessizce beklemeye devam ettim. Ne yapacağımı bilmiyordum, düşünemiyordum bile. Tek bir sesle yerimden sıçradım. Biri, adım atmıştı. Bu kişinin ağlayan olmadığını biliyordum çünkü sesin geldiği yerin tam tersi yönünden gelmişti. O adım sesiyle birlikte ağlayan da sesini kesmişti, o da benim gibi sadece bekliyor olmalıydı. Adımını atan insan benim için sanki yıllar süren bir saniyeden sonra ikinci adımını attı. Adımları ritmikleşirken seslerin yaklaşması beni çok büyük bir korkuya sürüklüyordu. Titriyordum, ses çıkmasın diye nefes bile almıyordum. Adımların sahibi bana yaklaştı ve yaklaştı. İçimdeki tedirginlik git gide artarken sadece beni fark etmemesini umuyordum. Adımların sahibinin nefes sesini tam yanımda hissettim. Ama o, ritmini bozmadan yanımdan geçip gitti. İyice uzaklaşmasını bekledikten sonra yavaşça gittiği yere baktım. Ağlayana doğru ilerlediğini biliyordum. Derin bir nefes aldım ve yeniden beklemeye başladım. Adımlar sonunda durdu, iki saniye sonra büyük bir ses duydum. Şimdiye kadar sessizliği sadece adımlar ve yavaş ağlama sesleri bozmuştu. Bu ses çok daha büyüktü ve nefesimin kesilmesine neden oldu. Bir tahtanın sürtünme sesiydi bu, ilk önce adımların sahibi sanki bütün gücünü kullanıp bir tahtayı sürüklemiş, bir an durduktan sonra tekrar aynı şeyi yaptı. Bu sefer içeriye ışık girdi. Gözlerim o kadar çok acıdı ki, elimde olmadan elimi gözlerime siper ettim. Yavaşça gözlerimi açmaya çalışırken ağlayan kızın – artık kız olduğunu biliyordum – çığlığını duydum. Bu sefer elimi gözümden çektim, kıza ve adımların sahibine baktım. Adımların sahibinin kim olduğunu kestiremedim. Üzerinde simsiyah, ayaklarına kadar uzanan bir pelerin, başında da yüzünün yarısı örten, diğer yarısını da gölgeleyen bir kapüşon vardı. Ayakta duruyordu ve hemen yanı başında içeri ışık girmesini sağlayan tahtadan yapılmış bir pencere vardı. Pencereden dışarı baktım, çok aşağıda upuzun bir vadi uzanıyordu. Etraf yemyeşildi ve gökyüzü maviydi. Güneş tam da karşımızda duruyordu. Gözlerimi pencereden ve hareketsiz duran kapüşonludan ayırdım ve karşısındaki ağlayan kıza baktım. Onun arkasında kaldığım için uzun dalgalı kahverengi saçlarını görebiliyordum. Her zaman yaptığım gibi sıkı bir atkuyruğu ile toplamıştı. Bir sandalyede oturuyordu, iplerle sandalyeye bağlanmıştı. Başını önüne eğmiş, öylece duruyordu. Bense onların biraz gerisindeydim, ne kapüşonlu ne de ağlayan kız beni fark etmişti. Etrafıma göz gezdirdim. Simsiyah dört duvar arasında, ufacık bir odadaydık. İçeride sadece ağlayan kızın oturduğu sandalye ve açık pencere vardı.
Ağlayan kız yavaşça başını kaldırıp karşısındaki kapüşonluya baktı. “Neden?” diye sordu usulca, sesi titriyordu. Bir anda öylece kalakaldım. Bu sesin sahibini çok iyi biliyordum. Kapüşonlu cevap vermek yerine ağır ağır bana doğru döndü ve yürümeye başladı! Ne yapacağımı şaşırdım, sadece bana iyice yaklaşmasını izledim. Attığı her adımda korkudan deliye dönüyordum. Yine de, hiçbir şey yapamadım. Olduğum yere sabitlenmiştim sanki, istediğim tek şey kızı alıp kaçmakken sadece duruyordum. Kapüşonlu bana iyice yaklaştı, aramızda kalan mesafeyi bir adımda kapattı. Artık burun burunaydık, nefesini yüzümde hissediyordum. “Emirler...” diye cevap verdi. Sesinden genç olduğunu anlayabiliyordum. Sanki beni fark etmemiş gibi odanın en uzak köşesine doğru yürüdü, duvara dayandı, yavaşça oturdu. Neler döndüğünü anlayamıyordum. Kıza – yani bana – doğru bir adım attım, kimse fark etmedi. Tüm cesaretimi toplayıp ikinci adımımı attım, hala fark etmiyorlardı. Benim orada olduğumdan haberleri yoktu, göremiyorlardı. Adımlarımı sıklaştırıp kızın karşısına, pencerenin kenarına geçip öylece durdum. Yüzümü incelemeye başladım. Pancar gibi kırmızıydım, ağladığımda her zaman böyle olurdum. Gözlerim şişmişti, sıkıca bağlanmış kollarımda morluklar vardı. Kendimi o halde görmeye dayanamıyordum. Ben karşımdaki beni incelemeye devam ederken o da gözlerini pencereden dışarıya, çok uzağa dikmişti. Gözünden süzülen gözyaşına rağmen güçlü durmaya çalışıyordu. Sanki birini bekliyordu. Arkasında, çökmüş gibi duran kapüşonluya baktım. Başını güçlü kollarının arasına almıştı ve bana doğru bakıyordu. Rüzgarın içeri girmesiyle hem benim hem de karşımdaki benin saçları uçuştu. Birden gelen rüzgarla cesaretlendim. Karşımdaki benin öfkesini ve acısını bilmiyordum fakat kapüşonlunun ona çok kötü bir şey yaptığını tabii ki anlayabiliyordum. Hızlı adımlarla kapüşonluya ilerledim. Tam önünde durdum, hala hareketsizce diğer bana bakıyordu. Elimi yavaşça kapüşonuna uzattım, bir an bile tereddüt etmeden kapüşonunu geriye attım.
Gözlerimi açar açmaz hızla yatağımda doğruldum. Nefes nefeseydim, saçımdan akan teri yüzümde hissedebiliyordum. Karanlıkta olduğumu fark edince içimi çok büyük bir korku kapladı fakat rüyamdaki kadar karanlık değildi, yavaş yavaş kulübemde olduğumu anlayabiliyordum. Dolapları, yatakları, uyuyan kardeşlerimi görünce rahatladım, derin bir nefes verdim… | |
|
George Crownie Hogwarts Müdürü
Gerçek İsim : umut. Mesaj Sayısı : 1989 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32 Lakap : geo.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Mantikor
| Konu: Geri: Jill Violet Temple Perş. Eyl. 01, 2011 11:29 pm | |
| Kurgu iyiydi. Fakat daha fazla ayrıntıya inilebilirdi. Oldukça genellenerek geçilmeye çalışılmıştı. Betimlemeler az ve yetersiz ki, bunun nedeni kahraman anlatıcı -birinci tekil şahıs- tarafından anlatılmasıdır. Bu tarz yazılarda doğru dürüst bir betimleme imkânsızdır. Olaylarda acele edilmiş ve bundan dolayı akıcılık engellenmiş. Betimlemelerin azlığı ve cümlelerin yetersiz kalması sonucu iki cümle birbirine bağlanırken kopukluk yaşanıyor. Paragraf düzeni orta derecedeydi. Özellikle son kısım oldukça garip geldi. Bir an önce bitirme çabasına girildiğinde dair bir izlenime kapıldım. Bu nedenle sonuç kısmı yetersiz geldi. İmla hatası göremedim. İyi bir roldü.
Betimleme: 20 / 30 Paragraf Düzeni: 3 / 5 İmla Düzeni: 10 / 10 Anlatım: 32 / 40 Kurgu: 14 / 15
80, Tebrikler
| |
|