Adelina Garnet Swain Hufflepuff IV. Sınıf
Gerçek İsim : Gökçen. Mesaj Sayısı : 125 Kayıt tarihi : 26/04/10 Lakap : Adelin, Adela, Adels, Ady, Garnet, Garny
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (84/100) Patronus: Gal Ejderhası
| Konu: Adelina Garnet Swan Çarş. Tem. 27, 2011 5:30 am | |
| ‘’ Yapma! ‘’
Bu cezp edici yalvarışlar hiç şüphesiz ki karşısında duran kana susamış genç, yakışıklı vampiri daha da heyecanlandırıyordu. Kız, istemsizce çığlıklar atıyor, yüksek çığlıklarını işitecek kimsenin olmadığını bildiği halde debeleniyor ve güçsüz kollarıyla delikanlının güçlü omuzlarını kendisinden uzak tutmaya çalışıyordu. Ne var ki o çok sevdiği adam Emeri’nin güçsüz kollarını ezerek, ağzını kapatmıştı. Emeri, bu kocaman, karanlık ormanda birilerinin ona yardım edebilecek olmasını umuyordu hala. Ama ne gelen vardı ne giden. Hiç kimse yoktu. Baykuşlarının sesleri yavaş yavaş kulağına dolmaya başladı, o sırada her şey karardı. Bir sis bulutunun içinde sürükleniyor, sevdikleri ona veda ediyor ve sanki bu ebedi, sonsuz Dünya’dan ayrılıyordu.
Gözlerini açtığında olanların hepsinin sadece bir rüya olmasını istemişti. Ancak bedenindeki o tuhaf değişiklikleri anlamakta zorluk çekmedi. Boynundan aşağı sıcak, sıvı kan oluk oluk akıyordu. Kan, tüm bedenini kaplamıştı. Sağ elini boynuna dokundurdu. Parmakları soğuktu. Hatta elleri, yüzü, boynu, bedeni, her şeyi soğuktu. Az önce olanları anımsamaya çalıştı. Tek hatırladığı şey sevgilisiyle birlikte buraya gelişiydi, gerisini hatırlamıyordu. Niye hatırlamıyordu? Burada ne olmuştu? Sevgilisi neredeydi? Aklında ki sorular bir türlü bitmiyordu. Sol elini, kuru toprağa değdirdi ve doğruldu. Yere baktı, az önce dokunduğu yer sanki lanetliymiş gibi buzlaşmış ve donmuştu. Aldırmadı, bu garip hareketlerini umursamadı. Sevgilisini bulmalıydı. Nerede olabilirdi? Başına bir iş mi gelmişti yoksa? Koştu, nefesi tükenene kadar soluk dahi almadan koştu. Gözlerinin çok keskin olmasına şaşırarak, keskin gözleriyle etrafı arıyordu. Hiçbir iz yoktu. Bir an durdu. Bir şeyler hatırladı sanki. Bölük pörçük bir şeyler. Bir ihanet, bir sır, bir terk ediliş…
Sabahın ilk ışıkları ona göz kırparcasına ışıldadığında, sevinçle yatağından kalktı. Hazırlandı, giyindi, süslendi. Evden çıkana kadar adeta göbeği çatlamıştı. Aşırı dindar olan ailesi onun sokağa çıkmasına izin vermiyorlardı. Yalnızca çöpleri atıyor ve semte inip eve yiyecek getirmesine izin veriliyordu. O gün de ailesine semte ineceğini, alışveriş yapacağını söyleyip evden dışarı çıkmıştı. Ama asıl amacı semte inmek değildi. Asıl amacı, birkaç gün önce tanıştığı gizemli delikanlıyı görebilmekti. Dün randevulaşmışlardı. Birlikte semte inip, yemek yiyecek ve ardından parka gideceklerdi. Heyecanla buluşma yerine giden Emeri, söz konusu olan heykelin önünde durup beklemeye başladı. Bu heykel, kendini bildi bileli vardı. Meydanın önünde öylece durur ve âşıklara yol gösterir, onların buluşma mekânı olurdu. Emeri’de küçüklüğünden beri gıpta ile bakardı o genç âşıklara. Şimdi kendisinin burada olup, sevgilisini beklemesi ona garip geliyordu. Uzun bir bekleyişin ardından delikanlı gelmiş, onu özel bir yere götüreceğini söyleyip, semtten ayrılmışlardı. Emeri, sevgilisine güvense de içinde bitmek bilmeyen garip bir korku vardı. Bunu genç delikanlıya söyleyecek cesareti kendisin de bulamayınca sustu.
Her tarafın ağaçlarla çevrili olduğu büyük bir araziye gelmişlerdi. Emeri, daha önce semtten dışarı çıkmadığı için burayı cennet kabul etti kendi gözlerinde. Oğlan ise bir yığın ağacın toplandığı, gereksiz bir arazi olarak gördüğü bu koca yığının adının ‘’ Orman ‘’ olduğunu söyledi. Sevgilisinin sesi etkileyici ve gizemliydi. Huzurluydu. Bir anda her şeyi unutup, yalnızca onu dinlemek istiyordu. Sesi o kadar etkiliydi ki genç kız, bu sesi asla kaybetmek istemiyordu. Bu sese alışmış, müptelası olmuştu adeta. Delikanlının onu bırakmasından ve o melodik sesine hasret kalmaktan korkuyordu. Genç kız bu taze aşka kendini o kadar kaptırmıştı ki onunla tanıştığı günden beri evlilik hayalleri kuruyor, gördüğü her geline yakında kendisinin de evleneceğini ima ediyordu. Oysaki delikanlı buna hazır değildi. Onun hakkın da bilmediği bir sürü şey vardı. Mesela hep merak etmişti, teni olduğundan beyaz, elleri ise aşırı soğuktu. Gerçi onu tanıyalı yaklaşık 1 hafta olmuş ya da olmamıştı. Kız, kendini bu hayallerle beslerken karşısındaki delikanlı acıktığını söylemişti o gür, eşsiz sesiyle. Emeri, daha ne olduğunu anlamadan saldırmaya başlamıştı. Emeri’yi yere yatırmış ve sivri dişlerini bir tehdit misali dışarı sakıtmış, tıslıyordu.
Sonrası, sonrası ise aşikârdı. İşte bütün sorular, beyninin kenarına itilmiş, unutulmuş cevaplarla son bulmuştu. Emeri’nin başı dönüyordu. Olanları hatırladıkça kendine küfrediyordu. Saatine baktı; saat gece yarısını çoktan geçmişti. Ailesi kim bilir nasıl merak etmişlerdi kızlarını. Ya Emeri, ona ne olmuştu? Bu durumu onlara nasıl anlatacaktı. Ters bir şeyler vardı orası belliydi. Ama ona ne olmuştu? Tüm günahların işlendiği, önceden bir cennetten farksız olan bu ortam artık ona cehennemi andırıyordu. Bu cehennemden hemen kurtulmalıydı. Hala, cebinde olmasını umduğu tahta parçasını yani asasını yokladı. Cebinde olduğunu anlayınca hemen çıkardı ve kendini St. Mungo Sihirsel Hastalıklar Hastanesi’ne ışınladı. Uzun merdivenleri çabucak tırmandı ve önüne gelen ilk odanın kapısını açtı hiddetle. Genç bir bayan kızı hemen bir yere oturttu. Emeri hala olanların etkisindeydi. İhanete uğramak ve terk edilmek… Tabii birde kendisine ne olduğunu bilmemek… İşte bunlar kızı çıldırtıyordu, niye bedeni bu kadar soğuktu? Tıpkı sevgilisinin taştan bedeni ve taştan farksız kalbi gibi soğuktu. Niye, kana karşı duyduğu inanılmaz zaafı bastıramıyor ve kendi kanını emmek istiyordu? Bunların hepsini şimdi öğreneceğini umut ederek bayanın sorusuna yanıt verdi;
‘’ Ben de bilmiyorum. Sabah sevgilimle ormana gitmiştik, sonra birden üstüme çullandı. Uyandığımda ise yoktu. Ben, ben ise soğuk bedenimle yerde tek başıma yatıyordum. ‘’
Emeri’nin sesi çatlak ve ağlamaklıydı. Öyle ağlak kızlardan değildi aslında ama şimdi ağlamak istiyordu. Gözyaşlarını tutarak sözlerine devam etti;
‘’ Ben sanki değiştim. İnsan değilim sanki. Bir şeyler oldu bana ama ne oldu? Siz söyleyin. ‘’
Kız acınası halde, boş, mavi gözleriyle etrafı süzüyordu. Bir süre sonra gözleri iyiden iyiye yanmaya başlamıştı. Emeri, bu sıcak hastanede olmasına rağmen hala soğuk olan elleriyle gözlerini ovuşturuyor, bedeninde ki ve elbisesinde ki taze kanları temizlemeye çalışıyordu. Kapıdan içeri adımını attığında ona kötü bakışlar fırlatan yaşlı bayan şimdi ise onaylamayan gözlerle bakıyor, kendi kendine mırıldanıyor ve istemeden de olsa sarf ettiği sözleriyle Emeri’yi aşağılıyordu. Kız ise aklından çıkmayan ailesini düşünüyordu hala. Ama tuhaftır ki zaman akmaya, saatler ilerlemeye devam ederken kızın geçmişiyle ilgili tüm anıları yavaş yavaş kayboluyor, hafızasından siliniyordu. Ara sıra geçirdiği titreme nöbetleri yakasını bırakmıyor, düşünmesine, olanları hatırlamasına müsaade etmiyordu. Emeri, sorduğu soruyu bir kez daha yineledi.‘’ Ba-bana ne oldu. Siz sö-söyleyin. ‘’ Artık sesi çıkmıyor, boğazı aşınıyor, sözcükler yarım yamalak, kekelercesine çatlak, kuru dudaklarından zar zor dökülüyordu. Sorusunu yinelemesi yaşlı bayanı rahatsız edince, bayan kızı ofisine sürükledi. Ardından da kapıyı aceleyle kapattı. Kızın terle karışık kanlı saçlarını özenle boynunun sağ tarafına çekti. Yumuşak parmaklarını kanlı boynunda gezindirdi bir müddet. Emeri, kızın bir şeyi bulmuşçasına, teninde bir anda duran parmaklarının dokunuşunu hissetti. Sorgulayıcı gözlerle kıza bakmaya başladı. Artık ne olduğunu, neden kendisini bir anda bitkin hissettiğini, teninin niçin bu kadar soğuk olduğunu söylemeliydi. Kız ise tek kelime etmeden, Emeri’nin yeni fark etmiş olduğu beyaz dolaba yaklaştı. Bir şey arıyordu. Belki de Emeri’nin bitmek üzere olan hayatını kurtarabilecek bir şey arıyordu. Ama Emeri için artık her şey son bulmuştu, belliydi. İçinde ki garip sarsıntı ve ilk defa korkuyla titreyen bedeni adeta ona ne olduğunu haykırıyor ve geri dönüşün olmadığını fısıldıyordu, samimiyetle. İnanmak istemiyordu. Her şey bir anda kötü olamazdı. Az önce kendisi ve sevgilisi için şakıyan kuşlar niçin susmuştu o halde? Bu sessiz yakarışlar her şeyin bitişiydi. Ona uzatılan bardağın içindeki iksire garipseyen gözlerle baktı. Ardından iksiri, zehirli dudaklarıyla yudumlamaya başladı. O sırada hala odada olan bayanın sesini işittiğin de yanılmadığını anladı.
‘’ Vampir oluyorsun. ‘’
Ses giderek uzaklaşırken, Emeri’nin yorgun ve acıyan gözleri yavaş yavaş kapanıyordu. Ama uyumak istemiyordu. Şimdi uyumak istemiyordu. Daha soracağı bir sürü şey vardı, şimdi uyuyamazdı. Daha fazla direnemedi ve derin bir uykuya yattı bedeni. Güne, yeni bir beden ve yeni bir kişilikle başlayacağını bilmeden yumdu gözlerini.
| |
|
Valeria Nerissa Wesley Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
Gerçek İsim : Ebru. Mesaj Sayısı : 1504 Kayıt tarihi : 13/09/09 Yaş : 30
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Beyaz Leopar
| Konu: Geri: Adelina Garnet Swan Çarş. Tem. 27, 2011 6:54 am | |
| Betimleme: 25 / 30 Paragraf Düzeni: 5 / 5 İmla Düzeni: 8 / 10 Anlatım: 34 / 40 Kurgu: 12 / 15
Puanınız; 84. Keyifli Roleplayler... ^^ | |
|