Mikéla Lydia Swain
Gerçek İsim : Lara Mesaj Sayısı : 32 Kayıt tarihi : 27/08/10 Yaş : 29 Lakap : yaKın oLanLar KaFaLarına Eséni söyLérLér.
| Konu: Mikéla Lydia Swain Cuma Ağus. 27, 2010 8:27 pm | |
| Adı''Mikéla Lydia Swain Yaşı"18 Doğum Tarihi" 1992 Uyruk" Fransız Kişisel Özellikleri" Fiziksel Özellikleri" Upuzun kestane rengi saçlara,karamel kahvesi gözlere,zayıf bir vücuda ve uzun bir boya sahip.. İstediği Meslek"Model Neden bu Meslek?"Güzel,biçimli bir vücuda sahip.Gösterişli olmayı hep sevmiştir Mikela ayrıca modelli dikkat çeken bir meslek olduğu için. - Spoiler:
Güneş mesaisini bitirmiş, arklardaki sular parlamaz olmuştu. Etrafı kapatan dik, sivri dağlar duman ve bulut sarılı kocaman başlarını birbirlerine dayayarak çoktan uykuya dalmışlardı. Evler, kayaların gölgesine sığınmış sabahı beklemekte, karanlıkta fısıldayarak insanlar bir an önce evlerine dönme telaşı içinde hızlı hızlı yürümekteydi. Fısıldayan insanların arasından başını önüne eğmiş, adeta koşarcasına yürüyen bir kız çığlık attı. İnsanlar yardım edeceğine kaçmaya başladılar. Kız dizlerinin üstüne yığıldı. Çığlık çığlığa asfalt yolu elleriyle yoklamaya başladı. Karanlığın içinden biri yavaş adımlarla kıza yaklaşmaya başladı. Kızın zaten titreyen elleri daha da titremeye başladı. Yolda bir şey arayan ellerinin üstüne bastı gelen kişi. Kız acı bir çığlık daha attı. -”Sen… Buldum seni sonunda… Seni ne kadardır aradığımı bilemezsin…” dedi adam alaycı bir sesle. Kız “Mont-Montrélayn…” dedi fısıltıyla. Sözcükleri demesiyle gökyüzünde bir ışık demetinin süzülmesi bir oldu. Adam “Seni sürtük…” diye bağırarak sendeledi. Kız “Heat life…” dedi bu sefer havada süzülen ışık demeti kızın içine süratle girdi. Kız gücünü toplayarak ayağa kalktı. -”Sen beni hiç yakalamadın yakalayamazsın …” diyerek ellerini havaya kaldırdı. Bu sefer bağırarak “Montrélayn…” dedi. Adam çığlık attı. Tenini kırmızı bir ışık kapladı ve siyah bir toz bulutu olarak yok oldu. “Safira geri gel…” diye geçirdi içinden. Karanlığın içinden Yeşil, parlak pulları olan bir ejderha süzülerek kızın önüne geldi. Kız ejderhaya yaklaştı ve ejderhayı okşadı. Üstüne bindi. “Gidelim… “ diye bağırdı sevinçle. Ejderha hızla koyu gökyüzüne doğru uçmaya başladı. Hızlandıkça hızlanıyordu. Bu daha da heyecan katıyordu işin içine. Bir anda aşağıya doğru gitmeye başladı ejderha.
Jane birden gözlerini açtı. Etrafına baktı.İçinden “Oh…!” diyerek nefes aldı -“Hepsi bir rüyaymış. .Zaten bir ejderhanın üstünde olarak gözlerini açmayacaktım herhalde…” Diyerek pencerelere koştu. Üzerinde pembe üzerine beyaz kalpler olan bir gecelik vardı. Eflatun perdeleri açtı. Güneş doğmamıştı. Hemen üstüne siyah bir kot pantolon ve pembe bir bluz geçirdi. Jane odasının iç tarafı mor dış tarafı kahverengi olan kapısını yavaşça açtı. Tam inecekti ki içeri tekrar girdi. Tokasını bilekliğine geçirdi. Çantasını kaptı. Tekrar kapıya yöneldi ve çıktı. Parmak uçlarında gıcırdayan kahverengi merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. Dış kapıyı da sessizce açtı ve dışarı çıkarak kapattı. Arkasını döndüğünde bir adam ona bakıyordu. Adamın gözlerine baktığında korkmaya başladı; çünkü adamın gözleri kırmızıydı. -“Se-Sen de kimsin?” -“Beni tanımıyor musun?” dedi adam bir kahkaha ile beraber. -“Tanımak zorunda mıyım?” dedi Jane sağa doğru yavaşça kaydı. Kaçmak istiyordu. Adam birden Jane’nin boğazına yapıştı. Jane’nin ayakları yere değmiyordu. Çırpınmaya başladı. -“Benimle oynama! Ejderhan nerede küçük hanım?” dedi adam öfkeyle. -“Ne ejderhası?” dedi Jane zorlukla. -“Hahaha… Bir ejderha süvarisi ejderhasının nerede olduğunu bilmiyor öyle mi?” diyerek Jane’nin boğazını daha da sıktı ve Jane’i daha da havaya kaldırdı. Boğazını sıkmasıyla Jane’nin beyaz teninde kırmızı bir iz oluşturmuştu. Jane çığlık atmaya çalışsa da atamıyordu. O anda adamın kafasına bir ok saplandı. Adam toz bulutu olarak kayboldu. Tıpkı rüyasındaki gibi… Jane dizlerinin üstüne düştü. Genç bir erkek Jane’e doğru yaklaştı. Üzerinde siyah dar bir pantolon ve yeşil bir bluz vardı. Ve arkasında oklar vardı. Elinde ise yayı vardı. Kahverengi saçları ile çikolata kahvesi gözleri mükemmel bir uyum içindeydi. -“İyi misin? Buradan hemen gitmeliyiz! “ dedi Jane’i kollarından tutarak ayağa kaldırdı. -“Ejderhanı çağır …” dedi genç adam. Jane “Bunlar neden bahsediyorlar? Ne ejderhası?” diye geçirdi içinden. -“Bir ejderha süvarisisin. Ejderhan olmak zorunda…” dedi genç adam. Jane şaşırdı. Daha demin söylediğinin dişlerinin arasından sözcüklere dökülmediğine emindi. Peki, bunu nasıl duymuştu? Genç adam Jane’nin endişesini anlamıştı. -“Zihin okuyabiliyorum.”dedi ve gülümsedi. Gülümsemesi Jane’de büyü etkisi yaratmıştı. Hareket edemiyordu. “Neler oluyor sana Jane? Âşık olamazsın…”dedi içinden. Genç gülümsedi. -“Duyulması gereken bir şey dediysen ve düşünceni serbest bıraktıysan duyabilirim.”dedi genç. Sonra devam etti.”Ama şimdi buradan gitmeliyiz! Haydi…” dedi ve Jane’e döndü. Jane anlamıştı. -“Bunu nasıl yapacağım? Hem bir ejderham mı var ya?” -“Evet, senin bir ejderhan var. Sen doğduğunda o da doğdu. Ejderhan düşüncelerini okuyabilir. Düşüncelerinle onu çağır! “ dedi. Jane buradan neden gitmeliler bir türlü anlamıyordu. -“Peki, buradan neden gitmeliyiz?” -“Çünkü demin seni öldürmeye çalışan adam geri gelebilir.” -“İyide ölmedi mi?” -“Hayır. Ben onu sadece uzaklaştırdım. Onu ancak sihirli sözcüklerle öldürebilirsin… Haydi, ejderhanı çağır! “ dedi genç adam. Jane “Ejderham benim yanıma gel.” Diyerek beklemeye başladı. Bir anda gökyüzünün karanlığından devasa bir ejderha çıkageldi. Jane korkarak geri çekildi. Genç Jane’nin elinden tutarak yeşil ejderhanın üzerine bindirdi. Genç adam da arkasına bindi. “Ama sen öne bin… Yani ben nasıl süreceğim? Eğer sürmem gerekiyorsa …” dedi Jane endişeli bir ifadeyle. “Bir ejderhayı süvarisinden başka hiçbir kimse yönlendiremez…” dedi genç. “Tamam… Sakin ol Jane… Bunu başarabilirsin…” diyerek kendini teselli etti Jane. “Hadi gidelim… “ dedi. Ejderha bir anda havalandı. Hızlandıkça hızlanıyordu. Jane çılgınlarca bağırıyordu. En sonunda aşağıya doğru hızlıca inmeye başladı. Jane bu sefer korkudan bağırıyordu. Yavaşça yere indiler. Bir ormanın içindeydiler. Buraya nasıl gelmişlerdi? Asıl soru evden ne kadar uzaklaşmışlardı? Ejderhadan inerken Jane düşmek üzereyken genç onu tuttu. “Bu arada adım Mike.” Dedi. Jane “Benim adımda Minerva Jane ama bana Jane dersen mutlu olurum.” Dedi gülümseyerek. “Zaten Jane derdim herhalde kısa olduğundan… Minerva Jane diyecek halim yok ya…” dedi Mike gülerek. “Buradan Rachlew şehrine gideceğiz. Ondan sonra orada peri dilini öğrenirsin.”dedi Mike. Jane “Peri dili mi?” dedi merakla. Mike “Hani bugün sana bir adam saldırdı ya işte onu öldürecek sözcükler peri dilinde gizlidir.” Dedi. Jane “Peki o kelime nedir?” diye sordu. Mike “Montrélayn…” dedi fısıltıyla. Bu rüyasında kendisinin dediği sözcüktü. “Montrélayn…” diye tekrar etti. Mike “Şşşşt sessiz ol! Kimse duymamalı…” dedi. Jane “Bu gece burada kalacaksak ki burada kalacağız gibigörünüyor. Benim uykum geldi…” dedi. Mike yere oturdu. Bacağına vurdu. “Buraya yatabilirsin. Başka yerimiz yok gibi görünüyor.” Dedi Jane ilk tereddüt etti ama sonra o da yere oturarak Mike’ın dizine yattı. Mike Jane’i izliyordu. Çok güzel bir kızdı. Sarı saçları beline kadar uzanıyordu. Mavi gözleriyle uyum içerisinde olan saçları rüzgârda sallanıyordu. Açık teni gecenin karanlığında adeta ışık saçıyordu. Jane “Saçlarımla oyna. “ dedi. Bu Jane’nin çok sevdiği bir hareketti. Mike şaşırdı. Ama ellerini Jane’nin sarı saçlarının üzerinde gezdirmeye başladı. Güneşin ilk ışıkları kuş cıvıltılarına karışarak tatlı bir şekilde ağaçların arasından dağılıyordu. Mike hala Jane’nin saçlarını okşuyordu. Jane gözlerini açtığında hala burada olduğunu gördü. “Aman tanrım! Annem çıldırmış olmalı! “ dedi ve hemen ayağa fırladı. “Eve gitmeliyim…” dedi. Mike “Gidemezsin. Gidersen seni öldürür.” Dedi endişeyle. Yüzünde öyle endişeli bir ifade vardı ki Jane her an gitmekte vazgeçirebilirdi. Mavi gözleri ile onun çikolata kahvesi gözleri birbirine bakmaya devam ederse Jane bir daha çözülmemek üzere donabilirdi. En sonunda mavi gözlerini onun gözlerinden çekti. Bu kalbine saplanmış bir acı gibi döndü ona. Çünkü bir saniye veya bir salise olsa bile ondan ayrı düşmek hiç de hoş değildi. En azından Jane için. Evet doğruydu. Giderse ölebilirdi. Ama değişip gidebilirdi. Öyle tanıyamazdı herhalde ucube adam. Elindeki tokayla saçlarını atkuyruğu yaptı. Pembe tokası ile mükemmel bir uyum oluşturan sarı saçlarını toplayarak yüzünü açmıştı. Mike’ın ağlamaklı gözlerine baktı. Ona yaklaştı. Mike Jane’nin yüzünü ellerinin arasına aldı. -“Seni seviyorum Jane. Nasıl bu kadar çabuk âşık olunabilir? Bilmiyorum ama ben sana âşık oldum. Beni bırakma…” Jane’i şaşırtıyordu. O ona ilk başta âşık olmuş olabilirdi ama bunu söylemeye cesaret edemedi. Zaten söylemeden de Mike duymuştu. “Ben...” dedi ama sözcükler boğazına takılıyordu. Hala Mike’ın ellerinin arasında olan yüzü kızarmaya başlamıştı. Mike daha da kendine yaklaştırdı ve olan oldu. Dudaklarını Jane’ninkilerde hayat bulmuştu sanki… Jane bu ani hamle karşısında hem şaşırmış hem de mutlu olmuştu. En sonunda Jane Mike’ın dudaklarından çekebildi dudaklarını. -“Ben de seni seviyorum Mike…” -“Gitme o zaman… Beni bırakma… Öldürür seni anlamıyor musun?” -“Bende saklanarak giderim. Değiştiririm kendimi ne biliyim gözlük falan takarım.” -“Gidemezsin Jane. Lütfen gitme öldürür seni.” Jane Mike’ı dinlemiyordu. Gözlerin etrafta gezdirdi. Mor üzerinde beyaz pırlantalar olan çantası yeşil ağaçlardan birinin dalına asılmıştı. Hemen ona doğru yürüdü. Elini çantasının içine soktu. Buralarda olmalıydı. Doktor bilgisayar oynarken takması için dinlendirici gözlük vermişti. Onu takarak değişebilirdi belki… Belki… Hemen onu gözüne geçirdi. Gerçekten farklı bir havası olmuştu gözlük takınca… “Ejderham buraya gel.”dedi içinden. Ejderha büyük bir hışımla hemen geldi. “Adım Safira süvarim.” Dedi. Jane şaşırdı. Ejderhası konuşabiliyor muydu? “Aman böyle daha iyi… Bana yeni bir arkadaş çıktı desene…” dedi. Ejderhasının üzerine atladı. Mike Jane’nin elini tuttu. “Jane Heat life kelimesi güçlendirme sihrini etkin kılar. Bunu unutma! “ dedi. Jane ejderhadan indi. Mike’a yaklaştı ve dudaklarını onunkilere yapıştırdı. “Unutmam…” dedi ve ejderhasına tekrar bindi. Evlerinin biraz uzağında ejderhasına gitmesini söyledi. Bundan sonra yürüyerek gitmesi gerekiyordu. Zaten tekrar gece olmuştu. Yolda midesi bulanıp sürekli Safira’ya inmesini söylemeseydi çoktan burada olurlardı. Siyah peleriniyle fark edilmezdi. Adeta koşarcasına yürüyordu. Birden kalbine bir hançer saplamış gibi hissetti. Çığlık attı. Dizlerinin üstüne yığıldı. Çığlık çığlığa asfalt yolu elleriyle yoklamaya başladı. Değişmek için taktığı gözlük yere düşmüştü. Onları aramaya başladı. Karanlıkta bu hiçte kolay değildi. Karanlığın içinden biri yavaş adımlarla Jane’e yaklaşmaya başladı. Jane’nin zaten titreyen elleri daha da titremeye başladı. Yolda bir şey arayan ellerinin üstüne bastı gelen kişi. Jane acı bir çığlık daha attı. -”Sen… Buldumseni sonunda… Seni ne kadardır aradığımı bilemezsin…” dedi adam alaycı bir sesle. Jane adamın o gün onu öldürmeye çalışan adam olduğunu anladı.“Mont-Montrélayn…” dedi fısıltıyla. Sözcükleri demesiyle gökyüzünde bir ışık demetinin süzülmesi bir oldu. Adam “Seni sürtük…” diye bağırarak sendeledi. Jane Mike’ın güçlendirme sihri dediği kelimeleri hatırladı.“Heat life…” dedi bu sefer havada süzülen ışık demeti kızın içine süratle girdi. Kız gücünü toplayarak ayağa kalktı. -”Sen beni hiç yakalamadın yakalayamazsın …” diyerek ellerini havaya kaldırdı. Bu sefer bağırarak “Montrélayn…” dedi. Adam çığlık attı. Tenini kırmızı bir ışık kapladı ve siyah bir toz bulutu olarak yok oldu. “Safira geri gel…”diye geçirdi içinden. Karanlığın içinden Yeşil, parlak pulları olan bir ejderha süzülerek kızın önüne geldi. Kız ejderhaya yaklaştı ve ejderhayı okşadı. Üstüne bindi. “Gidelim… “ diye bağırdı sevinçle. Ejderha hızla koyu gökyüzüne doğru uçmaya başladı. Hızlandıkça hızlanıyordu. Bu daha da heyecan katıyordu işin içine. “Hayatımda bazı şeyler değişecek ne dersin Safira? Özellikle aşk hayatımda… “ dedi Jane Mike’ı düşünerek. Sadece aşk hayatı değil bütün hayatı değişecekti. Yeni bir sayfadan başlayacaktı hayatına. Özel gücü bile vardı belki. Geleceği görme yeteneğini ne zaman keşfedecekti? Mike ile süper bir ikili olmuşlardı.
| |
|
George Crownie Hogwarts Müdürü
Gerçek İsim : umut. Mesaj Sayısı : 1989 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32 Lakap : geo.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Mantikor
| Konu: Geri: Mikéla Lydia Swain Cuma Ağus. 27, 2010 10:00 pm | |
| | |
|