EBEDİ KURTULUŞ:
Annem kafesin içinde çırpınıp duran Snowy'ye bakarken yüzünü buruşturup homurdandı.
- Elly, bunun yerine bir kedi almanı tercih ederdim tatlım. Baykuşlardan hiç bir zaman tam anlamıyla hoşlanmadım. Üstelik ben Hogwarts' tayken bir kedim vardı... Ah! sevgili Nabel, dünyanın en mükemmel kedisiydi... Ne yazık ki ömrü kısaydı, çok kısa...
Sözün burasında durup gözlerini kuruladı.Babama dönüp onay beklermişçesine:
-Değil mi Freddy? diye sordu.
Elbette babamın onu onaylamaması gibi bir ihtimal düşünülemezdi.
Anneme dönüp otomatik bir baş hareketiyle:
-Elbette Nelly, diye mırıldandı.
Ben onların birkaç adım gerisinde gözlerimi devirerek söylenmekle meşguldüm.
- Elly, Nelly, Freddy! Harika!
İsmime böyle bir kısaltma yapılmasından nefret ediyordum. Ayrıca Nabel denen o aptal yaratığı tanıyordum. Hiç de kısa yaşamamıştı. Hayatımın ilk sekiz yılını berbat edecek kadar uzun yaşamıştı üstelik. Öyle bir yaratıktı ki mahallenin tüm köpekleri ondan deli gibi korkardı. Komşularımız olan küçük "muggle" 'ları anneleri "Nabel geliyor! Şimdi seni yiyecek!" diye korkuturlardı. Bunu duyan ufaklıklar mızmızlığı derhal keser ve annelerinin sözünü dinlerlerdi. Böyle bir yaratıktı işte sevgili(!) Nabel...
Dokuz ve onuncu peronlar arasındaki duvardan diğer öğrencilerin aksine normal yürüyüş temposunda geçtim. Ekspresi gördüğüm an bunu Hogwarts'ın bana yaptığı bir büyü olduğunu düşündüm. Bu, bu müthişti! Kızmızı bir ekspres... Çok fantastikti ve işin şaşılacak yanı; ilginç, hatta ilginç ötesi ebeveynlerim bu konuda benimle hemfikir olmalarıydı.
- Muhteşem! dedi annem burnunu çekerken.
- Bana eski günlerimi hatırlattı... her zamanki onay bekleyen tavrıyla babama baktı:
- Sence de öyle değil mi Freddy? Babam beni şaşırtarak o otomatik onaylama hareketini yapmadı. Derin bir iç geçirerek:
- Seni burada ilk gördüğüm gün... diye başladı. Annem ortamda gerçek bir sarsıntı yaratma potansiyeline sahip bir çığlıkla onun sözünü kesti ve:
- Oh! Freddyyy !
- Nellyyy!
İşte yine başlamışlardı. Onlar birbirlerine övgüler yağdırıp eski günleri yadederken ben gözüme kestirdiğim sekiz numaralı kompartımana yöneldim.
Ne olduysa annemin dikkati aniden bana yöneldi ve biraz öncekini aratmayacak bir çığlıkla:
- Elly nereye? diye bağırdı.
- Sence anne? Elbette ki kompartımana...
- Ama henüz erken...
- Trenin hareket saatine beş dakika var anne.
Annem bu hayatı boyunca duyduğu en ilginç şeymiş gibi gözlerini kocaman açıp bana baktı. Sonra yavş yavaş yüzü durumu kabullenir bir hal aldı ve:
- Pekala, dedi şekeri elinden alınmış mahzun bir çocuk gibi:
- Seni özleyeceğinm Elvira, kendine iyi bak tatlım...
Bunları söylerken beni kollarının arasında boğacakmış gibi sıkıyordu.
Babam eşyalarımı bir robotunkinden ayırt edilemeyecek otomatik hareketlerle kompartımana yerleştirdi. Çoğunlukla böyle hareket ederdi zaten.Kocaman gövdesi ve otomatik hareketleriyle bir hacıyatmazdan farksızdı. Bunu düşününce gülümsedim. Ne ilginç ötesi ilginç hareketleri ne de görünüşleri onları sevmeme engel değildi. Kabul ediyorum, bazen çekilmez olabiliyorlardı ama bu onları özlememe de engel değildi. Ve ben onları özleyecektim. Hem de çok...
Babam yanağımı okşarken:
- Ben, dedi.
- Ne olursa olsun başaracağına inanıyorum. Hoşçakal Elvira...
Onlara gülümsedim ve kompartımana yöneldim. Ne olursa olsun Hogwarts benim ebedi kurtuluşumdu. Sıkıcı Geometri dersinden, dedikoducu yaşlı komşularımız olan "muggle" 'lardan, hatta Nabel'in hayaletinden....
Bu düşünceyle bir kez daha gülümsedim ve kendimden emin bir şekilde yerime oturdum...