Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts |
|
| Seherbaz Alımları | |
|
+3Nicolas J. Orpetyus Xavier John Redmond George Crownie 7 posters | Yazar | Mesaj |
---|
George Crownie Hogwarts Müdürü
Gerçek İsim : umut. Mesaj Sayısı : 1989 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32 Lakap : geo.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Mantikor
| Konu: Seherbaz Alımları Çarş. Ara. 16, 2009 3:57 am | |
| Adı-Soyadı : RP Yaşı : Online Süresi : Örnek RP:
Dip not : Seherbaz olanlar Karanlık Tarafı seçemeyeceği gibi Karanlık Taraf Karargahı'nı da göremez.
Başvurular buradan veya bana PM ile yapılacaktır. | |
| | | Xavier John Redmond
Gerçek İsim : Ozan Mesaj Sayısı : 2 Kayıt tarihi : 02/02/10 Yaş : 39 Lakap : Xav
| Konu: Geri: Seherbaz Alımları Salı Şub. 02, 2010 9:07 pm | |
| Adı-Soyadı : Xavier John Redmond RP Yaşı :25 Online Süresi :Günde 14-18 Saat Örnek RP: - Spoiler:
Büyüleyici siyah bir kuş pencerenin önünden huşuyla geçiyordu. Onun havada süzülüşünü izlemek insanın üzerine inanılmaz bir mutluluk salıyordu. Uçmak, özgür olmak. Xavier bu duyguyu hissetmeyeli epey olmuştu. İçindeki isyankâr ruh çığlıklarla hemen Quidditch sahasına gitmesini istiyordu. Bu mutluluğu teninde tekrar hissetmek bedenini kapladığını görmek istiyordu. Mutsuzlukla dışarıdaki havaya baktı. Sabahın tüm güzellikleri ve Ekim' in tüm kasvetini toplamış Xavier’ı isyana davet ediyordu. Bugün Ekim'in son günüydü ve belkide bir kaç ay içinde görebilecekleri son güneşli gündü. Gözlerinde elle tutulabilir bir mutsuzluk vardı. Kendini hapsedilmiş gibi hissediyordu. Özgürlüğü kısıtlanmıştı. Tek görüş günleri ise Çarşamba'larıydı. Onun da gelmesine daha 4 gün vardı. Henüz Quidditch maçları da başlamamıştı. Ruhu sıkılıyordu. Kalbide ona eşlik eder gibi az atmaya başlamıştı. Damarlarında kanının akmasını sağlamanın tek çaresi vardı. Vücuduna hava desteği vermek. Pencerenin yanındaki koltuğu ayaklarıyla iterek doğruldu. Vücudunda somut bir istek dolaşıyordu. Yaşamasının tek çaresinin ne olduğunu bilen ölüme mahkûm bir tutuklu gibiydi. Yatakhaneye ilerleyerek yatağının yanında komodinin kenarına koyduğu süpürgesini aldı. Süpürgesinin pürüzsüz sapını elinde dolaştırırken ateşin vücudunda kalbine doğru ilerlediğini hissedebiliyordu. Gözlerinde kimsenin anlam veremeyeceği bir ışık parıldıyordu. Bunu sadece bir Quidditch Oyuncusu anlayabilirdi. Süpürgesinin ucuna altın harflerle işlenmiş yazıya baktı;"Ateşoku". Yüzündeki gurur ve kibir karışımı duyguyla yatakhanenin soluk kahverengi kapısını açarak ortak salona ilerledi. Ateşokunu aldığı günü hatırlıyordu. Öyle mutluydu ki. Daha önce hiç şeker yememiş bir çocuk gibi ilk kez süpürgeye bindiğini hissetmişti. Daha önce hiç bu kadar muhteşem bir hediyesi olmamıştı. Şimdilerde pek rövanşta bir süpürge olmasa da o günlerde alabilmek için dükkânın önünde kuyruk olurdu. Ateşoku gibi bir kaç süpürge daha çıkmıştı. Ama Ateşokları popülerliklerini hep korumuştu. Hala en çok kullanılan süpürgeler arasındaydı. Xavier onu ellerinde kırılacak bir eşya gibi taşıyarak portre deliğinden tırmandı. Giriş Salonundaki araziye açılan büyük ve ihtişamlı kapıya doğru ilerledi. Heyecanlı bir kalabalık onu içine çekmeye hazır gibiydi. Ama o onlara aldırmadan arazinin muhteşem havasıyla ciğerlerini doldurdu. Herkes bu akşam ki balo için heyecanlıydı. Durmadan kostümleri ve saçları hakkında konuşuyorlardı. Xavier onları duymamaya çalışıyordu. Çünkü kendisi de onlar gibi baloya hazırlanmalıydı ve bu süreç onun havada kalacağı zamanı daraltıyordu. Diğerleri gibi heyecanlı değildi. Ama etrafa yayılan söylentilere göre şimdiye kadar ki en muazzam balo olacaktı. Bu Cadılar Bayramı Büyük Salon' da kutlanmak yerine Balo Salonunda kutlanılacaktı. Xavier bunu duyduğunda söylentilerin gerçek olabileceği kanısına varmıştı. Balo Salonu, içinde her türlü gösteriyi sağlayabilecek kadar büyüktü ve çeşitli sihirlerle donatılmıştı. Xavier en son Balo salonuna girdiğinde ne için orada bulunduğunu hatırladı; Savaşta ölen kahramanlar için yas töreni. Balo ağlıyor gibi görünüyordu. Slytherin'lerin bile üzüldüğü görülebiliyordu. Ki bu odanın sihrinin bir parçası gibi görünüyordu. Oda kendini içindeki kutlama ve anma gibi törenler için hazırlıyordu.
Gecenin nemiyle ıslanmış çimleri ezerek Bekçi kulübesinin arkasındaki patikadan Quidditch sahasına ilerliyordu. Yasak Orman çekiciliğini ve gizemlerini kullanarak insanları içine çekmeye çalışıyordu. Öğrenciler arazinin ıslaklığına aldırmayarak çimlere yayılmıştı. Xavier' de onlar gibi bu ortamın etkisindeydi. Öğleden sonraki dersler iptal edilmişti. Ki bu da bu Cadılar Bayramı' nın Hogwarts' ın tarihine geçeceğinin bir kanıtıydı. Ayaklarının altında ezilen çimlerin seslerinin dışında sessizlikle Quidditch Sahasına ilerledi. Artık adımlarını çamurlaşmaya başlamış toprakta atıyordu. Vücudunu kaplayan bir sıcaklık ellerine doğru ilerledi ve Ateşokunu istemsizce kaldırmasını sağladı. Xavier Ateşokuna atladığında tüm hapsedilmişliğinin üzerinden gittiğini hissetti. Neşeyle çığlık attı. Hava onu sevinçle kucaklamıştı. Gökyüzüne doğru hızla uçtu. Ateş oku hızlandıkça o sesini daha da yükseltiyordu. Gülümseyerek Tutucu çemberlerinin içinden geçti. Kahkahalarıyla sarsılan Quidditch sahası onu bırakmaya niyetli değildi. O da onu. Elinde olmadan gülümseyip çığlıklar atarak Ateş okunun havayı yararken çıkardığı sesleri kuvvetlendiriyordu. O kendini kaybetmişken saatinin tik taklarını duyamıyordu. Zaman gittikçe ilerliyordu. Bir saat sonra Cadılar Bayramı Balosunun başlayacağının farkında bile değildi. Nefes almak ve vücudunu dinlendirmek için havada birkaç saniyeliğine durakladı. Beyninde biraz önce ona buraya gelmesini söyleyen şimdi ise kızgınlığa bürünmüş bir ses saate bakmasını söylüyordu. İstemsizce sol elini kaldırıp kıyafetinin kapattığı saati gün ışığına çıkardı. Gözleri dehşetle açıldıktan bir saniye sonra yere dalışa geçti. Toprağı ezerken gittikçe hızlanıyordu. Artık koşmaya başlamıştı ki arazinin bittiği noktaya, Hogwarts kapısına vardı. Arazinin havasını son bir kez ciğerlerine çekerek Hogwarts’ın heyecan kokan havasına daldı. İnsanlar telaş içinde koridorlarda koşturuyordu. Birçoğu kıyafetlerini giymişti bile. Xavier onların yanından geçerken büyük bir tezat oluşturuyordu. Diğerleri kostümlerini üzerine geçirmişken o terli eşofmanlarıylaydı. Koridor boyunca koşup ortak salonuna vardı. Ev cinlerinin telaşlı sesleri duyulabiliyordu. Portre deliğini hızla açarak içeriye daldı. Arkadaşlarından bazıları ona şaşkınlıkla seslenirken o elini aceleyle sallayarak yatakhaneye koştu. Dün gece hazırladığı kıyafeti gardıropta asılı duruyordu. Ama önce sıcak bir duşa girmeliydi. Buna zamanı yoktu. Bildiği tüm sihirleri zihninde gözden geçiriyordu. En sonunda sık kullanılan bir sihir aklına geldi. Asasını vücudunun etrafında gezindirerek; "Aklapakla" diye mırıldandı. Vücudundaki kirler vantuzla emilirmiş gibi asasının içine ilerlerken o temizlendiğini hissediyordu. Şimdi temizlenmiş olan vücuduna en sevdiği parfümünü sıkarak kıyafetini giyindi. Saçları kendisinden geçmiş gibi görünüyordu.
Adımlarını kendinden emin bir şekilde ortak salona çevirdi. O içeriye girdiğinde birçok bakışı üzerinde hissedebiliyordu. Utangaç bir gülümseme suratını kaplarken çekingen bir şekilde portre deliğinden tırmandı. Bu kıyafetle çok zor oluyordu. Aslında kesimi kolay hareket edebilmeyi sağlıyordu. Ama Xavier böyle bir kıyafeti ilk kez giyiyordu. Kendini şimdiye kadar hiç olmadığı gibi hissediyordu; Yakışıklı ve çekici. Koridorlardan geçerken bakışlar üzerine çevriliyordu. Suratının kırmızıya dönüştüğünü hissedebiliyordu. İçinden Keşke bu olmasa diye diliyordu. Ama bu gecenin böyle geçeceği belliydi. Ona yüzyıllarmış gibi gelen birkaç dakika sonra Balo Salonunun kapısı gözüktü. Salonun ışıklandırması koridora yansımıştı. Daha salona girmeden içini bir heyecan bürüdü. Salon bitene kadar görevlilerden başka kimse görememişti. Birçok kişi içeri akın ediyordu. Xavier kapıdan içeriyi adımladığında nutkunun tutulduğunu fark etti. Hogwartsta daha kaç tane sürpriz yaşayacaktı. Hayatı boyunca hiç böyle bir görkem görmemişti. Zorlukla yutkunarak etrafına bakınıyordu. Keşke 10 tane gözüm olsaydı diye düşündü. Çünkü etrafı bir an önce gözlemleyebilmeyi istiyordu. Oda siyah ve kırmızının aşkıyla döşenmişti. Salonun ışıklandırması on metre yukarıda süzülen oyulmuş devasa balkabaklarının içinden gelen ışıkla yapılıyordu. Masalar oyulmuş devasa balkabakları şeklinde dizayn edilmişti. İnsanlar içine girip oturabiliyorlardı. Siyah perdeler pencerelerin etrafından dolanıyor ve odayı bir çadıra dönüştürüyordu. Dans pisti salonun büyük bir kısmını kaplıyordu ve dans pistinin üzerinde muazzam bir ışıklandırma vardı. Burayı Muggle'ların deyimiyle; bir Diskoya dönüştürmüşlerdi. Xavier şaşkınlık içinde masalardan birine geçti.
| |
| | | George Crownie Hogwarts Müdürü
Gerçek İsim : umut. Mesaj Sayısı : 1989 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32 Lakap : geo.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Mantikor
| Konu: Geri: Seherbaz Alımları Salı Şub. 02, 2010 9:33 pm | |
| | |
| | | Nicolas J. Orpetyus
Mesaj Sayısı : 2 Kayıt tarihi : 17/02/10
| Konu: Geri: Seherbaz Alımları Çarş. Şub. 17, 2010 10:51 pm | |
| Ad Soyad: Nicolas J. OrpetyusRp Yaşı: 21Online Süresi: Değişiyor ama 2 satten aşağı değil(çoğunlukla)...RP Gecenin karanlığı içinde kaybolmak hoşuna gidercesine gölgelere doğru yürüyordu, gölgeler arasındaki her adımı onu daha da karanlığa gömüyordu. Nicolas her zaman yaptığı ve bazen onu umutsuzluğa iten şeyi yaptı ve yine istese de istemese de yalnız kalmıştı. Hiçbir zaman olmadığı gibi yanında yine kimse yoktu. Aklında her saniye büyüyen bir soru yığını vardı. Cevaplayamadığı binlerce soru, cevaplamaktan korktuğu binlerce soru içinde boğuluyordu ve nereye yürüdüğünü bilmeden yürüyordu, ayaklarının altında, hışırdayan binlerce yaprak vardı ...
-Keşke, keşke aklımdaki bütün sorularıda bu yapraklar gibi ezip geçebilsem ,keşke bütün hepsini aynı böyle görmezden gelebilsem
Yalnız olmak artık içini acıtıyordu. Ne doğru düzgün bir ailesi, ne de ona destek olan bir arkadaşı, hiç kimsesi yoktu.Bu da Sarah'ya kendini kötü hissetiriyordu.Yürürken öyle dalmıştıki nereye geldiğini nereden geldiğini hiç bilmiyordu ,yardım istediği gözleri ise zaten dakikalardır boşboş bakıyordu, arkasını döndü, dikkatlice baktı..
-Lanet olsun, lanet olsun ben nereden geldiğini ,ne yaptığını, ne yapacağını bilmeyen aptalın tekiyim..
Dizlerinin üstüne çöktü, kafasını öne eğip yıllardır içinde kalan tüm gözyaşlarını döktü. Kendinden nefret ediyordu ,en azından şu an öyle düşünüyordu. Kafasını yukarıya kaldırıp, sanki havada asılı kalmış birine itiraz edermiş gibi :
-Lanet olası bana verebileceğin tek ceza ,canımı acıtmanın tek yolu bu mu
Kimle konuştuğunu bilmeden sadece bağırıp duruyordu ,elindeki siyah çantayı bi kaç kere yere vurduktan sonra tek eliyle çantasını sıkıca tutup ,tek elinide dizine koydu ve hızlıca yerinden kalkıp az ilerdeki büyük çınar ağacına doğru yürüdü.İyice yanaşınca oturdu ve ağaca yaslandı ,çantasını hemen yanına koydu üşümeye başlamıştı.Titreyen ellerini birbirine sürtüp ısıtırken ,bir yandanda birşeyler ararcasına dikkatli dikkatli etrafa bakıyordu.Asasını ilerde gördüğü bi odun parçasına yönlendirdi :
-Wingardium Leviosa ...
Odun uçmaya başladı iyice havalanınca asasını yönlendirerek odunu hemen ayağının yanına bıraktı:
-İncendio
Diye fısıldadı odun alev alıp yanmaya başladı. Cüppesinin yakasından tutup ensesine doğru çekti ve asasını cüppesinin cebine koydu az önce birbirine sürttüğü uyuşan ellerini şimdi ise ateşin sıcaklığında ısınıyordu soğuktan ve titremekten kasılan vücudu şimdi bir buz gibi çözülüyor ve rahatlıyordu iyice ısındıktan sonra ayağa kalktı, az önce umrunda olmayan karanlık şimdi birazda olsa onu ürkütmüştü ,asasını cebinden cıkarıp:
-Lumos
Etraf artık yeterince aydınlanmıştı ve artık peşinde dolaşan bir gölgesi vardı. Isınan vücudu artık uyuşukluktan kurtulmuştu ,yavaş adımlarla yürüyor ve arasırada yerdeki yapraklara tekmeler savurup uçuşmalarını sağlıyordu .Havanın neden bu kadar aydınlık olduğunu düşündü ,kafasını kaldırıp ağaç dalları arasından görünen gökyüzüne baktığında ay artık en son gördüğü gibi yarımay değil dolunaydı ve herzamankinden daha parlak görünüyordu. Tekrar üşümeye başladığını hissetti ,geri dönüp ateş yaktığı yere doğru yürümeye başladı.Ateşin olduğu yerden bu kadar uzaklaşmış olmasına hayret etti ve adımlarını biraz daha hızlandırdı iyice yaklaştı tekrar eski yerine oturdu ve yine etrafına bakındı:
-Wingardium Leviosa ...
Yerdeki bir odun parçasını daha uçurup, ateşin üstüne bıraktı ve tekrar ısınmaya başladı. Isınmanın verdiği etkiyle mayıştı, uykusu gelmişti cüppesinin cebinden asasını çıkardı ve asasını az önce yere vurduğu çantasına doğru tutarak:
-Aklapakla ...
Çantanın üstündeki tozlar yokoldu kafasını çantasının üstüne koydu ve cüppesinin yakasınıda kulaklarını kapatacak şekilde yukarı çektikten sonra ateşinde verdiği sıcaklıkla iyice mayıştı ve uykuya daldı. | |
| | | Albus Percival
Mesaj Sayısı : 3 Kayıt tarihi : 09/03/10
| Konu: Geri: Seherbaz Alımları Salı Mart 09, 2010 1:12 am | |
| Adı-Soyadı : Albus Percival RP Yaşı : 24 Online Süresi : Günde 4-5 saat Örnek RP:
Albus arkasına bakmadan uzaklaştı oradan. Koşarcasına kaçtı. Hiç görmek istemediği şeyler görmüştü. Karanlık gecenin bütün gördüklerini örtmesini dilemişti veya tüm bunların bir rüya olmasını. Ama değildi işte. Daha beş dakika önce ayrıldığı evin tepesinde karanlık işaret dalgalanıyordu ve arkasına baktığında gördükleri hiç hoş değildi. Duyguları kendisine hakaretler yağdırıyor. Korkaklık ve dostlarına sadakatsizlikle suçluyordu benliğini ancak aklı ve mantığı ona ne yapması gerektiğini söylüyordu. Bir seherbaz olarak bakanlık yetkililerine haber verdi ve ekibi beklemek üzere geri çekildi. Büyük ve ihtişamlı ev gözlerinin önünde yanıyordu. Çalılıkların arasında kendisin görülmeyeceğini düşündüğü bir yere gizlendi. Takip edildiğine dair bir his vardı içinde. Evin yakınlarından düello sesleri yükseliyordu. Ufak bir direniş vardı galiba. Albus herşeyi unutup gizlendiği yerden kafasını uzattı ve Zümrüdüanka Yoldaşlığının mekana bakanlık yetkililerinden bile önce gelip Ölümyiyenlerle düello etmeye başladığını gördü. Arkasında hafif bir çıtırtı duydu ve bir seherbazın sahip olduğu atiklikle asasını çekti.
"Homenum Revelio"
Büyü çalılıkların ardında bir canlının gizlendiğini belli etti. Artık Albus yerini belli etmişti ve karşıdan gelicek hamleyi beklemeliydi. Kendini savunmaya hazır bir halde dört bir yanını kolluyordu. Ufak bir cisimlenme sesi daha duydu. Ya rakiplerinin sayısı artmıştı. Ya da düşmanı alanı terk edip gerideki dostlarına yardım kararı almıştı. Albus asası hazır bir şekilde Zümrüdüanka Yoldaşlığı'ndakilere yardım için koşmaya başladı. Bir an taşa takılıp tökezledi.
"Crucio"
Albus dikkatsizliğinin bedelini çok ağır ödedi. Ağır bir acı çekiyordu. Bir anda acı kesildi. Albus arkasını döndü ve şu anda Azkaban'da olması gereken Ölümyiyenler'den Stephane karşısındaydı. Gardını aldı.
"Bunu istediğinden emin misin Stephane? Azkaban kaçaklarına hiç hoş muamele edilmez."
"Biliyorum Albus. Ama bizde de sizin gibilere..." Asasında kırmızı ışıklar saçtı. Albus ufak bir hamleyle büyüyü savuşturdu. Affedilmez Lanet kullanmak konusunda şüpheliydi. Ama burada sürecek gürültülü bir düello'da çok dikkat çeker ve Stephane'nin Ölümyiyen arkadaşlarını başına toplardı. Albus düello pozisyonunu aldı.
"O zaman başlayalım... 'Sersemlet' " Bu hazır olan Stephane için savuşturması kolay bir hamleydi. Hızla büyüyü engelledi ve..
"Sectumsempra" Büyüden kaçması kolay olmadı. Albus'un yere yuvarlanmıştı. Kolu yara olmuştu. Yerde kaldı Stephane üstüne gelirken. Aniden dönüp haykırdı
"Sersemlet" Bu sefer hazırlıksız yakalandı ve geriye doğru düştü. Albus hemen asasını aldı ve asıl düelloların yapıldığı evin çevresine geldi. Albus gelene kadar Bakanlık ve Zümrüdüanka Yoldaşlığındaki kişiler Ölümyiyenleri evden çıkartıp uzaklaştırmayı başarmışlardı. Ancak bir çok kayıp verilmişti. Onların ruhu için hemen orada kısa birkonuşma yapıldı. Albus evine giderken ölümün bir kez daha kapısından döndüğünü ve hala yanında bir yerlerde olduğunu daha fazla hissetti. Cisimlenmeden önce yanındaki arkadaşının kulağına son bir cümle fısıldadı.
"Bugün dünden daha zordu ve yarında bugünden daha zor olucak."
Not: Başka bir sitede yaptığım rp'dir. Baş Seherbazlığıda üstlenebilirmiyim.
| |
| | | George Crownie Hogwarts Müdürü
Gerçek İsim : umut. Mesaj Sayısı : 1989 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32 Lakap : geo.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Mantikor
| Konu: Geri: Seherbaz Alımları Çarş. Mart 10, 2010 1:30 am | |
| Baş Seherbazlık için yeterli bir RP değildir. Seherbazlık Onaylandı. | |
| | | Freya Artemis Crownie
Gerçek İsim : Cansu Mesaj Sayısı : 50 Kayıt tarihi : 28/03/10 Lakap : Arte ....
| Konu: Geri: Seherbaz Alımları Ptsi Mart 29, 2010 1:27 am | |
| Ad soyad:Freya Artemis Undomiel Rp yaşı:26 Onlline süresi:4 saat günde (Baş seherbaz olmak istiyorum eğer mümkünse)
- Spoiler:
Sonun başlangıcı.
Hayatım sona ermişti artık.Her şeyimi kaybetmiştim.Yanlızdım artık.Onu kaybetmiştim.Çaresiz ve bitap düşmüştüm.Bunun farkındaydı herkes.Artık bir ölüden farkım yoktu.Yemek yemiyor,konuşmuyor ve pencerenin önünden kalkmıyordum.Belki gelir diye.Ama o gelmiyordu.Bekliyordum.Bir an bile o pencerenin önünden ayrılmadan bekliyordum.Beni bir an bile yalnız bırakmıyacağını biliyordum.İçimdeki umut ışığı sönmüyordu.Sönmeyecekti de. Ben onu kaybedemezdim. Onsuz yaşayamazken onun yokluğuna nasıl dayanırdım. O benim şu dünyada sahip olduğum tek varlıktı. Çevremdeki insanlar artık bana umutsuz gözüyle bakıyordu. Bunu fark ediyordum. Benden artık uzaklaşmaya başlamışlardı.
2 gün önce
Herşey bugün başlamıştı.O gün sabah evden erken çıkmıştım. İçimdeki ses Bir şey olacağının habercisiydi sanki. Ama bunu kimseye belli etmemiştim. Belki de bu yüzden herşeyin sorumlusu bendim. Elimden bir şey gelmemişti. Gelememişti. Hava o gün aşırı derecede kasvetliydi. Sanki kara bulutlar sadece benim üstümdeydi. Sadece benim ailemin üstündeydi. Korkuyordum ama belli edemiyordum. Belki de sadece bir histi. Gelip geçici olduğunu düşünmüştüm. Havanın iç karartan kasveti yetmezmiş gibi bir yandan da yağmur yağıyordu. Kesilmeyecekcesine daha da hızlaranara yağıyordu. Bitmeyekti bugün sanki. Sanki sonsuza kadar bugünü yaşayacaktım.
Gece yarısına doğruydu sanırım. Tam olarak hatırlayamıyorum. Pencerenin önünde oturmuş onu bekliyordum. Saatin epey bir geç olamasına rağmen gelmemişti. Telaşlanıyordum. Ateşim yükseliyordu sanki. Berbat bir günün ardından onun eve daha gelmemiş olması içimdeki korkuyu daha da körüklüyordu.Kapının çalmasıyla irkildim. Onun arabasını görmemiştim. Hem o gelse gelmeden önce arardı. Ama bu sefer arayan olmamıştı. Korktum.Koşar adımlarla kapıyı açmaya gittim. Kapının yanına gittiğimde kapının hemen yanında duran aynaya baktım.Biraz solgun görünüyordum ama olsun. O beni her halimle sevmişti. Kapıyı büyük bir sevinçle açtım.
Karşımda gördüğüm benim aşkım değildi.Başka biriydi. İçimi garip bir his kaplamaya başlamıştı. Ne oluyordu benim sevgilim neredeydi. Karşımda iki tane üniformalı adam duruyordu. Adamlar ciddi bir surat ifadesi içindeydiler. Bu beni daha da korkutmuştu. Neler oluyordu. Adamlardan biri daha fazla beklemeden hemen konuşmaya başladı.
-'Merhaba bayan.Acaba siz Bay Clark'ın eşi misiniz?'dedi. Ne tepki vereceğimi şaşırmıştım. Ne demeliydim acaba. -'Evet benim. Ne oldu acaba. Kocam nerede?' -'Bayan çok üzgünüm ama size söylememiz gereken Bir şey var.' Adamlar konuştukça ben heyecanlanıyordum. İçimdeki korku büyüyordu. İçime sığmayacak bir hal alıyordu. -'Ne söyleyeceksiniz. Burada tam olarak neler dönüyor anlamış değilim.' Adamlardan iri yarı olan söze atladı hemen. -'Sizden metanetinizi korumanızı istiyorum.Eşiniz bir trafik kazası geçirdi.Ve maalesef hayatını kaybetti.' Adamın söylediklerini tam olarak kavrayamamıştım.Benim kocam ölmüş olamazdı. Bu mümkün değildi. Böyle bir şey olamazdı. Gerçek değildi bu. Sadece gördüğüm bir rüyaydı.Birazdan uyanacaktım ve bitecekti. Gene normal yaşantıma dönecektim. Ama olmadı. Gözlerimi hızlı bir şekilde kapatım açtım. Karşımda duran adamlar gerçekti. Ama söyledikleri gerçek olamazdı. Adamlar birşeyler konuşuyordu. Bana bir şey demeye çalışıyordular. Ama duyamıyordum. Sadece beynimde uğuldayan sesler vardı. Herşey kararmaya başlamıştı. Göremiyordum artık. Gözlerime bir perde inmişcesine ayakta durmaya çalışıyordum. Daha fazla dayanamadım.
Gözlerimi açtığımda bir hastane odasındaydım. Çevremde tanıdığım herkes toplanmış bana bakıyordu. Gerçekten günün bu kadar kötü olacağını tahmin etmemiştim. Hayatımın bittiği gün olduğunu düşünüyordum. Ama bir şekilde dayanmalıydım. Onun için dayanmalıydım.
2 gün sonra.
Herşeyin koca bir yalan olmasını beklerken pencerenin önünde oturuyordum. Onun için dayanıyordum. İçimdeydi ve ondan vazgeçmeyecektim. Zaten vazgeçemezdim de. O bana sevdiğim adamdan kalan tek şeydi. Her zaman isteyip de sahip olamadığımız varlıktı. Keşke diyordum keşke daha erken olsaydı. Keşke o da varlığını hissedebilseydi. Ama belki de hissediyordu. Gökyüzünde diğer meleklerin arasındaydı. Öyle olduğuna eminim. O ancak bir melek olabilirdi. Onun kadar iyi onun kadar muhteşem biri ancak bir melek olabilirdi.
Kafamı kaldırıp odanın içine bakmıştım. Herşey aynıydı. Ama bana değişmiş geliyordu. Sanki başka bir yerdeydim. Ama aslında değildim.Karşımda duran kanape onunla uyuduğumuz kanepeydi. Yanında duran şöminede romantik geceler geçirmiştik. Şaraplarımızı yavaş yavaş yudumlarken gözlerimizi birbirimizden ayıramıyorduk. Odanın rengini birlikte seçmiştik. Aslında o fildişi istiyordu. Ben ise lila. Bana kıyamamıştı.Rengi lila yapmıştı. Ama onun da istediğini biliyordum. Zevklerimiz her zaman aynı olmuştu. Zaman zaman çakışmıştı ama her zaman bir anlaşmaya varmıştık.
Elveda
Tekrardan dışarıda yağan yağmuru seyretmeye başlamıştım ki. Feci bir şekilde ağrı girmişti. Yapabildiğim teş şey bağırmaktı. -' Aaaa...' Bağırmamadan çok geçmemişti ki odaya herkes doluşmuştu. -'Yardım edin.'Diyebiliyordum sadece.Bağırıyordum. Avazım çıktıkça bağırıyordum.Abim beni bir hışımla kucağına aldı.Hızlı adımlarla beni sarsmadan götürüyordu.Önümü göremiyordum.Sadece şiddetli sancıları hissediyordum.Sanki içimde patlamaya hazır bir bomba vardı. Beni deli edecekcekçesine dışarıya çıkmak istiyordu.
Aradan belki 10 dakika geçmişti ki kendimi bir sedyenin üstünde bulmuştum. Buraya nasıl geldim hiçbir fikrim yoktu. Zaten içinde bulunduğum durum bunun tek açıklamasıydı. Kokuyordum. Ama garip bir korkuydu. Sevinçle karışık bir duyguydu. Çevremdeki herkes koşuşturup duruyordu. Bir yandan hemşireler bir yanda doktorlar çevremde toplanmıştı. Beni büyük bir kapının içinden geçirdiler. Bağırıyordum. Soluğum kesilene kadar bağırıyordum. Sancılar daha da sıklaşmıştı.
Bir saunadaymış gibi ter içinde kalmıştım. Konuşamıyordum. Sadece iniltilar ve bağırışmalar çıkıyordu dudaklarımdan.
Mutluluk bu olsa gerekti. Karşımda dünyada eşi benzeri olmayan bir güzellik duruyordu. Bu şimdi bana mı aitti. Olamazdı. Ben bu kadar güzel bir varlığa sahip olamazdım. Ağlıyordu. O ağladıkça ben de ağlıyordu.Gözyaşlarım istemsiz bir şekilde yanaklarımdan aşağıya boşalıyordu. Ona sarılmak doya doya sarılmak ve hiçbir zaman bırakmamak istiyordum. Hemşireler yanıma getirdiler ve kucağıma bıraktılar. Çok küçüktü. Minicikti. Her an kırılmaya hazırdı sanki. Ardından düşle karışık bir şey gördüm.Aşkım,bircik sevgilim karşımdaydı.
-'Seni bekliyorum bitanem.Hadi gel.' -'Ama olmaz bitanem.Gelemem ona kim bakacak.Ben onsuz yapamam.' -'Gel bebeğim.O burada daha güvende olacak.' İstemsiz bir şekilde onun yanında gitmek istiyordum.Ondan ayrılmak bana çok zor gelmişti. Ona kavuşmak istiyordum. Sonsuza kadar onun yanında olmak istiyordum.Son bir kez bebeğimin kokusunu içime çektim. Derin derin içime çektim. Artık onu göremeyecektim. -'Geliyorum aşkım.Beni bekle.' dedim.
Her şey artık son bulmuştu. Öldüğümün farkındaydım.Ama onu iki tane meleğin koruyacağından hiç şüpem yoktu.
| |
| | | George Crownie Hogwarts Müdürü
Gerçek İsim : umut. Mesaj Sayısı : 1989 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32 Lakap : geo.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Mantikor
| Konu: Geri: Seherbaz Alımları Ptsi Mart 29, 2010 4:28 am | |
| | |
| | | Victor A. Blade
Mesaj Sayısı : 1 Kayıt tarihi : 03/04/10
| Konu: Geri: Seherbaz Alımları C.tesi Nis. 03, 2010 5:35 pm | |
| Adı-Soyadı : Victor Anko Blade (Alabileceğim en iyi rütbeyi verirseniz sevinirim.Başkan yardımcısı fln ahaha ) başka bir rp sitesinde yazmıştım.Harry Potter ile ilgili değil kusura bakmayın.. RP Yaşı : 22 Online Süresi : Günde 8-10 saatten aşağı değil fakat bu aralar sıkışığım sınavlar koptu Örnek RP: - Spoiler:
...Bir süre sonra bir eli tutmakla bir ruhu zincirlemek arasındaki ince farkı öğrenirsin. Aşkın yaslanmak,birlikte olmanında güvende olmak anlamına gelmediğini de öğrenirsin. Öpücüklerin sözleşme ve hediyelerin de vaat olmadığını öğrenmeye başlarsın. Yenilgileri başın dik ve gözlerin açık karşılamaya başlarsın; Bir çocuğun hüznü ile değil, bir yetişkinin zerafeti ile.. Ve herşeyi bugünü düşünerek yapmayı da öğrenirsin çünkü yarınla ilgili herşey belirsizdir. Bir süre sonra güneş ışığının yakıcı olduğunu öğrenirsin; Eğer fazla maruz kalırsan...
..Bu yüzden, başka birisinin sana çiçek getirmesini beklemeden kendi çiçek bahçeni yarat ve içine duygularından parçalar serp.. Ve göreceksin ki dayanıklısın, kuvvetlisin, değerlisin...
Alice Grawneth 18..
...Hani derler ya her aşkın bir sonu vardır diye. Yoktur.. Aşk bedenler farklı yerde olsa bile aynı gökyüzü paylaşıldığı sürece ölümsüzdür. İşte ben bu ölümsüzlüğü yendim..
..Bugün sevdiğim ve hayatımın aşkı olan Yuki'den ayrılışımın ilk günü. Bugün sıcak dudaklarında başlayan ölümsüzlüğümün bitişinin ilk günü. Altın rengi saçlarında bıraktığım ruhumun, sürekli beni çağırışını duyabiliyordum. Her nefes alışımda boğucu hüzün vücudumu ele geçiriyordu. Ben bir korkaktım.! Yanlızca ölüm ve pişmanlık korkusundan hayatımın tek anlamı Yuki'yi bir başına bırakmıştım. Kim bilir neler söylenmişti arkamdan? Kim bilir kaçıncı üzüşümdü bu sevdiklerimi? Kim bilir kaçıncı yıkışımdı dünyalarını.?! Bilinmez..
..Aslında sevilmektir hepimizin istediği. Bir dokunuşunda, bir elini tutuşunda dönmektir hayata. Benim de istediğim buydu; Bir tutam sevgi... Almıştım da o sevgiyi. Hem de hakkettiğimden çok... İlk görüşte parlak güneşli dünyasında kaybolmuştum Yuki'nin.. Bu güneşli dünyada kendi aptallığım, kendi korkaklığım yüzünden göç etmiştim bu ölüm kokan diyara.. Biliyordun.. Uğrunda neleri versem bile hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı. Şeytanla anlaşmam çoktan imzalanmıştı karanlıkla kaplı sonsuzlukta. Her saniye adım adım uzaklaşıyordum ışıktan. Kaybediyordum umudumu yavaş yavaş. Çok pişmandım onu bırakıp gittiğim için..
..Ne yaptığımı bilmez ve bitap düşmüş bir biçimde elime bir kağıt aldım ve yazmayan onca kalemler arasından zar zor bir tane bularak, bir mektup yazmaya başladım;
Sevgilim. Biricik Yuki'm...
"Hayatımda ilk kez birini kendi canımdan çok sevdim. Ben sadece seni sevdim.. Her gece rüyalarımda seni görürüm belki diye umutlanarak uyudum. Her sabah senin adınla uyandım. Her gün gözlerinin içine daha dikkatli bakabilirim diye hayaller kurdum. Senin gülüşünle mutlu oldum. Acılarım da, mutluluklarım da sen olmuştun. Ben her dakika seni düşünürken, sende beni düşünüyor musun diye hep tedirgin oldum. Oysa şimdi kendi isteğimle bitirmiştim her şeyi. Artık benim için hayat devam edebilir mi? Gülümseye bilir miyim artık eskisi gibi? Kalbimden bir anda söküp atabilir miyim seni? Hayallerimden silebilirmiyim gözlerini? Durdurabilir miyim göz yaşlarımı? Keşke seni hiç görmeseydim. Keşke hiç bakmasaydım gözlerine, sevmeseydim seni herkesten çok.. Bu dünyada benim dünyam sen olmuştun. Senin dünyan ise.. Bilmiyorum.. Ben her gün her saniye yeni umutlarla seni düşünmüştüm.Sen ise.. Bilmiyorum.. Diyecek bir sözüm kalmadı şimdi. Yüzümde yok zaten.. Bu cümlelerin içimde kalmasını istemedim. Sana karşı söyleyemediklerimi yazdım her satıra. Bu satırları okusan bile hiç bir şey değişmeyecek biliyorum..
Kızgınlığın hiç bir zaman geçmeyecek bana karşı. Biliyorum.. Merak etme bundan sonra hatırlamazsın beni, anılmaz adım hayatının her hangi bir anında. Sadece özür diliyorum senden... Az da olsa zamanını çaldım. Üzgünüm.. Gerçekten üzgünüm...
Şimdi her geriye dönüp bakışımda bir pişmanlık olarak hatırlayacağım seni. Ne nefret edeceğim senden, ne seveceğim seni eskisi gibi.. Ama bunu unutma Yuki; Sana hiç yalan söylemedim..!"
Kurokaze Katsura..
Bu dizeleri yazarken göz yaşlarımın açık kalmış bir çeşme gibi akmasına hakim olamamıştım. Kağıdı katlayıp bir zarfa koydum. Üzerine yazdığım yazıları okuyamıyordum gözlerimi bulandıran göz yaşlarım yüzünden.
"Haruno Yuki'ye - İmza : Kurokaze Katsura."
Adresimi yazmamıştım. Bilmiyordum ki.. Acaba hangi uçsuz buçaksız yerlerdeydim..
..Göz yaşlarımı silerek ayağa kalktım. Bu yanlızlık dolu karanlıkta bir başımaydım şimdi. Aka Tsuki'ye katılarak yeni bir çıkış yolu bulduğumu düşünürken, kaçınılmaz sonumu mu hazırlamıştım acaba.?
"Boğuluyorum.. Boğuluyorum yardım edin.!"
diye fısıldadım. Hırkamın açık yakasından görünen kalın kasvetli boynumun üzerinde çaresizce gezdirdim ellerimi. İki yakayı birleştirmek için yolarcasına çekiştirirken, başımı taştan, soğuk yere koydum ve bilinçsizce sağa sola çevirdim. Soluklarım sıklaşmaya başlamıştı..
..Derin Derin nefes almaya çalıştım ama nefes alamıyor gibi hissediyordum kendimi. Uzun zamandır elle tutulmayan, gözle görülmeyen, tonlarca ağarlığın altında eziliyordum sanki. Bu aralar çok sık oluyordu bu his ve böyle hissetiğim anlar da boğulacak gibi hissediyordum kendimi.
..Telaşla,yattığım soğuk yerden,ellerimle destek alarak ayağa kalktım. Kalın kayalıkların arasından görünen gün ışığı koskaca bir boşluğu aydınlatmaya yetiyordu.Ayağa kalktım ve "loş" ışıklı boşlukta bilinçsizce dolaşmaya başladım.
..Dudaklarımdan tek bir kelime çıkıyordu,"Yuki.!"....Nefes almaya uğraşıyken masmavi gözlerimi yummuş,darmadağan olan saçlarımı düzeltmeye çalışıyordum..
Ne yaptığımı,nereye gittiğimi bilmeden,çıplak ayaklarımı sert bir kayalığa çarptım.Acıyla gözlerimin yuvalarından fırlaması gerekirken,bu acı şimdi beni sadece gıdıklıyordu.Hiç bir şey umrumda değildi şu an.Herşeyi unutmuş gibiydim..
..Aslında her shinobinin olmak istediği bir güce sahiptim.Ancak istediğim her şeye sahip olmam umrumda bile değildi.Henüz 19 yaşındaydım;ancak çektiğim acılar suratımda yaşlı bir ihtiyar gibi buruşuk çizgiler çıkartmıştı.Daha fazla..Daha fazla güç istiyordum..
..Ne ara başlamıştım bilmiyordum ancak daha fazla güç için kuklalar yapacaktım ve çoktan gerekli malzemeleri bulmuştum bile.Bir an önce karanlık kayalıkların arasından sıyrılıp aydınlık bir yere varmıştım.Üç.! Hayır tam dört tane kukla yapacaktım ve onları istediğim zaman küçük parşomenlerle çağırabilecektim.Evet evet.! Böyle karar vermiştim..
..Bir an önce ilk kuklam için çalışmaya koyuldum.Gür beyaz saçlı bir kukla olacaktı bu.Gözleri de mavi.Tıpkı bana benzeyecekti.Kısa bir süre içinde kafa bölgesini bitirmiştim bile.Uzun geniş vücudunu da bitirince üzerine siyah,yırtık bir paçavra geçirdim.Bulabildğim tek şey buydu.Diğer türlü hayatımı büyük riske atmış olurdum.Her yerde beni arıyor olabilirlerdi.Kalın bacaklarını da bitirince vücudunun her bölümüne işime yarayacak gizli silahlar koymaya başladım.Saldırı türü bir kukla olacaktı.Geniş ağzının içine birçok zehirli senbon koydum.Sadece kafa kısmı için bu kadar yeterliydi.Karın bölgesinde de birçok zehirli senbon ve uzayabilecek şekilde iki tane el koydum.Son olarak parmaklarını ve ellerinin uçuna ufak tantolar koyarak onları uzayabilecek şekilde yaptım.Her şey tamamdı.Hayır.! Bir tek ismi eksikti.Ona bir isim bulmalıydım."Shin.!".Shin olacaktı adı.Adınıda koyduktan sonra 2.kuuklamı yapmak üzere Shin'i bir kenara koydum..
..İkinci kuklam defansif amaçlı olacaktı.Sarı gür saçlarını 3 gözlü suratına yerleştirdim ve vücuduna da kalın,çok kalın,demirden bir kalkan tabakasından yaptım.Saldırı durumunda tıpkı bir kaplumbağa gibi başını,kollarını ve ayaklarını,gövdesinin içine sokacak ve beni savunabilecekti.Ayak aralıklarını ise çok geniş yaptım.Bu kukla çok hızlı olmasından ötürü çok avantajlı olacaktı.Onunda üzerine kendi hırkamı geçirdim çünkü buna artık ihtiyacım olmayacaktı.Aka Tsuki örgütüne katıldığımdan,üzerinde kırmızı bulutlar olan siyah bir pelerine sahip olmuştum.Bu kuklamında adını "Tsu.!" koyduktan sonra,kenara,Shin'in yanına koyarak bir an önce üçüncü kuklamı tasarlamaya başladım.Hava kararmaya başlamıştı.Bir an önce işimi bitirip buradan ayrılmalı ve sığınağa geri dönmeliydim.
..Üçüncü kuklam ise yakalama,etkisiz hale getirme amaçlı olacaktı.Ancak başarılı olabilmesi için çok hızlı bir kukla olmalıydı.Kırmızı saçlarıyla birlikte kafasını bitirdikten sonra,rakibimi yakalamama yarayacak,hapis gövdesini yapmaya başladım.Geniş;çok geniş bir açılıp kapanabilir bir gövde yaptım ve değişik yerlerinde delik bıraktım.(Bkz:Kankurou puppet's).Bu delikler 4.kulam için işe yarayacaktı.Bacaklarını da yaptıktan sonra Shin'in üzerindeki gibi,ancak kırmızı renkte bir paçavra parçası geçirdim.Bununda adı,kırmızı saçları yüzünden "Aka.!" olacaktı.Sırada son kuklam vardı.Daha sonra kayalıklara dönüp rahat..Hayır,sinir bozucu bir uyku çekecektim..
..Dördüncü kuklam,üçüncü kuklamın tamamlayıcı olacak ve o rakibini etkisiz hale getirdikten sonra,bu kuklamda öldürücü hamleyi yapacaktı.Mor saçlı kafasından sonra normal bir vücut ve ayak yaptım.Ancak üçüncü kuklam rakibimi yakaladıktan sonra,vücudu ayrılıp uzun,ve zehirli katanalara dönüşecek,üçüncü kuklamın gövdesindeki deliklerden girerek rakibi delik deşik edecekti.Üzerine beyaz bir paçavra geçirdikten sonra vücuduna zehirli katanalarına yerleştirerek kuklamı bitirdim.Bunun adı ise,"Suki.!" olacaktı.Dolunay,güneşi devirerek belirmeye başlamıştı.
..Sırada ve son olarak kuklalarımı dört küçük parşomene mühürleyecektim ve istediğim zaman onları çağırabilecektim.Böylece bana yükde olmayacaklardı.Karşımdaki kayaya kuklaları dizdikten sonra,sol baldırımın üzerindeki çantadan,yanımda getirdiğim,beyaz renkte parşomeni çıkardım ve hızlı bir şekilde açarak,"Uyu Shin.!" diye bağırdım ve Shin'i istediğim saman çağırmak için küçük parşomene yerleştirdim ve parşomeni aldığım yere,küçük çantama koyarak,sarı kaplı parşomeni çıkarttım ve onuda açarak yere vurdum.Derin derin soluklandıktan sonra,"Uyu Tsu.!" diye bağırdım ve onuda mühürleyip parşomeni cebime koydum.Yarısı bitmiş yarısı kalmıştı.Bu kez cebimden kırmızı kaplı bir parşomen çıkarttım ve onuda yere vurarak,"Aka uyu.!" diye bağırrarak parşomene mühürledim.Artık yorulmaya,çakram azalmaya başlamıştı.Son olarak Suki'yide mühürleyip kayalıkla kaplı sığınağıma dönmek istiyordum.Seri bir şekilde sonuncu mor parşomenide çıkararak,"Uyu Suki.!"diye bağırdım ve onuda mühürledikten sonra parşomeni çantama koyup,hızla sığınağın yolunu tuttum..
..Gerçekten çok yorulmuştum.Kuklalarımın doğru dürüst çalışıp,çalışmadığını kontrol bile etmeden üzerimdeki pelerini bir yastık gibi kullandım ve kafamı uyumak üzere,üstüne koydum.Ardından kayalıklardan görünen gecenin ufkunda,göz kapaklarıma çöken ağırlıkla birlikte uykuya daldım.Uzun zamandır,ilk kez bungün mutluydum.Her geçen saniye güçleniyordum...
| |
| | | Valeria Nerissa Wesley Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
Gerçek İsim : Ebru. Mesaj Sayısı : 1504 Kayıt tarihi : 13/09/09 Yaş : 30
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Beyaz Leopar
| Konu: Geri: Seherbaz Alımları Ptsi Nis. 05, 2010 1:03 am | |
| | |
| | | | Seherbaz Alımları | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|