Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts |
|
| Profesör Alımları ~ | |
|
+23Dionysos Demosthenes Antenia Qersa Louvenia Dorrell X. Lark Philedelphia Georgina Sparks Rosepery De Querin Francois Marjorie Destiny Miley Black Madestie Delacrouse Marquéz Slorkié Adney Scary Christ Frost Guineveré Lancy Maddlyn Lady Morgana Diana Meredith Kingsley Cassandra Cersais Bellatrix Diana Fievré Edward Diego Eclipse Vincent Valentine Edaurd Justin Pendragon George Crownie Flora A. Strawy Lachlan Telford 27 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Lachlan Telford Seherbaz
Gerçek İsim : Ali Mesaj Sayısı : 242 Kayıt tarihi : 16/07/09 Yaş : 28
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (93/100) Patronus: Cehennem Köpeği
| Konu: Profesör Alımları ~ Ptsi Kas. 23, 2009 7:10 pm | |
| Ad, Soyad: RolePlay Yaşı: İstediğiniz Ders: Günde Kaç Saat Online?: Örnek RolePlay: | |
| | | Flora A. Strawy
Gerçek İsim : Aslı Mesaj Sayısı : 34 Kayıt tarihi : 19/10/09 Yaş : 29 Lakap : Hermi,Hermione
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Perş. Kas. 26, 2009 1:46 am | |
| Ad, Soyad:Hermione Anna Granger RolePlay Yaşı:20 Günde Kaç Saat Online?:Her gün fazla fazla Örnek RolePlay:İksir dersinin olacağı gün Jessica beni mutlu bir şekilde kaldırmıştı.Kalktıktan sonra Jessicay’la cüppelerimizi giyerek aşağıya iksir odasına inmiştik.Herkes sırasında uyukluyordu.İksir Profesörü;Profesör Matter: -“Herkese merhaba!”diyerek güne başladı. -Merhaba Profesör Matter. Hepimiz büyük bir merakla Profesör Matter’ın işleyeceği konuya hazırlanmıştık.Profesör Matter’a: -Profesör Matter,bu gün hangi konuyu işleyeceğiz? -Bayan Blomwood.Sizinde herkes gibi beklemeniz gerekiyordu.Ama söyleyeyim.İşleyeceğimiz konu Ufalma.Evet herkes kitaplarının 15 ve 16.sayfasını açsın. Sayfaları açtıktan sonra profesör sayfayı incelememizi istedi ve bize şunu sormuştu: -Aranızda ufalma iksirinin malzemelerini ve ne işe yaradığını bilen var mı? Parmağımı kaldırmıştım ve Profesör Matter: -Bayan Blomwood.Evet.Söyleyin. -Ufalma iksirinin içinde bulunanlar kesilmiş papatya kökleri,soyulmuş büzülmüşincir,dilimlenmiş tırtıllar,bir fale dalağı,bir parça sülük sıvısıdır.Ufalma iksirinin amacı nesneleri ufaltmaya yarar Profesör Matter. -Evet Bayan Blomwood.Sağolun. Kitabı incelemeye devam ediyorduk.Sonra Profesör Matter bize dersi anlatmıştı.Dersi tam olarak kavradıktan sonra iksiri yapmaya çalışmıştık.Ne yazık ki bazılarının olmamıştı.Ama benim olmuştu.Profesör Matter beni tebrik ettikten sonra ders bitti demişti. Bende mutlu bir şekilde odadan çıkarken Jessica yanıma geldi ve ; -“Senin bu haline bayılıyorum.” demişti… | |
| | | George Crownie Hogwarts Müdürü
Gerçek İsim : umut. Mesaj Sayısı : 1989 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32 Lakap : geo.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Mantikor
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Cuma Ara. 04, 2009 8:56 pm | |
| | |
| | | Edaurd Justin Pendragon
Gerçek İsim : Emre Mesaj Sayısı : 74 Kayıt tarihi : 28/08/09 Yaş : 29 Lakap : Ed
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Paz Ara. 06, 2009 1:54 am | |
| Ad, Soyad: Eduard Justin Skullmagic
RolePlay Yaşı: 26
İstediğiniz Ders: Tılsım
Günde Kaç Saat Online?: Akşamları burdayım ^^ Değişiyor. netimde sorun olmadığı sürece okuldan sonra hep
Örnek RolePlay: 4 Tane koyuyorum. Beğenir misiniz bilmiyorum ama her neyse...
- Spoiler:
Karanlık Cadde
Eddy karanlık bir caddede hızla yürüyordu. Üzerindeki siyah cüppenin arkası hafif havalanıyor, siyah bina duvarlarına sürtüyordu. Cüppeden çıkan ses Eddy’nin kulaklarını rahatsız ediyor, onun daha da hızlanmasına neden oluyordu. Daha sonra asasını eline aldı ve havaya çevirdi. “Aqurainne”
Gök gürledi ve yağmur yağmaya başladı. Karanlık caddenin üzerinde kara bulutlar birikiyordu. Yağmur damlaları ahenk içinde yere iniyor, yere düştüklerinde çıkardıkları ses cüppeden çıkan sesi bastırıyordu. Eddy karşısında bir silüet gördü. Uzun, siyah bir silüet. Yaklaştıkça belirginleşiyordu. Bu adamı tanıyordu. Bir seherbazdı bu. Seherbaz asasını Eddy’e doğrultarak “Woulev Korrunio” diye haykırdı. Asadan çıkan mor ışık Eddy’nşn etrafını sarmaya başladı. Eddy elini şıklattı ama cisimlenemedi. Sonra asasını seherbaza çevirerek “Madem düello istiyorsun, öyle olsun. Kruinnio” dedi ve asadan alevler fışkırdı. Alevler seherbaza doğru ilerliyordu. Seherbaz asasını kımıldattı ve alevler katılaştı. Eddy bu fırsatı değerlendirerek mor ışığı dağıttı ve oradan cisimlendi.
Okul Bahçesi
Tılsım Dersi verdiği okulun önünde belirdi. Bahçeden içeri girmeden önce ıslak cüppesinden asasını çevirdi ve üzerine tuttu. “Hipperio” Üzerindeki kıyafetlerin tamamı değişti. Eddy’nin yüzünde değişiklik oldu. Sanki artık başka biriydi. Sonra da “ Rodolphus” diye tekrar etti ve içeri girdi. Bahçe gözüne fazla uzun görükmüştü. Her yerden sesler duyuyordu. Kapılar da kilitlenmiş olabilirdi belki. Sonra asasını çıkararak “Lightnobal” dedi. Asanın uçundan bir ışık topu çıkarak Eddy’e eşlik etmeye başladı. Etrafa yayılan cılız ışıkta etrafındakileri görmeye çalışan Eddy okulun kapısını anca bulabilmişti ama kapı kilitliydi. Eddy Bahçenin diğer tarafına doğru ilerlemeye başladı. Sonra arada duran küçük heykele çevirdiği asanın hareketiyle heykel geri çekildi ve yol açıldı. Karanlık sessiz ve sıcak bir yol. Işık topu Eddy’nin yanında geliyordu. Sonra Eddy içeriye girdi odasındaki bir kapıdan.
Ders
İçeri girdikten sonra kirlenmiş olan kıyafetini çıkarıp odasındaki pijamalarını giydi ve uyudu. Sabahın serin havasıyla uyanıp kıyafetlerini değiştirdi ve mis gibi kokan yemeklerden yemek için Büyük Salon’a indi. Profesörler masasına oturup yemeğini yadikten sonra birkaç öğrenciyi -ki Slytherin ağırlıklı- selamlayarak tekrar odasına çıktı.
Ders Programına baktı. İlk derslerinin hepsi boştu. Eddy Baş Yöneticiden bunu özellikle istemişti. Derse girmeden önce her şeyi gözden geçirmeyi severdi. Ders programındaki sıraya göre kitaplarını dizdi ve hepsinin önüne özenle birer parşömen kâğıdı bıraktı. Sonra ilk iki dersinin 4. sınıflara olacağına emin olmak için ders programına tekrar baktı. Doğruydu, ilk iki dersi 4. sınıflaraydı. Kitaptan işleyecekleri yeri açtı ve okumaya başladı. Parşömen kâğıtlarına okurken aldığı küçük notlar dışında kitabın üzerinde de birkaç değişiklik yaptı.
İlk dersine girmek için odasından gerekli eşyalarını alarak çıktı. Odasının yanında olan dersliğe girdi ve sıralarda oturan 4. sınıflara dönerek “Günaydın, bugünkü dersimizde cisimleri yanımıza çağırmayı öğreneceğiz.” dedi ve karşısında kalkan ellerin en gerisindekine “Evet Miss Black.” diyerek söz verdi. Kızın “Aleeon Büyüsü” cevabına “Slytherin’e 10 puan.” diyerek karşılık verdi. Sonra da dersi anlatmaya konuldu. Büyünün çzelliklerini, nasıl yapıldığını anlattı. Ama en sonunda ders bitti. Tenefüsün arkasından 2. derse girdiler. 2. derside 4. sınıflara olan Eddy bu derste büyünün uygulamasını göstermek için asasını çıkarmış olarak sınıfa girdi. “Bu derste büyüyü uygulayacağız.” dedi ve asasını masanın yanındaki tahtanın üzerinde duran tebeşirlere çevirerek “Aleeon”dedi. Tebeşir hızla Eddy’nin üzerine doğru gelmesine rağmen tam önünde muhteşem bir frenle durdu. Eddy tebeşiri eline alarak “Sıra sizde. Herkes sıra ile tebeşirleri çağıracak. Sıraya dizilin.”dedi ve sıraya dizilen öğrencileri izledi. Öğrenciler sıraya girince onlar hakkında küçük küçük notlar almaya başladı. En sonunda “Ders bitmiştir, başarılar. Notlarınızı bir dahaki ders panoda görebilirsiniz.”dedi ve sınıftan çıktı. Çıkarken arkasından kapı hızla çarptı.
- Spoiler:
Bir sürü gibi ilerliyordu beyaz noktacıklar aşağıya doğru. Kimi çıplak ağaç gövdelerine takılıp orada kalıyor, kimi yeşil çamları beyaza çeviriyor, kimiyse solgun yeri donduruyordu. Her yer bembeyaz olmuştu. Yeryüzünde artık ne yeşil, ne kahverengi, ne gri, ne de başka bir renk vardı beyazdan başka... Uzun, iri bir adam bozdu doğanın asil rengini. Siyah saçları, postallerı ve kürküyle... Sonra eğildi ve yerden biçimsiz bir taş aldı. "Ne biçimsiz bir taş." diyerek fırlattı taşı karşıdaki boşluğa doğru kıştan bıkmışcasına. Taş sertçe karlara çakıldı ve tam yüz parçaya bölündü. Tüm parçalar birbirine eşti. Yüz kristal parça bir ışık yaymaya başladı. Adamın gözleri kamaştı. Işık sanki içine işliyor gibiydi. Adam ışıktan kurtulmak için gözlerini kapattı. Şimdiyse çok karanlıktaydı. Belkide içindeki karanlıktı bu. Gözlerini açtığında her yer yemyeşildi. Ağaçlar yeşermişti, sanki kışa inat. Güneş tepede gülümsüyor gibiydi ve hafif esen rüzgar kulağına bir şeyler fısıldıyordu.
Adam çok şaşırmıştı. "Buraya nasıl geldim? Acaba o taşlar mı beni buraya getirdi. Ama sadece taşı attığımda kıştan bıktığımı düşünüyordum." diye düşünmeye başladı ama düşünmekle buradan kurtulamayacağını anlayınca yürümeye koyuldu ağaçların arasında. Güneş ışığı boş bulduğu her yerden girmeye çalışıyor, ağaç dalları ise onun önünü kesiyordu. Orman gittikçe büyüyor, derinleşiyor ve kararıyordu. Ormanın tam ortasına geldi ve en karanlık yerde olduğunu düşündü. İçine sıkıntı doluyor, düşünceleri kararıyordu. O sırada kulaklarında bir ses yankılandı. "Hoş geldin yabancı. Burası biz büyücülerin gezegeni. Sen buraya neden ve nasıl geldin insan?" Adam sesini iyice ayarlamaya çalıştı ve sonra düzgün ama kalın bir sesle "Merhaba. Nasıl geldiğimi bilmiyorum ve bir nedeni yok. Tamamen şans eseri geldim." dedi. Büyücünün sesi tekrar kulaklarında yankılandı "Demek Düşünce Taşları'nı buldun ama beni ilgilendirmez. Onları kullanabiliyorsan ya buradan gidersin ya da beni yenersin. Rassenia Dorienna" Adamın gözlerinin önünde mor bir yıldırım vardı, ona doğru, şiddetle gelen bir yıldırım... Adam korku içindeyken taşlar yeniden parladıve adamın gözlerini kamaştırdı.
Adam bu nedenle gözlerini kapattı. Burası ormandan daha aydınlıktı ya da aynı derecede karanlıktı. Tam anlayamamıştı. Hiçbir şey düşünemiyordu ama aklında Düşünce Taşları ismi kalmıştı. Sonra gözlerini açtı ve kendini aydınlık bir ormanda buldu. Ağaçlar sarıydı, çimenler sarıydı, hatta karşısında duran küçük çocuk bile sarıydı. Çok garipti. Altına benziyorlardı. Sanki altınla kaplanmış bir yerdi burası. Güneş ışınları üzerine düştüğü her noktadan yansıyordu. Sarı renkteki gezegen güneşe karşı bir ayna gibiydi ama -bu nedenle- çok soğuktu. Postalları ve kürkü onu sıcak tutuyordu ama kendini hâlâ üşüyor hissediyordu. Sonra kulaklarında yine o büyücünün sesini duydu. "Sen artık buradan çıkamazsın." Adam sonra postalını ve kürkünü çıkararak "Üşümüyorum, üşümüyorum, üşümüyorum... Buradan çıkabilirim, çıkabilirim... Yardım edin taşlar, yardım et Tanrım!" diye geçirdi aklından ve bunların hepsini haykırdı gür bir sesle. Ama sadece kendi duymuştu sesini. Sonra taşlar yine parlamaya başladı ama hiçbir işe yaramıyordu. Sonra kendi kendine "Tabii ya, burası gerçek değil, benim düşüncelerim. Sen benim içimdeki bir sessin. Tabi ben haykırınca kimse beni duyamadı; çünkü ben burada yalnızım." dedi ve gülmeye başladı delirmişçesine. En sonunda büyücünün kendisi çıkıp geldi. Uzun boylu, ince adamın sesi kalındı. Büyücü "Yanıldın, Rassenia Dorienna!" dedi ve mor yıldırım adamı delip geçti. Adama bakarak "Siz zayıf insanlar azıcık bir güç görünce deliye dönüyorsunuz. Ama unutmayın ki gerçek güç bizde." dedi ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Sonra tekrar cansız bedene dönüp "Adım Eddy. Artık pek işine yaramaz ama." dedi ve yürümeye devam etti. Gezegenin tamamında Eddy'e ait kahkaha sesleri duyuluyordu sanki.
- Spoiler:
Sessizlik çökmüştü tüm şehrin üzerine. Pürüzsüz bir sessizlikti bu. Sanki tüm şehir ortadan kaybolmuştu. Sanki herkes bir anda yok olmuştu dünya üzerinden. Pürüzsüz sessizlik bir anda kalın bir sesle bozuldu, bir haykırışla. O haykırışta ağza alınınca ürperilen, buz gibi soğuk kelimeler vardı; “Rassenia Dorienna!”. Kimi bu sözcükleri söylerken zevk alır; kimi ise söylenirken korkudan bayılırdı. Şimdi siyah gecenin sessizliğini bozan o sesten sonra gecenin siyahlığı da bozulmuştu mor bir ışıkla. Şehrin tam ortasında bir ışık çıkmıştı ortaya, hızla ilerleyen ve ölümcül…
Işık; uzun boylu, ince, yaklaşık yirmi yaşındaki bir adamı parçalayıp geçti. Sıkkın görünen adam o anda gözlerini yumdu. Sanki ömründen geçen her günü hatırlıyordu. Sarı saçları yüzüne doğru inerken adam yıkılıyor, bir başka adam ise sevinç kahkahaları atıyordu. Akuda’nın gözlerinde tüm ömrü bir saniyede akıyordu. Güçlerini öğrendiği ilk günden bu zamana kadar her an. Ama ondan öncesi yoktu. Sanki oraları sisli bir denizde suya düşüp boğulmuşlardı. Akuda’nın her geçen an cansızlaşan gözlerinden akan bir damla yaşta anlaşılıyordu her şey.
Amcasının ihanetini öğrendiği gün yıkılışı, özel bir tekniğe sahip olduğunu öğrendiğindeki sevinci, arkadaşları Zeusai ve Lilu ile geçirdiği her an. Ama hatırlamadığı yer sadece üç yaşına kadar olan zamandı. Anne ve babasının ölümü, Zeusai’nin ailesinin yanına verilişi, Zeusai ile ilk oyuncak kavgası… Bunlar yoktu o bir damla yaşta. Belki de en değerli anlar onlardı kalbinde ve çıkmamıştı dışarı. Anladı ki o anda tüm şehir gerçekler insanın kalbinden çıkarılamaz, öldürülse bile…
Kahkaha devam ederken Arkadan turuncu saçlı bir çocuk geldi koşarak. Sonra Akuda’yı yerde görünce hemen eğildi ve nabzına baktı. Nabzı atmıyordu Akuda’nın. Vücudu buz gibiydi. Zeusai o anda sinirden çıldırdı ve bir teknik yaptı. Elleri titreyerek yapıyordu tekniğini. En sonunda başparmağını ısırarak kanattı ve yerde yatan uzun cansız bedene sürdü. Sonrada “Kılıç seli!” diye haykırdı gülen iri adama doğru. Adam korku içinde kendisine doğru gelen yüz bir kılıçtan kaçmak için elini şıklattı ama o sırada tüm kılıçlar onun içinden geçtiler.
Şehir artık eski sessizliğine sahipti yine. Soğuk rüzgârlı, yüksek binalarla dolu şehir artık sessizliğini hiçbir şeyin bozmasına izin vermeden öylece düşmüştü sanki. Apartmanların camlarından tek tek ışıklar süzülmeye başlamıştı şehrin ortasına doğru…
Bir iki gün geçmişti. Akuda gömülmüştü ve mezar taşında “İnsanı öldürseler bile gerçek hislerini kalplerinden çıkartamazlar” yazıyordu.
- Spoiler:
Hava
soğuk, karanlık ve ürkütücüydü. Karanlık simsiyah gözleri olan güzel bir kadın gibi kendisine çekiyordu insanı. Ama aynı zamanda o gözlerdeki korkunç parlaklıkla korkutan bir kadın gibi korkutuyordu insanları. Hiçkimse evinden fazla uzakta kalmak, gittiği yerden çıkmak, dükkanından çıkmak veya başka bir büyücüyle karşılaşmak istemiyordu. Büyücüler dünyasının bu dönemi zordu. Kimin iyi, kimin kötü olduğu belli bile değildi. Dünya kiminin gözünde ikiye kiminin gözünte üçe ayrılıyor, kiminin gözünde ise tekti. Herkes kimin ne olduğunu bilmezken bazı yerlerde karanlık işaret görülüyor, insanlar korkuyor ve katliamlar çıkıyordu. Birbirleriyle aynı yolda gittiklerinden emin olan insanlar birbirleriyle tedirgince görüşüyor, öğrenciler Hogwarts'ın ne kadar güvende olduğunu bilmiyor, hatta bir kısmı gitmek istemiyordu. Bu dönemlerde bazıları kolayca iş buluyor, bazıları iş bulmak için gittiği yerde öldürülüyordu. İnasnın içini ürperten olayların en başında ise Karanlık Lord için bulanık ve muggle katliamlarıydı.
Şak diye bir ses duyuldu. Eddy, Diagon Yolundaki bir bulanığın dükkanının önünde belirdi. İçeri sessizce girmeyi aklının ucundan bile geçirmedi. Pat diye daldı içeri, içerisi boş, harabe gibi bir yerdi. Asasını söyle bir salladı ki her yer düzeldi ve orada saklanan simsiyah gözlü, ensesine kadar siyah saçı olan, kısa ve zayıf yapılı bir adam ortaya çıkıverdi. Eddy asasını adama doğrulttu. Adamın cebindeki asa Eddy'nin eline uçtu. Eddy asayı yakaladı ve adama bir büyü yolladı, adamın kendi asasıyla. Adama sarı rengindeki bir ışık çarptı ve adam arkasındaki sandalyeye düştü. Sandalyeye bağlandı ve korkmuş gözlerle Eddy'e baktı. Asası güzelmiş. Bunu saklamalıyım diye düşündü. Sonra arkadan bir ses geldi. Hemen kapıya gitti ve etrafa baktı. Kimse yoktu. Hayvanların yaptığını düşündü bu sesi. Sonra adama kızgınlıkla baktı. Adam korkmuş gözlerle Eddy'e bakarken Eddy'nin bakışı üzerine gözlerini çevirdi. Eddy hemen asasını kapıyo ve camlara doğrulttlu. Kapı mühürlendi, camların üzerine yoktan var olan bir perde indi. Sonra Eddy asasını hayava çevirdi ve bir şeyler bırıldandı. Havada kristal bir iksir şişesi ve yanında da biraz iksir malzemeleri. Eddy hemen iksir malzemelerini çıkarttı ve bir iksir hazırladı. İksiri şişeye koydu ve şişenin içindeki mora dönen sıvıdan bir damla yere döktü. Döktüğü yer sanki yanmış gibi küle döndü. Adam bunun ne iksiri olduğunu anladı ve hemendebelenmeye başladı. Eddy çok sakin bir şekilde konuşmaya başladı "Merhaba bulanık, normalde bulanıklara selam vermem ama sende bana lazım olan bir şey var. Onu hemen bana ver yoksa bu iksir en ummadığın noktalarına yanlışlıkla dökülüverir." Adam iyice korkmuştu ama Eddy ona hiç mi hiç aldırmıyordu. Sonra elindeki şişeye asasıyla dokundu ve iksir havalandı. Eddy asasıyla iksir şişesini kontrol ederken konuşmasına devam etti "İlk olarak bana o büyüyü söyleyeceksin. İkinci olarak da aileni ve arkadaşlarını teker teker çağıracaksın yoksa-". Adam öksürdü ve eddy hemen iksirden bir damla adamın suratına döktü. Adamın suratındaki iki burun deliğinin yanına üçüncüsü de açılmıştı. Sonra "Yoksa ne olacağını anladın sanırım. Bir de tekrar hatırlatacağım sana benim sözümü kesmemelisin yoksa daha ağır şeylere katlanabilirsin." diye sözünü tamamladı. Adam başını evet anlamında sallayınca "İşte böyle." diye ekledi. Asasını havaya çevirdi ve tavandan aşağı sarkan avize adamın tam kafasının üztüne ilerledi. Sonra asasını kapının yanındaki duvara çevirdi. Duvardaki iki portre yere düştü. O tablolarda bulunan iki harketsiz insan resmi vardı çünkü o tablolar muggle tablolarıydı. Eddy yere tükürdü ve asasını tükürüğüne çevirdi. Tükürük ortadan yok oldu. Sonra Eddy asasını adama çevirdi ve "Söyle bakalım o kitap nerede? O sihir o kitapta ve kitap ta sende. Ayrıca ilk olarak o muggle anneni çaığır. Anladın mı beni." dedi. Adam ağzını açtı ve korkusuzmuş gibi "Annem muggle buraya gelemez." dedi. Eddy kafasını evet anlamında salladı ve adama nişan alarak "Crucio, Crucio, Crucio" dedi. Adam Cruciatus Lanetinin etkisiyle acı çekerken Eddy gülüyor, eğlenceden hoşnut bir şekilde laneti tekrarlıyordu. Sonra adam hiçbirini kabul etmedi. Eddy sininli bir şekilde iksir şişesini adamın üstünde gezdirdi. Sonra bazı yerlerine dökmeye başladı. Adam acı çekerken gülüyordu. Sonra "Avada Kedavra" dedi. Asasından muazzam bir ışık çıktı. Yeşil ışık adamın vücuduna deydiği anda adam öldü. İşkenceden kıvranmış, bazı yerleri olmayan, gözleri açık bir şekilde ölmüştü. Eddy adama bir büyü daha yaptı ve ölü vücudundaki tüm kan fışkırarak cama doğru gitti. Perdeler yoldan çekildi ve camdabir yazı belirdi. Perdeler kapandı ve Eddy orayı yıkıp döktü. Oradan ayrıldı ve aile malikanesine gitti. Banyo yaptı ve kıyafetlerini değiştirdi. Sonra bakanlığa işinin başına gitti. Masasında seherbazlardan biri tarafından bırakılan ceset görüntüleri ve camda yazan yazının fotoğrafı vardı. Eddy adamın paramparça cesedini görünce ne yaptığını anladı ve tekrar gülmeye başladı. Camda ne yazdığını noktasına, virgülüne kadar hatırlıyordu.
"Siz bulanıklar asla hayatta kalamayacaksınız. Dünyayı sizden kurtaracağız ve çocuklarımızı temiz dünyada yetiştireceğiz. Ölümünüz en iyi bu şekilde olacak unutmayın!!!"
Bir gün sonra yine Diagon Yoluna gitti. Bu sefer yan dükkana girdi. "Fazla bir şeyler bilen birini temizlemeye geldim." dedi. Dün aslında adamı farketmişti ama adama öyle bir bakmıştı ki adam anlatamazdı dün gördüklerini. Sonra asasını kaldırdı ve "Crucio" dedi. İnleme duyuldu. "Seni görmediğimi sandınğına inanamıyorum. Sen ne kadar salakmışsın." dedi inleme gelen yere bakarak. Koltuğun arkasındaki adama asasını çevirdi ve "Avada kedavra" diye bağırdı. Yeşil ışık bu adamıda öldürdü. Adamın kanını yine çıkardı ve parçalanmış cesedin üzerine Bu İkinci yazdı. Kalan kanı da cama yolladı ve aynı yazıyı yazdı. İkinci kişiyi daha öldürmüştü. Bir ay boyunca hergün bir bulanığı öldürdü ve en büyük bulanık katliamlarından birine imza atmış oldu. Bir süre sonra Ölüm Yiyenlere katıldı. Kendini çok rahat hissediyordu. Dünyayı temizliyordu. Sloganı "Çocuklarımız için yeni bir dünya" idi.
Kısa bir süre sonra karanlık gecenin içinde arkasında bir ses duydu "Eddy o cinayetleri senin işlediğini biliyorum. Gel teslim ol yoksa seni tutuklarım ve af çıkartamam.". Eddy onu takmadı baştan ama sonradan "Neden o zaman hiç denemedin. Her gün ofisimdeyim. Kanıtın olmadığı için olmasın!?". Eddy sonra cisimlendi ve karanlık gecenin derinliklerinde bir şak sesiyle kayboldu. Tıpkı ilk gün oraya gelişi gibi kaybolmuştu.
En son Edaurd Justin Skullmagic tarafından Paz Ara. 06, 2009 2:05 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | George Crownie Hogwarts Müdürü
Gerçek İsim : umut. Mesaj Sayısı : 1989 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32 Lakap : geo.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Mantikor
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Paz Ara. 06, 2009 2:03 am | |
| | |
| | | Vincent Valentine
Gerçek İsim : Beycan Mesaj Sayısı : 554 Kayıt tarihi : 12/07/09 Lakap : Vince, Vala
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Paz Ara. 06, 2009 5:47 am | |
| Ad, Soyad: Richard John Lloyd RolePlay Yaşı:22 İstediğiniz Ders: Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Günde Kaç Saat Online?:Değişiyor Örnek RolePlay: George Crownie ye pm olarak gönderildi. | |
| | | George Crownie Hogwarts Müdürü
Gerçek İsim : umut. Mesaj Sayısı : 1989 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32 Lakap : geo.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Mantikor
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Paz Ara. 06, 2009 5:56 am | |
| | |
| | | Edward Diego Eclipse
Mesaj Sayısı : 4 Kayıt tarihi : 04/10/09
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Paz Ara. 06, 2009 6:43 am | |
| Ad, Soyad:Edward Diego Eclipse RolePlay Yaşı:22 İstediğiniz Ders:Sihir Tarihi Günde Kaç Saat Online?:6+ Örnek RolePlay:Bellatrix Diana Flem | |
| | | Bellatrix Diana Fievré
Mesaj Sayısı : 100 Kayıt tarihi : 12/07/09
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Paz Ara. 06, 2009 11:26 pm | |
| Rp'niz yetersiz görülmüştür üzgünüz,lütfen baska bir meslege basvurunuz. | |
| | | Cassandra Cersais
Gerçek İsim : Naz. Mesaj Sayısı : 61 Kayıt tarihi : 15/10/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Ptsi Ara. 07, 2009 12:24 am | |
| Ad Soyad: Cassandra Cersais RolePlay Yaşı: Karar vermedim ama yirmili yaşlarda olacak. İstediğiniz Ders: Uçuş & Ravenclaw B.S Günde Kaç Saat Online?: İstediğim kadar, yazılı haftaları dışında. Örnek RolePlay: Görüntü kopyala yapıştırdan oldu, düzeltmedim. Sorun olmaz herhâlde.
|
- Spoiler:
Geceliği yatakta sürekli yer değiştirmesinden dolayı sıyrılmıştı üstünden. Teninin buz gibi havayla temas ettiğini hissettiğinde, gözleri hemen açılmıştı. Soğuğa gelemezdi genç kız. Uyanmasının yüzünde bıraktığı memnuniyetsizlik farkedilmeyecek gibi değildi. Uykusuna düşkündü, Ravenclaw'a düşkün olduğu kadar. Uykusunu soğuk havanın bölmesi hiç hoşuna gitmemişti, gecelik giydiği için kendine lanet etmişti, artık pencereleri kapayacağına ve pijama giyeceğine dair yemin etmişti kendine. Yataktan yavaşça doğrulurken, uyuşuk bir şekilde gözlerini ovuşturuyordu. Bir yandan da gevşemiş vücudunu forma sokmaya çalışıyor, kollarını arkaya geriyordu. Kızıla yakın kahve uzun saçları burnuna geldiğinde hapşuracak gibi oldu, yatakhanede olduğunu hatırlaması biraz geç olmuştu. Cılız sesli olduğuna dua etti, biraz homurdanma dışında kimseden bir tepki gelmemiş olması yüzündeki saçma ifadeyi değiştirdi. Hafifçe kıvrıldı dudaklarının kenarları, elleri ise asasına yöneldi. Ağzından çıkacak tek bir kelime bekliyordu asası, yine de Ravenclaw cadılarını uyandırmak istemezdi Lorinna. Her ne kadar Slytherinler'e göre daha normal olsalar da uyku temel bir ihtiyaçtı ve kendi uykusunun kesilmesinden hiç hoşlanmazdı. Düşünceli bir kız olmuştu her zaman, asasını elinden bıraktı. Cübbeyi üzerine geçirdi hemen, altında geceliğinin eteği gözüküyordu. Umrunda bile değildi aslında bu, gecenin ikisinde kim kütüphanede olabilirdi ki? Mantıklı gelmişti bu düşüncesi, kütüphaneye gidecekti. Saçlarını biraz düzeltmekle yetindi sadece. Cübbesinin ne kadar kötü durduğunun farkındaydı ama şimdi umrunda değildi. Parmak ucu adımlarla koridorlara attı kendini, etraftaki huysuz tabloları inceleyerek ilerliyordu. Kütüphaneye inmek için merdivenlere yöneldi. İki kat, en az on dakika uğraştıracaktı onu merdivenler. Bunun şans işi olduğunu biliyordu, yine de hiçbir zaman çabucak inememişti merdivenlerden. Yine öyle oldu, beş dakikalık bir bekleme sürecinin arkasından üçüncü katta buldu kendini. Garip bir şekilde titriyordu bedeni, sanki bir şey olacakmış gibiydi. Kütüphaneye ilerlemeye devam etti, artık ayakkabıları ses çıkarıyordu. Elleri saçlarındaydı. Tahta kapının önünde durduğunda, bir gölge düşmüştü. İçeride biri vardı, kim olabilirdi ki bu? Rezil olacak hâli yoktu, yine de içindeki ses yatakhaneye dönmemesini söylüyordu. Sağ eliyle asasını kavradı, yandan bir gece lambası aldı ve ilerledi. Anlam veremediği bir cesurluk kaplamıştı benliğini. Lambayı yukarısında tutuyordu, hâlâ açılmak için çırpınan gözleri sadece dolunay görmemişti. Işıkların aydınlattığı pürüzsüz yüz, Marquis'e aitti. Çocuğun Slytherin olduğunu biliyordu, yine de umursamıyordu hiçbir şeyi sanki. Ondan etkilendiğini düşünüyordu, Jaska'dan ayrıldığından beri bu cümle somutlaşmıştı. Ondan ayrılmasının sebebi de bu çocuk değil miydi? Emin olamıyordu. Hiçbir şeye anlam veremeyen gözleri irice açıldı. Aklından cümle kurmaya çalıştı. Bir sürü cümle geliyordu aklına, ama hiçbiri doğru gelmiyordu ona. Ayakları da titriyordu şimdi. Aciz ve korkak biri gibi göründüğüne emindi. Elindeki lambayı düşürmemek için uğraşverirken, mümkün olduğunca tatlı bir sesle konuştu. "İyi geceler, Marquis'ti değil mi?" Sırf laf olsun diye konuşmuştu, adını elbette ki biliyordu. Yavaş ve çekingen adımlarla yanına ilerledi çocuğun. İlk defa böyle garip hissediyordu kendini. Gecenin verdiği uyuşukluk değildi bu, sanki onunla birlikte farklı bir dünyaya gitmişti. Çocuğun yanına geldiğinde duraksadı, güzel görünmeye uğraşacak zamanı yoktu. Masaya ilişti dolunayda parlayan yeşil gözleri, bir şey çiziyordu. Gereğinden güzel çizdiğini farketti, bir an duraksadı. Resimde kendini gördüğüne yemin edebilirdi. Çocuğun konuşmasına fırsat vermeden konuşuvermişti. "Çizim mi yapıyorsun? Gözlerim seçemiyor şu an, hatta bir an kendim sandım ama benden güzel çiziyorsun." Kızaran yüzü bir domatesi andırıyordu, gözlerindeki merak ve uyuşukluk onu kim bilir nasıl çirkin yapıyordu şimdi. Gözlerini kaçırmaya çalıştı, resime bakmayı denedi. Kendisiydi bu, veya bilmediği bir ikizi vardı. Aklını kurcalayan soruya çocuğun bir cevap vermesini bekliyordu bir an önce.
Boş ve uyuşuk bakışlarının bir anlam kazandığını hissedebiliyordu. Hissedebildiği tek şey bu değildi, sadece çocuğun gözlerine bakarken bir sürü şey geçirmişti aklından. Elindeki lambanın çocuğu rahatsız ettiğini farkedince, aşağı indirdi. Onun yüzünü seçmek çok zor olmuyordu, şayet sanki ay sadece onu aydınlatıyordu, ıssız kütüphanede ve karanlık gecede. Çocuğun yüzüne bakmaktan utanıyordu, bayan asosyale bağlamıştı. Normalde hep canayakın ve sosyal bir kız olmuştu, şimdi ise boğazı düğümlenmişti. Her konuşmaya çalıştığında boğazındaki acıdan başka hiçbir şey hissetmiyordu. Beatrix geldi sanki gözlerinin önüne bir an. Onunla hep erkekler hakkında konuşurlardı. Herkes hakkında konuştuklarını düşünüyordu. Marquis hakkında ise hiç konuşmamışlardı. Düşüncesi değişirken, ilk defa Beatrix'in yakışıklı dememesinden memnuniyet duyduğunun farkı vardı. Sanki kimseyle paylaşamadı bir an için onu, kendisi için yaratıldığını düşünüyordu. Saçmalaması bile güzel geliyordu kendine şimdi, Marquis'in gözlerine bakarken düşündüğü her şey güzel geliyordu. Hogwarts'ta olmaktan hiç bu kadar zevk aldığını hatırlamıyordu, Jaska'yla öpüşürken bile. Belki de Jaska doğru kişi değildi. Bilmiyordu. Jaska'yla Marquis için mi ayrılmıştı? Lorinna hiç açıklama yapmadan, Jaska ayrılmıştı. Belki de o istemişti ayrılmayı, o başkasını seviyordu. Sanmıyordu, onun da kendisine aşık olduğunu biliyordu. Marquis'e olan ilgisini farketmiş olmalıydı, ne zaman çocuğu görse duraksıyordu. Yutkunuyordu ve kalbinin delicesine çarptığını hissediyordu. Belki de hiç burada olmamalıydı, yatakhaneye gidip uyumalıydı. Çocuktan kaçmalıydı, bu nedenle acı çekmeyecekti. Yapamazdı, onsuzluğun daha çok acı çektireceğinden adı gibi emindi. Her şeyi ona bağlıyordu, derslere bile artık öğrenmek için değil, onu görmek için giriyordu. Onu göremediği zaman, kalbi sıkışıyor ve bazen de fenalaşıyordu. Bu aşk değil de neydi? Peki ya Beatrix'e verdiği söz? Hani hiç sevgilileri olmayacaktı? Bu sözü Jaska'yla çıkarak bozmuştu, bundan onun haberi olmaması ne kadar kötüydü. Yalancı biri olmak. Kendinden nefret etmesine yetmişti. Şimdi de Marquis. Peki bunu Beatrix'e nasıl anlatacaktı? Anlatacak mıydı? Ne diyecekti peki. Adını koyamadığım duygular yaşıyorum ama aşk olması olağan mı? Düşüncelerine dalmışken, çocuğun sesiyle irkildi. "Bazı insanların yüzü farklıdır, mükemmel değildir belki ama hem imgesel hem gerçekseldir. Çizerken garip bir rahatlık duyarsın, beğenilmeme ihtimali yokmuş gibi." Bu sözlere hayran olmamak mümkün müydü? Çocuğa biraz daha kapılmamak, çok zordu. Çocuğun gözlerine baktı, yutkunduktan sonra gözlerini kıza çevirmişti o da. Gülümsemeye çalıştı, Marquis devam etti cümleye. "Senin yüzünü de aynı böyle tanımlayabiliriz. Hatta biraz da ötesi. Yüzünü çizmeyi seviyorum, umarım rahatsız olmamışsındır çizmemden?" Yüzünü çiziyordu. Steve de yetenek olsaydı diye düşündü. Sırdaşını çizer miydi? Evet, çizerdi. Gördüğü herhangi bir portreyi çizebilirdi Marquis. Onu çoğu zaman çizerken görüyordu. Tahmin ettiği şeyin olmaması da ihtimaldi. İkisinin de gözlerini birbirlerinden ayırmaması, Lorinna'ya garip bir şekilde cesaret veriyordu. Sanki birazdan gidip Marquis'e ona olan ilgisini anlatacaktı. Aslında öyle olmasını isterdi, diyebilmeyi. En azından vicdan azabı çekmezdi, 'Hayır!' dese ve bir daha onun yüzüne bakmasa üzülürdü belki ama içinde sıkıntı olmazdı. Her saniye kendi kendini yemezdi ve en azından yaslanacak bir omuz vardı her zaman. Steve onu hep beklerdi. Gidip onun yanında litrelerce göz yaşı dökse, yine de saçlarını okşayacağını biliyordu. Onu hep, 'Sana çocuk mu yok Lorry, saçmalama!' diye teselli edeceğini biliyordu. En kötüsü Marquis'i dövmeye kalkacağını da biliyordu ki sevdiğine zarar gelmesinden kötü bir şey olamazdı onun için. Artık sevdiği diyebiliyordu ona, nasıl hissettiğinin farkına varıyordu. Artık bir cevap vermesi gerektiğinin bilincinde olmasına rağmen, git gide kırmızılaşan yanaklarını gizlemeye çalışmakla cevabını geciktiriyordu. Aklında kuracağı cümle taslak olarak kalmışken, uzatmadan mırıldandı. "Ah, hiç rahatsız olmam. Beni çizdiğini görmek, gururlandırdı beni. Aslına bakarsan, aşık oldum. Yani resme." Kendine lanet ediyordu. Afallamanın da ötesiydi bu artık. Aşık oldum demişti, her ne kadar resme diye düzeltse de hiçbir işe yaramayacağını düşünüyordu. Biraz şanslıysa cümleyi eksik söyleyen bir kız olarak tanırdı Marquis onu, ki dönemin en zeki öğrencisinin böyle bir hata yapmayacağını düşünüyor olabilirdi. Kendini salak biri gibi tanıtmayı hiç bu kadar istememişti. Kendine gelmeye çalışıyordu. Saçlarını biraz karıştırdı ve gözlerini çocuğun gözlerinden çekti. Biraz düşündü, yine yanlış bir cümle söyleyemezdi. O kadar da salak olamazdı ya. Biraz homurdandıktan sonra ince bir sesle konuşmaya başladı. "Imm, yanlış anlama bir narsist değilim. Hatta güzel bulmam kendimi. Ama bu resim çok güzel olmuş. Sağol." Şimdi bu düşünmüş hâli miydi? Elini alnına götürdü, hafifçe vurdu. Yanaklarının kızarmadığını farketti, alışmış gibiydi. Yine de düşünse de düşünmese de afallıyordu. Her cümlesinde biraz saçmalık vardı ve biraz daha yanlışa tahammül edemeyecekti. Başkası olsaydı karşısında bu kadar afallamanın karşısında çoktan terkederdi. Hoş, başkasının karşısında afallamıyordu. Ne Jaska'nın ne Kevin'in ne de Steve'in karşısında bu kadar afallamamıştı. Saçlarını karıştırmaya devam ederken, lambayı masanın üstüne yavaşça bıraktı. Esnedi önce, sonra balo geldi aklına birden. O anki uyuşukluğundan cümleleri sesli söylediğinin farkında değildi. "Ah, balo. Jaska'ya ne diyeceğim ben? Seninle gelemem, ben başkasını seviyorum mu?" Mu kelimesini vurguladığı için kulağında yankılandı. Kulağında yankılanmasının tek bir açıklaması olabilirdi. Sesli mi söylemişti yani? Yoo, hayır. O kadar da salak olamazdı. Bunu yapamazdı. Yapmamalıydı. Çocuğun yüzüne bakacak cesareti bile bulamadı kendinde. Elini sertçe alnına vurdu bu sefer. Yüz ifadesi iyice şaşkınlaşmıştı. Yanakları sanki çökmüş gibiydi. Telaşlı bir sesle konuştu. "Sesli düşündüğümü söyleyemeyeceksin değil mi?"
Bir yandan kendini Beatrix ve Jaska'ya karşı suçlu hissederken, diğer yandan Marquis bütün suçlarını aklıyordu sanki. Onu, şu anda tanıdığı herkesten üstün tutuyordu. Midesinde kabarcıkların oluşup, patladığını hissedebiliyordu. Jaska'yla çıkmadığında bile böyle hissetmediğini biliyordu. O ne yapıyordur şimdi diye düşündü, Marquis'in gözleri ise bu düşüncenin aklından iki saniyede silinmesini sağladı. Artık duygularını tanımlamakta güçlük çekmiyordu, Marquis'e aşıktı. Onu seviyordu. Belki karşılıksızdı ama geri dönemeyecek kadar büyümüştü sevgisi. Durduramazdı. Peki Marquis'in yüzünü çizmesi, doğal bir şey miydi? Olağan mı karşılamalıydı bunu, gecenin üçünde arkadaşını çizebilir miydi bir insan? Bilmiyordu, tek bildiği şey profesörlerden azar yiyeceği ama 'O'nunla olduğu için umursamayacağıydı. Garip bir güven dolmuştu içine şimdi, mavi gözleri içine çekiyordu onu. Bu durumdan rahatsız olduğu söylenemezdi ama salak durumuna düşmeyi istemiyordu. Hoş, daha ne kadar salak durumuna düşebilirdi ki? Oldu, seni seviyorum da deseydi. Aslında demesi gerekiyordu ama diyebilir miydi? Hazır cesaret varken... Derin bir nefes aldı, kendini tam hazırlarken Marquis konuştu. "Ah, ne kadar kabayım." Belki de Tanrı istemiyordu söylemesini. Çocuğun cümlesini düşündüğünde, bir anlam veremedi. Niçin kabaydı ki? Kötü bir şey söylememişti, asıl saçmalayan Lorinna'nın kendisiydi. Marquis doğruldu, sandalyeyi çekti ve oturmasını işaret etti. Yüzünde bir gülümseme belirdi ve cübbesini çekiştirerek oturdu sandalyeye. Işık tam gözüne giriyordu, çocuğa bakamamasının sebebini bu nedenle geçiştiriyordu şimdilik. Niye bana bakmıyorsun gibi bir soru alırsa, yanıtını gözüme ışık giriyor olarak verebilirdi. Belki tam tatmin edici bir cevap olmazdı ama işe yarayabilirdi. Sesli düşündüğünü biliyordu, yine de sorduğu soruya bir cevap gelmediğinden geçiştirdiğini düşündü. Belki de hiçbir şey söylememişti ve çocuk bir anlam veremediğinden dolayı konuşmamıştı. Kibarlığından vazgeçmemek içindi belki de. İçinden, çok aptalmış diye düşündüğüne emindi. Kendini rezil etmeye bir yere kadar katlanabilirdi ama aptalmış gibi görünmeye asla. Hemen onu sevdiğini söyleyecek ve bu saçma utangaçlık seramonisine son verecekti. Sözde tabii, bunu yapmak o kadar zor geliyordu ki ona. Ya gözlerindeki ışık sönerse, ya bir daha onu göremezse, her gördüğünde, koşarsa, sadece gölgesi olarak kalırsa... Buna katlanamazdı, bir süre sonra söyleyecekti. Sükûneti bozmak istemedi, mecbur kaldı. Duyduğu ses, kafasının tekrar çocuğa çevrilmesine neden oldu. Genzini temizleyen çocuk, bir şeyler söylemeye hazırlanıyor olmalıydı. Ya da bu bir Lorinna'yı konuşmaya teşvik etme çalışmasından ibaretti. İlk tahmini doğru çıktı, çocuğun değişimde olan sesi kütüphanede yankılandı. "Sanırım söyleyeceklerini tam ifade edemeyen ya da içindekileri söylemekten çekinen iki kişiyi misafir ediyor bu gece kütüphane." Kısık ses ona mutluluk getiriyordu sanki. Cümlenin anlamını düşündüğünde, çocuğa hak vermeden edemedi. En azından kendi tarafından. Peki bunu niye söyleme ihtiyacı duymuştu ki çocuk? Yoksa, o da... Daha mantıklı bir açıklaması yoktu. Merakla açıldı gözleri, bütün uykusu kaçmıştı. Kulaklarını açmış, Marquis'i dinliyordu. "Hiç kendimden beklemeyeceğim biçimde optimistim." Yüzünde oluşan gülümsemeye karşı koyamamıştı. Yine de merakla ne diyeceğini bekliyordu. Aslında duymak istediği iki kelime vardı şu an için, başka kelimeler hüsrandan başka bir şeye yol açmayacaktı. Biliyordu. Görebiliyordu, iyi bir şeyler olacağını görebiliyordu. Gelecekten çıkması gerekti, geleceği değiştirmek Marquis ve kendisine bağlıydı. Marquis ona dönük değildi, belki de bu yüzden çok rahat bakabiliyordu Lorinna, ona. Her zamanki gibiydi, hiç farkedilmeyen kız ve derslerde takip takip edilen oğlan. Bir kere derste göz göze gelmişlerdi, domates gibi kızarmıştı. Onun dışında, çocuğun kendisine baktığını görmemişti. Umutsuzluğa kapılmamalıydı, şu anda en son ihtiyacı olan şeydi bu. Çocuğun kurduğu cümleyi dinledi sessizce. "Aslına bakarsan ben de aşık oldum ama resme değil." Artık rahatça umutsuzluğa kapılabilirdi. Bundan daha kötü ne olabilirdi ki? Başka birine aşık olmuştu ve şimdi bunu Lorinna'ya mı anlatacaktı? Çocuğun gözlerini üzerinde hissedince rahatsız olmadı, sadece bu garip bir histi. Lorinna, ona aşık olduğunu anlamışken, onun başkasına aşık olması adil değildi. Bunu kendisine söylemesi hiç adil değildi. Oturup, küçük bir bebek gibi ağlayabilirdi. Kabul edemezdi bunu, başkasını sevmesini. Göz göre göre kaybediyordu onu. Aşık oldukları kişileri söyleyebilecek kadar samimiler miydi ki? Aklında koca bir soru işaretinden başka bir şey yoktu. Birden Marquis'in pürüzsüz yüzüne okkalı bir tokat atma isteği doğdu içinde. Kendisinin olmayacaksa, kimsenin olmamalıydı. Hayatını değiştirecek kelimeler gelirken, soluk gülüşlü bir yüzden ibaretti her şey. "Resimdeki yüze." Yutkundu, Marquis ne demişti böyle? Aşık olmak kelimesini duyunca duyduğu kin, cümlenin devamı ile yok oldu. Resimdeki yüz kendisiydi, yani Marquis de ona aşıktı. Daha ne isteyebilirdi ki? Şaşkın yüzünde sinsi bir gülümseme belirdiğinde ise, kafasında nasıl bir cümle kuracağını tasarlıyordu. Eski kitapların tozları burnuna geldiğinde hapşurdu. Fazlasıyla rahatsız edebilecek bir şekilde hapşurduğunu biliyordu, toza karşı olan alerjisini engelleyemiyordu maalesef. Kızarmış burnunun yanında kızarmış yanakları da vardı. O kızarıklıkların geçmesini istiyordu ama nasıl normal davranabilirdi ki? Şimdi dans edip, çığlık falan atacaktı. Kendini dizginlemeye çalışarak, gözlerini gözlerine dikti. Yanaklarının kızarıklığının geçtiğine yemin bile edebilirdi. Kısa ama etkili en iyisi diye düşünüp, kısık bir sesle konuştu. Sesindeki mutluluk okunuyordu. "Ben de çizene, galiba." Kaslarının gevşediğini hissetti, aldığı derin nefesi rahatça verdi. Sonunda söylemişti, yutkundu. Cesaret belirtileri oluşmuşken, konuşmaya karar verdi. "Aslında bunu iki hafta önceki iksir dersinde farkettim ama bugün emin oldum." Alnındaki terleri silerken, kalbi küt küt atıyordu. Şu an sadece Marquis'i görüyordu gözleri. Beatrix ve Jaska'yı çoktan unutmuştu. Claudia'yla konuşmalıydı. Sevinini paylaşacak birine ihtiyacı vardı, engelleyecek birine değil. Zaten Beatrix'ten yeterince azar işitecekti ve ailesinden. Bir Slytherin'e aşık olmak... Kendisine artık garip gelmeyen bu kavramın ailesi tarafından nasıl karşılanacağını tahmin edebiliyordu. Belki de hiç söylememeliydi ailesine. Her şey güzel gidecekti, tabii sarışın bir Ravenclaw her şeyi öğrenip, ailesine yetiştirmezse. İntikam, Beatrix'in gözünü kör edebilirdi, biliyordu.
|
| |
| | | Bellatrix Diana Fievré
Mesaj Sayısı : 100 Kayıt tarihi : 12/07/09
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Ptsi Ara. 07, 2009 12:28 am | |
| | |
| | | Flora A. Strawy
Gerçek İsim : Aslı Mesaj Sayısı : 34 Kayıt tarihi : 19/10/09 Yaş : 29 Lakap : Hermi,Hermione
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Ptsi Ara. 07, 2009 11:03 pm | |
| Ben rp mi koydum ama söylemeyi unuttum.Gryffindor bina sorumluluğu da istiyordum | |
| | | George Crownie Hogwarts Müdürü
Gerçek İsim : umut. Mesaj Sayısı : 1989 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32 Lakap : geo.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Mantikor
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Ptsi Ara. 07, 2009 11:18 pm | |
| Sorumluluklar RP'lere göre verilecektir. Şimdiden mekanlarda RP yapmaya başlayınız. Şu an Sorumlulukların hepsi boşta | |
| | | Diana Meredith Kingsley
Gerçek İsim : Yine Su yine Su xD Mesaj Sayısı : 103 Kayıt tarihi : 08/12/09 Yaş : 30
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Salı Ara. 08, 2009 1:07 am | |
| Ad, Soyad: Isabella Amy Kohen RolePlay Yaşı: 23 İstediğiniz Ders: Biçim Değiştirme , Astronomi veya Kehanet Günde Kaç Saat Online?: 5 saat ve üstü. Hafta Sonları Sürekli Örnek RolePlay: Hogwarts'ın rutin sabahlarından biriydi. Isabella yavaşça yatağından doğruldu. Banyoda yüzünü ve ellerini yıkayıp dişlerini fırçaladı. Herzamanki gibi siyah ama gösterişli elbisesini giydi. Topuklu ayakkabıları ve cübbesini yine unutmamıştı. Kitaplarını ve asasını alıp yemekhaneye yürüdü. İlk dersine girmek için Biçim Değiştirme sınıfına doğru yürüdü. Topuklu ayakkabıları koridorda yanklanınca Biçim Değiştirme sınıfından gelen gürültüler kesildi. Kapıyı açtı. " Günaydın Çocuklar. " diye kükredi sınıfta. 4. sınıflar buna alışıktı. 1. sınıflara karşı daha yumuşak olmayı deniyordu. Nede olsa onlar daha 11 yaşındaydı. Kitaplarını kürsüye bıraktı. " Evet. Herkes malzeme katından Hamsterlerını almıştır umarım. " dedi tehditkar bir sesle. Çocuklar yutkundular. Hamsterlar masaların üstüne kondu. " Şimdi sizden bileğinizi benim gibi önce yukarı sonra sağa doğru keskin kıvrımlar çizerek indirmenizi ve ileri doğru küçük bir vuruş yapmanızı istiyorum. " dedi. Ellerini önce yukarı sonra sağa doğru keskin kıvrımlar çizerek indirdi ve ileri doğru küçük bir vuruş yaptı. Herkes deniyordu. " Evet. Şimdi başlıyoruz. Denemek için süreniz var. " dedi. Elini hamstera doğrultup asayı salladı. Hamster büyük kristal bir vazoya döndü. " Evet. Dersin sonuna kadar bana büyük veya küçük bir kristal vazo getirmelisiniz. " dedi. biraz olsun gülümsemeyi başarmıştı. 4. sınıflardan kısa boylu ve tıknaz bir öğrenci yanına yanaştı. " Profesör Kohen. Ben bir türlü ileri vuruşu yapamıyorum. Gösterirmisiniz. " dedi. Isabella çocuğu elini tuttu. Hareketi çocuğun hamsterına uyguladı. " Hadi bakalım. Sözler. " dedi Isabella. Çocuk elini sallayıp narin vuruşu yaptı. Hamster orta boyda renki kristal bir vazoya döndü. Şekli biraz yamuktu. Ama çocuğa gülümsedi. " Aferin Danfield. " dedi. Dersin bitiş çanları çaldı.Hedefine ulaşmış kristal vazoları toplamıştı. Hepsini depoya koydu. " İyi günler çocuklar. " diyip kapıdan çıktı.Diğer dersi 1. sınıflara olduğu için kitaplarını almaya ofisine ilerledi. | |
| | | Bellatrix Diana Fievré
Mesaj Sayısı : 100 Kayıt tarihi : 12/07/09
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Salı Ara. 08, 2009 3:12 am | |
| Malasef ilk karakteri öğrenci olanlara 2.karakterini profesör yapamıyoruz.Üzgünüz. | |
| | | Lady Morgana
Gerçek İsim : Yaren Mesaj Sayısı : 13 Kayıt tarihi : 13/09/09 Yaş : 28
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Cuma Ara. 11, 2009 8:26 pm | |
| Ad, Soyad: Lady Morgana Uther RolePlay Yaşı: 21 İstediğiniz Ders: Kehanet Günde Kaç Saat Online?: 7 gün 4 saat =) Örnek RolePlay:
- Spoiler:
(1. Rp Bakanın Özel Danışmanlığı İçin Yazdığım Rp'di. Mesleğe kabul edilmiştim sanırım.)
Paola, küçükken ailesinden aşırı bir derecede şiddet görüyordu. Büyücü ve asil bir aile olmalarına rağmen böyle bir şekilde gündeme gelmeleri hem Paola, hemde ailelerşnşn misyonu açısından kötü bir şeydi. Ancak Paolanın elinde olan bir şey yoktu.
Paola, o yaşlardayken neden dövüldüğünü ya da babasının annesini neden dövdüğünü biliyordu. Babasının annesini dövmesinin sebebi, annesinin çok güzel olması ve bu yüzden yoldan geçen erkeklerin ona bakması yüzünden aşırı bir şekilde dövüyordu. Nedeni ise çirkin olup ona bakmamalarıydı... Paolanın ki ise o yaşlardan başlayan serserilik, ancak ciddi ruhu yüzündendi. Babasının ona söz geçiremediğini yerlerde (daha doğrusu genelde) Paolaya şiddet uyguluyor, İşlerini böyle hallettirebileceğini düşünüyordu. Ancak Paolanın asi yapısı bunu olumsuz yönde algılıyor, babasının isteğinin tam aksine daha hırçın bir çocuk oluyordu.
Bir gün ailesinde olan sorunların Paolanın psikolojisini bozduğu anlaşıldı. Paolanın annesi bunu babasına güzel bir dilde anlatmak istedi ancak babasının kaba tavrı yine olumsuz yönde dışarıya yansıdı. Paolanın gözü önünde yine annesine şiddet uygulayan kaba baba, artık Paolanın psikolojisini iyice bozmuştu.
Bu olanlara artık dayanamayan annesi bir gece Paolayı yatağından kucaklayıp psikiyatır arkadaşı Laura'nın yanına götürür. Olanları uzun uzun anlattıktan sonra seanslarla Lauradan bilgi almayı kabul ederler. 5 seanstan sonra hem annenin, hem de Paolanın değişimi görülmeyecek gibi değildi. Paola, Laura'nın mesleğini çok beğenmişti. Büyücülerin dert ortağı olup, onların dertlerine derman olan daha iyi bir meslek olamayacağını düşündü. Bu mesleği aklına koymuştu. Oda Hogwarts'dan mezun olduktan sonra bu mesleğin sahibi olacağına inandı. O günden itibaren annesinden özel ders aldı ve 1. sınıfa hazırlık olarak gerekli her bilgiyi almasını sağladı annesi. Psikiyatr olmanın zekilik istediğini biliyordu çünkü...
Yaşı gelince Hogwarst'a yazılan Paola, zekiliğini ön plana koyarak Ravenclaw'a seçilmişti. Buna hem Paola, hem de annesi çok sevinmişti. Paola, Hogwarts'ı okul 2.liğiyle bitirmişti. Annesi ondan gerçekten gurur duyuyordu. Okul hayatı boyunca derslerine çalışıp çapkınlık yapmayı da unutmayan Paola, okul hayatı boyunca toplam 56 güzel kızla çıkmıştı. Tarzıyla tüm kızların beğenisini toplayan ve hayır diyemiyeceği yakışıklılığa gelen Paola, herkesin ilgi odağı olmuştu.
Mezun olduktan sonra doktorasını ve mastırını Psikiyatr üzerine yapan Paola, Bakanlığa gidip bir cv bıraktı. Herhangi bir meslek olursa ona uyan haber vermelerini söyledi. Bir gün sihir bakanı cvlere göz atarken Paolanın cvsini gördü. Geçmişinden ve yaptığı başarılardan etkilenerek Paolayı yanına çağırdı. Yanına geldiğinde uzun bir süre konuşup Paolaya özel danışmanı olmasını istediğini, bunu kabul ederse onun herşeyinde yardımcı olabileceğini söyledi. Bu teklifi geri çevirmeyen Paola, teklifi kabul etti. İşine hemen başlayan Paola, 1 sene sonra bir telefon aldı. cı haber Paolanın kulağına gitmişti bile. Paolanın babası annesini bulup kafasına 3 kurşun sıkıp, sonra şarördeki diğer mermileri de kendine sıkıp hayatlarını yitirdiğini duyunca adeta şok geçirdi. Bakandan kısa bir izin alarak cenazelerine giden Paola, arkadaşlarının desteğiyle bu olayı çabuk atlattı. Kısa sürede kendine bir sevgili bulan Paola, mutlu bir şekilde işine devam etti...
(2. Rp. Bir Sitede Uçuş Profösörüydüm. Onun İlk Ders Rpini Koyuyorum.)
Kelley yeni atandığı Uçuş Profösörlüğünün ilk deneyimini Hogwarts'da yapacaktı. Bazı yerlerde acemiydi ancak ders anlatımında ise başarılı bir profösörden bile daha iyi olabiliyordu. Okulun açıldığı bu gün Kelley iyice heycanlanmaya başlamıştı. Çünkü yeni öğrenciler ve öğretmenlerle karşılaşıyordu. Hata yapmaktan korkuyordu. Çünkü onu yeni tanıyacak olan öğrencilerinde ilk izlemini kötü yapmaması gerekti. Aslında en çok bundan değil, öğrenicilere sinirlenmesinden korkuyordu. Çünkü Kelley, sinirlendiğinde gerçekten çok korkunç oluyordu. Ama kendini kontrole alması gerekti.
Kelley dersliğe ders başlamadan 2 saat önce gitti. Çünkü etrafı incelemesi ve dersliğe alışması gerekti. Kendisi için hazırlanmış masaya oturdu ve arkasına yaslandı. Gözlerini kapattı ve ortama alışmaya çalıştı. Sonra ayağı kalktı ve derslikte dolaşmaya başladı. Bir süre sonra mini dar eteğinin onu rahatsız ettiğini farketti. bunu kafasıa takmaması gerekti. Derslikte geçirdiği zamandan sonra sınıfa bir kaç öğrencinin yaklaştığını fark etti. Hemen cübbesini giydi. Çünkü sınıfa geldiğinde siyah cübbesini çıkartmıştı. Eline asasını aldı ve sol elinin avucuna vurmaya başladı. Tüm öğrencilerin dersliğe girmelerini ve yerlerine oturmalarını bekledi. Öğrenciler sıraları doldurduktan sonra Kelley daha da heycanlanmıştı. Gözüyle önce sınıfı gezdirdi. Sınıfta konuşmalar varı. Kızlar dedikodu yapıyor, erkekler ise Kelley'i inceliyorlardı. Küçük bir gülümseme yaptı ve asasını sıraya vurdu. Birden sıçrayan öğrenciler Kelley'in ne demek istediğini anladı ve önlerine döndüler. Kelley tekrar küçük bir gülümseme yaptı ve kendini tanıtmak için derslikteki sıraların arasında yürümeye başladı...
"Merhaba Çocuklar. Ben Kelley Bella D'Nile. Bu okula bu sene atandım. Bu sizinle ilk Uçuş Dersimiz. Girişte kurralları okumuşsunuzdur umarım. Okumayanlar lütfen gitsin tekrar okusun. Kurallara uymayan öğrencileri hiç sevmem..." dedi. Bu öğrencilerle ilk konuşmasıydı. Konuşurken elleri titriyordu. Acaba çok sert bir konuşma mı olmuştu bu? Kuralları okumayan öğrenciler tekrar kuralları okumak için derslik girişine gittiler. Onlar gittiklerinde sınıfta bir sessizlik oluştu ve diğer öğrenciler ise birbirlerine şaşkınlıktan bakıyorlardı. Kuralları okumaya giden öğrenciler yerlerine oturduklarında Kelley konuşmasına devam etti...
"Evet, devam edelim bakalım. Öncelikle sizin gibi süpürgeyle uçmaya hevesli minik öğrencileri görmek beni gerçekten çok mutlu etti. İsterseniz ilk dersimize başlayalım ne dersiniz?" dedi gülümseyerek... Belki öğrenciler o kadar heycanlı deildi ancak Kelley öyle heycanlıydı ki kalbi yerinden çıkabilirdi.
Öğrenciler yerlerinden kalktılar ve bahçeye doğru ilerlemeye başladılar. Kelley elleriyle onlara durmalarını söyledi ve girişin yan tarafında bulunan süpürge dolabını gösterdi. Her öğrenci o dolabın içinden kendilerine bir süpürge aldılar ve bahçeye doğru ilerlediler. Kelley çocukların arkalarından bakıyordu ve gülümsüyordu. Çünkü onlarda en az Kelley kadar heycanlılardı. Minik öğrenciler koşarak bahçeye inerken Kelley'de onlara yetişmeye çalışıyordu. Bahçeye indiler ve Kelley dağınık olarak duran öğrencileri yan yana tek sıra halinde dizdi ve yavaş yavaş anlatmaya başladı.
"Çocuklar şimdi elinizde bulunan süpürgeyi iki bacağınızın arasına koyun. Süpürgenin alt kısmı arkaya gelsin, üst kısmı öne... İki avucunuzla süpürgenin ucunu kavrayın ve 'Yukarı, yukarı yukarııı..' diyin. Büyük ihtimalle ilk denemede başarılı olamayacaksınız. Bir deneyelim hadi hep beraber..." dedi. Kelley sırtını öğrencilere döndü ve "Hadi Hep beraber. Yukarı, yukarı, yukarııı...'" dedi. Tüm sınıf bağırarak tek kelimeyi 3 kez söyldiler ancak azıcık havalandılar ve sonra yere düştüler. Kelley havadan onlara bakıyordu. Çünkü o havalanmıştı bile... Kelley yere indi ve yüzünü öğrencilere döndü. Bir kaç öğrencinin yüzünde umutsuzluk gördü. Bunu umutsuzluğu yenmek için, "Hadi ama. Yılmadan, usanmadan denememiz gerek. Tekrar, 'yukarı, yukarı, yukarııı'..." dedi.
Birkaç öğrenci sarsılarak havaya çıkmayı başardı ancak hızlı çıktıkları için tekrar yere toslamışlardı. Kelley artık kendini tutamadı ve güülümsedi. İçinden kahkahalar atmak geliyordu ancak küçük öğrencilerin kötü bakışlarına mağruz kalabilirdi. Bu yüzden böyle bir aptallık yapmadı. Normalden biraz daha fazla süren dersin bitmesini hiç istemiyordu Kelley… Ancak saate baktı ve ders çoktan bitmişti bile. Öğrencilerin yanına gitti ve;
“Evet çocuklar bugün ki dersimiz bukadar. Gelecek haftaya sizden ‘Quidditc Tarihi’ni araştırmanızı ve kompozisyon halinde bana getirmenizi istiyorum. Ödevlerinizden de puan alacaksınız. Sizi daha fazla tutmayacağım. Hepinize sihirli günler çocuklar.” Dedi. Çocuklar yorgun bir şekilde kapıya doğru yürüdüler. Ellerindeki süpürgeleri girişten aldıkları dolaba tekrar koydular. Sınıf boşaldıktan sonra Kelley ellerini birbirine çarptı ve “Ohh! ” dedi. İlk dersinin bu kadar eğlenceli geçeceğini düşünemiyordu…
| |
| | | George Crownie Hogwarts Müdürü
Gerçek İsim : umut. Mesaj Sayısı : 1989 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32 Lakap : geo.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Mantikor
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Cuma Ara. 11, 2009 10:10 pm | |
| | |
| | | Guineveré Lancy Maddlyn
Mesaj Sayısı : 98 Kayıt tarihi : 12/12/09 Yaş : 30
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ C.tesi Ara. 12, 2009 5:32 pm | |
| Tekrar ben ( Su. )
Ad, Soyad: Guineveré Amy Maddlyn RolePlay Yaşı: 23 İstediğiniz Ders: Biçim Değiştirme , İksir veya Kehanet Günde Kaç Saat Online?: 5 saat ve üstü. Hafta Sonları Sürekli Örnek RolePlay: [Görüldü By Umut] | |
| | | George Crownie Hogwarts Müdürü
Gerçek İsim : umut. Mesaj Sayısı : 1989 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32 Lakap : geo.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Mantikor
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ C.tesi Ara. 12, 2009 7:16 pm | |
| | |
| | | Christ Frost
Gerçek İsim : Barış Mert Mesaj Sayısı : 2 Kayıt tarihi : 24/12/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Perş. Ara. 24, 2009 5:14 am | |
| Ad, Soyad: Christ Frost RolePlay Yaşı: 32 İstediğiniz Ders: Bitki Bilim Günde Kaç Saat Online?: 4+ Örnek RolePlay: - Spoiler:
( Iwanã, Soji adlı Japon karakterim ile yaptığım bir rol oyunu. ) " Mmm! Rutubet kokusu..."
Slytherin, erkekler yatakhanesindeki en güzel koku. Rutubet kokusuna bayılan Iwanã, gözlerini aralayıp yatakhaneyi inceledi. Okuldaki en güzel yatakhane burası olmalıydı. Sessiz, sakin, rutubet kokulu, gerginlik içeren... Oldukça çok duyguyu barındıran bu yatakhanede dört yılı geçmişti. Dört yıl boyunca aynı yatakta yatmıştı. ilk başta alışamayacak gibiydi. Evindeki yatağından ayrılamayacaktı. Buraya geldiğinde işlerin değiştiğini gördü. Şimdi ise evindeki yatağında, şu anda yatmakta bulunduğu yatağını özlüyordu. Son derece rahattı. Slytherin'lerin asilliğini yansıtıyordu. Yatakhane gümüşi yeşil rengiyle dekore edilmişti. Yeşil paranın ve zekanın yansıtıcısıydı. Asillik en başta belli oluyordu. Iwanã ise bir Slytherin olduğu için kendiyle gurur duyuyordu. Masum bir gülümsemeyle yatağında gerindi. Uyku hala onu içine hapsediyordu. Bitmek bilmeyen gözlerindeki ağırlık hissi, ona zevkten başka bir şey verdiği söylenemezdi. Uyumak, uyumak uyumak... Hayatındaki en zevkli ve eğlenceli anlarından biriydi. Uyurken istediği limanlara yelken açıyordu. Rüyalarına hayrandı. İç dünyası rüyalarına yansıyordu. İşkencesini rüyalarında da yapıyordu. İşkence... Ne zamandır küçük bir Gryffindor'luya işkence yapmadığını hatırladı. küçük olması gerekmiyordu. Lanet olası Gryffindore... İyilik budalası, bulanıkların yakın arkadaşları, kanı bozuk meraklılar. Ne de bilmiş gibi davranıyorlardı onlar öyle? Yaptıkları her hangi bir şey yoktu. Lanet olasılar...
Yastığından başını hafif bir şekilde kaldırdı. Yatağında doğrulup uyanmaya çalıştı. Bugün iksir dersine gireceklerdi. Bu dersi gerçekten de çok seviyordu. Özellikle profesörü. O siyah saçlarını savurarak içeri girişi bitiriyordu onu. Ne de asil bir kadındı. Kesinlikle Slytherin'den mezun olmuş olması gerekiyordu. Slytherin'in ruhu, Profesör Chiristina'da vardı. Hem de oldukça... Dersleri de mükemmel işliyordu. Oldukca işine yarar iksirler öğretiyordu. Bu Iwanã'nın hoşuna giden bir durumdu. Gülümseyerek yatağından kalkıp, banyoya doğru yöneldi. Sıcak su, rahatlamasını sağlıyordu. Gardorbundan bir havlu çıkardıktan sonra, banyonun yolunu tuttu. İçeri girdiğinde bir buhar huzmesi onu karşıladı. Üzerini çıkarıp, suyun içine daldı. Küçük havuz gibi bir yer vardı. Slytherin'in erkekleriı burada banyo yapıyorlardı. Burası Iwatã'a sınıf başkanlarının banyosunu hatırlatıyordu. Sıcağın içinde gülümseyerek kendini bıraktı. Rahatladıkça rahatlıyordu. sanki bir bulutun üstündeydi. Gökyüzünde seyahat... Oldukça etkileyiciydi. İliklerine kadar sıcaklığı hissetti. Kısa süre içinde kendinden geçer gibi olmuştu. Boynunu çevirerek rahatlamaya başladı. Gülümseyerek üstündeki köpükleri giderdikten sonra banyo havuzundan çıktı. Saçlarını avucunun arasında toplayıp, suyunu sıktı. Biraz ilerledikten sonra, havlularını aldı. Güzelce kuruladıktan sonra, yatakhaneye doğru yöneldi. Üstünü hızlı bir şekilde giyindikten sonra, aynadaki haline baktı. Kızıl saçları oldukça etkileyiciydi. Tarağıyla saçlarını düzettikten sonra, çantasını ve asasını alarak ortak salondan ayrıldı. Büyük salona gidip, bir an önce kahvaltısını yapmak istiyordu... ** Karşısındaki Gryffindor'lu yine deli gibi Iwatã'ı süzüyordu. Canına susamıştı yine. Daha önce de bu kızı sıkıştırmıştı. Iwatã'dan bir yaş büyüktü. Ama oldukça ezikti. Iwatã sinsi bir şekilde kıza bir bakış fırlattıktan sonra elindeki çatalı sert bir şekilde masaya koydu. Çatalının yanındaki mendille, ağzını sildikten sonra, çantasını alarak çıkışa doğru yöneldi. Arkasından birinin " Hey! Sen! " diye seslendiğini duydu. Hiç takmadan yürümeye devam etti. Zindanlara doğru giderken omzundan birisinin çektiğini hissetti. Sert bir şekilde arkasının dönünce, aptal Gryffindor'lunun arkasında olduğunu gördü. Kendinden bir yaş büyük diye kendini ne sanıyordu bu? Sert bir şekilde baktıktan sonra " Kendini dövdürmeye mi geldin? " tısladı. Kız kendinden emin görünüyordu. " Tip tip bakmana uyuz oldum! " diyerek bağırdı. Iwatã'nınartık siniri tepesine çıkmıştı. Iwatã gibi bir psikopata gelmiş bağırma cüretini göstermişti. Sinirle cübbesinden asasını çıkararak kızın boğazına dayadı. Halâ tıslayarak konuşuyordu. " Canını yaktığımı hatırlıyorsundur herhalde? Akıllı ol başını belaya sokma. Benden uzak dur ve o mikroplu ellerinle bir daha bana dokunmaya kalkma! Canını yakarım! " diyerek sinsice baktı. Asasını, kızın boynundan çekerek arkasını döndü ve zindanlara doğru yöneldi. Yine her sabah olduğu gibi, güne kavgalarıyla başlamıştı. Kahrolansılar ne istiyorlardı Iwatã'dan? Sinirle iksir dersliğinin kapısından içeri girdi. Profesör sınıftaydı. Masasına oturmuş, öğrencilerini bekliyordu. Gryffindor'lu öğrencilerine nefretle baktığını görünce gülümsedi. Bu hoşuna gitmişti. Bu kadına tapıyordu! Ne de caniydi. Gülümseyerek " Günaydın Profesör..." diyerek yerine geçti. Bir parça parşömen kağıdı çıkarıp önüne koydu. Kazanını hazırlaması uzun süreceğe benziyordu. Lanet olası biri, kazanını kurcalamıştı. Sinirle kazanını ayarlamaya çalışırken, profesörün derse başladığını duydu. Ellerini kazandan çekerek, tüy kalemini aldı. Oldukça sert sözleri ve bakışları vardı. Gülümseyerek profesörü dinlemeye başladı... " İkinci dersinize hoşgeldiniz. Zaman kaybetmeden söyleyeceğim iksirleri yazarsanız iyi edersiniz çünkü tahtaya herhangi bir not yazmayacağım. Dersimde konuşanlar için söylüyorum.. diyen profesörün Gryffindor topluluğuna baktığını görünce gülümsedi. Bu kadın gerçekten hoşuna gidiyordu! " 'Kaçıranlar için bir daha tekrarlamam.. İfrit beyinliler için de tabii ki! " " Voov! İfrit beyinliler... Bu hoşuma gitti. " diyerek gülümsedi. Parşömen kağıdını önüne çekip profesörün söylediği iksir malzemelerini not etti. Aşk iksiri... " Aşk İksiri - İçirilen kişinin gördüğü ilk karşı cinse 2 saat süreyle aşık olmasını sağlar - Malzemeler
2 adet meyan kökü 3 adet kırmızı renkli-siyah benekli kurbağa bacağı 1 damla Griffin kanı 1 damla Hipogrif yumurtası akı + kendinizden ekleyeceğiniz bir iksir malzemesi "
Yerinden kalkıp, iksir malzemelerinin bulunduğu dolaba doğru yöneldi. Sağ elindeki parşömen kağıdını sıkı sıkı tutuyordu. Sanki malzeme listesi değil, hazine haritasıydı. Asla kaybetmek istemezdi. Dolaba yönelince, parşömen kağıdına baktı. Her şeyi eksiksiz alarak, masasına geri döndü. Bir malzemeyi kendileri ekleyeceklerdi. Bunu unutmuştu. Uzun süre düşündü. Ne olabilirdi? Gülümseyerek malzeme dolabına yöneldi. Aradığı şeyi bulmak oldukça uzun sürmüştü.Masasına döndüğünde, kazanını hazırlamaya başladı. Kazanının altını yaktıktan sonra, malzemeleri nasıl karıştıracağını incelemeye başladı. Hazır olduğunu hissettiğinde, meyan köklerini avucuna aldı. " Yardım et Tanrım! " diye içinden dua etti. Meyan köklerini kazanın içine atarken içindeki adrenalin gittikçe artıyordu. İçini bitmek bilmeyen, kemiren bir duygu sarmıştı. Dudaklarını yalayarak masasında bulunan kırmızı renkli-siyah benekli kurbağa bacağını aldı. Ne de iğrenç görünüyorlardı. Kaşığı ile, kazanının içindeki meyan kökünü karıştırdı. Oldukça berbat bir kokusu vardı. Burnunu tutarak, kurbağa bacaklarını da karışıma ekledi. Ekler eklemez önce siyah bir duman, ardından da kırmızı renkte bir duman çıkmıştı. Kokusu zaman geçtikçe berbatlaşıyordu. Koku ve dumandan gözleri dolmuştu. Elleriyle ovuşturduktan sonra, kepçeyle kazanı karıştırmaya devam etti. İki dakika boyunca karışımı seri bir şekilde karıştırdıktan sonra, küçük bir iksir şişesinin içinde bulunan Griffin kanını aldı. Biraz geriye çekildi. Belki yanlış bir şey yapmış olabilirdi. Griffin kanını dökünce her hangi bir patlamaya karşı hazır olması gerekirdi. Geriye çekilerek, iksir şişesinin kapağını açtı. Bir damla döktükten sonra geri çekildi. Kazanın içindeki karışım, bir yılan gibi tısladı. Şimdiye kadar her şey iyi gidiyordu. Kazanına yaklaşıp, kepçesini tekrar eline aldı. Kepçeyi kazanda bıraktığı için, sapı ısınmıştı. Eline alınca, elini yaktığını hissetti. Elini hızla kepçeden çekti. Kazan neredeyse devriliyordu. " Lanet olsun..." diyerek bir bez aldı. Kepçesini, bez ile kavradıktan sonra, karışımı karıştırmaya devam etti. Griffin kanı, kötü kokuyu biraz almıştı. Duman çıkmaya devam ediyordu. Kırmızı ve siyah renk karışımı duman oldukça hoş görünüyordu. Üç dakika kadar bir süreyle, karışımı güzelce karıştırdı. Kafasını kazanının içine eğip, karışıma baktı. Berbat görünüyordu! yüzünü buruşturarak geri çekildi. Hipogrif yumurtası akını alarak kazanın içine ekledi. Güzelce karıştırdıktan sonra, karışımı beklemeye bıraktı. Sıra, kendi ekleyecekleri bir malzemeyi hazırlamaya gelmişti... ** Malzeme dolabından aldığı, kara suyun diplerinden çıkarılan çakıl taşlarını eline aldı. Küçük bir kaba koyduktan sonra, asasını çıkardı. Küçük toz parçalarına ayırması gerekiyordu. Geriye çekilerek " Reducto! " diye bağırdı. Kazanın içindeki taş parçacıkları toz haline dönmüştü. Gülümseyerek toz parçacıklarına baktı. Bu, aşk iksiri için kesinlikle gerekiyordu. Yaşanılan aşkın taş tabaka ile kaplanmasını isterdi. Bu sayede dışarıdan gelen kötülüklere karşı korunacaktı. Kıskançlıklar ve kin, asla aşkı etkilemeyecekti. Taş duvarlar koruyacaktı onları... Kepçeyi alarak, kazanın içindeki karışımı güzelce karıştırdı. Parçaladığı taş tozlarını kazanın içine ekledi. Cam kırılması gibi bir ses çıkmıştı. Gülümseyerek karıştırdı. On dakika boyunca karıştırması gerekiyordu. Bu sürede ne yapabileceğini merakla düşünüyordu. On dakika boyunca aynı hareketi yapmak gerçekten de çok sıkıcı olabilirdi. Gülümseyerek şarkı söylemeye karar verdi. Bunu Astronomi profesörü Luna Weatg’den öğrenmişti. Can sıkıntısına bire bir oluyordu. Bir eliyle kazanı karıştırıyor, bir yandan da şarkı söylüyordu... " Teach Me... No no... Speaking not... That's not my bag! Yea! Okey.. I hate you! I hate you! " ** Neredeyse on dakikadır iksiri karıştırıyordu. Koluna bir ağrı girmişti. Sınıfın duvarında asılmış olan saate bakınca, on dakikanın dolduğunu gördü. Kazanın altını kapatarak, iksiri dinlenmeye bıraktı. O sırada, yerinden kalkıp sınıfı dolaşmaya karar verdi. Herkes deli gibi kazanın başına geçmiş iksiri hazırlamaya çalışıyordu. Bir Gryffindor'lunun yanından geçerken bulaşmadan yapamadı. " Seni ifrit beyinli... Umarım bir sorun oluşur..." diyerek ilerledi. Malzeme dolabına doğru yöneldi. Oldukca garip malzemeler vardı. Böbrek şeklinde yumurtalar, değişik hayvan kanları, kedi bağırsağı! " Bu iğrenç olmalı " diye geçirdi içinden kedilerden nefret ederdi. Duvardaki saatin " Tın tın " diye çaldığını duyunca hızlı adımlarla masasına yöneldi. Karışımını bir kez daha karıştırdıktan sonra, bir iksir şişesine koydu. Çok garip ve tarif edilemez bir rengi vardı. Gülümseyerek uzun süre şişesine baktı. Çantasını kapıp kapıya yönelince, masasını toplamadığı aklına geldi. Asasını çıkarıp " Akla Pakla..." diyerek kapıya yöneldi. İksiri bir kupaymış gibi havaya kaldırarak gülümsedi. Kapıdan çıkarken arkasını dönüp profesöre yöneldi. " Teşekkürler profesör. Harika bir dersti. " diyerek şişesini profesörün masasına koydu. Gülümseyerek açıklama yapmak istedi. " Kara suyun derinliklerinden çıkarılan taşları koydum ek olarak. Çünkü, ilişkiyi taş duvar gibi sarsın ve kıskançlık, uğursuzluklara karşı korumasını istedim. " diyerek gülümsedi. Dersliğin kapısından çıkarken, o iksiri birine içirmek istediğini fark edince kıkırdayarak ortak salona yöneldi...
| |
| | | George Crownie Hogwarts Müdürü
Gerçek İsim : umut. Mesaj Sayısı : 1989 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32 Lakap : geo.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Mantikor
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Perş. Ara. 24, 2009 9:07 pm | |
| Rütbeniz dün verilmişti. Buraya yazılmamış. | |
| | | Adney Scary
Mesaj Sayısı : 70 Kayıt tarihi : 25/12/09
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Cuma Ara. 25, 2009 5:31 am | |
| Ad, Soyad: Adney Scary RolePlay Yaşı: 23 İstediğiniz Ders: Biçim Değiştirme Günde Kaç Saat Online?: Değiişiyor ama 2-3 saatten aşağı değil Örnek RolePlay: Gönderildi.. | |
| | | Marquéz Slorkié Karanlık Lord
Gerçek İsim : güven Mesaj Sayısı : 205 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (99/100) Patronus:
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Cuma Ara. 25, 2009 5:46 am | |
| | |
| | | Madestie Delacrouse
Mesaj Sayısı : 3 Kayıt tarihi : 30/12/09
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Çarş. Ara. 30, 2009 1:41 am | |
| Ad Soyad: Madestie Delacrouse RolePlay Yaşı: 25 İstediğiniz Ders: Astronomi Günde Kaç Saat Online?: 2-3 Örnek RolePlay:
Word'den kopyalayınca görüntüsü bozuldu ama. - Spoiler:
Gecenin karanlığına saklanırcasına henüz yeni sayılan dükkânımıza ilerliyordum. Knuckturn Yolu'nun karanlık ve ıssız hali garip bir şekilde hoşuma gidiyordu bu akşam. Normal zamanlarda yalnızca işlerim için geldiğim bu gizemli sokakta yürümek, artık bir işten çok zevk haline gelmişti benim için. Havadaki esinti ile cübbeme daha sıkı sarılarak, asamın varlığını hissetmeye çalıştım. Bu sokaklarda asasız yürümek, oldukça tehlikeli bir işti. Rüzgâr gittikçe güçleniyordu. Cübbemin yakalarını ellerimle birleştirirken adımlarımı hızlandırdım. Gece karanlığında neredeyse önümü bile göremezken yürümek oldukça zordu. Kısa süre sonra dükkânın siyah demir kapısının önündeydim. Dükkân sadece, karanlık büyücülerin geleceği bir içki dükkânı gibi görünse de bundan fazlası vardı; aslında bu geceden sonra olmasını umuyordum. Cebimden çıkardığım anahtar ile dükkânın büyük kapısını yavaşça açtım. İçerisi de sokaklar gibi karanlıktı ve hiç bir şey görünmüyordu. Bir şeylere çarpmamaya çalışarak, köşedeki siyah pufların yanında duran ufak lambayı açtım. Lambadan çıkan loş ışık, dükkândaki her şeyin gözükmesine yetiyordu. Antika süslerimiz, siyah ahşap masalarımız ve bar bölümündeki içkilerimiz, oldukça hoş bir uyum içindeydiler. Memnun bir ifadeyle gülümseyerek cübbemi çıkardığım gibi siyah pufların üzerine yığıldım. Oldukça yorucu bir gündü. Bir an önce Praskovia'nın gelmesini ve o müthiş tozun yapımına başlamak istiyordum. Başımı hafifçe kaldırıp, kapının tarafına çevirdim; ancak görünürde kimse yoktu. Homurdanarak ayağa kalktım ve kendime bir içki aldım. Praskovia her seferinde geç kalmayı nasıl başarabiliyordu, anlamıyorum. Likör boğazımdan geçerken, yakıcılığını tüm benliğimde hissedebiliyordum. İçkinin etkisiyle kafamın karışmasını ve hata yapmayı istemediğim için, bardağı gönülsüzce tezgâha bıraktım. Çalışmalarımızın başında yaptığımız hatalar, yanlış formüller Praskovia'nın ev cinlerinin ölümüyle sonuçlanmıştı. Ev cinleri umurumda değildi; ancak yaptığımız her hata; kardeşlerimin tersine beni gitgide yıldırıyordu. Eğer bu gece istediğimiz formülü elde edemezsek pes etmeyi bile düşünüyordum. Bu onları yüz üstü bırakmak gibi olsa da, bu işten artık sıkılmıştım. Ufacık bir toz için bu kadar deneme ve hata, benim gibi biri için kaldırılabilinecek iş değildi. Elimizden geleni yapmamıza rağmen, olmuyor ve olmuyordu. Bir kaç kez bu düşüncelerimi kardeşlerime aktarmıştım; ancak tepkileri benim düşüncelerim aksine pes etmemek yönündeydi. Daha işin başında olduğumuz için ben de kabullendim ve çalışmalara devam ettik; ancak bu gece bu formül işi benim için öyle ya da böyle bitecekti. Çünkü artık dayanamıyordum. Tüm zamanımızı bu formüle veriyorduk ve ben buna katlanamıyordum.
Kapının açılmasıyla az önceki düşüncülerimden hızla sıyrıldım. İçeriye siyah cübbesiyle Praskovia girmişti. Cübbesinin şapkasını açarken yüzündeki sinsi gülümseme heyecanının bir göstergesiydi.. “ Gece için hazır mısın Val?” Tanrım, ne kadar da istekli görünüyordu; ancak ben onun aksine her zamankinden mutsuz bir ifade takınmıştım. Yaptığımın doğruluğundan şüphelerim vardı, aslında. O kadar şeyin üstesinden geldikten sonra, bu gece de başaramasak bile onları yüz üstü bırakmak ne kadar doğru olabilirdi ki? Tekrar bu düşünceleri tartmaya başlıyordum. Bunu birçok kez yapmıştım; ancak hala net kararımı verememiştim. Ama artık bunun için fazlasıyla geçti. Kendime gelmek için başımı hafifçe salladım. Yüzümde beliren sinsi gülümsemeyle onu yanıtladım. “ Elbette, kardeşim. Bu gece bu formülü bulmalıyız.” İstekli görünmeye çalışıyordum ve bunu başarıyor gibiydim. Beni bunaltan düşüncelerden kurtulmalı, sadece formüle odaklanmalıydım. Bu son gece değil, her şeyin başladığı gece olmalıydı.
Praskovia, isteksizliğimi anlamış olacak ki; bana manalı bir bakış atarak tozumuz için en önemli maddenin bulunduğu, vampir kanını sakladığımız mahzene doğru yürümeye başladı. Kendinden emin tavırlarının, bana istek aşıladığının farkındaydım. Bu gece o tozu elde edeceğimizden emindi; ancak benim aklımdaki soru işaretleri hiç silinmiyordu. Üstelik bu gece yanında ev cinini de getirmemişti. Kimin ya da neyin üstünde deneyeceğimiz hakkında şüphelerim vardı. Mırıldandığı şarkı, oldukça tanıdık ve hoş ezgilere sahipti. Şarkının ritmine uyarak merdivenden inerken karnımda ağrıların oluştuğunu hissediyordum. Bu gece gerçekten de heyecanlıydım ve buna ben bile şaşırıyordum. Bir yanım yine beceremeyeceğimizi düşünürken, diğer yanım bu gece olacağından emindi. Doğrusunu söylemek gerekirse benim içimdeki bu garip heyecanda buna işaret ediyor gibiydi. Her ne kadar kendimi fazla umutlandırmak istemesem de, ben de bu gece için diğer denemelere oranla daha umutluydum. Artık, kesinlikle olmalıydı. Her denemede toza bir adım daha yaklaşıyorduk. Üstünde tozu denediğimiz ve ölen ev cini sayısı her seferinde azalıyordu. Bunları düşündükçe, içimde bir umut ışığı beliriyordu; ancak başarısızlığı düşündükçe bu ışığın güçsüzleştiğini hissediyordum. Tanrım, neden bu kadar umutsuz olmak zorundaydım ki? Kardeşlerimi örnek alıp bu kadar kolay silip atmaktan vazgeçmeliydim. Ayağımın kayması ve sendelememle düşünce dünyamdan sıyrılıp, gerçek dünyaya döndüm. İçerideki hava akımı ile yüzüme gelen saçlarımı cebimden çıkardığım lastik tokayla hızlıca toparladım. Hiçbir şey dikkatimi dağıtmamalı, hata yapmamalıydım. Mahzene iner inmez, adımlarımızı hızlandırıp içindekilerin görünmemesi için büyülediğimiz kazana yaklaştık. Praskovia, birkaç kez kazanın etrafında döndükten sonra asasını çıkararak yaptığımız görünmezlik büyüsünü kaldırdı. Kazana bakarak derin bir nefes aldım ve kardeşimin yanına doğru yürümeye başladım. “ Sana daha öncede söylediğim gibi V, o kanın miktarını azalttığımızda toz gerçeğe dönecek ve istediğimiz şeyi alacağız.” Bu sefer ona gerçekten inanmak istiyordum. İstediğimiz şeyi bu gece gerçekten de almalıydık. Onu güçlendirmek istercesine kolunu tutup emin bir ifadeyle gülümsedim. Kendi umutsuzluğumu ona yansıtıp, onun da canını sıkmaz istemiyordum. “ Önden buyur kardeş. Miktarı sen azalt.” Ona bakarak başımı salladım ve kazana bağlı şişeye doğru yaklaştım. Ne kadar azaltacağımı belirlemek için kazanın yanındaki kaşığı aldım ve şişenin içindeki tüm kanı boşalttım. Her hangi bir miktar hatası yapmamam için şişe temiz olmalıydı. Kanın çok az bir miktarının yeterli olacağını, Praskovia’dan öğrendiğim için elimdeki kaşığın sadece yarısını vampir kanı ile doldurdum. Heyecanım giderek artıyordu. Karnımda hissettiğim sancının güçlendiğini, nefes alış verişlerimin hızlandığının farkındaydım; ancak bunlara aldırmayarak kanı yavaşça kazana bağlı şişeye döktüm. Şişenin altındaki ince borudan sıvı geçmesini engelleyecek parçayı diğer elimle açtım. Kan, yavaş yavaş kazana giderken ikimizde tüm dikkatimizi bunda yoğunlaştırmıştık. Nefes alış verişlerimi düzene sokmak için elimi göğsüme götürüm derin nefesler almaya başladım. Şimdi kalp atışlarımı daha net hissediyordum. Tüm kanın kazana yavaş yavaş akmasını izlerken, karnımdaki sancılar daha da şiddetleniyordu. Hayatım boyunca yaşadığım en heyecanlı anlardan biriydi, bu. Dile kolay, aylarca gece gündüz çalışmıştık bu formül için. Olumsuz neticelerden etkilenip çoğu zaman bırakmak istesem de, kardeşlerim beni ikna etmiş ve çalışmaya tüm gayretimizle devam etmiştik. Bu gece bu kadar emeğin sonucunu almalıydık. Ne olursa olsun almalıydık. Ben, tüm dikkatimi kazana vermişken Praskovia’nın hayal âlemine daldığını hissedebiliyordum; çünkü böyle durumlarda sessiz kalmayan biriydi, o. Kazanın fokurdamaya başlamasıyla, birkaç adım geriledim. Çıkan ses, önceki denemelerimizde olduğu gibi bir paf sesi değildi. Bu sefer hepsinden farklı bir şekilde kazan fokurduyordu. Yüzümde beliren gülümsemeyle, Praskovia’ya döndüm. Kendinden emin olmasına rağmen, onun da şaşırdığını görebiliyordum. Sanırım bu defa kazanda yarı akışkan bir madde ile karşılaşmayacaktık. Bu defa gerçekten tozu elde edecektik; ancak bu formülün olduğu anlamına gelmezdi. Her ihtimale karşı birilerinin üzerinde denemeliydik ve bu sefer Praskovia’nın denek olarak getirdiği ev cinlerinden biri yoktu. Kazandaki fokurdamalar azalırken, Praskovia kazana yaklaşmış ve parmaklarını etrafında gezdirmeye başlamıştı. “ Sence artık olmuş mudur?” Yüzündeki endişeyi görebiliyordum. Bu defa başaramazsak, onun da benimde yıkılacağımızdan emindim. Ama ben ondan çok daha çabuk pes edecektim. “ Bilemiyorum, sanırım kıvam istediğimiz gibi; ancak bu formülün işe yarayacağını göstermez. Birinin üzerinde denemeliyiz. Ev cinin nerede?” Rahatlığı beni korkutmaya başlamıştı. Başından beri bunu hep ev cinleri üzerinde denemiştik; ancak bu sefer etrafta onlardan birini göremiyordum. Bir insan üzerinde denemek her ne kadar daha doğru olsa da böyle bir şey için hayatını tehlikeye atacak kimseyi bulamazdık. Praskovia eğer aklımdan geçen şeyi yapmayı planlıyorsa, bu işi hafife alıyor demekti ve buna izin vereceğimi düşünmemeliydi.
| |
| | | Vincent Valentine
Gerçek İsim : Beycan Mesaj Sayısı : 554 Kayıt tarihi : 12/07/09 Lakap : Vince, Vala
| Konu: Geri: Profesör Alımları ~ Çarş. Ara. 30, 2009 2:17 am | |
| | |
| | | | Profesör Alımları ~ | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|