Hızla kapattı bahçenin kapısını. Sevgili babasına(!) ait harabe evin kokusu sinmişti üzerine. Tiksintiyle omuzlarını temizledi. Siyah uzun saçları yüzünü nerdeyse tamamen kaplamıştı. Bir türlü üstünden çıkarmadığı koyu mavi blue jean ve vücuduna tamamen yapışan siyah body hızlanmaya başlayan yağmurun damlalarıyla benek benek olmuştu. Islanan toprağın kokusu dalga dalga yayılırken bir daha asla dönmeyeceği eve baktı. " Soluk fildişi boyaları dökülmeye başlayan duvarlar, küçük iki pencere, gıcırdayan eski bir kapı ve sevgili babam! "diye hırladı öfkeyle." Görebildiğim tek şey bu! "Koskoca on beş yılın ardından aklında takılı kalan tek anı buydu. Kahkahalar ya da sevgi..Hiçbiri yoktu! Kömür karası gözlerini nefretle kıstı. Sol elinde tuttuğu koyu gri hırkasını üstüne geçirdi ve kendinden emin bir şekilde karanlık sokağa sürükledi bedenini.
Kulaklarını uğultuları, çığlıklarıyla dolduran rüzgarı arkasına alıp yürümeye başladı. Uzaklaşmalıydı. Olabildiğince uzağa gitmeliydi! Adımlarını git gide hızlandırarak zifiri karanlığa gömülen daracık sokakların kalbine doğru ilerledi. Artık nerde olduğunun, yaşamın, gündüzün, gecenin… Hiçbirinin bir önemi kalmamıştı. Artık acısıyla baş başaydı.
Küçük bir çıtırtının rüzgardan sıyrılıp kulağına dolmasıyla kendine geldi. Sokağın ortasına çivilenen bedenini yavaşça çıtırtının geldiği yöne çevirdi. Tek kaşını havaya kaldırıp kuşkuyla etrafını süzdü. Asasını tutan elini yavaşça kaldırdı. Görebildiği kadarıyla sokak bomboştu. Ama karanlığın onu aldatmadığından emin olmayı istedi. " Lumos " diye fısıldadı duyulur duyulmaz bir sesle. Yarattığı ışığın karanlığı masum çıkardığını anlaması birkaç dakikasını aldı. Artık yalnız olduğundan emindi. Zaten bu haliyle fark edilmek isteyeceği son şeydi! Artık tutamadığı gözyaşları yanaklarını yalayarak, şimdi şarıl şarıl yağan yağmura karışmaya başlamıştı. Titreyen ellerini usulca yüzüne yaklaştırdı ve beceriksizce sildi gözyaşlarını. Anlayamadığı bir öfke tüm vücudunu ele geçiriyordu yavaş yavaş… Ayakları Claire' dan bağımsız ilerliyordu artık. Onu nereye götürdüklerini umursamıyordu. Nerde olduğunu bilmiyordu. Ama ne önemi vardı ki!Uzaklaşmalıydı…Sadece uzaklaşmalı!
" Lanet oLsun.! " öfkesiyle o kadar baş başa kalmıştı ki sokak lambalarıyla aydınlanmaya başlayan siluetleri fark edememişti .Kafasını sertçe sağa çevirdi ve daha önce hiç görmediği parkı kuşkuyla süzdü. Yağmurdan korunmak için minik bir çardağın altına tıkışan muggle'lara takıldı gözü. " Bulanıklar ! " diye hırladı tükürürcesine. Sarı saçlarını özenle toplayan minyon kızın kıkırdaması kulağını tırmaladı. Ondan üç beş yaş büyük olduğu bariz belli olan mavi gözlü çocuğun kıza hoşlantı ile baktığını fark etti. Yanlarında dört kişi daha vardı. Claire' ın olduğu yere sırtları dönük,dip dibe oturmuşlardı ve koyulaşan sohbetin keyfi yüzlerini ışıldatmıştı. Artık tehlikesiz olduklarından emin olduğu anda küçümseyici bakışlarını çekti üzerlerinden. Uğultuları bastıran kahkahalarıyla Claire' ın kulaklarını tırmalıyorlardı! Asasını tutan eli havaya kalkmaya başlamıştı. Lanetin dudaklarından yavaşça dökülmesi an meselesiydi… Ama yapmamalıydı! Yapmaması gerektiğini biliyordu! Bu yüzden isteksizce indirdi lanetin oluşmaya başladığı asasını ve tiksintiyle parka baktı. Biraz daha burada kalırsa kendini tutamayacak, değersiz kanlarını yağmurun sürüklemesine izin verecekti. O kahkahaları çığlıklara dönüşecek ve yaşamak için yalvaracaklardı!Ama yapmamalıydı. Gönülsüzce döndü sırtını pis muggle'lara. Muggle'larsa bu denli rahatsız ettikleri genç kızın varlığından habersizce, sohbetlerine devam ettiler. Claire tehditvari adımlarlarla tekrar karanlığa karışırken neşeli seslerini hala duyabiliyordu. Asasına söz geçirmiş olsa da, çığırından çıkan düşüncelerine daha fazla hakim olamayacaktı. Kendi kendine hırlarcasına konuştu.." Kalabalık! Bir sürü ses! Bir sürü hayal! En kötüsü de bir sürü muggle! Bir sürü Bulanık! Hepsi yabancı! Budalalar! Hiçbir şey bildikleri yok! Bomboş… Kuru gürültü! Değersiz zavallı ruhlar! Bana tek hissettirdikleri şey tiksinti! Değersiz kanlar! Değersiz soylar " "Ve! Ve! Ve sevgili babam! " öfkeden tizleşen sesiyle " MuggLe dostu babacığım! " diye cırladı.
O sırada beklemediği bir şey donup kalmasını sağladı. Muggle'ların kahkahalarını unutmuştu. Acısını bile hissedemiyordu artık. Kasılan çenesini, nefessiz kalan bedenini fark edemiyordu. Gözünün önünde babasının silueti canlanan Claire çılgına dönmüştü. Gerçek gibiydi... Gri pantolonunu giymişti yine. Siyah gömleğinin üzerine geçirdiği koyu renk pelerini rüzgarda uçuşuyordu. Babasının tombul ellerine baktı korkuyla. Asasını yavaşça Claire' a doğrultuyordu. Claire bundan sonra olacakları biliyordu. Dayanamazdı. Tekrar yaşayamazdı bunları… Harabe evin altına ustaca sakladığı cansız bedeni düşündü. Babası dönemezdi artık! Emindi bundan! Ve artık zarar veremezdi Claire' a. Ama buradaydı işte... Tam karşısında! " Hayır! Bu kez olmaz! AVA... " devamını söylemeden kaybolan siluetin hayaletine bakıyordu şimdi… " Anlamadın James Richard Bullock! " diye haykırdı. Boşlukta yankılanan çığlığı rüzgara yavaş yavaş karışıyordu. Artık hiç gücü kalmamıştı Claire' ın.. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı ve Claire ne istediğini biliyordu. " İntikam… " Ve sessizce yere bıraktı vücudunu. Halsizce asasını şakağına götürdü. Hıçkırıklarından zar zor duyulan birkaç büyülü sözcük mırıldandı gözleri yavaşça kapanırken...
" Unuttur! Unut! Unut! Unut..! "