Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts |
|
| Gerçek Dünyaya Hoşgeldin | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Calvin Harrison Romans Ravenclaw V. Sınıf
Gerçek İsim : Boğaç Mesaj Sayısı : 7 Kayıt tarihi : 09/09/10 Yaş : 30
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (96/100) Patronus:
| | | | Calvin Harrison Romans Ravenclaw V. Sınıf
Gerçek İsim : Boğaç Mesaj Sayısı : 7 Kayıt tarihi : 09/09/10 Yaş : 30
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (96/100) Patronus:
| Konu: Geri: Gerçek Dünyaya Hoşgeldin Paz Ağus. 28, 2011 4:11 am | |
| Sessiz adımları ile ilerliyordu terk edilmiş sokaklarda. Hafif bir esinti saçlarını dalgalandırıyor, tüylerini ürpertiyordu. Yerden kalkan küçük toz bulutları nefes almasını zorlaştırıyordu. Birkaç kez öksürdükten sonra oradan hızlıca uzaklaşmayı planlıyordu. Genç savaşçı daha önce buraya geldiğini hatırlıyordu fakat nereye gideceğini, orada bulunma nedenini bilmiyordu. Esintinin hızlanması ile toz bulutları büyüyordu. Adımlarını hızlandırarak kimsesiz sokaklardan geçiyordu. Ana yola çıktığında bir an duraksamıştı. Tıpkı sokakları gibi bu küçük kasabada terk edilmişti. Yollar ikiye ayrılmış, birçok bina yanmış, dükkanların camları kırılıp içleri yamalanmıştı. Gözlerinin önünde görüntüler belirmeye başlamıştı. Daha önce orada bulunduğunda kalabalıktan kasabayı gezememişti. Etrafında insanların gülüşmeleri, yaşlı adamın çaldığı akordeon sesi yankılanıyordu. İnsanlar selamlaşıyor, küçük çocuklar koşuşturuyor, bankta oturan iki sevgili birbirlerine sarılıyordu. Herkesin mutluluğu dışarıya saçılıyordu. Fakat şimdi ise ne o insanlar kalmıştı ne de yaşam alanları.
Savaşçı kasabayı dolaşmak için yolda ilerliyordu. Burada neler olduğunu öğrenmeliydi. Uzun yürüyüşünden sonra ilerdeki tren istasyonunu görmüştü. Yönünü o tarafa çevirerek yürümeye devam ediyordu. Bilet gişesine ulaştığında soluklanmak için birkaç dakika beklemeye karar vermişti. Yavaşça nefes alıyor, bir müddet bekledikten sonra aldığı nefesi dışarıya veriyordu. Bilet gişesinin içinden gelen seslere dikkat kesilmişti bu işlemi yaparken. İçeriden gelen ses tıpkı bir kuşun kanat çırpışı gibiydi. Gişenin kapısına doğru ilerledikten sonra kapının eşiğinde durmuştu. Kapıyı yavaşça açarak arasından içeri bakıyordu. Savaşçı, karşısında gördüğü canlının ne olduğuna bir anlam veremiyordu. Büyük bir kuş gagası, renkli tüyler, kanla kirlenmiş kirli pençeler… Gördüğü sadece bunlar değildi. Yerde yatan bir genç kız vardı. Üzerindeki elbiseler yırtılmıştı. Vücudunda ise büyük yaralar vardı. Büyük kuşun genç kızı yaraladığını düşünmüştü o an savaşçı. İçeri girmeli kızın yaşayıp yaşamadığını kontrol etmeliydi. Soğuk ellerini cebine götürerek hançerine dokunmuştu. Yavaşça hançerini cebinden çıkararak kuşa saldırmak için küçük bir plan hazırlamıştı. Sonra daha önce araladığı kapıdan içeri hızlıca bir hamle yapmıştı. Karşısındaki büyük kuş onun varlığını bile hissetmeden savaşçı, kuşun üzerine atlamıştı. Hançerini kuşun cüsseli bedenide saplayıp çıkarıyordu. Kuşun sağır edici sesi dikkatini dağıtıyordu savaşçının. Bir müddet sonra yere yığılmıştı büyük kuş. Fakat hala yaşıyordu. Kuşun bedeninde açılan yaralardan ise mavi kanlar akıyordu. Savaşçı kuşun kanını gördüğünde bir an duraksadı. Bu kan oldukça iğrenç kokuyordu. Ayrıca daha önce mavi kanı olan bir canlıyla da karşılaşmamıştı.
Kuşun yerde çırpınarak can verişini izlerken yerde yatan genç kızın hareket ettiği dikkatini çekmişti. Daha önce sırt üstü yatan genç kız şimdi sağ tarafına dönmüştü. Savaşçı genç kızın solmuş yüzünü görünce ona doğru ilerlemişti. Genç kızı dikkatlice kucağına aldıktan sonra bilet gişesinden dışarı çıkmıştı. Tren yolunu geçerek karşıdaki ormana doğru adım atmıştı. Bir ağacın gölgesine genç kızı yatırdıktan sonra kızın aldığı ağır yara darbelerini incelemeye başlamıştı. Genç kızın karnının üzerinde iki derin kesik vardı. Sol kolu ise kırılmıştı. Savaşçı, omzuna çapraz taktığı çantasını karıştırmaya başlamıştı. Şifacı teyzesinin verdiği iksir kutusunu çıkardıktan sonra kutunun içinde yaralar için uygun olan küçük iksir şişesini bulmuştu. Önce genç kızın karnının üzerindeki yaralara birkaç damla sürmüştü. İşe yaradığını gördüğünde tüm şişeyi kullanmıştı. Karnındaki yaraların çoğu kapanmıştı bile. Sıra sol koluna gelmişti. Savaşçı, ayağa kalkarak gölgesinde oldukları ağaçtan bir dal koparmıştı. Dalı kızın dirseğine gelecek kadar kısalttıktan sonra üzerindeki yaprakları temizlemişti. Sonra tekrar genç kızın yanına oturarak çantasındaki gri gömleğini çıkarmıştı. Gömleğinin kollarını hançeri ile keserek kullanışlı bir hale getirmişti. Genç kızı yavaşça kaldırarak kendine doğru çekmişti. Ağaçtan aldığı dalı kızın koluna koyarak kestiği gömlekle bağlamıştı. Yaptığı işlem sonucu kırık olan kolu daha rahat iyileşecekti.
Savaşçı, genç kızı tekrar gölgeye bırakmıştı. Ağacın gölgesinden süzülen güneş ışıkları genç kızın beyaz tenine değiyordu. Kızıl saçları parlıyor, yavaşça açılan kahverengi gözleri elaya dönüşüyordu. Savaşçı, bir yandan genç kızın yüzünü izlerken bir yandan da gözlerinin içinde kayboluyordu. Göz bebeğinin içinde dans eden ışıklar onu genç kıza daha da yaklaştırıyordu. Genç kıza doğru eğilerek daha dikkati baktığında gözlerinin içindeki büyük kuyuyu görüyordu. Savaşçı kendini o kuyuda hissediyor, rutubet kokusunun burnunu yakmasına alışıyordu. Tutunmaya çalıyordu yosun tutmuş kaygan duvarlara. Fakat pek işe yaramıyordu. Yukarıya doğru baktığında ise güneşin küçük bir nokta haline geldiğini görüyordu. Karanlık… Her tarafa karanlık çöküyordu. Ve biri ona sesleniyordu. “Calvinnn !” . Ses bir kıza aitti. Savaşçı sesin az önce yardım ettiği kıza ait olabileceğini düşündü. Fakat savaşçının adı bu değildi. Tekrar aynı sesi, aynı kelimeyi duyuyordu. Fakat artık kuyuda değildi. Büyük bir pencerenin önündeydi. Pencereden dışarıya baktığında yeşil bir arazi görüyordu. Yerlerde kirlenmiş samanlar vardı. Havada ise tozla beraber kuş tüyleri uçuşuyordu. Ve tekrar o sesi duymuştu. “ Calvin. Adın bu değil mi ?”. Arkasına dönüp baktığında az önce gördüğü kızıl saçlı genç kızı görmüştü. Elindeki beyaz baykuş ile ona bakıyordu. “ Yaralı mısın ?”. Kızın yumuşak sesi içine işliyordu. Küçük bir tebessümde bulunmuştu. Genç kızın neden bahsettiğini soracakken eline ve gömleğine bulaşmış kanı görmüştü. Yerde ise vahşice öldürülmüş baykuşu…
| |
| | | Aphrodis Audrey Phyllis Ravenclaw V. Sınıf | Admin
Gerçek İsim : Çisem Mesaj Sayısı : 765 Kayıt tarihi : 08/09/10 Yaş : 29 Lakap : Aph, -A
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus:
| Konu: Geri: Gerçek Dünyaya Hoşgeldin Paz Ağus. 28, 2011 6:12 am | |
| ' "Kimseye söylemedim, yemin ederim." "Peki o zaman Sihir Bakanlığı'nın bundan nasıl haberi oldu? Bu ifşa yüzünden yedi büyücü öldürmem gerekti!" "Ben değildim. Asla söylemedim. Yemin ed-" "Avada Kedavra!" '
Fırlayarak kalktı yatağından. Son zamanlarda sıklaşan kabusların bir örneğinden daha uyanmıştı. Kabusları gittikçe gerçek hissi vermeye başlıyordu. Uyurken yaşadığı korku ve adrenalinden terleyen alnını pijamasının koluyla sildi. Görücü değildi; ama bazı rüyalarının gerçekleştiğine şahit olmuştu. Bu da uyanıkken bile hala korkuyu hissetmesine sebep oluyordu. Gerçek dünya gözünde netleşirken yatağında iyice doğruldu ve gözlerini ovaladı. Bulanıklığın azalmasıyla, yatakhanedeki birkaç kızın kendisine baktığını fark etti. Ağzını açtı karşı söylemde bulunmak için, ama sesi çıkmamıştı. Karabasan yaşıyor gibiydi adeta. Eli hafifçe titriyor, zor nefes alıyor ve yutkunmakta zorlanıyordu. Kafasını yatağa koyup hareketsizce yatmak istedi. Ama uyuya kalmaktan, dolayısıyla tekrar kabus görmekten korkuyordu. Böylece kafasına günün planını oturttu, üvey abisine bir mektup yazmanın zamanı gelmişti. Eli komidinin çekmecesindeki parşömen ve tüy kaleme gitti; fakat göz göze geldiği Ravenclawlı bir kız ona burasının yeterince özel olmadığını fark ettirmişti. Herkesin ortasında yazamazdı. Aklına gelen ilk sessiz yeri seçti, Baykuşhane. Ama ondan önce karnını doyurması ve kendisine gelmesi gerekiyordu. Hızlıca, gelişigüzel hazırlandı ve komidindeki parşömen ile tüy kalemi cebine attıktan sonra -bu esnada asasının da cebinde olduğunu kontrol etmişti- hızlı adımlarla yatakhaneden dışarı çıktı.
------------------
Kahvaltıdan sonra da kendisinde güç bulamamış ve kütüphaneye gitmişti. Uzunca bir süre, kendisini iyi hissettiren şeyi yaptı; okudu. Eline ne geçtiyse okudu. Kelimeler beynine girdikçe biraz daha enerji dolduğunu hissediyordu. Okuduğu her harf onun için besin gibiydi sanki. Büyük saat kulesinin gürültüsü ile beraber o büyülü dünyadan ayrıldı. Öğlen olmuştu ve mektubu ne kadar geç yazarsa o kadar kötüydü. Kendisini zorladı ve ayağa kalktı. Fakat önünde duran 'Magical Hieroglyphs and Logograms' adlı kitabı da eline aldı ve kütüphaneden ayrıldı. Kendisini okumaktan alamaması, neredeyse bir Slytherinle toslaşmasını sağlayacaktı. İlerlerken Slytherinli çocuğun, arkasından hala hakaretler yağdırdığını duyabiliyordu.
Baykuşhane'nin son merdivenini de çıktığında hala elindeki kitap açıktı ve okuyordu. Sayfanın son kelimesini de okuduktan sonra kafasını kaldırdı yavaşça. Karşısındaki sluetlerin ne olduğunu fark etmesiyle beraber, elindeki o kalın kitabın yere düşerek kocaman bir patırtı çıkartması bir olmuştu. Çocuğa doğru bir adım atmak istedi, ama olduğu yerde kilitlenmişti sanki. Ağzından tek bir kelime dökülebildi. "Calvin!" Uzaktan bir seslenişti bu. Beklediğinin aksine sesi güçlü çıkmıştı. Sesini tanıyan kar beyazı baykuşu Mona da kızın koluna konmuştu. Kız yavaşça, çok yavaşça bir adım attı çocuğa doğru. Korku ve şaşkınlık bedeninden uzaklaşırken yerini ilgi ve şefkate, aynı zamanda mantığa bırakıyordu. Çocuğa seslendiği ismi düşündü. Hiç tanışmamışlardı ve isminin bu olduğundan da emin değildi alında. Aynı sınıfta ve aynı binadaydılar. Birkaç derste görmüştü onu. Tanışmıyor olmaları fazlasıyla garipti aslında; ama çocuk fazlasıyla çekingendi, ya da kızıl cadı öyle sanıyordu.
Ufak bir adım daha attı çocuğa doğru. "Calvin, adın bu değil mi?" Çocuk kendisine döndü. Kızın gözleri önce çocuğun gözleriyle buluştu, ardından yerde yatan kanlar içindeki baykuşa. Baykuşa baktıkça olay daha katlanılabilir oluyordu ve Aphrodis'in içindeki kusma hissi azalıyordu. Gözünü kuştan tekrar çocuğa çevirdi. Çocuk hala cevap vermemişti. Endişesi artan kız, cevap vermek için bekleyemedi. Çocuğun gömleğindeki ve elindeki kanlar, sohbet için gereken zamanın olmadığının belirtisiydi sanki. "Yaralı mısın?" Sesi endişeli olmanın yanında fazlasıyla yumuşak ve şefkatliydi de. Genelde Aphrodis tanımadığı insanlara bu iyimser yanını göstermezdi. Hatta banane diyip gitmeliydi belki de, başına bela almayı istemiyordu. Ama o içindeki hep inandığı ses, bu sefer de ona kalmasını ve çocuğa yardım etmesini söylüyordu. Aptalca da olsa her zamanki gibi iç sesini dinliyordu işte. Ela gözlerinden fışkıran endişeli bakışlar çocuğun her santimetre karesini inceliyor, olaya dair bir kanıt arıyordu. Bunu yaparken çocuğun suratında oluşan ufak bir tebessüm, kızıl cadının bir adım geri gitmesine sebep olmuştu. Fakat çok küçük bir adım olması ve o sırada çocuğun gömleğine bakıyor olması, çocuğun bunu fark etmesini engellemişti. Ah hayır, Aphrodis korkmuyordu. Sadece, ne yapacağını bilememe hissi ona ağır gelmişti ve bu yükü taşıyamıyordu. Egosunun altında eziliyordu. Çocuğun konuşup olayı anlatmasına fazlasıyla ihtiyacı vardı.
| |
| | | Calvin Harrison Romans Ravenclaw V. Sınıf
Gerçek İsim : Boğaç Mesaj Sayısı : 7 Kayıt tarihi : 09/09/10 Yaş : 30
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (96/100) Patronus:
| Konu: Geri: Gerçek Dünyaya Hoşgeldin Ptsi Ağus. 29, 2011 7:46 pm | |
|
Ellerine bulaşmış, tırnaklarının arasına girmiş, gömleğini kirletmiş kurumuş kanı gördüğünde karşısında duran kızıl cadının neyden bahsettiğini anlamıştı. Genç büyücü ellerini ve vücudunu kısaca kontrol ettiğinde yaralı olmadığının farkına varmıştı. Peki ya bu kan nereden bulaşmıştı ? Bakışları yerde yatan zavallı baykuşa döndüğünde ise zihninde bazı görüntüler oluşmaya başlamıştı. En son büyük bir kuş ile savaşıyordu. Fakat burada değildi. Terk edilmiş kasabanın tren istasyonundaydı. Ve öldürdüğü kuşun kanı mavi renkti. Şimdi ise baykuşlarla dolu bir odada her tarafı kan içindeydi. Üstelik yerde yatan siyah baykuşta vahşice öldürülmüştü. Gözlerini yerden kaldırdığında kızıl cadının hala orada olduğunu görmüştü. Ne yapmalıydı ? Ona ne söylemeliydi ? Daha önce zavallı bedenini işgal eden savaşçının ruhu ailesinin ölümüne sebep olmuştu. Bunun üzerine teyzesi ailesinin ölümüne başka birlilerinin sebep olduğunu göstererek yeğeni ile birlikte uzun süre kimsenin yerini bilmediği terk edilmiş bir evde kalmıştı. Ona her şeyin düzeleceğini bu kötü durumu atlatacağını söylemişti. Hastalığının büyükbabasından geçtiğini anlatarak ona yardım etmişti. Genç büyücü teyzesi ile kaldığı süre boyunca hiçbir tehlikeli harekette bulunmamıştı. Her zaman yanında olan teyzesi ona destek olmuştu. Fakat Hogwarts’ta yeni dönemin başlaması ile teyzesinden ayrılan genç büyücü yine aynı şeyleri yaşıyordu. Yine etrafındaki canlılara zarar veriyor, bunu nasıl yaptığını hatırlamıyordu. Bu sonu olmayan hastalığı tekrar onun yakasına yapışmıştı ve ona yardım edecek teyzesi de yanında yoktu. Meraklı bekleyiş içinde olan genç kızıl cadıya tekrar döndüğünde “Git buradan !” diyebilmişti sadece. Sesi fazlasıyla kısık, yorgun ve acıklı çıkmıştı. Ansızın ortaya çıkan savaşçının hiç tanımadığı birine zarar vermesini istemiyordu. Yavaşça dizlerinin üzerine çökmüştü genç büyücü. Artık yaptıkları ile yüzleşmeliydi. Bedenine giren savaşçının ruhu baykuşunu öldürmesine neden olmuştu. Ve artık bundan kurtulmasının bir yolu yoktu. Ona artık yardım edecek kimsesi de yoktu. Yalnızdı bu hastalığın karşısında… Yapayalnız. Gözlerinden süzülen iki damla yaş, gerçeklerin acısını yansıtıyordu. Başını öne eğerek yalnızlığı ile baş başa kalmalıydı. İçinde bir şeylerin yok olmasına neden olan bu durama lanet ediyordu. Sürekli Tanrı’ya dua ediyordu bunun son olması için ama Tanrı bile onu dinlemiyor ona yardım etmiyordu. Yanağını ıslatan göz yaşları artmıştı genç büyücünün artık tamamen ağlıyordu. Canı acıyordu, yalnızdı ve hiçbir zaman iyileşmeyecek bir hastalığı vardı. Hıçkırıkları yükseliyor kendinden nefret ediyordu. Yaşamak istemiyordu artık. Bu yaşamı hiç istemiyordu. Karşısına çıkan bir canlıya zarar vermek istemiyordu. Ağlayan gözleri ile karşısında duran genç cadıya bakıyordu. “Lütfen git.” Ona yalvarıyordu genç büyücü. Gitmesini istiyordu. Onu bu şekilde kimsenin görmesini istemiyordu. Genç cadının hala karşısında dikilmesi gitmesini istediği halde gitmemesi onu deli ediyordu."O halde bu zavallıyı izlemeye devam et." diyebilmişti göz yaşlarını kanlı gömleğine silerken.
| |
| | | | Gerçek Dünyaya Hoşgeldin | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|