Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts |
|
| Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek | |
|
+11Adelina Garnet Swain Louvenia Dorrell Danielle Price Amelia Bryssa Johnson Aaron C. Bishop Elena Nina Pearl Lorelei Adorlee Conerus Hell Greyn Crystal Holly Walker Samuél L. Moore Valeria Nerissa Wesley 15 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Valeria Nerissa Wesley Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
Gerçek İsim : Ebru. Mesaj Sayısı : 1504 Kayıt tarihi : 13/09/09 Yaş : 30
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Beyaz Leopar
| Konu: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek C.tesi Tem. 30, 2011 6:34 pm | |
|
*İsimler, rollerin yazılış sırasına göre ayarlanmıştır. *Giriş rpleriniz dışında yazılacak olan tüm rpler en fazla 10-15 satır olmalıdır. *Herkes sırasını iyi bir şekilde takip etsin, lütfen diğerleri bekletilmesin.
Kurgu bilgileri;
Gün: Çarşamba Saat: 17:30 Mekan: Bar & Cafe Quella
| |
| | | Samuél L. Moore Gryffindor V. Sınıf
Gerçek İsim : HuB Mesaj Sayısı : 131 Kayıt tarihi : 06/12/09 Yaş : 32 Lakap : Sam. Sammy
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek C.tesi Tem. 30, 2011 6:42 pm | |
| “Bu muhteşem öğle yemeği için teşekkürler Sylvia teyze.”
Bu sözler dökülürken ağzından, yavaşça doğrularak masadan kalkmıştı genç adam. Gıcırdayan tahta dolapların bulunduğu bu eski mutfakta yeni olan tek şey yemek masasıydı. Annesinin hediyesi idi bu masa, Sylvia teyzesine. Annesi ile babasını çok özlüyordu Samuél. ´Ne vardı ki, bu kadar önemli Romanya’da?´ diyerek iç geçirdikten sonra gözlerini ovuşturarak tekrar etrafına bakınmayı sürdürdü. Eski mutfağın tahta kapısının kenarında duran, cam şişe içerisinde tıpkı Çin ejderhasının kanına benzeyen bir sıvı fark etti. Dayısı ve teyzesi birlikte yaşıyorlardı. Ve dayısı sihirli karışımlar yapmaktan çok hoşlanırdı. Ailede herkes onun bir gün bu hobisinin başına bela açacağını biliyordu. Fakat şu ana kadar herhangi bir bela denk gelmemişti başına. Ve bu durum aslına bakılırsa, o kadar da kötü değildi. Karışımları bazen oldukça işe yarıyordu. Bazen de, işe yaramasa bile karışımlarının tadı güzel oluyordu. Ve kendisi denedikten sonra tadı güzel olanları Sam’e de sunuyordu. Garip bir aileydi onunki fakat oldukça sıcak bir mizaca sahiptiler.
Düşüncelerinden sıyrılıp mutfağın kapısına doğru yönelmişti Samuél. Ailesi Romanya’ya gittiğinden bir süre burada kalıyordu. Teyzesini seviyordu aslında fakat ailesinin yanında olmayı tercih ederdi. Romanya’ya gittiklerinden beri kendini oldukça yalnız hissediyordu Sam. Fakat Londra’da, teyzesinin yanında olmasının bir avantajı daha vardı. Diagon yoluna istediği zaman gidebiliyordu. Orası büyücüler için mükemmel bir mekândı. Paris’te pek fazla büyücü mekânı olmamasına rağmen, Londra’da oldukça fazlaydı. Ve bu durum Samuél’ın çok hoşuna gidiyordu. Kapıdan dışarıya çıkar çıkmaz geniş hole varmıştı bile. Yerde püsküllü, bordo tonlarında bir halı duruyordu. Sam bu halıyı hiç sevmiyordu. Görünüm olarak; oldukça berbat olduğunu düşünüyordu. Gözlerini tavana dikerek yürümeye devam etti holde. Merdivenlere kadar bu şekilde yürüdükten sonra, elini uzatarak merdivenin demirini kavradı. Ve hızla yukarı çıkmaya başladı, tahta merdivenin gıcırdayan basamakları üzerinde. Bitirdikten sonra sevdiği yere, üst kata ulaşmıştı sonunda. Burada bir banyo ve bir yatak odası mevcuttu ki, bu oda Samuél’a aitti. Yani o orada kalırken, bu odada yatıyordu. İlerleyerek kapının kolunu tuttu. Saat yönünde yavaşça çevirerek kapının kolunu sanki ‘Expelliarmus’ yaparcasına nazik bir şekilde çevirdi. Kapı açıldığında odanın camından gelen aydınlık tüm holü kaplamış, merdivenlerin üzerinde uçuşan tozlar açığa çıkmıştı. Sam bunlara aldırmadan yavaşça odanın içerisine doğru ilerledi. Solda bulunan dolaba doğru yürüyerek dolabın kapısını açtı. Kot pantolonunu ve sevdiği bir tişörtünü seçip yatağın üzerine bıraktıktan sonra dolabın kapısını yavaş bir şekilde kapattı. Arkasını döndüğünde üzerindekileri çıkarmaya başlamıştı bile. Üzerini seçtiği kıyafetler ile değiştirdikten sonra hızla odadan çıktı. Banyoya doğru ilerleyip kapısını açtı. Aynanın karşısına geçip, saçına iyice bir kontrol gerçekleştirdikten sonra bir sorun olmadığını anlayınca hızla banyodan çıkıp merdivenlere yöneldi. Bugün Hogwarts arkadaşları ile buluşacaktı Diagon yolunda. Bu nedenle geç kalmaktan çok korkuyordu. Hızla kapıya doğru yönelerek, sağdaki anahtarlıktan, kendi anahtarını aldıktan sonra kapıyı açarak dışarı çıktı. Kapıyı ardından hızla kapatıp koşmaya başlamıştı bile.
Londra sokaklarında koşuyordu genç Samuél. Arkadaşlarını gerçekten özlemiş olmalıydı bu durumda. Düşüncelere dalmadan koşmaya devam ederken, köprüye gelmişti bile. Köprüyü sağdaki kaldırıma geçerek tamamlamayı düşünüyordu. Sağdaki kaldırımdan koşmaya devam ederken mükemmel denizi görmeden edememişti. Bugün ayrı bir güzeldi, her gün olduğu halinden. Köprüyü geçtikten sonra hızla devam ederek sağa döndü. Çatlak Kazan’a varmıştı bile. Birkaç metre ilerisindeydi büyülü mekân. Gündüz bu saatlerde orası da boş olurdu fakat Sam orayı pek sevmiyordu. Ona göre Quella daha güzeldi. Daha sıcak ilgi vardı orada. Bu düşüncelerden sıyrılmaya çalışıp koşmaya devam etti. Ve sonunda Çatlak Kazan’ın girişine gelmişti. Gözlerini, mekânın tahta kapısına iliştirerek koşmayı durdurdu ve yavaşça kapıya ilerledi. Nefes nefese kaldığından kendini toparlamaya çalışıyordu. Elini kapıya uzatıp içeriye girdiğinde etrafı önemsemeden geçiş kapısına doğru ilerledi. Taş duvar açılırken Samuél arkasını duvara yaslamış dinleniyordu. Duvar tamamen açıldığında ise yola doğru ilerleyerek dükkânları geçmeyi sürdürdü. Asa dükkânları, Evcil hayvan dükkânları derken, Şaka dükkânlarının olduğu bölümü bile geçmişti. Başını sola doğru kaldırdığında gitmek istediği yerde olduğunu fark etmişti. Quella yazısını görür görmez içine bir sevinç dolmuştu. Nedeni bilinmez ama bu mekânı çok seviyordu. Yavaşça kapısına doğru ilerleyerek, kapı koluna uzandı. Nazikçe çevirerek kapıyı açmıştı. İçeriye girdiğinde arkadaşlarından pek eser bulamamıştı fakat. İlk gelen o olmalıydı. Bunun öfkesi ile yavaşça bar kısmına doğru ilerleyip, barmeni başıyla selamladı. Kaymak birası isteyip yavaşça bir masaya oturdu. Ve arkadaşlarının gelişini beklemeyi sürdürdü.
| |
| | | Crystal Holly Walker Ravenclaw V. Sınıf | Admin
Gerçek İsim : Ebru Mesaj Sayısı : 188 Kayıt tarihi : 17/01/10 Yaş : 30
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Kraken
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek C.tesi Tem. 30, 2011 8:25 pm | |
| “Holly…”
Cadıyı yatağından kaldırmak için duyulan bu ses, Bay Walker’dan başkasına ait değildi. Kulaklarına dolan bu ses ile göz kapaklarını aralayıp, kafasını hafifçe kaldırdı. Sesin devam etmediğinin farkındalığını yaşayınca kafasını tekrar yastığına bırakıp, uyumaya devam etti. Altı saatlik uykunun insanoğluna yeteceği tezini çürütmek istercesine saatlerdir yatmakta olan Holly hala daha uykusunu alabilmiş değildi. Az önce ki sesi tekrar duyduğunda ise, uyumanın artık ona haram olduğunu anladı. Her bir telin birbirine karışmış olduğu kızıl saçlarını eliyle düzeltmeye çalışıyordu. Uykum sersemliği ve gözlerinin mahmurluğundan kaynaklı olarak hala daha kendine gelememiş olan cadı, yataktan kalkığı gibi yere yığılmıştı. Dengesini sağlayamamış olmanın verdiği ani siniriyle ayağa kalktı ve odasına bağlı olan banyoya ilerledi ayaklarını yere sürterek. Sağ ayağının serçe parmağını komidine çarpmaktan son anda kurtaran cadı, babasının sesini tekrar duyduğunda ona uyandığının mesajını vermediğini fark etti.
“Tamam, baba. Kalktım!”
İnce sesinden kaynaklı olarak bağırırken çıkan tiz ses, cadının kendisini bile rahatsız etmişti. Banyoya girdiğinde direk karşısında duran aynadaki yansımasına bakınca karşılaştığı manzara, bir önce ki sabahkiyle aynıydı. Dağılmış saçlar, ölü gibi olan bakışlar, fondötenden bile yoksun olan bembeyaz bir yüz. Tecavüze uğrayıpta kenara atılan kızlardan farksız olan cadı, her sabah bu manzarayla karşılaşıp nasıl oluyor da korkmadığını düşündü. Metal kaplama olan musluğun suyunu açtı, akan duru suyu birkaç defa yüzüne çarptı. Kendisine gelmesi için olan uğraşları bunu biraz daha tekrarlayınca son bulmuştu. Tekrar odasına döndüğünde ahşap eskitmeli dolabının kapısını açıp üzerine giyebilecek bir şeyler aradı. Askıların arasında ellerini dolaştırırken, gördüğü kot şortu eline aldı. Ardından da yeşil bir askılı badi çekti kıyafetlerin arasından. Seçtiği şeyleri giymesi ve yaptığı hafif makyajın ardından odasından çıkarak merdivenlerden aşağıya indi. Son merdivene adımını attığında babasının elinde gördüğü tabağa iğrenircesine baktı. Anlaşılan Bay Walker yine kendine özgü sandviçlerinden yapmıştı.
“Onu yemeyeceğimi gayet iyi biliyorsun, baba. Lütfen onu çöp at. Zaten yetişmem gereken bir buluşma var. ”
Babasının yanağına kondurduğu bir öpücükten sonra evinin kapısında dışarıya çıktı, Güneş ışınlarının bedenine çarpmasına izin verdi. Adımlarını Diagon Yoluna doğru çevirdi, emin ve yavaş adımlarla ilerlemeye başladı.
Çatlak Kazan’ın kapısından eski kapısından içeriye girdi. Burnundan girerek tüm solunum sistemini ele geçiren küf ve rutubet kokusu cadının yüzünü ekşitmesine sebep oldu. Bu saatlerde orasının kalabalık olmayışı cadıyı sevindirmişti. Daha az göz ona yiyecekmiş gibi bakıyordu. Rahatsızlığını dile getirmek istercesine attığı bakışlar bir işe yaramıyordu. Adımlarını hızlandırıp, geçiş kapısına ilerledi. Kapıya geldiğinde ise yaptığı birkaç asa hareketi ile, duvarın dikdörtgen kiremit kırmızısı taşları açılmış, büyülü mekan karşısına çıkmıştı. Kuşkusuz ve kendinden emin bir şekilde Diagon yoluna attı kendini. Burada kendisini daha rahat hissediyordu. Tüm dükkânların açık olduğunu gördü. Duyduğu uğultularda bunu anlaması için yeterliydi. Yıllar önce gelip buradan yaptığı ilk alışveriş gününü hatırladı. Asasını eline aldığında, kutsanmış gibi hissedişini, Baykuşu Lily’yi görür görmez babasına aldırmak için dil döktüğü zamanı hatırladı. Kitaplarını eline alınca yaşadığı sevinç tekrar canlandı gözlerinin önünde. Yavaş adımlarla ilerliyordu dükkânların arasından. Bar & Cafe Quella’nın cafcaflı kapısının önüne geldiğinde kolundaki saate baktı. Geç kalmamış olduğunu görünce gülümseyen cadı, kapının kolunu tuttu ve bir bayana yakışacak naziklikte çevirdi. İçeri girdiğinde pekte kalabalık olmayan mekanın içinde Samuél’i görünce ona doğru ilerlemeye başladı. Büyücünün yanına geldiğinde ise sözcüklerin dolgun ve kırmızı dudaklarının arasından özgür kalmasına izin verdi.
“Salem, Sam. İkimiz mi varız yalnızca?”
| |
| | | Conerus Hell Greyn Ravenclaw V. Sınıf
Gerçek İsim : Volkan. Mesaj Sayısı : 40 Kayıt tarihi : 04/06/10 Yaş : 28 Lakap : Hell.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (93/100) Patronus: Pegasus
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek C.tesi Tem. 30, 2011 8:38 pm | |
|
"Yine yayınevi editörlerine kaldık desene." Conerus, annesinin önündeki fincanı aldı ve yudumladı. Annesi, hikayelerini yorumlatmak için Conerus'u tercih ederdi çoğunlukla. Onun sayesinde, Conerus'un eleştirmen yönü oldukça gelişmişti. Hem, hikayeleri okudukça az da olsa ilham geliyordu ona. Ancak, her zaman olduğu gibi, kısa süreliğine. Belki de ilham perileri, utangaç çocukları sevmiyordu. Ancak, birine ilham getirecekken utangaçlığa değil, yeteneğe bakmalıydı ilham perileri, Conerus'a göre. Böyle dese de, ilham perisi Conerus'u pek dikkate almıyordu. Annesi, geçenlerde de bir hikaye yorumlaması istemişti ancak o zaman Lorelei ile buluşacağı için yorumlayamamıştı. Şimdi de arkadaşlarıyla buluşacaktı ve annesi yine Conerus'un eleştirilerinden mahrum kalacaktı. "Sanırım," dedi Conerus, annesinin kahvesini tekrar yudumlarken. Sonra, fincanı annesine verdi tekrar. Gülümsedi ve odasına yönelmeden önce, gönlünü almak için, yanağına bir öpücük kondurdu onun. Yüzündeki gülümsemeyi gördükten sonra, odasına doğru yol aldı. Annesiyle arası hep iyi olmuştu Conerus'un. Asla kavga etmezlerdi. Babasıyla da aynı şekilde. Bunda, büyük ihtimalle, tek çocuk olmanın bayağı bir etkisi vardı. İlgi gösterecek başka çocukları olmadığı için, Conerus'a karşı oldukça iyiydiler. Bundan memnundu Conerus. Bir kardeş iyi olabilirdi belki ancak tek çocuk olmak daha bir başkaydı. Aslında, annesinin başkasına ilgi göstermesini istemiyordu—ona kardeş istiyor musun diye sorsalar, cevabı muhakkak ki "Hayır," olurdu. Bu konuda biraz hassastı. Kıskançlığı tutabiliyordu.
Odasına girdiğinde, direk dolabına yöneldi. Gözüne ilk çarpan, içindeki tişörtle hazır bir şekilde duran siyahımsı renkte bir gömlek olmuştu. Uzun kollu olduğundan bu havada biraz pişebilme ihtimali vardı ancak bunu giymek istiyordu. İçindeki açık renk tişört de hoşuna gitmişti. Üstündeki tişörtü çıkarıp, o tişörtü giydi ve daha sonra üstüne gömleği geçirdi. Önündeki düğmeleri iliklemedi, böyle daha havalı durduğunu düşünmüştü her zaman. Heheh. Gömleğin kollarını sıvadıktan sonra, pantolonlarının arasından bir kot pantolon çıkardı ve onu giydi. Spor ayakkabılarını değiştirme gereği duymamıştı. Dolabın kapağını kapatıp aynaya yöneldi. Saçlarına da dokunma gereği duymayıp, yandaki komidinden eline gelen ilk parfümü sıktı. Hah, şimdi hazırdı.
Saate bakıp yüzünü buruşturdu, saat kaçta buluşacağız demişlerdi ki? Belki de birazcık geç kalmış olabilirdi—her zamanki gibi. Hızlı adımlarla mutfağa yöneldi. Annesine güle güle diyecekti ancak büyük ihtimalle çalışma odasına geçmişti çünkü mutfakta yoktu. Kahve fincanı da uçup gitmişti. Ne yapalım, annesine güle güle demeyecekti bu sefer. Kapıya yönelip, kolu çevirdi; şimdi önünde yaklaşık yirmi dakika sürecek olan bir yol vardı. Diagon Yolu'na yakın oturmak, oldukça avantajlıydı. Hele ki sürekli bir yerlere geç kalıyorsan... Güneş, artık tepede değildi. Yavaş yavaş alçalıyordu. Gökyüzü hafiften turuncu rengini almaya başlamıştı bile. Bu saatlerde de hava sıcak oluyordu ve Conerus, sıcağı pek sevmezdi. Üstündeki uzun kollu gömleğin kollarını sıvamış olsa da, bu terlemesine engel değildi. Belki de sadece bir tişört giymeliydi, gömleği giymekle hata yaptığı belliydi ancak, Çatlak Kazan'a gelmişti neredeyse, eve gidip üstünü değiştiremezdi. Zaten pek bir önemi yoktu, o kafenin serin olmasını diliyordu. Çatlak Kazan'ın eski kapısından içeri girdiğinde, her zamanki o kötü koku burnuna gelmişti. Hafifçe yüzünü buruşturdu Conerus. Hızlı adımlarla, Diagon Yolu'na geçişi sağlayan duvarın olduğu kapıya yöneldi. Bu sırada, Çatlak Kazan'ın sahibinin "Bu gençler burada ne yapıyor? Şimdi tatilde olmaları gerekmiyor mu?" diyişini duyabilmişti. Bu birkaç öğrencinin daha buradan geçtiğine işaretti; evet, geç kalmış olmalıydı. Adama cevap veremeden kapıya ulaşmıştı. Asasını çıkardı kapıyı açarken. Birkaç hareketle duvarın açılmasını sağlamış ve kendisini Diagon Yolu'na atmıştı. Hızlı adımlarla dükkanları geçmeye başladı. Bu dükkanlara her baktığında, buraya ilk gelişi geliyordu aklına—ancak nostalji yapacak daha iyi bir zaman bulabilirdi. Qualle'in yazısını gördüğünde, yüzünde küçük bir gülümseme belirdi ve hızla kafenin kapısına yöneldi. Camdan içeriye baktığında, oranın pek kalabalık olmadığını fark etti. Kapıdan içeri girdiğinde ise, köşede, tanıdık iki kişiyi gördü. Onların yanına varmadan önce, gidip bir kaymak birası aldı. Masaya yöneldiğinde ise, birazcık nefes nefese kalmıştı. Gülümsedi. "Geç kaldım sanıyordum."
| |
| | | Lorelei Adorlee Gryffindor V. Sınıf
Gerçek İsim : Kardelen. Mesaj Sayısı : 271 Kayıt tarihi : 26/07/11 Yaş : 28
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Griffin
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek C.tesi Tem. 30, 2011 11:13 pm | |
|
“Büyük anne, lütfen...” Bu iki kelimeyi söylerken sesi yalvarırmışçasına çıkmıştı ki amacı da tam olarak buydu. Dirseğini masaya dayamış, başını ise avucuna koymuştu. Gözleri kapanmak veya açılmak arasında kararsız kalmış gibiydi. Yemek yemek yerine sadece portakal suyunu içiyordu ki Lorelei’nin her zaman iştahlı haline şahit olan büyük annesi bir bit yeniği olabileceğini düşünmeden edemiyordu. “Bak, tatlım. Bir muggle köyünde oturuyorsun. Oraya süpürgenle gidemezsin. Okuldan atılmak mı istiyorsun sen?” Büyük annesinin sesi sakindi. Lorelei oturduğu sandalyede geriye yaslanıp çareler düşünmeye başladı. “Peki, bir araç falan olmaz mı?” Büyük annesi itirazlarına başlamak yerine sadece, olmaz anlamında başını sallıyordu.
Lorelei derin bir nefes vererek sandalyesinden kalktı. Yemeğine dokunmamıştı bile. Ancak giyinmeli ve yürümeye başlamalıydı. Evlerinin çatlak kazana bu kadar uzak olması önceden büyük bir sorun teşkil etmemişti; ancak şu an Lorelei hiç olmadığı kadar yorgun ve uykuluydu. Oraya kadar yürümek cehenneme yürümek gibiydi. Odasının kapısını arkasından kapattığında sağdaki dolaba yöneldi. Dolabın kapağını açtı ve eline ilk geçenleri yatağın üzerine fırlattı. Pijamasını çıkartıp dar paça, koyu mavi kot pantolonunu giydi. Üzerine kolları, dirseğine kadar katlanmış gibi bir modeli olan kırmızı ve kareli gömleğini giydi. Bu gömleğe karşı ayrı bir sempatisi vardı. Saçlarını arkaya doğru atıp birkaç saniyelik serinlemeden sonra aynanın karşısına geçti. Bilindik makyajını yaparken oldukça yavaş olduğunu fark etmemişti bile. Parlatıcısını ve rimelini sürerken oraya kadar nasıl gideceğini düşünüyordu. Biden durdu ve odasından çıkarak merdivenleri ikişer, üçer indi. Büyük annesi büyük bir şaşkınlıkla karşıladı onu. “Buldum büyük anne, buldum. Uç uç tozuyla gidebilirim, değil mi?” dedi gözleri parlayarak. Oraya kadar yürümekten kurtulacağını umut ediyordu. Büyük annesi hafif bir gülümsemeyle dolaba yöneldi. Küçük çuvalımsı bir şey çıkardığında Lorelei’nin zaten var lan gülümsemesi iyice yayılmıştı.
“Al bakalım ama sakın yanlış söyleyeyim deme… Ve beni de bekle küçük hanım.” Büyük annesi cümlesini tamamlamadan tozu kapmıştı. Tekrar üst kata çıkıp çantasını eline aldı. Bu genelde arkadaşlarıyla buluştuğunda aldığı büyük, kahverengi çantasıydı. İçinde ne ararsan bulunan çantasını omzuna attı ve aynı hızla aşağıya indi. Cadılar genelde çanta kullanmasa da bu muggleların arasında yaşayan Lorelei’de bu bir alışkanlık haline gelmişti. Dış kapının önündeki dolaptan beyaz, spor ayakkabılarını aldı ve giyerek hemen oturma odasındaki şöminenin başına gitti. Büyük annesi onu bekliyordu. “Unutma, sakın yanlış söyleme.” Diye defalarca uyarıyordu. Haklıydı da, bu konuda Lorelei’nin birçok dil sürçme vakası olmuştu. Bir kere kendini İtalya’da bulmuştu ki bu çok feci bir durumdu. Çuvalımsı şeyden bir avuç toz alarak şöminenin içine girdi. Büyük annesine hoşça kal diyerek tozu bıraktı. “Diagon Yolu.” Birden kendinizi dev bir tıpa açılmış da aşağıya çekiliyormuş gibi hissetmeye başladı. Kulaklarında sağır edici bir gürleme duymaya başladığında dirseklerini vücuduna yapıştırıp, gözlerini kapattı. Rahat durmaya çalışsa da bu tozla seyahat etmek rahat olmasına hiç yardım etmiyordu.
Kendini bulduğu şömineden sağ salim çıkmayı başardığında, ilk defa iki ayağının üzerine konduğu için de mutluluk duyuyordu. Nerede olduğunu çözmeye çalışmadan çıkış kapısını bulup dışarı çıktı. Çıkmasıyla karşısındaki Quella yazısını görmesi bir oldu. Yüzündeki kocaman gülümsemeyle ve yavaş adımlarla karşıya geçip içeri girdi. Masalardan birinde konuşanları hemen tanıdı. Çoğu kişi gelmemişti. Aslında gelecek olan çoğu kişiyi de tanıdığı düşünülemezdi. Masanın yanına geldiğinde “Merhaba dostlar.” Dedi sevecen sesiyle. Conerus’un yanına otururken her zamanki gülümsemesi dudaklarından eksik olmuyordu. Karşılıklı hoş geldin ve merhabalaşma seremonisinden sonra tatilde yaşanan bu güzel anla birlikte gelen sohbete katıldı.
| |
| | | Elena Nina Pearl Hufflepuff IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 62 Kayıt tarihi : 25/07/11
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (84/100) Patronus: Gümüş Maral
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek Paz Tem. 31, 2011 8:06 pm | |
| Elena öğle yemeği sofrasından apar topar kalkmıştı.Doğru düzgün bir şeyler yemediği yine annesinin gözünden kaçmamıştı. "Elena Nina Pearl! Sofraya otur ve karnını adam gibi doyur!" Ne zaman açılacaktı şu okullar artık.. Elena annesinin baskıcı tutumundan sıkılmıştı artık.Okulda ne güzel istediği kadar yiyip kalkıyordu ve kimse onu tekrar masaya oturtmuyordu.Saçlarını toplarken annesine baktı "Doydum anne! Doymasam kalkmazdım herhalde değil mi?" Gelecek Postası okuyan babası gazetenin üstünden Bayan Pearl'e baktı "Clara! Elena doyduğunu söylüyor, ısrar etme artık! Elena böyle zamanlarda babasına bayılıyordu.Baba-kız birbirlerine göz kırptılar ve Elena koşarak odasına çıktı.
Bugün heyecanlıydı çünkü uzun süredir görmediği arkadaşlarıyla buluşacaktı.Özenle giyindikten sonra saçlarını taradı ve her zaman ki gibi salık bıraktı.Nedense aynanın karşısından bir türlü ayrılamıyordu.Saçlarına son rötuşlarını da verdikten sonra asasını ne olur ne olmaz diye arka cebine sıkıştırdı.Uçarcasına merdivenlerden inerken annesinin ağzını açmasına fırsat vermeden "Geç kalmam anne merak etme beni" Babasının yanağına da kocaman bir öpücük kondurdu.Cafede arkadaşlarıyla buluşmak için can atıyordu.Günlerdir muggle arkadaşlarıyla gezmekten bıkmıştı ve gerçek arkadaşlarına kavuşabilecekti.Her ne kadar henüz geç kalmış olmasa da acele ediyordu.Bir an önce oraya varma isteği vardı içinde.
Dışarı adım atar atmaz ılık esen bir rüzgar saçlarını dalgalandırdı.Rüzgarda yürümeye bayılıyordu Elena.Rüzgarın saçlarını okşamasına.. Yüzünde her zaman ki gülümsemesiyle beraber heyecanda vardı.Ne kadar zaman olmuştu onlarla görüşmeyeli? Saymamıştı ama bu yaz geçmek bilmiyordu sanki.Elena bunları düşünürken Diagon Yolu'na girmişti bile.Yol çok kalabalık olmamakla birlikte çokta tenha sayılmazdı.Gözleri etraftaki tabelaları tararken Bar & Cafe Quella tabelası gözüne çarptı.İşte burasıydı buluşma yeri.Adımlarını bara doğru yöneltip gıcırdayarak açılan kapısını iterek içeri girdi.Bir kaç arkadaşı çoktan gelmişti bile.Yanlarına yaklaşıp "Selam! Geç kalmadım değil mi?"
| |
| | | Aaron C. Bishop Slytherin V. Sınıf
Gerçek İsim : HuB#3 Mesaj Sayısı : 52 Kayıt tarihi : 20/08/10 Yaş : 32
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Anka Kuşu
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek Paz Tem. 31, 2011 9:25 pm | |
|
- Sırası atlananlar bu spoilera:
İlk tur bitmeden herhangi birinden sonra rol yapabilirsiniz. Fakat ilk turu geçirmemeniz, rolün kalitesi konusunda daha iyi olacaktır. Ve ilk rolden sonraki rollerde gelişinizi herkesin onaylaması gerekeceğinden, biraz karışık olabilir. Yine de ilk tura girmekte fayda var. Ek olarak kurgu dışı olanlar istediği herhangi bir sırada role dahil olabilirler.
“Nereye gidiyor bu kız yine?”
London Eye’ ın gölgesi altında, büyük bir binanın duvarına yaslanmış bir şekilde saklanarak takip ediyordu onu, Aaron. Gözlerini genç ve alımlı bayana dikmiş, gideceği yeri gözlemleyerek anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyordu kafasında. Ona karşı inkâr edilemez duygular hissediyordu fakat bu duyguların hiçbirisi aşk değildi. Belki öyleydi, fakat bu konuda yapabileceği bir şey yoktu. Karakteri bu tarz bir ilişkiye izin veremezdi. Daha çok uçarı bir karaktere sahip olan genç adamın, tek isteği onları elde edebilmekti. İsteğine çoğu kez ulaşmış olsa da, onları bu şekilde gözlemlemeyi seviyordu. Bu onun yegâne tutkusuydu, bildiği kadarıyla. Gözlerini ovuşturarak tekrar caddeye baktı. Mugglelar her zamanki gibi işlerine ya da evlerine koşuşturuyor, trafik durmak bilmeden akıyordu şehrin göbeğinde. Onları bu koşuşturmalarından alı koyacak herhangi bir durum veya nesne yoktu. Yıllar evvel, annesinin kardeşi olan Klaus dayısının akli dengesini yitirerek tam bu noktada süpürgesine binip, uçuşunu hatırlayıverdi o anda. Muggle dünyasında büyük bir darbeydi bu. Çoğu muggle şaşkınlıktan ne yapacağını bilemiyordu. Ve tüm haber kanalları dayısını gösteriyordu. 8 yaşındaydı Aaron o zamanlar. Daha karakteri yeni oluşmaya başlarken dayısını bu halde görmek ona korku dolu dakikalar yaşatmıştı. Fakat bir yandan da dayısı her zaman istediği bir şeyi yapmıştı. Mugglelara büyücülerin varlığını göstermişti. Ki bu onun sonu olabilirdi. Ve zaten birkaç yıl sonra intihar etmişti.
Düşüncelerinden sıyrılıp konuya yeniden adapte olmaya çalışıyordu Aaron. Gözlerini dört açarak nereye gittiğini anlamaya çalışıyordu kızın. Arayı açmamak için, yavaş adımlarla onun peşinden gidiyordu. Her arkasını döndüğünde sol tarafta bulunan dükkânlardan birinin vitrinine dönüyordu, fark edilmemek için. Bu takip olayına bayılıyordu. Genç bayan mekânlardan birine giriş yapmıştı sonunda. Ve Aaron buranın neresi olduğunu hemen anlamıştı. Çatlak Kazan. Fakat onun bu saatte orada ne işi vardı? Aslında sorması gereken sorunun bu olmadığını anlamıştı. Fakat kendisinin orada ne işi olduğunu sormayacak kadar kibirliydi bu konuda. Yavaşça büyücü mekânına yaklaştı. Siyah renkli kapı tokmağına elini uzatarak çevirdi ve içeriye girdi. Arkasından kapıyı sert bir şekilde çarptığında yürümeye devam etti. Kapıya yakın masalardaki çoğu göz ona çevrilmiş durumdaydı. Gözleri ile Crystal’i ararken, bir büyücüye çarpmıştı yanlışlıkla. Sinirli bir şekilde özür dileyerek hızlıca geçidin bulunduğu bölmeye doğru ilerledi. Crystal içeride görünmüyordu. Ki bu da onun geçitten geçtiğinin tek göstergesiydi. Geçidin bulunduğu odaya geldiğinde gözlerini duvara dikmişti. Duvar çoktan açılmış, sokak tüm ihtişamıyla görünür olmuştu. Tam bu sırada duvarın kapanmaya başladığını fark etmesiyle, duvara doğru koşması bir oldu. Kapanmadan geçmişti büyülü geçitten. Ve tekrar başını kaldırarak Crystal’i aramayı sürdürdü. İleride Ollivander’s’ın yanından geçerken görmüştü onu. Hızlıca peşinden gitmeye karar vermesiyle, ayaklarını harekete geçirmesi bir oldu. Kalabalık nedeniyle saklanmasına gerek kalmıyordu Aaron’ın. Onu takip etmesi böylece kolaylaşmıştı. Tam arkasından bile gidiyor olsa fark edilmezdi bu kadar büyücünün arasında. Yine de gözlerini bir saniye bile ayırmıyordu ondan.
Bir süre sonra durmuştu Crystal. Gelmiş olmalıydı, gideceği yere bu kadar geç de olsa. Sağ tarafa doğru baktı Aaron. Burası Quella’ydı. Geceleri müthiş bir bardı burası. Her türden büyücünün sırf bilinen konuyla ilgili buluştuğu, eğlencenin doruğuna çıktığı yegâne mekânlardan biriydi. “Hah. Benden sonra buralarda takılacağını biliyordum, seni tatlı şey. Fakat buradakiler benim gibi olamaz.” diyerek gülmüştü genç adam. Ve bu sırada Crystal mekâna giriyordu. Zaman kaybetmeden arkasından içeriye doğru girmişti Aaron. İçeriye girdiğinde kuytu ve karanlık masaların olduğu yerde yürüyordu dikkat çekmemek için. Crystal’i göz ucuyla izler olmuştu artık. Ve Crystal’in ilerleyip masaya oturmasıyla, Aaron’ın şaşkınlığın doruğuna ulaşması bir olmuştu. Bildiğin okul arkadaşlarıyla buluşuyordu bu kız. Yapılacak o kadar şey varken, neden böyle bir şey yapıyordu ki? Eğer o kadar çok okuldan biri ile buluşmak istiyorsa, bu Aaron olabilirdi. Aaronda onlarda olmayan bir şey vardı. Crystal’e karşı olan nedeni bilinmez bir ilgi. Ve bu onların asla sahip olamayacağı bir şeydi. Yavaşça ilerleyip bara doğru yürüdü. Tabureye oturduğunda görevlinin yanına geldiğini fark etti. Kaymak birası isteyip görevliyi yolladıktan sonra onları izlemeyi sürdürdü.
| |
| | | Amelia Bryssa Johnson Ravenclaw II. Sınıf
Gerçek İsim : İdil. Mesaj Sayısı : 69 Kayıt tarihi : 25/07/11 Yaş : 28 Lakap : Agucuk.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (62/100) Patronus: Tavşan
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek Ptsi Ağus. 01, 2011 6:06 pm | |
|
Yorgunluktan gözleri kapanan Amelia, bir şeyler atıştırdıktan sonra uyumayı planlıyordu. Geç saatlere kadar yazı yazmıştı ve gerçekten bu yorucuydu. Sabah erken kalması gerektiğini biliyordu, çünkü buluşma vardı. Kimsenin onunla ilgilenmeyeceğini bilse de, bu buluşmaya gitmeyi çok istiyordu. Amelia okulda yalnız biriydi, genellikle insanlar onunla konuşmayı sevmezdi. Bu düşüncelerini bir kenara bırakıp parşömenlerini toplamaya başladı. Hepsini yan yatırıp masaya iki kez vurduktan sonra olduğu yere bıraktı. Sandalyeden kalktı ve onu düzelttikten sonra yatağına girdi. --- Günün ilk ışıklarıyla uyanmak kadar kötüsü yoktur. Hiçbir zaman dinç olmazsınız. Amelia yatağında doğruldu, gözlerini ovuşturdu ve yorganı üstünden atarak yataktan kalktı. Yorganı iki ucundan tutup düzgün bir şekilde yatağının üstüne serdikten sonra yastıkları yerleştirdi ve buruşuk durmaması için örtüyü çekiştirdi. Odasındaki tüm işler bittikten sonra banyoya geçti.
Uzun bir duşun ardından odasında ne giyeceğini seçen Amelia, kararsızlığı yüzünden geç kalmaktan korkuyordu. Dolabının kapağını kapattı ve çekmecesini açtı. Tarağını çıkardı ve bir altındaki çekmeceyi açıp uzun çoraplarını aldı. Çorapları yatağın üstüne bırakıp dolabın kapağını tekrar açtı. Bir arpa boyu yol alamamıştı. Dolaptan pileli mavi eteğini ve kısa kollu, ince, beyaz bluzunu aldı. Uzun çoraptan vazgeçip çekmeceye geri koydu. Ayakkabı dolabından siyah babetlerini çıkardı. Bir çırpıda eteğini giydi ve bluzu üstüne geçirip eteğin içine soktu. Ayakkabılarını giydi ve tarağı alıp banyoya geçti. Banyoda yerler ıslaktı, dikkatle yürüdü ve aynanın karşısında saçlarını taradı. Odasına geri gidip eteği ile aynı renk olan ve üstünde siyah renkte kabartmalı kedi resmi olan çantasını aldı. Asasını, telefonunu ve küçük defteri ile kalemini çantasına koydu. Masasının üstünde duran mavi tokasını aldı, saçlarını öne attı ve tepeden topladı. Odasından çıkıp aşağı indi. --- “Tamam, çıkıyorum ben, görüşürüz baba.” Babasının ona nasıl baktığını görünce ne demek istediğini de anladı. Neden üvey annesine ‘görüşürüz’ dememişti, bunu soruyordu o bakışlarıyla. Amelia bunun sebebini ona uzun uzun anlatmayacaktı, çünkü kendisinin de bunu bildiğini biliyordu. Gözlerini devirip babasına baktı ve üstüne bir hırka alıp kapıdan dışarı çıktı. Hava güzel sayılırdı, ılık bir rüzgâr vardı. Amelia bu havaları seviyordu. Kafasının içindeki düşünceler onu öyle alıp götürmüştü ki, Diagon Yolu’na girdiğini bile farkına varmamıştı. Adeta ayakları onu götürüyordu, sanki nereye gideceğini daha iyi biliyor gibiydi. Birkaç insan gördü, uzun boylu, bıyıklı bir adam ona bir yer sordu. Bahsettiği yer Cüppe Dükkanı’ydı. Amelia yolu tarif etti ve acele ile Bar & Cafe Quella’ya girdi. Evet, neredeyse herkes oradaydı. Amelia masaya yaklaşıp gülümsedi: “Merhaba!”
En son Amelia Bryssa Johnson tarafından Çarş. Ağus. 03, 2011 5:06 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Danielle Price Slytherin IV. Sınıf
Gerçek İsim : Gökçen. Mesaj Sayısı : 206 Kayıt tarihi : 19/02/10 Lakap : Dany.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (84/100) Patronus: Boa Yılanı
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek Ptsi Ağus. 01, 2011 8:04 pm | |
| Haykırsa kimsenin duyamayacağı, dibe batsa kimsenin çıkaramayacağı ve ölse kimsenin umurunda olmayacağı garip bir kâbus görmüştü bu sabah. Bayan Price kızının her sabah gördüğü kâbuslara artık alışmış olduğu için feryat etmiyor ve onu daha da üzecek sorular sormuyordu. Sadece kızının ağlayan yüzünü göğsüne yatırmış onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Dany, annesinin sakinleştirici sözlerini işitiyor ancak içindeki öfke bir türlü durmak bilmiyordu. Hem ağlıyor hem de kendisine lanet ediyordu. Görmüş olduğu kâbusların hiç bir anlamı yoktu belki ama artık daha da sıklaşan bu kâbuslar Dany’i fazlasıyla etkiliyor ve sarsıyordu. Üstelik her sabah farklı kâbuslar görüyor ve bu kâbusların sonunda ya kendisi ya da ailesi ölüyordu. Dany’nin babası ilk başlarda bu durumu kötüye yorsa da artık umursamıyordu. Babası bu sabah da ona sırtını dönüp aşağı kata kahvaltı etmeye indi. Dany aşağıdan gelen çatal bıçak sesini işitince kendisine gelip annesinin kollarından sıyrıldı. Akıtmış olduğu bir iki damlayı elinin tersiyle silip annesine gülümsedi ve ‘’ Tamam, şimdi iyiyim. ‘’ dedi. Annesinin ona emin misin der gibi baktığını görünce, ‘’ İyiyim dedim ya şimdi odamdan çık. ‘’ diye bağırdı. Annesi sesini çıkarmadan yataktan kalktı ve kapıyı açıp dışarı çıktı. Annesinin gidişiyle yalnız kalan cadı içinden artık kendine gelmesi gerektiğini söyleyerek kendisini sakinleştirmeye çalışıyordu. Normalde annesi ile babası kızlarına aşırı denecek kadar düşkündürler. Dany tek çocuk olduğu için şımartılmış ve her zaman ilgi odağı olmuştu. Onun her istediği yapılır, istemedikleri ise yapılmazdı. Ancak sabahları krize girdiğinde babası onu hiç umursamaz ve hatta Daniella adında bir kızı yokmuş gibi davranırdı. Böyle zamanlarda bir tek annesi ona katlanırdı. Bir tek o onu korur, o onu gözetler ve o onu sakinleştirip o kötü kâbuslardan kurtarırdı. Dany annesi yanında olduğunda her şeyin kolaylaştığını hissedip kendisini onun yumuşak kucağına bırakmak isterdi. Ama hayır. İçinde ki o küçük kızı tutmalı ve böyle sevgi gösterileri göstermemeliydi. Küçüklüğünden beri bu tür duyguları hep içinde yaşamıştı. Asla birisini sevdiğini, nefret ettiğini, üzüldüğünü, kırıldığını karşısındakine belli etmez ve söylemezdi. Duygusuzluk Dany’nin bozulmaz kuralıydı. Sadece yalnız olduğunda bu kuralı bozabilirdi.
Yumuşak yatağından kalkıp banyoya gitti. Banyonun aşırı beyazlığı gözünü almaya başladı. Lavaboya eğildi ve musluğu açıp yüzünü yıkadı. Yüzüne çarpmış olduğu soğuk sularla beraber derdi ve kederi de yok olup gitti. Yüzünü kuruladıktan sonra odasında ki büyük saatten gecikmek üzere olduğunu görünce hemen gardırobuna yöneldi. Acele etmesi gerekiyordu çünkü geç kalmak istemiyordu. Eline geçirdiği kıyafetleri incelemek için aynanın karşısına geçti. Şık askılı bir tuniğin altına mini şortunu giymişti. Ayakkabı seçimini yine topuklulardan yana kullanıp, askılı çantasını alıp aşağı kata indi. O inerken merdivenlerin çıkarmış olduğu gıcırdama sesleri artık tuhaf bir şekilde ona sıradan geliyordu. Kahvaltı masasında sanki az önce bir şey olmamış gibi davranan mutlu ailesine çıktığını söyleyip uzun dar sokaklarda yürümeye başladı. Bir yandan yürüyor bir yandansa insanların o tuhaf suratlarını inceliyordu. Kimisi kısa, kimisi uzun, kimisi şişman, kimisi zayıf, kimisinin burnu kocaman, kimisinin ise gözleri küçük olan ona sert bakan tuhaf insanları geçip geçiş kapına sakin adımlarla ilerledi. Yüzüne sanki bu işi yüzyıllardır yapıyormuş gibi bir surat ifadesi kondurarak asasını salladı ve Diagon yoluna açılan gizli geçitten içeri geçti. Anlaşılan büyücülerin o tuhaf koşuşturmalarının olmadığı sakin bir gündü bugün. Etraf da neredeyse hiç kimse yok denecek kadar az insan vardı ve onların da Dany’e bakan şaşkın suratları kızın pek hoşuna gitmedi. Asil adımlarını hızlandırarak Bar & Cafe Quella’nın önüne geldi ve kapının önünde durup içeri bir göz attı. 7 kişi bir masanın etrafına toplanmış hararetli hararetli konuşuyor ve kıkırdıyorlardı. Anlaşılan çok geç kalmıştı. Daha fazla oyalanmayıp içeri girdi. Kalabalığın yanına yaklaşıp, ‘’ Selam, sanırım epey geç kaldım. ‘’ deyip Amelia’nın yanına oturdu.
| |
| | | Louvenia Dorrell Ravenclaw V. Sınıf
Gerçek İsim : Yağmur. Mesaj Sayısı : 204 Kayıt tarihi : 24/01/10 Lakap : Lora
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (95/100) Patronus: Kuğu
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek Ptsi Ağus. 01, 2011 8:29 pm | |
| Önündeki patates püresine işkence etmeyi bırakıp tabağını gürültüyle masaya bıraktı. Annesinin tek kaşını kaldırarak kendisine bakmasına aldırmadı, sıkıntıdan patlayacağını başka nasıl fark ettirebilirdi ki? Yaklaşık yarım saattir tek yaptığı tabağındaki yemeklerle oynamaktı, hatta bir ara onlara somurtan bir yüz şekli vermişti. Yine de bu bir işe yaramamıştı, annesi hala konuşmak için dudaklarını aramaya tenezzül bile etmemişti. Eh, bu durumda kendisinin yapabileceği bir şey yoktu. Cadı hala depresif halinden tam anlamıyla kurtulamamıştı, kendisinin çabalarına da artık eskisi kadar olumlu yaklaşmıyordu. Zaten bir süre sonra Lorraine'de bunun için uğraşmayı kesmişti, insanları avutmaktan daha önemli işleri vardı, konu annesi bile olsa.
En sonunda ev cini önlerindeki tabakları alıp önlerine kekleri koyduğunda yüzünü buruşturdu. Bir muggle köyünde yaşamalarına rağmen annesi eski aile cinini evde yaşatmak konusunda ısrarcı olmuştu, gerektiği zaman onun evden dışarı çıkmasını sağlıyordu. Gerçi buna pek gerek kalmadığı da diğer bir gerçekti, evlerine Lorelei ve büyük annesinden başka gelen kimse yoktu. Onların da kendi soylarından olduğu düşünülünce bu pekte önemli değildi. Ah, Lorelei demişken, cadıyla geçen gün yaşadıkları muggle karmaşasından sonra görüşememişlerdi. En azından bugün ki buluşma da buna zaman bulabileceklerdi. Ve tabi diğerleri... İster istemez Hogwarts'ı özlemişti ve tabi içindeki arkadaşlarını da. Açılışa daha zaman olduğu için bu buluşma biraz olsun özlemini giderebilirdi, en azından sevdiği kişilere duyduğu özlemi. Oturduğu yerde yayılmayı bırakıp bacaklarını sandalyesinden sanllandırmayı bıraktı. Boğazını temizleyerek annesinin dikkatini çekmek için çabalasa da cadının onu umursadığı yoktu. Çatalıyla tabağına bir kaç kere vurdu, eh aslında şu yöneticilerin yaptığı gibi bardağa vurmayı tercih ederdi. Her neyse. En sonunda annesinin okyanus mavisi gözleri üzerine kilitlendiğinde çatalını tekrar masaya bıraktı. "Diagon Yolu'na gideceğim." İzin yok, herhangi bir soru da yok. Sadece bunu belirtmek için söylemişti. Zaten annesinin izin vermeme gibi bir ihtimali yoktu. Cadı on beş yıl içinde özgürlüğüne ne kadar düşkün olduğunu kavrayacak kadar zekiydi. Ayrıca, o evden kaçsa bile yaklaşık bir hafta sonra ancak fark edeceği de bir gerçekti.
Muggle köyünde oturmanın dezavantajları, büyücü dünyasındna uzakta olmak. Gördüğü tek sihir ev cininin yaptığı sihirlerdi, annesi asasını sadece süs eşyası olarak taşıyordu. Zaten kendisinin de muggleların görme riskine karşı büyü yapma gibi bir izni yoktu, kurallar böyleydi. Hayatı boyunca kuralları aşmak için uğraşmış bir cadı için bu oldukça can sıkıcıydı. Yine de başının büyük bir derdine girmesini istemiyorsa iki yıl daha bu kurala dayanmalıydı, reşit olduğunda özgürdü. Önündeki tabağa iştahsız bir bakış daha attıktan sonra onu geriye doğru itti, sandalyesini geriye çekip masadan kalktı.
Üzerindeki kısa şortu çekiştirerek düzeltti aynanın karşısında. Gözlerinin altındaki mor-kahverengi halkaları fondotenle kapattıktan sonra hafif bir makyaj yaptı. En sonunda yeterli olduğunda karar kıldığında daha önceden hazırladığı çantasını omzuna attı. Evdeki tek şömine oturma odasındakiydi, onu kullanan tek kişi de kendisiydi. Annesi genelde evde tıkılı kalmayı tercih ediyordu. Şöminenin yanındaki küçük kutuyu karşısındaki ev cininin eline tutuşturup şöminenin içine girdi yavaşça, onun tenis topu büyüklüğündeki lacivert gözlerine bakmamaya çalıştı. İster istemez ona acıdığı da bir gerçekri, hala içinde bir nebze bile olsa acıma duygusu barındırıyordu. Yine de bunu ört bas etme de ustaydı. Işıl ışıl parlayan tozdan bir tutam alıp şöminenin içine fırlatırken dirseklerini vücüduna yapıştırdı, gözlerini kapatıp rahatlamak için derin bir nefes aldı. Ardından uç uç tozunu şömineye fırlatıp aynı anda dudaklarını araladı. "Diagon yolu." Ateş bir kükreyişle zümrüt yeşiline dönmüştü. Sözlerinin bittiği anda dev bir tıpa açılmış da aşağıya çekiliyormuş gibi hissediyordu, kulakları sağır edercesine bir gürleme duyunca bağırmamaya çalıştı. En sonunda kükreyiş durduğunda sert bir şekilde yere kapaklandı. Bağırmamak için alt dudağını ısırsada acının etkisi epey fazlaydı. Ellerine batan taş parçalarını silkeleyerek kendisinden uzaklaştırdı. Her seferinde böyle olmasından nefret ediyordu, daha düzgün bir seyahat bile edemiyordu. Üzerindeki tozu silkelerken başını kaldırdı, etrafta kimse olmadığı için şanslıydı. Bir kez daha rezil olmak istemiyordu.
Kısa bir yürüyüşün ardından tanıdık bir mekanın önünde durdu, başını kaldırıp tabelayı okuduğunda yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. Üzerindeki hasarlara doğru düzgün baktı, eh pek fark edilir değildi. Sadece elleri sızlıyordu bir de dirseği sıyrılmıştı. Ağır metal kapıyı aralayıp içeriye girdiğinde bir çok kişinin bakışları kendisine odaklansa da o bir grup öğreniciden oluşan topluluğa çevirmişti bakışlarını. Yüzünde oluşna gülümseme iyice büyürken sarsak adımlarla topluluğa doğru ilerledi. "Merhabaa. Ve yine geç kaldım, her neyse işte." Omuz silkti. Buna alışık olduğundan derin bir nefes koyup Lorelei'nin yanındaki yere oturmakla yetindi. Garsonun anında önüne koyduğu Kaymak Birasını parmaklarının arasına aldı. Gözleri bir kaç saniye tanıdık çehrelerde gezindi, çoğunu tanıyor olmanın verdiği rahatlık tüm bedenini ele geçirmişti. Karşısındaki Crystal'e gülümsedi, Desire'nın nerede olduğunu merak etmişti. Cadının da burada olacağını tahmin etmişti, kim bilir belki o da kendisi gibi geç kalanlardandı. Eliyle sıcağı savuşturmaya çalışırken konuşmak için dudaklarını araladı. | |
| | | Adelina Garnet Swain Hufflepuff IV. Sınıf
Gerçek İsim : Gökçen. Mesaj Sayısı : 125 Kayıt tarihi : 26/04/10 Lakap : Adelin, Adela, Adels, Ady, Garnet, Garny
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (84/100) Patronus: Gal Ejderhası
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek Ptsi Ağus. 01, 2011 9:03 pm | |
| Güneşin sert ışıkları hala uyumakta olan genç cadı’nın yüzüne vurunca artık kalkma vaktinin geldiğini anladı ve yumuşak yatağında hafifçe gerindi. Eski pembe perdesini çürütmekte olan güneşe bakarak, ‘’ Evet, artık kalkma vakti. ‘’ diye mırıldandı kendi kendine. Tüylü terliklerini üşümüş ayaklarına giydi ve dünden ayırmış olduğu kıyafetlerini giymeye koyuldu. Oldukça temiz görünen beyaz bir tişörtün altına giymeyi çok sevdiği kot pantolonunu giymişti. Aceleyle çantasını doldurup mutfağa geçti. Kendisine hazırlanan kahvaltı masasına sert sert baktı. Hiç aç değildi. Zaten günün geri kalanında acıkırsa eğer oradan bir şeyler yerdi. Bu yüzden kahvaltı masasına sırtını dönüp spor ayakkabılarını giymeye koyuldu. Tam kapıdan çıkacakken annesinin yatak odasından gelen cılız sesi, ‘’ Adelina, bir şey yemeden o kapıdan dışarı çıkamazsın. ‘’ dedi. Adelina bunu duyunca isteksizce mutfağa geçti ve tabağına koyduğu bir parça beyaz peyniri ağır aksak yedi. Bazen istemediği şeyleri zorla yapması hiç hoşuna gitmiyordu. Başkaları tarafından kontrol edilmek ve başkalarının ona dediği emirleri yerine getirmek artık onun katlanamadığı sinir bozucu bir durumdu. Bu durumu bildiği halde susmak zorunda olması ve itiraz etmeden bu emirleri yerine getirme çabası ise kendisini hayli şaşırtıyor ve kızdırıyordu. Yine annesine karşı gelemedi ve kahvaltısını zorlada olsa etti. Evet, biliyordu belki de annesi onun iyiliği için bazı şeyleri zorla yaptırıyordu. Yinede bu artık bu durumun canını sıkıyor olmasını değiştirmezdi. Küçük bir parça ekmeği de çiğneyip yuttuktan sonra koridora geçti ve annesine seslenip çıktığını söyledi. Annesinin onaylayan sesinin ardından kapıyı sertçe vurup dışarı çıktı. Etrafına göz gezdirdi ve Diagon yoluna yürüyerek gitmek istemediğini düşünüp, bir taksiye atladı. Taksici onu Çatlak kazana pek de yakın sayılmayan bir yerde bıraktı. Adelina muggle parasını taksiciye uzatınca adamın yüzünde bir gülümseme oluştu ve fazla verdiğini söyleyerek paranın arta kalan kısmını genç cadı’nın terlemiş olan avuçlarının içine koydu. Adelina yüzünde oluşan belli belirsiz bir gülücükle taksiden indi. Ağır adımlarını hızlandırarak Çatlak kazanın o burun parçalayan bilindik küf kokusunu içine çekerek içeri girdi. Güç bela kendisini dışarı atıp taş duvarın önüne geldi ve elinde sıkmış olduğu asasını hafifçe oynatıp gizli geçitin açılmasını bekledi. Diagon yolu bütün o canlı sokaklarıyla adeta bir tablo gibi önüne dizildi. Genç cadı bu güzel tablonun içine girip güneşin aydınlattığı tenha sokakları bir bir geçip Bar & Cafe Quella’ya geldi. Arkadaşlarının sohbeti koyulaştırmış olduklarını ve neredeyse herkesin orada olduğunu görerek içeri girdi. Ama o kadar da geç kalmadığını ve Hufflepuff ortak salonunda bir iki defa karşılaştığı Daniel’in henüz gelmemiş olduğunu fark edip masaya oturdu ve;
‘’ Selam. Herkes nasıl? ‘’deyip, sustu. Garsonun getirmiş olduğu kaymak birasını alıp önüne koydu ve arkadaşlarının o bunaltıcı sessizliğine susarak eşlik etti.
En son Adelina Garnet Swain tarafından Salı Ağus. 02, 2011 5:30 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Marquéz Slorkié Karanlık Lord
Gerçek İsim : güven Mesaj Sayısı : 205 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (99/100) Patronus:
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek Ptsi Ağus. 01, 2011 10:34 pm | |
| Güneşin etkisi ile kavrulmuştu, Bordeaux’nun sokakları. Camların önündeki buğular bunun göstergelerinden biriydi sadece. Bitmek bilmeyen bu yaz, kendisinden nefret ettirircesine daha da sıcak yapıyordu havayı. Ve yapabilecekleri hiçbir şey yoktu bu durumda. Doğanın dengesini bozmak, bu gerçekten zordu. Ve olumsuz sonuçlar doğurabilirdi. Bu nedenle, sıcak havanın esiri olmuştu, tüm Kuzey Yarım Küre. Malikânenin yatak odasının camından bakarken, bu sıcaklığı pek hissetmiyordu Marquéz. Muggle teknolojisine ait, soğutucular bulunduruyordu evinde. Bu mugglelar her şeyin çözümünü biliyorlardı. Aslında belki de bu nedenle nefret ediyordu onlardan. Büyücülerden üstün oldukları tek konu buydu. Teknolojileri gün geçtikçe ilerliyor, imkânsızı başarır hale geliyorlardı, yavaş yavaş. Öğle saatleri geçmişti artık. Ve tüm günün sıcaklığı şu an sokaktaydı. Bu saatlerde sokağa çıkmak pek de akıl kârı değildi. Fakat tüm gün malikânede oturmaktan sıkılmıştı Marquéz. Lord öldüğünden beri doğru düzgün avlanmamıştı bile. Karanlık Lord. Birden onu hatırladı sessizce. Adı kulaklarında çınlıyordu. ‘Jack Flame’ Gözleri o anda nefret ile kaplanmıştı. Irene’i bulup yok etmeye can atıyordu. Ve bunu yaparken, aydınlık karakterli insanlardan yardım alması gerekse bile, bunu yapacaktı. Lordunun intikamını ancak bu şekilde alabilirdi. Irene’in ölmesi gerekiyordu.
Tüm bu düşüncelerden sıyrılıp, arkasını dönerek camdan uzaklaştı. İçerisi loş bir aydınlık ile süslenmişti. Turkuazımsı yeşil bir ton hâkimdi odaya. İleriye doğru yürüyerek odanın kapısından çıkmıştı. Gözlerini merdivene doğru dikerek, yaklaştı ona. Ve yavaşça aşağıya doğru inmeyi sürdürdü. Alt kata vardığında kapıya giden holde yürümeye başladı. Hol boş ve oldukça kasvetliydi. Sonsuz bir boşlukta yürür gibi olmuştu. Kapıya doğru yaklaştığında sağdaki askılığa uzanarak ceketini eline aldı. Ve kapı koluna elini uzatıp, kapıyı açtı. Sonsuzluğa doğru adımını attı kapıdan. Ve kapıyı kapatırken arkasında bıraktığı bir *pop* sesi ve ufak bir toz bulutu olmuştu.
Sonsuzluğa uzanan yolda gözleri kapanmıştı. Mekânlar bulanık olarak görünüyordu gözüne. Ve bir süre sonra büyük bir karanlık kapladı etrafını. İşte şimdi gideceği yeri düşünme vaktiydi. Gözlerini kapalı tutup gideceği yeri içinden fısıldamıştı. ‘Diagon Yolu’ Bunu fısıldadığı anda karanlık yerini karışık renklere bırakmış, gözlerini açıp, bulanık biçimde oluşan mekânları izlemeye koyulmuştu Marquéz. Belirdiği yer, gitmek istediği yerdi. Gürültüsü, kalabalığı ve cıvıl cıvıl renkleri ile Diagon Yolu’ndaydı. Buradan pek haz etmezdi. Fakat dükkânlardan bazılarının sık sık müşterisi olurdu. Normalde gittiği yer Knockturn yoluydu. Soğukkanlı ölüm yiyenlerin mekânı orasıydı. Fakat Lord gittiğinden beri ölüm yiyenler oraya pek uğramaz olmuşlardı. Ki bu oldukça normaldi. Artık oranın da pek farkı yoktu. Tüm bu düşüncelerden sıyrıldığı gibi gözüne kestirdiği Quella isimli mekâna doğru ilerledi. Kapıyı aralayıp içeri girerken; bu saatte buraya hiç gelmediğini fark etti. Gerçekten sessiz oluyordu bu saatlerde. Geceleri bar şeklini alan cafenin her saati farklıydı. İçeride ilerlerken görevliye yaklaştı. İstediği içkiyi belirterek bir masaya oturdu. Ve sessizce gidişatı izlemeyi sürdürdü.
| |
| | | Samuél L. Moore Gryffindor V. Sınıf
Gerçek İsim : HuB Mesaj Sayısı : 131 Kayıt tarihi : 06/12/09 Yaş : 32 Lakap : Sam. Sammy
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek Salı Ağus. 02, 2011 12:12 am | |
|
Kaymak birasını yudumlarken kapı aralanmıştı bile. Karşısında gördüğü genç cadıyı hemen tanıdı. Crystal Holly Walker. Çekici bayan, Ravenclaw’un ünlü isimlerindendi. Yani bir nevi… Bu şekilde düşünürken ona doğru yaklaştığını fark etti. Yavaşça gelip yanına oturmuştu. Ve konuşmaya başlamıştı bile. Ona yönelttiği soruya; “Sanırım. Ama geleceklerinden eminim.” diyerek cevap vermişti. Pek konuşacak konu bulamıyordu şu an. Hep birileriyle yalnız kaldığında bu duyguyu hissediyordu Samuél. Nedeni bilinmez, fakat bu durumdan hep şikâyetçiydi. Neyse ki, fazla süre geçmeden biri daha görünmüştü kapıda. Hell kapıdan içeri adım atarken ikisi de gözlerini ona çevirmişti. Genç adam bara doğru ilerleyip bir kaymak birası aldıktan sonra yanlarına geldi. Yönelttiği cümleye karşılık Samuél gülümseyerek; “Pek sayılmaz. Birazdan herkes burada olur sanırım.” diyebilmişti. Tam bu sırada yeniden kapı açılmıştı bile. Art arda geliyorlardı içeriye, tahta kapıyı aralayarak. Bu sırada Samuél kapıdan geçene bakmadan önce kaymak birasından bir yudum daha aldı. Ve aynı binadan olan Lorelei’yi görmüştü karşısında. Genç bayan güneş gibi parlayan sarı saçlarını savurarak yüzündeki o her zamanki gülümsemesi ile onlara doğru yaklaşıyordu. Gülümseyerek geldi ve yanlarına oturdu. Yine karşılıklı bir hoş geldin muhabbeti geçmişti aralarında. Sam Lillian’ında burada olmasını isterdi aslında. En azından kolayca her an muhabbet edebileceği biri olurdu etrafında. Crystal’de öyleydi aslında fakat bu durum biraz karmaşıktı. Crystal’in peşinde olan şu Aaron denilen çocuğu pek sevmiyordu Sam. Oldukça karaktersiz biri olarak görüyordu onu. Tek amacının kız avı olduğunu düşündüğü, asalak yaşayan bir tipti ona göre Aaron. Kafasında bu tarz düşünceler belirmişken, kapı tekrar açılmıştı. Bu sefer Hufflepuff’lı bir genç olan Elena girmişti içeriye. Onunla pek muhabbeti yoktu aslında. Fakat iyi bir kız olduğunu düşünüyordu. Her zaman neşeliliğini koruyan, sempatik bir kızdı. Edge ile fazla zaman geçiriyor olmasa, ondan hoşlanabilirdi bile. Onun da masaya oturmasını izledikten sonra sorduğu soruya karşılık gülümsemesini kondurmuştu yüzüne. ‘Hayır’ der gibi başını sallamıştı sadece buna karşılık. Kapı yeniden aralandığında bu sefer pek tanımadıkları biri girmişti içeriye. Alt sınıflardan bir kızdı bu. Okulda birkaç kez görmüştü onu. Fakat pek fazla konuşma fırsatları olmamıştı. Kız, yavaşça içeriye doğru girdi. Bu sırada Sam onun adını hatırlamaya çalışıyordu. Bir anda isimler kafasında uçuşuvermişti. Ve aralarından biri baskın bir şekilde ona doğru yaklaşıyordu. Amelia. Evet, ismi buydu, Ravenclaw’lu bu kızın. Masaya doğru gelirken gülümsüyordu genç bayan. Ne kadar çok gülümseyen insan vardı burada. Herkes gülümsüyordu mübarek. Bu konuda bir şeyler yapması gerektiğini düşünerek ilk olarak kendi gülümsemesini durdurdu. Aptala benzediğinden emindi, böyle boş boş gülümserken. Normal bir şekilde ona doğru bakarken -ki bu biraz soğuk durmuştu-, kızın selamına karşılık başıyla onu selamlamıştı. Gözlerini yeniden kapıya dikerek düşünmeye başlamıştı. Aslında bayağı kalabalık olmuşlardı. Listeyi yeniden aklına getirerek gelecek olan kişileri düşündü. Listeyi zihninde canlandırarak gelen kişilerin üzerini çizdi. Birkaç kişi kalmıştı sadece. Onlar da geldiğinde muhabbete başlayabilirlerdi. Derken, kapı yeniden aralanıp Daniel içeri girmişti. Ve ardından Lorraine onu takipe edercesine belirmişti mekânda. Bu ikilinin yerlerine oturmalarını izledikten sonra yönelttikleri sorulara ve sözlere karşılık sadece içten olmayan bir gülümseme ile karşılık vermişti Samuél. Ve bu sırada biri daha girmişti içeriye. Adelina içeri adım attığında, listenin bayağı boşaldığını fark etmişti Sam. Az kişi kalmıştı. Fakat ne olursa olsun onun için Adelina son kişiydi. Diğerlerini bekleyerek bu suskunluğu sürdürmek istemiyordu.
Adelina, geçip yerine oturduğunda, Sam herkesi gözleri ile süzüyordu. Bir yerden başlamaya karar vermişti. Bir konuşma başlatıp bu suskunluğa son vermeliydi kendi düşüncesine göre. Fakat konuşabilecek bir konu gelmiyordu aklına. Aslında oldukça basitti konu bulmak. Sonuçta uzun süredir görüşmüyorlardı. Birbirlerine anlatabilecekleri çok şey vardı. Gözlerini onlara doğrultup tekrar düşünmeyi sürdürdü. Crystal her zamanki gibi sıkılmış, bir an önce sadede gelme niyetindeydi. Diğerlerinin de ondan pek farkı yoktu aslında. Hepsi sıkılmışlardı. Sonuçta suskun bir şekilde oturuyorlardı. Bu suskunluğu bozmak için bir hamle yaparak söze başladı Sam. “Ee millet, tatiliniz nasıl geçiyor bakalım? Bana sorarsanız gerçekten sıkıcı. Yapacak bir şey bulamıyorum cidden. Teyzeme geçtiğimden şu an Londra’dayım. Bizimkiler Romanya’da ve bir süreliğine gelmeyecekler. Yani bu süre içerisinde Londra’da olanlarınızla birlikte bir şeyler yapabiliriz.” diyerek sözünü bitirmişti genç büyücü. Konuşmadan dolayı susamış olmalıydı ki, sözünü bitirir bitirmez kaymak birasını eline alarak yudumlamaya başlamıştı. Tadı güzel geliyordu ilk defa. Normalde sadece serinlemek için içtiği bu içkiyi, bu sefer tadını alarak içiyordu. Bunun nedeni arkadaşları olmalıydı.
| |
| | | Constanta Gavriell Ejderha Terbiyecisi
Gerçek İsim : Elif. Mesaj Sayısı : 205 Kayıt tarihi : 25/07/11
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (82/100) Patronus: Çin Ejderi
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek Salı Ağus. 02, 2011 4:28 am | |
| Aynada kendine baktı. Vücudundaki yaralar kireç kadar beyaz teninde renk dalgaları gibi duruyorlardı. Ejderhanın kuyruğunun belinde bıraktığı uzun morluğa dokundu. Canı yanmıyordu. Çünkü aynı yere birden fazla darbe almıştı. Eti körelmişti. Acıyı hissedemiyordu. Constanta sırtına dokundu. Üç pençe izi vardı. Hem de oldukça derinler idi. Arkasını döndü ve aynada sırtına baktı. Artık derisinin rengini almıştı pençe izleri. İlk günkü gibi kıpkırmızı değiller idi. Annesi onları düzeltmek için ne de çok uğraşmıştı. Saçları köküne kadar yanmıştı. İksir Profesörleri saçlarının yeniden çıkması için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı. Evet, sonuçlar başarılıydı. Yeni bir Constanta yaratmışlardı ancak, Constanta zaten ölüydü. Hayat belirtisi göstermeyen bir canlı gibiydi. Bu hayattaki tek amacı ejderhalar olmuştu artık.
Dışarıya çıkmalıydı. Temiz hava, bol oksijen... Tabi ya, ne demezsin, diyerek dalga geçti Constanta. Üzerine çiçek desenli, üzeri sıkı altı bol bir elbise giydi. Saçları uçuşup onun sinirini bozmasın diye yapay çiçeklerden yapılan tacını taktı. Uçuşan saçlarına bir ağırlık oluyordu en azından. Sandaletlerini eline aldı ve çantasını kaptığı gibi aşağıya indi. Gıcırdayan merdiven basamaklarının tamir edilmesi gerekiyordu. Annesi büyü ile bu işi neden halletmiyordu ki? Belki de bazı şeyleri kızından bekliyordu. Ancak Constanta burada fazla dolaşmıyordu. Yasak Orman' daki kulübede kalıyordu. Bazen de ejderha ininde... Gezgin bir cadı idi. Dünyanın her yerindeki ejderhaları eğittiği için mekan fark yaratmıyordu. Bazen hiç uyumazdı. Bazen de ejderha kanatlarının altında uyurdu.
Ayak seslerini duyan annesi mutfaktan başını uzattı ve kızına baktı. Elinde tahta bir kaşık vardı. Ucundaki pudingi yalıyordu. Constanta' ı görünce gözleri fal taşı gibi açıldı. Annesi Constanta' ı uzun zamandır bu şekilde görmemişti. Tahta kaşığı bıraktı ve kızına sarıldı. Constanta anne kollarının rahatlığını ve sıcaklığını özlemişti. Annesi kızının saçlarını kokladı. Kollarından tuttu ve ona baktı. Annesinin tombul parmakları kızının sıska kollarını öyle bir kavramıştı ki, bir daha azla bırakmayacak gibi tutuyordu onu. Constanta annesinin gözlerine baktı öylece. İçlerinde dalıp gitmek istedi. Gülümseyince göz kenarında örümcek ağı gibi olan çatlaklara baktı. Birden içi sızladı. Annesi yaşlanıyordu. Ölüm meleğinin ne zaman size dokunacağını bilemezdiniz. O annesiydi. Bu dünyadaki en değerli varlığıydı. O giderse içindeki her şeyi de yanında götürecekti. Constanta' nın zaten yaşamakta bir amacı yoktu, o zaman ayakta durmak içinde bir amacı olmayacaktı. Annesi cebinden kırmızı bir ruj çıkardı ve Constanta' nın dudaklarına sürmeye başladı. Ruju kapattı ve cebine geri koydu. "Şöyle yap." dedi. Ardından iki dudağını birbirine sürttü. Constanta ne yapılacağını biliyordu elbette. Annesinin yaptığını yaptı. Annesi yanaklarını kızartmak için hafifçe vurdu. Çimdiklemeye başladı. "Sen kızsın. Biraz kendine bakman gerekiyor. Constanta, meleğim, geri döneceksin değil mi?" Annesi kızının yanağını tuttu ve hüzünlü bakışını yaptı. "Elbette anne. Seni bir kere daha görmem lazım." Annesine sarıldı ve evden uçarcasına çıktı.
Bu gün asa kullanmayacağına kendi kendine söz vermişti. Sözünde durmadı ve yine asası ile Diagon Yolu' na ışınlandı. Quella' nın frambuazlı pastasının güzel olacağını düşünüyordu. İçeriye girdi. Yüzüne vuran serinlik paha biçilemezdi. Aynı annesinin dokunuşu gibiydi. Tam zamanında ve narince... Kapı arkasından kapandı. Boş bir masaya yerleşti. Hiç kendini bozuntuya vermeden istediklerini söyledi. Garson getireceğini söyleyip yanından ayrıldı. Constanta çantasındaki aynayı çıkardı ve kendisine baktı. Annesinin rötuşları ile kusursuzdan da öte idi. Kendine baktı ve gülümsedi.
aynadan yansımalarını görüyordu sadece. Bar tarafında birkaç Hogwarts cadı ve büyücüsü eğleniyordu. Onların neşelerine ortak olmayı isterdi Constanta. Yanlarında oturup onlara kulak misafiri olmak isterdi. Daha sonra ablak bir şekilde ortada kalışlarını ve saçmalarını dinlemek hoş olurdu ancak onların misafire ihtiyacı yok gibi görünüyordu. Aynasını çantaya geri koydu. | |
| | | G. Lúthien Quellina Bar &. Cafe Quella Sahibesi
Gerçek İsim : Duygu. Mesaj Sayısı : 19 Kayıt tarihi : 26/07/11 Yaş : 30 Lakap : G, Lúth, Lúthy...
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (93/100) Patronus: Sibirya Kurdu
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek Salı Ağus. 02, 2011 4:04 pm | |
| Kahvaltısını yaparken gözüne ilişen kağıt parçasının ne olduğunu çok iyi bilse de emin olmak için tekrar eline aldı. Aceleyle yazıldığı her halinden belli olsa da karakteristik ve oldukça düzgün olan bu yazının kime ait olduğunu bulması için düşünmesine gerek yoktu ki zaten bu koskoca evde ona not bırakabilecek tek bir kişi vardı: Lenovia. Derin bir nefes alırken kağıtta yazanları arkadaşının sesini taklit ederek yüksek sesle okumaya başladı genç cadı.
Sevgili G, Iyk mektup yazmaktan nefret ediyorum ama açıkçası nedense hep lazım oluyor. Her neyse bugün bar açılana kadar gelemeyeceğim, şehir dışında halletmem gereken bir işim var. Birkaç saat için sorun olmayacağını düşünüyorum. Eğer olağanüstü bir durum olursa, senin o muhteşem unicorn bakışlarının sorunu çözeceğine inanıyorum. Akşama görüşürüz.
L. Not: Bu arada bugün bir arkadaş gelecekti ama onunla iletişime geçemedim. Eğer gelirse yarın uğramasını söyler misin? Sen dünyadaki en iyi arkadaşsın!
-Neden şaşırmadım acaba?! Bar açılmadan gelecekmiş bir de. Peh! Açıldıktan sonra geleceğine bahse girebilirim.
Yüzündeki gülümseme silinmemiş olsa da bugün tek başına oluşundan kaynaklanan gerginlik yavaş yavaş kendini hissettirmeye başlamıştı. Masayı toplarken bugün yapılması gerekenleri listelemeye başlamıştı. Bu iş bile artık ona sıradan gelmeye başlıyordu zira Lenovia bulduğu her fırsatta işten kaçıp onu tek bırakıyordu. Kalabalıktan hoşlanmıyor olmasını anlayabiliyordu ama tek kalmak bazen can sıkıcı oluyordu. Bulaşıkları da çabucak yıkadıktan sonra koşar adımlarla odasına yöneldi. Evin içinde büyü kullanmaktan pek hoşlanmıyordu. Aslına bakılırsa mecbur kalmadı sürece büyü kullanmamayı tercih edenlerdendi. Tamamen safkan bir aileden gelmiş olmasına rağmen hiçbir şekilde bu durumuyla övünmüyordu. Muggle hayatı her zaman merak ettiği, ilgi duyduğu konulardan biriydi ve onlar gibi yaşamak çoğu zaman eğlenceli oluyordu. Gözüne kestirdiği beyaz bir bluzu ve kot pantolonunu hızlıca üzerine geçirdikten sonra aynanın karşısına oturdu genç cadı. Makyaja gerek yoktu; parlatıcı, çok az rimel ve hafif bir pudra onun için yeterli olacaktı. Yüzüyle işi bittikten sonra saçlarını açık bırakmaya karar verdiği için birkaç saniye sonra hazır olmuştu. Hiçbir zaman geç hazırlanan kadınlardan olamamış olmasına rağmen doğal güzelliyle daima şık görünmeyi başarırdı. Evden çıktıktan sonra Lenovia’nın gereksiz olarak gördüğü ama Lúthien’in yapmaktan vazgeçmediği bir koruma büyüsü yaptı. Prient’s End ile cafe arasındaki yolu kat edemeyecek kadar çok geç kalmıştı. ‘’ Neden daha yakın bir yerde otur muyoruz ki?’’ Bütün ailesi Fransa’da yaşadığı için Lenovia ile kalmayı kabul etmişti. Arkadaşının ailesinden kalan ve oldukça sessiz oluşu Leonovia’yı adeta oraya mühürlemiş ve genç cadı ne yaparsa yapsın onu taşınmaya ikna edememişti. Bomboş, sessiz sokağa adım attıktan sonra karar değiştirmiş ve ardında hafif bir ‘’pop’’ sesi bırakarak kendini Diagon Yol’unda bulmuştu.
O boş sokakta yürümektense burada yürümek daha eğlenceli, diye düşündü bir yandan da omuzlarını silkerken. Hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı. Cisimlenmenin vermiş olduğu o duyguyu çok seviyordu ve yüzünden eksik olmayan gülüşünün biraz daha genişlemesine izin verdi. Gülüşü tüm yüzüne yayılırken yolda karşılaştıklarına selam veriyor, bazılarıyla hızlı sohbetler edip günün dedikodularını, haberlerini öğreniyordu. Varır varmaz çalışmaya başlamış, çabucak masaları bu gün için hazır hale getirmişti. Her zamanki gibi açtıktan sonraki ilk saat sakin geçmiş sonrasında kalabalıklaşmaya başlamıştı. Bu duruma bir bakıma alışmıştı artık cadı. Müşterilerle ilgilenirken zaman hızla akıp geçmiş ve tekrar sakinlik çökmüştü içeriye. Birkaç masa doluydu ve onlarla da zaten ilgilenmişti. Dinlenmek için iyi bir fırsattı. Herkesi görebildiği, pasta ve kurabiye çeşitlerinin sergilendiği vitrinin arkasındaki yerine geçerken kapının sesiyle tekrar yerinden kalktı fakat müşterinin yanına gitmeden önce gelen gencin yerine oturmasını bekledi. Etrafına biraz bakındıktan sonra üst kattaki barın küçük bir yansıması olan bölüme geçtiğini görünce tekrar yerine oturdu cadı. Bar açılmadan önce içmek isteyenler için yaptıkları bu bölümde çalışan eleman, gelen müşteriyle ilgileninceye kadar gözlerini ayırmadan bekledi ardından önünde duran derginin sayfalarını karıştırmaya başladı. Henüz birkaç dakika olmuştu ki tekrar kapının açıldığını duyup bakışlarını dergiden kaldırdı. Gelen cadı, bir tanıdığını görmüş gibi ondan önce gelen gence doğru yürümeye başladı. İster istemez konuşulanları duymuş ve geleceklerin bu kadarla sınırlı olmayacağını öğrenmişti. Cadıdan sonra gelenler de aynı şeyi tekrarlamış ve masaya yönelmişti.
Bulunduğu bölümde oturan son müşteri de kalktıktan sonra dergiyi okumaktan vazgeçmiş ve gençlerin oturduğu bölüme gitmişti. Eğer bir müşteri gelecek olursa buradan da kolaylıkla görebilirdi. Gençleri izlerken Hogwarts yıllarına dalmış adeta o günleri tekrar yaşamaya başlamıştı. Adının geçtiğini duyunca özlem dolu bir iç çekişin ardından düşüncelerini onunla konuşan büyücüye yönelti.
-Bayan Quellina, affedersin Lúthien, tek bir masa kaldı. Bu gün biraz erken çıkabilir miyim? Biliyorum, tek kalacaksınız ama gitmem gerekiyor.
-Elbette, ben hallederim. Burayı düşünme, birazdan Evy gelir zaten.
‘’Umarım.’’ Dile dökmemiş, içinden söylemişti bunu. Lenovia’nin ne zaman geleceğini o da bilmiyordu ya da gelip gelmeyeceğini. Çok geçmeden bu düşüncelerinden uzaklaşıp tekrar gerçek hayata döndü. Bu gruba katılmayan birkaç müşteriyle de ilgilenip tekrar yerine geçiyordu. Rutinleşen işlerinin arasında ara sıra gençleri dinliyor ve Hogwarts yıllarına olan özlemini anımsıyordu. Lenovia ile yaptığı çılgınlıkların ardından aldıkları cezalar, geceleri kaçıp kaçıp gölün kenarında yaptıkları toplantılar… Hayatının en güzel yıllarını orada yaşamıştı Lúthien. Sonrası da rutinleşen işlerden ibaretti işte. Fransa’ya dönmeyi reddetmiş ve Lenovia’yla yaşamaya başlamıştı. Birbirine zıt iki karakterin tuhaf arkadaşlığı hala başlarını derde soksa da birbirlerinden de vazgeçmemişlerdi. Birkaç ay sonra evlenip arkadaşından ayrılacak olması içinde bir şeylerin hüzünle sızlamasına neden oluyordu. Belki de beraber yaşamaya devam ederlerdi. Sonuçta ev oldukça büyüktü ama henüz bunun bahsi geçmemişti. Hem ortalıkta bir teklif de yoktu henüz. Acheron, Lenovia’ya böyle bir niyeti olduğundan bahsetmiş ve tabi ki Lenovia da ona gelip bu durumu haber vermişti. Evlenme teklifiyle Acheron karşısına geçtiğinde büyük bir ihtimalle ‘evet’ diye haykırmak geçecekti içindin fakat bu olaydan önce mantığının onu yönetmesine izin vermiş ve bunun ne kadar doğru bir karar olduğunu sorgulamaya başlamıştı. Henüz çok gençti, evlilik için hazır değildi ve tüm bunlar onu tedirgin ediyordu. Tüm bunları düşünmek için doğru zaman değildi, tek başına olduğu bir zaman istediği kadar düşünebilirdi bu nedenle tüm düşüncelerini uzaklaştırmak istercesine başını iki yana hafifçe salladı ve yeni giren bir müşteriyle ilgilenmek üzere adımlarını sıklaştırdı. Davranışları oldukça soğuk ve resmi olan bu büyücüye en güleç yüzüyle yaklaşmıştı. Buna güleçliğine gençlerin masasının yanından geçerken sıcaklıkları neden olmuştu. Gelen büyücünün soğuk tavırları itici gelmişse de söylediği içkiyi vermek üzere tekrar onun masasına doğru ilerledi cadı. Yakışıklı bir büyücüydü ama birazcık olsun gülümsese çok daha çekici bir hale gelebilirdi. Sevecen bir tavırla içkisini masasına koyarken büyücü sessizliğini ve soğukluğunu korumuş bu da cadının moralinin bozulmasına neden olmuştu. Nedense buraya gelen herkesin gülümsemesini istiyordu, herkesin mutlu olmasını... Aşina olduğu bir yüz içeri girdiğinde bir iki saniye onu nereden tanıdığını düşündü genç kadın ardından burada görmüş olabileceğinde karar kıldı. Cadının istemiş olduklarını da verdikten sonra tekrar yerine geçtii. Gençlerin masasısı oldukça ilgisini çekiyordu. İstemese de kendine hakim olamayıp arada kulak misafiri oluyor, siparişlerini verirken de bazen sohpete katılıyordu. Aslında onların yanında oturup konuşmak çok daha iyi olabilirdi ama rahatsız olmalarını istemiyordu, üstelik müşterilerle de ilgilenmesi gerekiyordu. Bu kadarla yetinmesi gerektiğini düşünerek tekrar eski günlerin anılarına bıraktı kendi.
| |
| | | Crystal Holly Walker Ravenclaw V. Sınıf | Admin
Gerçek İsim : Ebru Mesaj Sayısı : 188 Kayıt tarihi : 17/01/10 Yaş : 30
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Kraken
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek Salı Ağus. 02, 2011 5:14 pm | |
| Cadının dolgun dudaklarının arasından çıkarak, özgür kalan sözcüklere Gryffindorlu büyücünün cevabı gecikmemişti. Tok ve emin bir ses tonuyla söylediklerine, Rovena kızı kafa sallayarak karşılık vermişti. Büyücünün aklına bir şey gelmediği suskunluğundan rahatça anlaşılabiliyordu. Ravenclawlu cadı içinde aynı durum geçerliydi. Ne söyleyebileceği hakkında en ufak olmayan cadı, etrafa bakınırken burasının büyük bir özenle ve zevkle dekore edildiğini fark etti. Buraya daha önce pek uğramamıştı, ancak büyücü sokağında yeni revaçta olan mekan burasıydı. Kalabalığı sevmiyordu, pek sık olmasa da bu bar ve kafe karışımı mekanı listesine ekledi. Sevimli mekanın ahşap ağır kapısı aralandı, içeriye giren tanıdık sima cadının ve büyücünün olduğunu masaya doğru geliyordu. Aralarına katılan Ravenclawlu büyücü ile sessizlik son bulmuş gibi gözükse de, çok geçmeden yine ortama hakim olmayı başarmıştı. Yakışıklı büyücüyü tanıyor olmanın verdiği gururu yaşasa da, konuşulacak bir şeylerin hala daha aklına gelmiyor oluşu cadıyı ufak çaplı bir sinir krizi geçirmeye adım adım götürüyordu. Ardı ardına birilerinin içeriye giriyor olması, ahşap kapının kapanmasına bir türlü olanak vermiyordu. Masalarına gelen herkes, yüzlerine oturtulmuş bir gülümseme ve akıllarında olan bir soruyla katılıyordu aralarına. Herkesin yüzünde gördüğü birbirinin aynısı gülümseme, cadının aklına bir şeylerin takılmasına sebep oldu. Bu yılın mimik modası bu sanırım. Kafasının içinde yankılanacak olan soruların, işlevlerine başlasmasını engelleyen yine Sam'in kalın, tok sesi sebep olmuştu. Cadının ise diğerlerini yok sayarak söze direk atlayışı, dokuz çift gözün ona doğru bakmasına sebebiyet verdi.
"Aynı, Sam. Tüm yazı, Hogwarts'ın açılacağı günü bekleyerek geçiriyorum. O ilk gün karmaşasını özlüyorum açıkcası."
Dolgun dudaklarının aralamasının ardından çıkan bu sözlerin ardından, eline aldı kaymak birası dolu bardaktan bir kaç yudum aldı. Bardağı yerine bırakırken, sahibinin kendisi değil Sam olduğunu fark edince yanakları kızaran cadı 'Özür dilerim.' tarzında baktıktan sonra bardağı kendisinden uzaklaştırdı. Tekrar aynı şeyi yapmak istemiyordu, açıkçası.
- Ehm:
Kısa olduğunun farkındayım ancak, herkesin gelişini tek tek yazarak olayı uzatmaya gerek yok. Rpleri kısa keselim, çabuk ilerlesin. Aksi takdirde kurguyu bitirmemiz bir hayli zaman alır.
| |
| | | Conerus Hell Greyn Ravenclaw V. Sınıf
Gerçek İsim : Volkan. Mesaj Sayısı : 40 Kayıt tarihi : 04/06/10 Yaş : 28 Lakap : Hell.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (93/100) Patronus: Pegasus
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek Salı Ağus. 02, 2011 7:38 pm | |
|
Lorelei geldikten sonra, derin bir sohbete dalmıştı masadakilerle birlikte Conerus. Geçen buluşmaları tatsız bitse de, şimdi ondan iz yok gibi görünüyordu. Normal bir şekilde, her zamanki gevezeliğine devam ediyordu Lorelei. Conerus da bunu üstelememişti, aralarının bozulmasını istemiyordu çünkü. Kaymak birasını yudumlarken, aynı geçen buluşmadaki gibi, malum düşüncelerin beynine hücum etmesini bekliyordu. Ancak, masadaki insan sayısı artınca, düşünceler ve anılar pes etmiş gibi görünüyordu. Eh, Conerus da buna memnun olmuştu. Crystal'in içtiği kaymak birasının, aslında Sam'in olduğunu söyleyecekken; bunu birkaç yudum aldıktan sonra fark etmesi güldürmüştü Conerus'u. Aynı anda sekiz dokuz kişi sohbet edince, normal olarak, kafede biraz gürültü olabiliyordu ancak kafe sahibi bundan şikayet etmiyor gibi görünüyordu. Zaten kafe pek de kalabalık değildi. "Ben de çok sıkılıyorum," diyerek sohbete daldı Conerus. "Evden çıkmadığım zamanlar, neredeyse tüm gün boyunca annemin hikayelerini okuyorum. Okul kesinlikle daha eğlenceli; sınavlar olsa da..." Ah o hikayeler de olmasaydı, ne yapardı bütün gün evde Conerus? Bu yazın tek faydası, onun eleştirmen yönünü iyice geliştirmesi olmuştu. Okuldayken, tatilin bir an önce gelmesini beklerken, şimdi de okulun açılmasını bekliyordu. Gerçekten garipti. Kaymak birasını yudumlarken, diğerlerine kulak verdi.
| |
| | | Lorelei Adorlee Gryffindor V. Sınıf
Gerçek İsim : Kardelen. Mesaj Sayısı : 271 Kayıt tarihi : 26/07/11 Yaş : 28
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Griffin
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek Salı Ağus. 02, 2011 10:15 pm | |
|
Kahkahaları, büyük bir mutluluk seremonisi gibi devam ederken çenesinin, her zamankinden daha fazla açılmış olduğunun farkında değildi genç cadı. Her zaman olduğu gibi elleriyle, söylediği sözcüklerin üzerinde hareketler yapıyordu ki bunu engelleyemediği büyük ve kötü bir gerçekti. Lorraine’nin gelişiyle birkaç kere ona dönüp konuşmadan edemedi. Yan komşularının oğlunun artık Lorraine’nin güzelliğine kapılmış olduğunu söylerken Lorraine bundan pek mutlu olmadığını belirtircesine yüzünü ekşitiyordu; ama kalabalık grubun konuşmalarına daldıklarında bu konuyu unutuyorlardı. Conerus’da yazın sıkıcılığından bahsettiğinde Lorelei ona bakarak gülümsedi; geçen buluşmaları pekiyi sonuçlanmamıştı ancak Lorelei hiçbir şey olmamış gibi davranmayı seçerek, olayın yarattığı şoktan kurtulmaya çabalıyordu. Herkes, yazın sıkıcılığı konusunda aynı fikirde gibi görünüyordu ki Lorelei sınavları ve kehanet dersini düşündüğünde aksi düşüncelerin zihnine üşüşmesine engel olamıyordu. Üstelik bu sene verecekleri SBD’leri hatırlatan büyük annesi de onun sıkılmasında büyük paya sahipti. Her ne kadar okulda yarattığı büyük kargaşaları özlese de okula dönmek için can attığı söylenemezdi. Düşüncelerini uzaklaştırmak için yarısına gelmiş olan kaymak birasından bir yudum aldığında dudaklarını konuşmak için araladı. Sınavlardan ve diğer can sıkıcı şeylerden bahsetmek yerine yazları bir muggle köyünde yaşamanın sıkıcılığı ile ilgili şeyler söylemişti. “Siz gene şanslısınız... Sanki ona zararı dokunmuş gibi, baykuşunuzu yemek isteyen yaşlı muggle’nda içinde bulunduğu muggle köyünde yaşamıyorsunuz.” Gerçekten hızlı ve sıkıntılı bir şekilde konuşmuştu. Lorraine’nin kıkırdadığını duyduğunda arkasına yaslanıp kaymak birasından bir yudum daha aldı. Lorraine ile o adama yağdıracak lanetleri yaz boyu tartışmışlardı. Keşke diyordu bazen Lorelei. Keşke büyük annesi engel olmasaydı…
| |
| | | Aaron C. Bishop Slytherin V. Sınıf
Gerçek İsim : HuB#3 Mesaj Sayısı : 52 Kayıt tarihi : 20/08/10 Yaş : 32
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Anka Kuşu
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek Cuma Ağus. 05, 2011 10:20 am | |
| - Elena hakkında:
Bayağı bekledim. Fakat artık devam etmenin zamanı geldi.
Crystal yine Aaron’un nefret ettiği bir şeyi yapmıştı. Gidip o Samuél denilen bulanık herifin yanına oturmakla, ona olan kızgınlığını iki misli daha fazlalaştırarak, Aaron’un neredeyse cinnet geçirmesine neden olabilirdi. Bunları düşünerek kafa patlatırken, yan tarafında bir soğukluk hissetti. Görevli kaymak birasını yanına getirmişti. Fakat kaymak birasını iyice yaklaştırıp koluna değdirdiğinden, Aaron soğukluğunu hissetmişti biranın. Ve bu durumun üzerine iyi gideceğini düşünerek elini birasına uzattı. Sıkıca kavrayıp, eline aldıktan sonra kaldırarak yavaşça ağzına götürdü. Dudaklarına değdiği andan itibaren içindeki yangını sona erdirmişti. Favorilerinden biriydi bu. Genç adam büyük bir arzu ile birasını yudumlarken kapı birçok kez aralanmış, içeriye Hogwarts’dan tanıdığı bir sürü büyücü ve cadı girmişti. Hepsi de aynı masaya doğru gidiyordu. Bu durumdan oldukça rahatsız olmuştu Aaron. Yanlarına gidip hadlerini bildirmek istese de, takipçiliğini ele vermek istemediğinden birasını yudumlamaya devam etti. Hem iyi geliyordu ne kadar sinirlense de bu bira ona. Bu saatlerde biranın kendisine o kadar zevk verebileceğini düşünmezdi genç adam. Gözlerini kısıp net bir şekilde görmeye çalıştı Crystal’i. Samuél denen cıvık herifin yanı sıra diğer yanında da başka bir erkek duruyordu. Buna katlanamazdı. Fakat şu anlık bulunduğu yeri korumalıydı. Onları dikkatle izlerken, konuşmaya daldıklarını görerek, kaymak birasını yudumlayıp, seslerini daha net duyabilmek için yan tabureye geçmeye karar verdi. Ayağa kalkıp sessizce yan tabureye oturduğunda onları daha net duyabiliyordu aslında. Fazla net olmasa da, aradan birkaç kelimeyi seçebiliyordu. Tatilden bahsediyorlardı. ‘Sıkıcı arkadaş konuşmalarından biri daha.’ diye düşündü genç Aaron. Bu sırada Sam’in de kaymak birasını yudumlayışını izledi. Ve sıra Crystal’e gelmişti. Tatilini anlatıyordu. Pek fazla konuştuğu söylenmese de, birkaç kelime dökülüvermişti ağzından. Gülümseyerek ona bakıyordu Aaron. Konuşması bittikten sonra önündeki kaymak birasına sarılmıştı genç bayan. Aaron biraz daha dikkatle baktığında onun Sam’in birası olduğunu fark etmişti. Cinleri tepesine çıkan genç adam, o anlık refleks ile ağzındaki birayı ileriye doğru tükürdü. Resmen bir patlamayı andırıyordu. Yan taburedekiler zarar görmüş olmalılardı ki, ona ters ters bakıyorlardı. “Seni pis sürtük, demek onunla buluşmak için geliyorsun buraya.” demişti o anda. Gözlerini ayırmadan onları izlerken, başında duran adamı fark ederek yukarıya doğru başını kaldırdı. Az önce yanlışlıkla tükürdüğü heriflerden biri olmalıydı. Gözlerini kısarak ona doğru baktı. Ve ondan gelecek tepkiyi merak ediyordu.
| |
| | | Marquéz Slorkié Karanlık Lord
Gerçek İsim : güven Mesaj Sayısı : 205 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (99/100) Patronus:
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek C.tesi Ağus. 06, 2011 10:08 pm | |
| Oldukça sessizdi barın bu saatleri. O nedenle bu kadar erken gelmişti. Akşam saatlerinde burada olmak gerçekten acı veriyordu insana. Mekân sessizdi, sadece birkaç öğrencinin muhabbeti dışında. ‘Bu çocukların tatilde olması gerekmiyor mu?’ diye söylendi yavaşça içinden. Gözlerini yeniden barmene dikti. Hala içkisini getirmemişti, ne yazık ki. Servisi oldukça kötü buluyordu Marquéz. Ona göre her şey hemen olacaktı. Söylediği anda önüne istediği içkiyi koyacaklardı. Bu kadarı büyücüler dünyasında bile fazla olsa dahi, genç adam bunu hep isterdi. Hep daha fazlasını, daha fazlasını… Tam bu sırada koluna değen soğuk viski ile irkildi. Barmen yanına bırakıp gitmişti. Oldukça güzel görünümlü bir piliçti. Gözlerini arkasına dikerek, yürürken vücudunun hareketini izliyordu Mark. Oldukça belirgin ve dolgun kalçalara sahipti. Gözlerini dikmiş bakarken yanında bir hareket hissetti. İki tabure öteki çocuk yanına doğru yaklaşmış, yanındaki tabureye oturmuştu. Oldukça temiz suratlı olan çocuğun kolyesi oldukça dikkat çekiyordu. Gözlerini kısıp dikkatlice baktığında bunun Slytherin’in simgesi bir yılan olduğunu fark etmesi uzun sürmedi. Gençliğini hatırladı. Hogsmeade tatillerinde köyün altını üstüne getirdiği zamanları. O zamandan belliydi onun böyle olacağı. Ve daha sonra lorda katılışını hatırladı. Jack’e katıldığı zamanlar henüz 17 yaşındaydı. Toy zamanlarını bu şekilde geçirirken, zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı bile. Ta ki, Jack ölene kadar. O öldükten sonra her şey anlamsız geliyordu ölüm yiyenlere. Tüm bunları düşünürken suratında bir ıslaklık hissetti. Ve aynı şekilde üzerinde de. Dışarıda olsa idi, yağmur olduğunu düşünüp aldırış etmezdi. Fakat kapalı mekânda ise hemen sağa doğru dönerek yanındaki velede baktı. Bir şeyler söyleyip duruyordu. Ve o suyun ondan geldiğine emindi. Resmen bir ölüm yiyene tükürmüştü. Buna seyirci kalamazdı. Doğrulup ayağa kalktı ve genç büyücünün yanına doğru ilerledi. Çocuk karşıdaki masalara doğru bakarken, onu fark edip kafasını yukarı kaldırmıştı. Saçma bir bakış atıyordu çocuk. Buna daha fazla dayanamayıp “Az önce ne yaptığını sanıyorsun sen? Dua et seni o an öldürmedim.” dedi çocuğa bakarak. Çocuktan gelecek cevabı beklerken tek eliyle asasını kavramıştı bile. Aslında onu öldürmesi için önünde hiçbir engel yoktu. Hele ki, lord yok iken.
| |
| | | Aaron C. Bishop Slytherin V. Sınıf
Gerçek İsim : HuB#3 Mesaj Sayısı : 52 Kayıt tarihi : 20/08/10 Yaş : 32
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Anka Kuşu
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek C.tesi Ağus. 06, 2011 10:28 pm | |
| Büyücüden gelecek olan cevabı beklerken içinde biraz korku belirmişti. Çünkü bu adam yüzünden Crystal’i göremiyordu. Ve şu an ne yaptığını bilemezdi. Acaba Sam ile yakınlaşmış mıydı? Veya diğerlerinden biri ile herhangi bir şey yapıyor muydu? Tüm bunları merak ederken adam tepesinde ona bakmayı sürdürüyordu. Kaymak birasına tekrar uzanmayı düşündü, fakat bu durumda biraz saçma olacağından yapmadı. Gözlerini adama dikerek, aptal suratının ortasındaki koca ağzından çıkan saçma kelimeleri dinledi. Kendince tehdit ediyordu Aaron’ı. Ki Aaron böyle tehditlere alışıktı. Günde onlar ile en az beş veya on kez karşılaşıyordu. Ve şundan emindi ki, bu tehditler sadece sözde kalırdı. Çünkü Aaron ile başa çıkabilecek herhangi biri daha çıkmamıştı. Gözlerini adama doğrultup kin ve nefretin birleşimi ile ona baktı. Üzerindeki eskimiş cübbemsi şeyi süzerek iğrençlik kapasitesini ikiye arttırdı. Artık gözünde onu tam olarak bir pislik olarak görüyordu. Bir ölüm yiyen olmalıydı. Evet, kesinlikle öyleydi. Fakat tüm şöhretlerine rağmen, onlara acıyordu Aaron. Bir lorda bağlı kalıp ömrünü çürütmek ha? Bu ona göre değildi. Aaron kendi yolunu çizen bir karaktere sahip olduğundan bu tarz şeyler ona saçmalığın ötesinde geliyordu. Adam ile eşit duruma gelebilmek için ayağa kalktı. Yüzleri birbirine o kadar yakındı ki, gören onları birer homo zannedebilirdi. Bu durumdan ne kadar çabuk kurtulursa, o kadar rahatlayacaktı. Gözlerini adamın gözlerine iliştirdi. Yerinde, bu kadar yakınında bir kadın olsaydı, şimdiye kadar yapışmıştı dudaklarına. Fakat bu iğrenç adamın suratına nefret ile bakıyordu. Elini cebine doğru yavaşça atarak konuşmaya başladı. “Ne yaptığımı biliyorum, seni sersem. Artık hükmünüz yok hiçbir yerde. Sıradan birisin sen de. Ve bana bulaşmanın cezasını çekeceksin. Expelliarmus!” derken asasını kaldırıp adama doğru doğrultarak büyüsünü söylemişti.
| |
| | | George Crownie Hogwarts Müdürü
Gerçek İsim : umut. Mesaj Sayısı : 1989 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32 Lakap : geo.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Mantikor
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek C.tesi Ağus. 06, 2011 10:28 pm | |
| 'Aaron C. Bishop' büyüsünü başarı ile tamamlayamadı. 'Expelliarmus' : 7/10
Rakibin kolunu sıyıran büyü karşısında Marquéz ufak bir sıyrık hissetmiştir.
Sonraki ataklarda DM'iniz Valerie Nerissa Wesley'dir.
| |
| | | Marquéz Slorkié Karanlık Lord
Gerçek İsim : güven Mesaj Sayısı : 205 Kayıt tarihi : 11/07/09 Yaş : 32
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (99/100) Patronus:
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek C.tesi Ağus. 06, 2011 10:51 pm | |
| Çocuktan gelecek cevabı beklerken, gözlerine baktığında kendi çocukluğunu hatırlamıştı yeniden. Hogwarts yıllarını. Muhteşemliğin ötesinde yıllar geçirmişti o görkemli şatoda. Yeniden geçmişi hatırlamadan önce bir kez daha gözlerini dikti çocuğa doğru. Bir şeyler söylemek için ayağa kalkmıştı çocuk. Ona doğru yaklaştığında iğrenmişti bir anda. Boyu kendisine yakındı ve suratı onun suratına yaklaştığında amacını anlamamıştı veledin. Yoksa bu da o homolardan mıydı? Bu düşüncelerden sıyrılır sıyrılmaz çocuğun söylediklerini dinlemeye başladı. Ne saçmalıyordu bu veled? Aptalca konuşmasının nedenini anlayabilmiş değildi genç Marquéz. Gözlerini velede doğrultarak ne yapacağını kestirmeye çalıştı. Kahrolası sürüngen cebine elini uzatıp asasını almaya çalışıyordu. Buna hazırlıklı olacaktı Marquéz. Ve ufaklığın attığı büyüye karşılık asasını kaldırıp karşılık verdi. Çocuğun büyüsü Marquéz’in asasına değerek oradan uzaklaştı. Küçük çaptaki bu korunma büyüsü, veledin attığı büyüyü etkisiz kılmaya yetmişti bile.Ufak bir sıyrık hissetmişti kolunda Marquéz. Ve bu onu gerçekten sinirlendirmişti.
| |
| | | Aaron C. Bishop Slytherin V. Sınıf
Gerçek İsim : HuB#3 Mesaj Sayısı : 52 Kayıt tarihi : 20/08/10 Yaş : 32
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Anka Kuşu
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek C.tesi Ağus. 06, 2011 11:02 pm | |
| Yolladığı büyü, ölüm yiyene doğru ilerlerken oldukça mutlu görünüyordu. Fakat o andan itibaren karşılaştığı manzara pek iç açıcı sayılamazdı. Adam ufak bir korunma büyüsü ile engellemişti saldırısını. Buna sinirlenmişti Aaron. Hem de oldukça fazla. Bu nedenle bir an önce kurtulmak istiyordu bu durumdan. “Hah. Bir ölüm yiyenin korunma büyüsü yaptığını ilk defa görüyorum, seni aptal.” şeklinde konuştu. Sinirlenmişti bu duruma hem de oldukça fazla. Gözlerini büyücüye doğru dikerek sıradaki büyüsünü düşündü o an. Ne kadar saçma bir düelloydu bu böyle. Ölüm yiyenin hiçbir şey yapamaması oldukça komikti. Muggleların şu YouTube dediği siteye atılmış olsa bu video, herkes gülmekten ölürdü Aaron’a göre. Tüm bu saçmalıklara son vermek üzere asasını doğrulttu. Sıradaki hamlesi oldukça basit ama etkiliydi. Pelerinini tutuşturacaktı ölüm yiyenin. Ve bununla başa çıkabilecek kadar aklı olduğunu sanmıyordu o aptalın. Asasını kaldırarak yavaşça çevirdi ve büyülü sözleri fısıldadı. “Incendio.” Yaptığı büyünün etkili olacağını umarak gidişatı izlemeyi sürdürdü.
| |
| | | Valeria Nerissa Wesley Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
Gerçek İsim : Ebru. Mesaj Sayısı : 1504 Kayıt tarihi : 13/09/09 Yaş : 30
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Beyaz Leopar
| Konu: Geri: Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek C.tesi Ağus. 06, 2011 11:07 pm | |
| Aaron C. Bishop [ 10 ]
Yaptığın büyü gayet başarılı. Asandan çıkan büyü sayesinde Marquéz'in pelerinini yakmakla kalmıyor, tüm bedenini ele geçiriyor kıvılcımlar. Bir kaç dakika sonra sönüyor, bedenini ele geçiren alevler. Böyle devam et, evlat.
100 HP.
Marquéz Slorkié
O asa eline şeker çubuğu gibi tutasın diye verilmedi, Marquéz. Bir ölümyiyene yakışır şekilde hareket et. Karşı tarafa zarar vermek için bir iki büyülü sözcük söylesen fena olmaz. Yoksa orada can vereceksin. Bedenine hasar veren kıvılcımlar canını bir hayli yakıyor.
100 - 30 = 70 HP | |
| | | | Toplu Kurgu: Meraka Yenik Düşmek | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|