''Çocuk bakıcılığı yapıyoruz...'' diye kendi kendine söyleniyordu Leo peşinden gelen yeğenleri Securis ve Ventus'la King's Cross'a girdiğinde.Sandıklarıyla birlikte onun hızlı ve uzun adımlarına çok zorlanmadan yetişebilecek yaşlara gelmişlerdi ikiside.
9 ile 10. peronların arasında ki taş duvara hiç yavaşlamadan yürüyerek daldı.Arkasından gelen çocukların titreşimlerini hissedebiliyor olması onun için dönüp, bakıp gözleriyle görmek kadar doğal ve daha güvenilirdi.Karşısında uzayıp giden büyük kırmızı Hogwarts Ekspres'ini görerek yüzünde ki ifadesiz bakışlarıyla trene yaklaştı.
Yanındakiler onun yeğenleriydiler.Leo akıllı, ağırbaşlı çocukları severdi aslında.Bir çocuk olarak değil, bir birey olarak, gelecekte gelebilecekleri yerlere uygun olarak duyduğu pek içten olmayan saygı ve kibir karışımı bir duyguydu bu aslında.Ventus'la Securis'te bir gün kardeşi ve kuzenleri gibi bu ailenin büyükleri hatta liderileri arasında ki yerlerini alacak ve çok büyük işler başaracaklardı beraber.Bu yüzden bu bakıcılık işi onu sıksa da Leo bunu geleceğe bir yatırım olarak, iş gibi görerek, yaptığı işten zevk almasını bilen idealistler gibi canını çok sıkmamaya çalıştı.
Geri dönüp önünde ki yeni yetmelerle göz göze geldikten sonra ellerini çocukların omuzlarına koyarak, ifadesiz bir yüzle, ''Bu sene de her zaman ki kadar uslu olun.Biliyorsunuz babalarınızla biz örnek öğrencilerdik.'' dedi.Yüzünde ki soğukluğa rağmen sesinde ki muzurluk (ve sıcaklık mı?) anlaşılıyordu.
Üstünde ki siyah, ve kenarlarına doğru gümüş işlemeli cüppesinin iç cebinden çıkardığı okul programının ve biletlerinin olduğu, Temmuz'un ortasında, henüz o İngiltere'ye dönmeye bile karar vermemişken, Sanguris Malikanesinin birkaç farklı bacasından içeri bırakılan yırtılıp açılmış ve yıpranmış parşömen zarfları çocuklara verdi.
''Bizi parmakla gösterirlerdi.'' diyerek, onlara, yapabildiği sayılı mimiklerden biri olarak, göz kırptı.Omuzlarına iki kere sertçe vurdu ve geçip trene bilebilmeleri için kenara çekilerek bu gençlere yol verdi.