Hiçbir ses Romana'ya bugünkü duyduğu kadar korkunç gelmemişti. Adeta kulak zarlarını tırmalayan bu melodi insanı çıldırtma derecesinde etkiliyordu. Tahammül edilemez bir ritim, korkunç notalar birleşimiydi. Sanki hayata ait değilmiş gibi.
Olması gereken de bu değil miydi zaten.. Herkesten, her şeyden farklı olmak.. Kendine özgü bir tarzla farklılığı yakalamak.. Fazlasıyla özgür olmak ruhunda vardı bu kızın. Adeta gökyüzüne aitti, kuşların neslinden geliyordu sanki.. Hiçbir güç özgürlüğünü kısıtlayamazdı.
Oysaki bugün Greffty Caddesi'nde kulaklarını kesip atan o ses tüm hareket kabiliyetini sıfırlamış, tüm organlarına sahip olmuş, en önemlisi en değerli şeyi olan özgürlüğünü kısıtlamaya bile yaklaşmıştı. Bu korkunç sesin kaynağını bulmak istediyse de ses kesildikten 5 saniye sonra kendine gelip etrafına bakındığında hiç bir ses kaynağı bulamamıştı. Ve çok ilginç bir şey daha varsa o da diğer hiç bir canlı ya da hiçbir büyücü bu sesi duymamıştı, buna emindi.
Greffty'nin tozlu gri kaldırımlarında, dizlerinin üzerine çökmüş, elleri kulaklarını kapatmak için tüm gücüyle baskı uygularken herkesin ilgisini çekmişti tabiki.. Ve tüm tehlikeleri de..
Ellerini başından çekti, sağ elini yere koyup destek alarak güçlükle yerden kalktı. Etrafına baktı korku dolu gözlerle.. Gökyüzüne dikti daha sonra okyanus derinliklerini taşıdığı gözlerini. Kafasında dolanan binlerce düşünceyle malikaneye dönmeye karar verdi.
Günlerce sesin kaynağının ne olabileceğini düşündü. Büyük Potdath Kütüphanesine gidip eski kitapları karıştırdı.. Ama tek bir kelime bile bulamadı bu olayla ilgili.
Taki 2 yıl sonra Okcarmerie ormanında daha etkili bir sesle sağır edilene kadar..