Tik...Tak...Tik...Tak.. Başının azıcık yukarısında kalan antika saatin sesini ancak boğuk bir şekilde işitebilidiği şu sıralarda bir kaç damla göz yaşının bulanıklaştırdığı görüş alanına giren tek şey beyaz ellerinin derisi ve 19.yüzyılın pek maharetli ahşap sanatçılarından birinin ellerinden çıkma ihtişamlı bir o kadarda ürkütücü masanın üzerine yayılmış kızıl saçlarıydı. Bütün gece boyunca gözüne azıcık bile uyku girmemişti kızın. Geçmişinizde çoğunlukla ustaca bastırdığınız ızdıraplar varsa bazı geceler sizi gelip böyle yakalar ve çekebildikleri kadar aşağıya çekerlerdi işte. Saatlerce volta atarak düşünmüş, korkmuş, haklı veya haksız kendini suçlamış en sonunda raflardan beceriksizce çıkardığı bir saman kağıdına en sevdiği kalemiyle birşeyler karalayacak cesareti bulabilmişti kendinde...ve titreyip kayan ellerle çarpık çurpuk harflerin oluşturduğu cümleler yazmıştı hem de saatlerce gel gelelim beceremeyeceğini anlayınca doldurduğu tüm kağıtların hazin sonu paramparça olan gövdeleriyle masanın altında duran çöpü boylamak olmuştu.Yüzleşmek ne kadar da zordu, bariz bir şekilde ömrü boyunca zordan kaçmayı adet edinmenin acılarını çekme vakti gelmişti artık.Belki çöpü kağıt parçalarıyla doldurarak fiziksel bir yüzleşmeden kurtulabiilirdi ama ne kadar çırpınırsa çırpınsın düşüncelerinden kaçamayacağınıda çok iyi biliyordu Sonrasında pes edip günün doğuşunu beklemeye başladı işte ve en acısı doğan güneşin beraberinde gelen yepyeni bir gün bile içindeki korkuyu dindirememişti. Belkide bir süre önce tanıştığı şu küçük, sevimli psikoloğu görmeliydi. Yoo yoo hayır böyle şeyleri sadece ikinizin arasında kalacak olsa bile herkese rahatça anlatamazdınız ...
Tik...Tak...Tik...Tak... Ses biraz daha netleşmişti ve hemen ardından küçük kuş dişlilerle dolu yuvasından başını çıkararak o bilindik notaları şakıdı. Vivian başını kaldırdı,saat 7. O kadar olmuşmuydu? Nihayet! Artık biricik Valentine'i uyandırsa mıydı? Evet, evet uyandırmalıydı onu hala normal bir insan için saat fazla erken sayılırdı fakat Vivian gece boyunca O nu uyandırmakla uyandırmamak arasında gidip gelmiş fakat kendi küçük sorunları yüzünden sevgili dostunu uykusuz bırakmanın hiç te adil olamayacağı sonucuna varmıştı. Ama bu düşüncelerle baş başa kalmaya daha fazla dayanamayacaktı. Kararlı bir tavırla ayağa kalktı ve tam karşısında ki boy aynasına yöneldi,bir süre öylece durup kendini görmeyen gözlerle anlamsızca seyretti daha sonra çekk gözlerinden aşağıya süzülen yaşları silerek makyajını düzeltti. Valentine'in, ağladığını görürse üzüleceğini zannediyordu -esasında sevildiğini hissetmeye dair çocukça bir umuttu bu-. Arkadaşını bir de kendi dertleriyle mi uğraştıracaktı? Hem kendi ayakları üzerinde durabilen güçlü bir genç hanım olduğunu kanıtlamaya can atarken, Valentine'in gözüne mızmız küçük bir kız gibi görünmeyi asla kendine yediremezdi. Bir resmin dokularını incelemek istiyormuşçasına gözlerini hafifçe kısarak yansımasına son birkez baktıktan sonra merdivenlere yöneldi.Daha şimdiden adımlarındaki o kararlılığı kaybetmiş, hatta ürkekleşmişti. Hala Valentine i uyandırıp uyandırmama konusunda ufak bir tereddüt yaşıyordu. ' Ya rahatsız olursa,Ya beni kovalar, başından atmaya kalkarsa... '
Kapının önüne geldiğinde ilk önce eğilerek güzeller güzeli Mara'yı kucağına aldı, daha sonra Valentine'in nasılsa uyanmayacağını bilerek kapıyı belli belirsiz tıklattı, derin bir nefes alarak içeriye girdi. Kendi odası da benzer bir düzene sahipti belki ancak Valentine'in odasına özelliklede sevimli (!) Shinigamilerine karşı hep bir hayranlık beslemişti. Parmak uçlarında nitelikli bir balerin gibi süzülerek yatağın yakınında bitiverdi, ee herşeyin bir usulü vardı değil mi? Dostunu ayak sesleri ya da hışırtılarla değil çok daha sıcak ve kibar bir metodla uyandırmayı umuyordu.Ciğerlerine derin, leylak kokulu bir nefes çekti ''Valentineee''. Ufak tefek bedeni göğsüne bastırdığı kedicikle beraber Valentine in üzerine eğilmiş,başının çevresinden sarkan kızıl saç telleri çocuğun yüzüne sürtünüp duruyordu.Kim bilir ne büyük bir kabustu onun için? Fakat O nu rahatsız edebileceği ihtimali kızın aklının ucundan bile geçmiyordu ''Valentineeee'' diye tatlı tatlı uzatarak devam etti...
Çocuğu, yüzünde çok ani mimik değişimleriyle izliyordu örneğin o tatlı tatlı kımıldanırken dudakları hafifçe sarkmıştı,gülümsediği zaman Vivian da güldü, büyük bir dertten kurtulmuş gibi hüzünlüce fakat zaferle ''Valentine...'' bakın işte fısıtlıyla mırıltı arasındaki tonlarda gezinirken yine dudakları sarkmış,hatta bu sefer bir de üzerindeki hassaslıkla gözleri hemencecik doluvermişti.Sevgili Valentine'inin tatlı sesini duymaya yumuşacık düzgün ellerini tutmaya ve tükenmek bilmeyen enerjisine öylesine ihtiyacı vardı ki...ne var ki bir türlü dile dökemiyordu. Valentine sıçrayınca,ani bir refleksle geri çekildi ilk başta tam kavrayamamıştı fakat...fakat oğlan uyanıyordu galiba! Yaşasın! Tekrar tatlı rüyalara dalıp kendisini uyanık gördüğü kabuslarla baş başa bırakacak diye ödü kopmuştu ''Günaydın'' dedi atlılar kovalıyormuşçasına hızlı hızlı, yüzü de bir anda aydınlanıvermişti, tam tamına toparlanamasa da az önceki kadar kötü görünmüyordu artık en azından Valentine in varlığının verdiği huzurla gülümsemeyi başarabiliyordu. Şu hiçte tehditkar görünmeyen çıtı pıtı, narin çocuğun yanında kendisini hiç olmadığı kadar güvende hissetmesi ilginçti değil mi? Pek çoğunuz direnilmez derecede hoş ve çekici olduğunu tereddüt etmeden kabul edebilirdiniz, fakat Cristabel in O nu neden bu denli korunaklı bulduğunu kesinlikle anlayamazdınız.