Verity Merchant Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 10 Kayıt tarihi : 19/08/11
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (94/100) Patronus:
| Konu: Greengrass, Astoria Cuma Ağus. 19, 2011 3:42 am | |
| Her şeyin bir başlangıç olduğunu, etrafındaki herkesin bir anda iyilik meleği kesildiğini düşünerek hata yapmıştı. İstediklerini elde edebiliyor olsa da bu zamana kadar böylesine bir aptallığı nasıl oluyor da içine sindirebildiğine inanamıyordu. Elle’e gelip gördüğünü söylemişti, hem de ken-di göz-le-riy-le. Buna inanmak istemese de uzun süredir yüzeye çıkmayı bekleyen kuşkularından inanmak zorunda olduğunu biliyordu. Hissettiği, sakladığı duygularının bulduğu karşılığın çöpe atılmasından doğan nefret değildi. Arch’la yaşamış oldukları kısa süreli ilişkide üçlüden geriye kalan parçayı, Audra’yı düşündüğünde onu anlayabiliyor olsa da şimdi bütün gözdeliğine rağmen artan parça olmayı hazmedemiyordu. Asla basit bir erkek uğruna en yakınındaki kişiden vazgeçebilecek birisi olmamıştı. Üstelik Audra, ona bu okulda neredeyse tek yakın kişiydi. Ve şimdi kalkıp kendisini çöpe attığını görmesini, dostu olarak baktığı kişiyi bir şekilde ayartmasını kabullenemiyordu. Parmakları arasında sinirle çevirdiği asasını kırma noktasına gelmişken deri koltuğun üzerine fırlattı. Kendisine dokunan bedenin, en yakınına dokunduğu anı kafasında canlandırmaya çalışırken lekeli bedenlerin lanetlenmesini istedi. Yine de acıma duygusunu tatmamış yapısı bile Audra’ya kıyabilmesini engelliyordu. “Lanetlenmesini istediğim tek kişi sadece sensin Archibald Ryan, sadece sen. Ve hak ettiğini bulmana rağmen içimde kabaran öfkem asla yakanı bırakmayacak!“ Gömüldüğü deri koltuklarda kustuğu nefretiyle bu sözcükleri mırıldanırken içten içe hissettiği özlemi dışarı vurmadı.
Kendisini toparladığında aldığı haberi kısmen düşünmüyordu. Bir süre Audra’yı görebileceğini sanmasa da ortada sinirini gösterebileceği bir durum yoktu. Gerilen yüz hatlarının derisine hapsettiği bütün solgunluğa rağmen tüm çekiciliği ile gülümserken duyduğunu sandığı çığlık ile yerinden sıçradı. Ne olabildiğini veya olabileceğini aklına getiremese de bu Elle’in harekete geçmesini engellemedi. Sinirinin iliklerine işlediği vakitlerde kırılmasını önlemek için koltuklardan birisine fırlattığı asasını aldıktan sonra ağır portrenin açılmasını izledi. İçerisinde hiçbir teşekkürü barındırmayan yüreği, nefreti her şeyi ile hapsetmişken Elle kendisini birçok şeye daha yakın hissediyordu. Çığlığın nereden geldiğini kestiremezken bir çığlık duyup duymadığından bile emin değildi. Karanlık koridorlarda ilerlerken asasını bacaklarına vurup kendi kendine eğlenmeye başladı. Her şeyi alaya alacağının farkına şimdi varıyor olsa da tam anlamıyla yatıştığını iddia edemezdi. Eskiden olsa bir yerlerde bir kez de kendisi olmak üzere Audra ve Arch’ı basabilmek isteyeceğini düşünürken aklına Trixie takıldı. Her zaman için onları birbirine yakıştırmış olması kendisinden çok Audra’yı lekeliyordu. Yine de tüm bu saçmalıklardan geriye başrol oyuncusunun kalmadığını anımsadığında gerilen dudaklarının oluşturduğu tezadı kendisi bile fark etmezken içinden bir anda taşan mutluluğu yakalayabildi.
Uzun süreceğini tahmin etmediği mutluluk kendisini bu ıssız koridorlarda yakalamışken Charlotte Lauther karşısına çıkan birileri olması için dua ediyor gibiydi. Mutluluğun kendisine sinirden çok zarar verdiğini fark ettiğinde bunun tadına varmış olması büyük bir mucizeydi. *Daha ilk andan itibaren.* diye düşündü. Mutlulukla karşılaştığı ilk andan itibaren altında gizlediği acıyı hissedebiliyordu. Ve genç kız bu akşam istediği şeyin çektirmek istediği acıların getirdiği mutluluk olduğunu fark etti. Beline uzanan sarı saçlarının parlaklığı karanlık gecede kendisini belli ederken, gözlerinin zehire dönen yeşili fark edilmeyecek gibi değildi. Mağrur fısıltılara doğru ilerleyen ince bedeni yalnızca açıkta kalan yerleriyle kendisini belli ediyordu. Neye ve neden olduğunu bilmese de kendisini bir şekilde hazır hissediyor oluşu sonradan katılacağı oyunlarda kendisine avantaj sağlıyordu. Elle’in çektikleri ve çektirdikleri basit bir oyundan farksızdı. Olmayı sevdiği kişiyi oynamayı iple çekiyor olsa da yalnızca bir iki haftadır baş göstermiş olduğu melekliği bir köşeye fırlatmayacaktı. İnsanlara yaklaşıp onları tanımasındaki asıl etken olan şeyi geç fark etse de kaybetmeye niyeti olduğunu kimse söylememişti. Ve bir Lauther olarak insanlara bu şekilde yaklaşmayı, daha temkinli olmayı bugün aldığı haberden sonra daha da iyi anlamıştı. “Sana bir hediye vereceğim Mr. Maksimov. Archibald öldükten sonra bu haberi bana vermiş olsan da sana bir hediye vereceğim. Bunu en az benim kadar hak ediyorsun. Yine de benim hediyem, bana sunulandan daha cezbedici olacak. “
Kafasındaki düşünceleri ıssız koridorda hiçbir giz bulunmadan ortaya döküyordu. Herhangi birisi tarafından duyulursa anlaşılması neredeyse imkansızdı. Kendisi bile tam anlamıyla ne söylediğini bilmezken Piotr Maksimov’a verebileceği hediyeleri kafasında tartmaya başladı. Belirli bir planın etrafında dönüyorlardı; ancak Elle sıradan bir hediye sunmayı planlamıyordu. Ona olan minnettarlığını gösteriş biçimi Sanglanuit Öğrencileri’nin gelmesiyle eski ihtişamını kaybeden ve tüm gözleri üzerine toplayan Hogwarts’ta fark edilmeyecekti bile. Atacağı adımlarda her zamanki dikkatini koruyacak olsa da Elle bunu sonraya bırakmaya karar verdi. Ödülün yapılan iş sonunda güveni arttırması ve devam edilebilmesi yönünden gerekli olduğunu su götürmez gerçekti. Buna rağmen sıradan bir insanın üzerinde fazla titremeyi doğru bulmuyordu. Bunu eskiden yapmış olsa dahi artık ortaya atılan güvenlerin boşa çıktığı bir dönemde basit bir insan bu kadar şeyi hak edemezdi. Yine de ortaya çıkarılan güvenin köpeklerin yemesi için atılmış küçük kırıntılar olduğunu hatırlaması kendisini rahatlattı. Nitekim köpekler bu kırıntıları rahatlıkla yemişlerdi. Her ne kadar fark etmeden yediği kırıntıları hiçe saysa da.
Karmaşaları iyiden iyiye bırakma zamanının geldiğini anladığında tok bir sesle irkildi. Sesin kalınlığı genç kızın zarif vücudunda ağır bir yük oluşturuyordu. Elinde tuttuğu asasını daha sıkı kavradı. Babetlerinin çıkardığı ince sesle yavaşça döndü. Karşılaştığı sarı gözlerin şu anda ürkütücü olmadığını kimse ileri süremezdi. Bakıldığında sarı gibi gözükse de içerisinde neredeyse bütün renkleri barındırıyor oluşu Elle’in gözlerini çocuktan kaçırmasına neden oldu. Kendisini ele geçiren ürperti bu durumda çekip gitmeyecek kadar inatçı değildi. Bir anda vücuduna doladığı ellerini serbest bırakırken ani bir hareketle asasını karnına batırdı. Aynı anda dudaklarından salınan acı ses havaya karıştı. Karşısındaki çocuğu tanımıyor olsa bunun kendisine kurulmuş bir komplo olduğunu düşünecek kadar ileri gidebilirdi. Ne de olsa bu sıralar arkasından fazlaca iş çevrilmişti ve Elle az önce yaşadığı krizin ardından bunun üzerinde düşünecek kadar paranoyaktı. Bu paranoyaklığın mantıklı bir yanının olup olmadığına bakarken etrafta birilerini yakalamak adına zehir yeşili gözlerini dolaştırdı. Karşısındaki çocuğa uzun geldiğini düşündüğü süre kendisi için bir anlam ifade etmese de gözlerinin açık olan pencereyle buluşmasıyla birlikte kafasındaki tüm olumsuz düşünceler yerini ılık bir rüzgâra bıraktı. Soğuk ve sıcağın karşılaşmasında arada kalanlardan birisi olduğunu fark ettiğinde tuhaflaşan bedeni kendisini ele veriyor gibiydi. Kasılan karnının hissettiği açlığı doyurmak istercesine dilini dışarı uzatarak havaya değdirdi. Yine de bu olmayanı ele geçirmek ve var olanı reddetmekle ilgili durumu daha fazla görmezden gelemeyecekti. Ellerini arkasında birleştirip ileri geri sallanırken yüzünde nahoş bir gülümsemeyle çocuğa baktı. Bakışlarındaki ifade genç adamı harekete geçirecek türden olmalıydı ki hızlı bir şekilde kızın anlamayacağı şeyler gevelemeye başlamıştı. Havaya kalkan kaşları aradan seçtiği sözcüklerle durumun vahimliğini anlatsa da bu pek çok şey için olduğu gibi bunun için de yeterli değildi. Korumakta olduğu sükûnetiyle çocuğun omzuna yavaşça vurduktan sonra henüz anlam vermeye başladığı olaylar üzerinde düşünerek ilerlemeye başladı.
Bu gecenin gizemini kimse tam anlamıyla keşfedemezken yabana da atamazdı. Az önce dev cüsseli çocuğun dediklerine akıl sır erdirmeye çalışırken böylesine korkaklığın nasıl olup da öyle bir cüsse de barınabildiğini düşündü. Çocuğu kendi haliyle kıyaslarken istavroz çekip mırıldandı. “Onun aciz ruhunu bağışla. Vücudunda korkudan eser olmayan güçlerin bağışlanmaması gereken işler yaptığının bilincindeyken aciz ruhları kendi benliğine yolla.” Sağ elini aşağıya doğru indirirken hissettiği huzurun sadece fırtına öncesi sessizlik olduğunun bilincindeydi. Kendisini şu durumda birisi görse onun böyle olmadığını düşüneceğini biliyordu. Yine de Audra ve Arch’ın-eskiden olsa- buna şaşırmayacağını düşündüğünde içinde bir yerlerde tuhaf bir şeylerin kıpırdandığını hissetti. Ölüm sessizliğini çığlık olarak duyuran koridorların ölüm vadisinden hiçbir farkı yoktu. Ve elbette Charlotte Elle Lauther, ölüm vadisinden geçmekte olan ikinci bir kurbandan başka bir şey değildi. İlkinin çok değer verdiği dostu olan Archibald olduğunu bir anlıkta olsa unutmaya çalıştı.
Vadide yaratmış olduğu derinliklere doğru ilerlerken hiçbir şeyin hazır olmadığı hissine kapıldı. Ne ile karşılacağını bilmiyor oluşu, sessizliği yaran fısıltılarla bozulsa da hala tam anlamıyla bir fikri yoktu. Kendi içerisinde kurduğu teorilerden bir kaçı üzerinde yoğunlaşsa da en baskın olan düşünceye bile bir çıkar yolu bulamıyordu. Kendisine haber verilmeden o şeyin gerçekleşmeyeceğini düşünüyor oluşu, şatonun gömüldüğü sessizlikle kendisini doğruluyordu. Gerçekleştirilecek olan şey bile içerisinde sessizliği barındırsa da ortamın bu kadar hareketsiz olması yanıltıcıydı. Artık karanlığa alışmış olan gözlerini arada bir pencerelerden giren ışıkla ödüllendirirken asasından ışık çıkartmaya gerek görmedi. Şu anda fark edilmek en son isteyeceği şey olsa da bir yandan ortaya çıkmak için sabırsızlanıyordu. İçerisinde kararsızlıkla birleşmiş zıtlığı barındırırken gittikçe artan seslerle olduğu yerde durakladı. Önünün duvarlar tarafından kapanmış olup, bir labirentten farksız olması görmek isteyeceği şeyleri engellese de sadece duymak için beklemeyecekti. Sağ tarafındaki duvara yaslanırken, boynunu duvarın açtığı dönemeçten hafifçe ileriye uzattı. Gözlerindeki heyecan yerini hayrete bıraktığında bir süre kıpırdayamadı.
Karşısında Audra’yı gördüğünde benliğini ele geçiren uyuşukluk bir şeyler için ilk adımı atmayı kesinlikle planlamıyordu. Kızın çoktan yatakhaneye çıktığını sanıyordu, burada karşılaşmaları tesadüften başka bir şey değildi. Maksimov’un söylediklerini anımsarken kendisini bu şekilde ele vermemesi kanısına vardı. Duyduğu tiz çığlığın, ki söylemişti hala emin değildi, Audra’nın şehvetten ileri gelen çığlıkları olmaması için dua ederken içini tarif edilemez bir huzur kapladı. Eğer elinde kullanmak istemeyeceği şeyler olsaydı Elle çoktan Audra’yı kendi meşguliyetine bırakır geri dönerdi. Yine de içinde kabaran öfkenin birleştiği huzur duyulan iniltilere şuh kahkahaların karışmasına neden oldu. Kendilerini kaptırmış genç kız ve genç erkek tarafından ilk anda fark edilmeyeceğini düşünse de çıkardığı kahkaha sesleri yeterince burada olduğunu belli ediyordu. Audra ve tanıdığını sanmadığı çocuğa yaklaşırken kendi etrafında bir tur döndü. Ardından dudaklarının davetsiz sözcüklere bekçilik etmesine izin verdi. “Beni şaşırtıyorsun sevgili dostum! Senin şu sıralarda kütüphanede Arch’la kırıştırıyor olman gerekmez miydi? Ah tabi ya, senin o dostluktan sevgiliye adım adım yaklaştırdığın kişi çoktan başka tarafları boylamış durumda. Ne dersin Aud, sence de o taraf burası gibi midir? Yani demek istediğim, sence de orada kütüphane vardır da, Archibald birileriyle kırıştırıyor mudur? Yoksa sen ona ihanet ederken onun sana ihanet etmeyeceğini mi düşünüyorsun?” Sözlerine olabildiği kadar yumuşak bir ton eklese de Audra kızın söylemek istediğini çoktan algılamıştı. Kendisine açılıp kapanmış gibi gelen ince dudakların bir şey söylemesine izin vermeden Elle bütün öfkesini kusma yolundaydı. Ve bunu asla dışa vurarak yapmayacaktı. Elle’in çift kişiliği, Audra’nın önündeki çocuğun anlamsız bakışlarıyla mercek altına alınsa da bunu umursamadı. Bir çocuğunki kadar saf ve temiz merhamet duygusuyla Audra’nın önünde küçük bir reveransla eğildi. “Seni takdir etmekten başka yapabileceğim bir şey yok dostum. İstediğim ve seninde isteyebileceğini düşündüğüm tek şey âşık olduğunu söylediğin adamın, Lukas’ın bunlardan haberdar olmaması. Ah, sakın endişelenme. Onu sana karşı kışkırtıp, kütüphanede beni öpmesini sağlamayacağım. Dostunun bu kadar aşağılık olduğunu nasıl hayal edebilirsin?”
Audra bunu asla hayal edemezdi. Ne de olsa yaşanan gerçekler kurulan veya kurulabilecek olan hayallerin saklandığı mahzenlerden çoktan dışarı salınmıştı. Her şeyin geç olduğu Tanrı tarafından bildirilirken, Archibald Ryan günahlarından dolayı lanetlenmişti. Ve şimdi lanetlenme sırası Audra’dan başkasında değildi. Elle, buna üzülmediğini asla söyleyemezdi. Fakat üzüldüyse bile, bunun dostluktan ileri gittiğini söylemesi ucuz bir yalandan farklı olamazdı. Yalan söylemeye niyeti olmadığını net bir şekilde yüzünden belli ederken, canlı vücudunun arkasına saklanmış hisler öldürülmeyi bekliyordu. Celladın Audra olmasını dilerken, en yakın dostunun bütün bunları alıp uzaklaşması için Tanrı’ya yalvardı. Geriye kalan bir Archibald Ryan yoktu ve Elle, bütün üzüntüsüne rağmen asla ağıt yakmayacaktı. Dudaklarından iki çift sözcük dökülürken Lauther yanındaki duvara yaslanıp kollarını birbirine kavuşturdu. “Artık geç.”
| |
|
Valeria Nerissa Wesley Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
Gerçek İsim : Ebru. Mesaj Sayısı : 1504 Kayıt tarihi : 13/09/09 Yaş : 30
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Beyaz Leopar
| Konu: Geri: Greengrass, Astoria Cuma Ağus. 19, 2011 7:30 pm | |
| Betimleme: 28 / 30 Paragraf Düzeni: 5 / 5 İmla Düzeni: 9 / 10 Anlatım: 38 / 40 Kurgu: 14 / 15
Puanınız, 94. Keyifli Roleplayler... ^^
| |
|