Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts |
|
| Good Girls Go Bad | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Pietra Argento Slytherin V. Sınıf
Gerçek İsim : Kardelen. Mesaj Sayısı : 150 Kayıt tarihi : 30/07/11
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Marilith
| Konu: Good Girls Go Bad Ptsi Ağus. 15, 2011 10:23 pm | |
|
Elini, burnunu tırtıklayan, lanet şeyi kovmak için savurduğunda elinin tüylü ve beklediği gibi bir sinek olmayan bir şeye çarptığını hissetti. Gözlerini şaşkınlıkla araladığında yatağın köşesinde yatan, baykuşunu gördü. Hiçbir insana göstermediği bir merhametle kavruldu ruhu o anda. Hemen doğrularak kucağına aldığı baykuşunun, boynundaki pembe kuşağı düzeltti. Bu onun ayrıcalıklı bir baykuş olduğunu gösteriyordu adeta. Kurdeleli bir kuşağın boyuna bağlanmasına hiç itirazı olmayan, kar beyazı baykuşun dişi olması da bu tercihinde etkili diye düşünüyordu Pietra. Baykuşun gözleri, yarım olarak açıktı. Pietra, yumuşak tüylerini okşayarak aklına gelen bütün özür sözcüklerini fısıldıyordu. Sesinde, hiçbir zaman bulunmayan bir pişmanlık vardı. Baykuş sonunda doğrulduğunda, Pietra’nın eline gerçekten acıtan bir şekilde gagasını batırdı; ancak Pietra bunu hak ettiğini düşündüğünden, belirgin bir tepki vermedi. Sadece acımanın verdiği duyguyla titremişti. Dudakları yukarı doğru kıvrılırken, baykuş yere doğru uçtu ve ağzında bir mektupla, geri Pietra’nın kucağına kondu. Pietra, mektubu gördüğünde gülümsemesi gerçekten samimi bir hal aldı. Mektubu hemen açtı; çünkü kimden geldiğini çok iyi biliyordu. Mektubu okumayı bitirdiğinde yanında duran baykuşu kucakladı ve tüylü başına büyük bir öpücük kondurdu. Baykuş, genç cadının elinden kurtulmaya çalışıyordu tüm gücüyle; ama bu mümkün olamıyordu.
“İŞTE BU! Bubbles, Euterpe buluşmayı onaylamış!” Baykuşu sonunda serbest bırakarak, midesindeki kelebeklerle dolabına yöneldi. Her zamanki gibi hangi kıyafeti giysem diye hummalı bir çalışmaya girişmek yerine, köşede hazır olan siyah, epeyce kısa, kot şortu ve beyaz, atletimsi bir tişörtü aldı. Üzerine birkaç saniyede giydiği kıyafetlerin altına siyah babetlerini geçirdi. Babetlerin önünde bulunan, beyaz kurdeleyi düzelterek aynanın karşısına geçmişti ki yüzündeki ifadeyi gördüğünde sarsıldı. Gözlerinin altındaki, mor halkalardan tutarak gerdirdi yüzünü. Dilini dışarı çıkararak büyük bir hayal kırıklığıyla başını salladı. Saat bir yönündeki banyoya yöneldi. Yüzünü yıkadığında, ağzını açtı ve dişlerini inceledi. Anında aynanın önündeki fırçayı alarak dişlerini köpürttü. Her şeyin hazır olduğuna kanaat getirdiğinde çantasına yöneldi ama son anda almaktan vazgeçti. Bugün için farklı planları vardı. Tişörtünün, üzerine geçirdiği, yeşilimsi deri yeleğin sihirlenmiş cebine asasını yerleştirdi. Saçları sırtına doğru savurarak odasından çıktı.
Godric’s Hallow’un güze toprağın ayağını bastığında garip bir huzur bulduğunu itiraf etmeliydi. Gryffindor’lardan hoşlanmasa da Godric Gryffindor’un zeki olduğu aşikârdı. Adımlarını hızlandırdığında nereye yöneleceğini biliyordu. Euterpe ile buraya geldiklerinde, gittikleri en sakin alana, mezarlığa gidecekti. Mezarlığın kasvetli havasında bile acayip bir huzur vardı. Mezarların arasından geçerken, tanıdığı bazı büyücülerin mezarlarında birkaç saniyeden fazla kalan mavi gözleri bir mezarın başında çökmüş olan, süklüm püklüm bir genç kızı gördüğünde, parladı. İşte kurbanı oradaydı. Uzun araştırmalar sonucunda burada bulunan birkaç koftiden biri olduğunu, öğrendiği genç kızın arkasından geçerken, başında bulunduğu mezara da bakmaktan kendini alıkoyamadı. Froydis Mundlegger… İsmi çıkarmaya çalışırken bir Hufflepufflı kadar ezik olan kızın bir şeyler mırıldandığını fark etti. Birçok kelime söylediğini işitebiliyordu ama içlerinden seçebildiği nadir kelimelerden, ölenin kardeşi olduğunu anladı. “Bir daha sana kötü davranmayacağım. Lütfen, geri dön…” Pietra kahkaha atmamak için kendini zor tutarak ilerledi. Kızın gitmesini engellemek için bir büyü yapmayı düşündü; ancak kızın gideceği fikri hiç olumlu bir ihtimal gibi görünmüyordu.
Damarlarında asil Salazar Slytherin’in kanına yakışır bir asaletle, kızın arkasında ilerleyerek, beş mezar ilerisindeki bir mezarın üzerindeki tozu asasıyla temizledi ve oturdu. Sağ bacağını sol bacağının üstüne attığında yanına yaklaşan ayak sesleriyle yana kaydı ve asasıyla oynamaya başladı. O bunları yaparken, ezik cadı hala mezara fısıldıyordu. Sanki çıkmasını bekliyormuş gibi bir hali vardı. Pietra kıkırdarken yanına oturan ve neşeli görünen Euterpe’ye gülümsedi. “Merhaba, asil yılan.” Diyerek Euterpe’ye bakmayı sürdürdü. Aynı kelimeleri ondan da duymasıyla başını ilerideki ezik kıza çevirerek, neşeyle konuşmaya başladı. Konuşmalarının duyulmamasına özen gösteriyordu. “Eğlenmeye ne dersin bebek? Planı sensiz yaptım ama... ” Asasını, önlerinde havayı silercesine kaydırdı. “Salvio Hexia.” Hayal bozan büyüsün işe yaradığına emin olduktan sonra başını Euterpe’ye çevirerek devam etti. “Şuradaki porsuğumsu eziği fark etmişsindir. Kendileri iğrenç bir kofti olmaktadır ve şu an başında ağlayarak dirilmesi için dua ettiği ölü de kardeşi… Adı… Her neyse, boş ver adını. Sanırım bu kızımız kardeşine hep kötü davrandığından dolayı pişman ama... Cezasını da vermeliyiz, değil mi?” Gözlerini devirdi ve çindeki bütün yılanlığı ortaya çıkran bir sesle “Kardeşlerimize kötü dav-ran-ma-ma-lı-yız.” Dedi. Sonunda küçük bir kıkırtı seremonisi eşliğinde tekrar ezik kıza döndü. “Melofors.” Diye fısıldar fısıldamaz, bir bal kabağının kızın kafasına girmesi bir oldu. Kız büyük bir korkuyla ayağa fırlayıp, bal kabağını kafasından attı. Etrafına gözleri korkudan açılmış bir şekilde bakmaya başladı. Pietra dudaklarını kırarak asasını boğazına bastırdı. Sonorus, diye düşünerek konuşmaya başladı. Bu büyüyle fısıltıyla konuşulduğunda, ses korkunç bir hal alıyordu. Bunu da kendisi keşfetmişti. “Kardeşim… Sen bana hep kötü davrandın… Şimdi cezasını çekeceksin…” Pietra asasız elini ağzına götürerek kıkırdamasını bastırmaya çalıştı. Ezik kız, telaşla mezarın başına diz çökmüş, af dilemeye başlamıştı. İşte bunu çok seven Pietra, Euterpe’ye bakarak devamını getirmesini bekledi.
| |
| | | Euterpe Châtillon Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 829 Kayıt tarihi : 25/07/11 Yaş : 30 Lakap : Princess of Slytherin.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (97/100) Patronus: Smilodon
| Konu: Geri: Good Girls Go Bad Ptsi Ağus. 15, 2011 11:47 pm | |
| Önünde duran porselen fincanı ince parmakları ile tuttu ve çok sıcak olmasına rağmen dudaklarına dayadı. Havanın yorgunluğu onu da ele geçirmiş gibiydi. Teyzesinin tavsiyesine uyarak bir fincan kahve içmek pek de sorun olmazdı doğrusu. Oturduğu koltuktan gözlerini dışarıya doğru, uzaklara dikti ve sadece iç çekti. Hata mı yapıyordu? Ne hatası yaptığını da bilmiyordu. Tek bildiği, içine oturan bir şeyler olmasıydı ve bu içine oturan her ne ise kendisine göre pek de hoş bir şey değildi. Her daim kahkaha atan genç kız bu sefer sessiz olmayı tercih ediyordu. Teyzesine bile somurtmuştu adeta. Fincanındaki çay da bitince yavaşça kalktı ve pencereye ilerledi. Ayaklarının dibinde dolaşan küçük tüy yumağını hissedince gülümsedi. Luna’sı her zaman ki gibi sevgi istiyordu ancak sahibinde sevginin bir gramı bile yoktu ki ona verebilsin. Bunu düşününce dudaklarını büzdü. Her şeye sahipti, istediği her şeye… Ancak küçücük bir olay yüzünden içine bir şeylerin oturması onu rahatsız ediyordu. ‘Ah haydi ama ben mutsuzsam kim beni mutlu edecektir ki?’ diye söylendi içinden. Haklı değildi aslında, onu mutlu edecek bir sürü insan vardı. Hogwarts ve Hogwarts dışında durmadan dibinde dolanan o yalaka insanlar. Düşündükçe midesi de kendisi gibi altüst oluyordu. Pencereden uzaklaşarak tahta zeminde yürümeye başladı. Yürüdü, sadece yürüdü. Ses duymak istememesine rağmen insanları sinir eden tahta gıcırtısı ona iyi geliyordu belli ki. Hal böyle olunca onunda sinir biri olmamasını bekleyemezsiniz doğrusu. Büyük, siyah çalışma masasına ulaşınca birkaç saniye bekledi. Beyaz zarf… Bunu görmemişti doğrusu. Yavaşça eline aldı ve çevirdi. Pietra ona mektup mu göndermişti? Bu iyi bir haberdi aslında. Yavaşça zarfı açtı ve düzgün el yazısını okumaya başladı. Demek Godric’s Hallow da buluşmak. Doğru ya! Birkaç gün önce cevap vermişti mektuba. Hatta geleceğini söylemişti. Şaka olmalıydı bu, şimdi mi? Gözlerini devirerek ilerledi dolaba. Bir an önce kendisine çekidüzen vermeliydi.
Godric’s Hallow’un sakin sokaklarında yürürken burayı sevdiğini hatırladı. Belki isminden dolayı nefret edebilirdi ancak burası farklıydı. Sadece farklı… Aklında hatırlayamadığı anıları canlandırmak istedi ancak bu pek de mümkün değildi. Suratını buruşturarak yanından geçen bir grup kıza soğuk bakışlarını gönderdi. Onlarında Hogwarts’lı olduğunu hissediyordu ve doğrusunu söylemek gerekirse bakışlarından esirgeyemezdi küçük grubu. Dudaklarında canlanan gülümseme ile birlikte gökyüzüne baktı. Ne olurdu ki yağmur yağsa. Güneşli havadan hep nefret etmişti ve edecekti de… Birkaç saniyedir olduğu yerde donduğunu hissedince tekrar hareketlendi. Kendisine bakan itici bakışları saymadan mezarlığa adım attı. Başını biraz yukarıya kaldırarak havayı kokladı. Toprak… İşte bunu seviyordu. Etrafı saran toprak kokusu ve rüzgarın hışırtısı. Fazla filmsel bir ortam gibiydi sanki. Bu düşüncesinin şaka olduğunu varsayarak ilerlemeye devam etti. Birkaç metre uzakta mezarlık taşına oturmuş genç cadıyı görünce her zaman ki havasına büründü. O bir prensesti ve her şeyin farkındaydı. Başı dik bir şekilde ilerlerken sonunda arkadaşı ona dönmüştü. ‘‘Merhaba, tıstıs’’ dudağının kenarı yukarıya kalkarken kaşı da havadaydı. Etra, kafasını karşı tarafa çekince ne olduğunu anlamıştı. Küçük bir porsuk… Her halinden belli ediyordu kendini. Aslında ona dokunmayabilirdi, eski bir dostunun hatırına ancak bu imkansız gibiydi. Duyduklarından sonra fikri üç yüz atmış derece dönmüştü sanki. “Şuradaki porsuğumsu eziği fark etmişsindir. Kendileri iğrenç bir kofti olmaktadır ve şu an başında ağlayarak dirilmesi için dua ettiği ölü de kardeşi… Adı… Her neyse, boş ver adını. Sanırım bu kızımız kardeşine hep kötü davrandığından dolayı pişman ama... Cezasını da vermeliyiz, değil mi?” Gözlerini devirdi kızın cümlesi üstüne. Ne yani Etra savaştan falan mı çıkmıştı? Bakışlarını tekrar dostuna dikerken sessiz kalmayı tercih ediyordu. Her şeye cevap vermek ona göre değildi. Olmamalıydı da. Konuşması gerektiği zaman konuşur, susması gerektiği zaman ise susardı. Sağ eli ile önüne gelen saçlarını çekerken bir yandan da yanındaki cadıyı izliyordu. “Melofors.” Kızcağızın başına balkabağı geçmişti bile. Ancak Eu bundan pek de hoşnut değildi. Asasını değersiz bir nesneymiş gibi salladı ve cadının sıradaki büyüsüne bekledi. ‘Elini çabuk tut Pietra!’ diye de içinden geçirmeden edemiyordu.
Havada rüzgar ile yankılanan dehşet sesi duyunca bu sefer gülmüştü. ‘‘Sonunda Pietra! Bir şeyleri başarabildiğini görmek güzel.’’ Arkadaşına göz ucu ile bakarken ayaklarını hareket ettirdi. Hufflepuff’lı kıza ilerlerken gökyüzüne yayılan toprak havasını içine çekerek konuşmaya başladı. ‘‘Ah tatlım, arkadaşım sana iyi davrandı sevinmelisin. Büyük ihtimalle yüzüne tanıdık gelen bu simaya hatırlayamadın. Ama üzülme, artık her anında olacağım.’’ Zavallı kız… Fazla korkmuşa benziyordu. Korkmalıydı da zaten, prenses karşısında dururken sessizce düşündü. ‘Yüzüme bakmaya cesaretin bile yok, seni lanet porsuk!’ Dudaklarından çıkan sözleri bağırmak yerine cezp edici bir şekilde mırıldanıyordu. ‘‘Mobilicorpus.’’ Kurbanı yavaşça havaya yükselirken asasını sımsıkı tutuyordu. Arkasındaki kızın konuşmalarını yok sayarak tıslamaya başladı. ‘‘Ben konuşurken yüzüme bakmalısın masum ancak bencil porsuk. Prensesine karşı saygılı ol!’’ Asasını hızla indirirken kızın yere düşmesine dikkat bile etmemişti. Bir metre yükseklikten düşse de bir şey olmazdı zaten. Bu sefer merhametli günündeydi prenses… | |
| | | Pietra Argento Slytherin V. Sınıf
Gerçek İsim : Kardelen. Mesaj Sayısı : 150 Kayıt tarihi : 30/07/11
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Marilith
| Konu: Geri: Good Girls Go Bad Salı Ağus. 16, 2011 2:36 am | |
|
Euterpe’nin yürüyüp kıza yaklaşmasını izlerken, onun hayal bozan büyüsüyle saklanmayacak kadar ‘asil’ olduğunu hatırladı. Dudaklarındaki gülümseme silinmeye yüz tutmuştu ki Euterpe’nin, bir yılana yakışır şekilde başlayan konuşmasıyla tekrar belirginleşti. Ezik koftinin bedeni havalanırken, Hufflepufflılara Kofti demesinden dolayı duyduğu haz duygusunu, iliklerine kadar hissediyordu. Koftiler büyü yapamayan mahlûkatlardı aslına; ancak Pietra’ya göre, Hufflepuffların hepsi kofti, sayılabilecek kadar yeteneksizdi. Belki Pieretta biraz iyi, diye geçirdi içinden. Kızın bedeninin toprağa çarpmasıyla, etrafında oluşan toz bulutu, kızın ilk ifadelerini saklamıştı. Asasını, zarif bir hareketle toz bulutuna doğru kaldırdı ve hafifçe salladı. Toz bulutu, cisimlenen biri gibi bir an da yok olmuştu. Pietra gülerek Prensesin yanına giderken düşüncelerine hâkim olamıyordu. Bu sırada da istemeden yavaşlıyordu.
Euterpe, daha seçmen şapkanın altına girmeden tanışmışlardı. Orada, dördüzlerin üçü bir tarafta, Pietra bir taraftaydı ve yanına gelen Euterpe, onu takmıyordu. Dudakları, Hufflepuff binasına giden bir kıza bakarken, tiksintiyle kıvrılmıştı ve ardından Pietra can alıcı kelimeleri söylemişti. “Kesinlikle bir yılansın, tebrik ederim…” Aslında neden tebrik ettiğini kendisi de pek bilmese de o andan itibaren hep konuşmaya başlamışlardı. Pietra ise seçmen şapka kendisini binasına koyna dek, ailesinin iyilik meleği unvanlarını alacak kadar aptal iyiler olduklarını söylememişti; çünkü biliyordu ki eğer söylerse kendisinin asla, Asil Salazar’ın çocuğu olamayacağını anlayacağından onunla konuşmazdı. Argento ailesi, haliyle Châtillon ailesinden önce seçiliyordu e Pietra dördüzlerin en sonuncusuydu. Benito, Slytherin’e gittiğinde ağzının açık kaldığını fark etmemişti bile. Bugüne kadar Argento ailesinin hiçbir üyesi, onlarda ki anlamıyla ‘Alçak Salazar’ın çocukları’ olmamıştı. Pietra ise bu konuya başka türlü bakıyordu. Salazar Slytherin’in haklı olduğunu düşünmese de onun asilliğine hayrandı. Sıra kendine geldiğinde, kardeşlerinin hepsinin Slytherin’de olmasının verdiği mutlulukla şapkanın altına oturmuştu. Şapka ise hiçbir şey söylemeden ‘Imm’ demişti, uzun süre. Pietra sinirlenmeye başladığında, tam o sırada konuşmaya başlamıştı şapka. Kulaklarına dolan tek kelime Slytherin olmuştu. Sonrasında kopan alkış tufanında kaybolmuştu. Euterpe’de ardından masada yanına gelmişti ki o zamandan anlamıştı Pietra; Slytherin prensesi geliyordu.
Aslında, genç cadının kendisine böyle hitap etmesini sevse de bazen sinir olduğu da oluyordu; ancak asla kopamadığı tek dostunun bu özelliğini bile seviyordu. Birden kafasında bir soru belirdi. Gerçekten tek dostu mu vardı? İçindeki bir yer hemen cevap verdi tatlılıkla; Cornelia’yı unutuyorsun. Evet, Cornelia… Aslında o kadar sert ve soğuk duran cadı, o kadar duygusaldı ki… Pietra ilk onu anlamasa da, tek bir gece kendini teslim ettiği masum ruhuyla yanına gitmiş ve arkadaş olmuşlardı, nasıl olduysa. Artık düşüncelerinden çıkmanın zamanının geldiğini fısıldayan yılanımsı sesiyle uyandı ve adımlarını hızlandırdı. İki adım sonra, kızla eğlenmekte olan Euterpe’nin yanına gelmişti bile. Ne yapacağını düşünüyordu. Kardeşini inferiuslardan birine çevirebilseydi keşke… Bir an aklın dolan bu düşünceyle, kendisinden tiksindi. Her ne kadar, Salazar Slytherin’in asil çocuğu olsa da, onun yolundan giden rahmetli Karanlık Lord’dan ve Irene’den nefret ediyordu. Neden bilinmez ama kendilerini belirgin bir şey sanmaları hoşuna gitmiyordu. Belki, Euterpe ile Karanlık Lady’ler olurlardı, kim bilir? (zuhaha)
Genç ve epey ezik olan cadı yerden doğrulmaya çalıştığında ne yapması gerektiğini biliyordu. “SİZİ İĞRENÇ YILANLAR.” Eziğin söylediği kelimelerle yapmak istediği büyüden vazgeçti. “O kokuşmuş ağzın TEMİZLENMELİ! Aklapakla!” Kız, ağzından köpükler saçmaya başladığında titremeye başladı. Kusmak istiyormuş gibi bir hali vardı. Pietra, kızın ağzından yere dökülen köpükleri izledi kısa bir süre. Asasını hafifçe kıvırarak buna son verdiğinde, hiç vakit kaybetmeden devam etti. “Anteoculatia!” Sesi, yüksek çıkmıştı. Bu büyüyü bir kitapta okumuş ancak denememişti. Gerçekten de saçları boynuza dönüştürüyor muydu, görmek istiyordu. Kızın saçları, aniden dikleşip biri çimento dökmüş gibi iki boynuz halini aldığında kahkahasını artık tutamamıştı. Kız azıyla inleyip ellerini saçlarının yerinde olan boynuzlara götürdü. Asasını eline alarak, bildiği büyüleri söylemeye başladı. Bunun üzerine, “Expelliarmus…” diye fısıldadı Pietra. Asa elinden uçup Pietra’nın yanına düştüğünde, kız gözlerini açmış. Düzeltmesi için yalvarmaya başlamıştı. Pietra büyük bir iç çekişle, asasını salladı; ancak boynuzlar yerinde kaldı ve kızın sesi kayboldu. Şimdi sadece dudakları oynuyordu. Kısa sürede sesinin gittiğini anlayan eziğin ağlamasına ramak kalmıştı. Boynunu sağa yatıran Pietra ise bundan zevk aldığını, her hücresinden bağırarak söylüyordu. Başını hafifçe Euterpe’ye çevirerek “Karşı büyüyü biliyor musun Prenses? Bu kıza yardım etmeliyiz…” dedi büyük bir alaycılıkla. Dudaklarını büzerek kıza baktı. Gözlerindeki acıma duygusunu saklayamıyordu. “Belki Finite İncantatem büyüsünü denemeliyiz. Ah, doğruya lanetten hemen sonra kullanılmalıydı, yoksa işe yaramaz… Imm… Belki de… Corpus Medicor’u denersek düzelir… Sen denemek ister misin Euterpe?”
| |
| | | Euterpe Châtillon Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 829 Kayıt tarihi : 25/07/11 Yaş : 30 Lakap : Princess of Slytherin.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (97/100) Patronus: Smilodon
| Konu: Geri: Good Girls Go Bad Çarş. Ağus. 17, 2011 10:50 pm | |
| Kız iyice mahvolmuş durumdaydı. Prensesin yüzünde yayılan gülümseme fazlasıyla bunu belli ediyordu. Bir anlığına gözlerini kıstı ve düşündü. Aslında eziklerle uğraşmayı sevmiyordu. Ezikler… Ona ne kazandırabilirlerdi ki? Kısacası; hiçbir şey… Ancak güçlü düşmanlar ona her zaman bir şey katıyordu. Deneyim, farklı düello şekilleri. Böyle olması gerekiyordu çünkü. Bir an prensesliği iyi taşıyamadığını düşündü. Arkadaşının savurduğu anlamsız büyülere bile karşılık vermedi. Sağ eli ile saçlarını karıştırırken derin bir nefes aldı. Hata yapıyordu belki de, her konuda yaptığı hatalar gibi bu da öyleydi. Temiz toprak kokusu burnuna dolarken etrafa baktı. Prenses bir mezarlık da küçük bir porsuğu eziyordu. Bu durumlara mı düşmüştü? “Karşı büyüyü biliyor musun Prenses? Bu kıza yardım etmeliyiz…” Sinirli bakışlarını cadı arkadaşına çevirince soluduğu havayı öfkeyle dışarıya verdi. Sakin olacaktı. Yavaşça ayağa kalktı ve bir leoparın avına yaklaşır gibi porsuk kıza yaklaştı. Asasını ona doğrultarak kelimeleri fısıldadı. ‘‘Corpus Medicor.’’ Melodik sesi ile yankılanan büyülü kelimeler birden kızın etrafını çevrelemiş gibiydi. Lanet düzeldikçe kızda gülümsüyordu. Bu işe başlamamış olmayı diledi. Çünkü her yerde duyulacağını adı gibi biliyordu. Duraksamadan adımlarını ilerletti. Porsuğun üzerine üzerine gittiğinin de farkındaydı. Biraz korkutma ile bu dedikoduyu engelleyebileceğini düşündü. Keşke bunu Pietra’ya uymadan önce düşünseydi.
Adımları yavaşladı ve kızın ona korku dolu gözlerle bakmasına izin verdi. Asasını ucunu sert bir şekilde kızın yanağına dayadı. ‘‘Küçük porsuk, seninle anlaşma yapacağız.’’ Dudaklarını büzerken adeta küçük yaramaz bir çocuk gibi görünüyordu prenses. Yüzüne çarpan rüzgar sayesinde uzun karamel bukleleri havada uçuşurken dalgalanıyordu. Gözlerindeki ışık ise her anında bir şeyler düşündüğü ve sinsi fikirlerinin hiç durmadığını belli ediyordu. Masum, çekici ve güzel görüntüsünün altında bir şeytan yattığını kimse bilmiyordu. Dişi yılan bu düşünceleri üzerine gülümsemesini arttırdı ve asasını kızın boynuna daha da bastırdı. Genç porsuğun saçları kısacık ve sarıydı. Gözlerindeki mavi ışık hayatındaki umutlarını da söndürmüş gibiydi. Umut… Yıllar önce kaybetmişti bu duyguyu Eu. Kolay değildi elbette yalnız kalmak. Ailesiz büyümek. Tek ihtiyacı şefkatti bunu da ancak teyzesinde bulabilmişti. Belki de bu yüzden sinirli ve kibirliydi. ‘‘Bu olayı okulda duyarsam senin canını yakarım güzelim.’’ Prenses hızla arkasını döndü ve arkadaşının omzuna kolunu attı. ‘‘Unutma, sana merhametli davrandık. Şuan buradan o boynuzlarla çıkabilirdin tatlım ya da onu porsuğa çevirirdik. Güzel fikir aslında ama her neyse…’’ Dudaklarını büzerken gözleri ile gökyüzünü seyrediyordu. Yağmur yağmasını isterken gözlerini tekrar porsuğa dikti. İki yılan ve bir porsuk… Genç cadıyı fazla korkutmuşlardı sanki.
- Spoiler:
[size=10]Mahvettim kusura bakma kuzu ya.
| |
| | | Pietra Argento Slytherin V. Sınıf
Gerçek İsim : Kardelen. Mesaj Sayısı : 150 Kayıt tarihi : 30/07/11
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Marilith
| Konu: Geri: Good Girls Go Bad Perş. Ağus. 18, 2011 3:12 am | |
|
Euterpe, genç cadıya yaklaşıp asasını salladığında kızın kısa, sarı saçları yerlerine gelmişti. Pietra, çarpık gülümsemesiyle, genç yılanı izliyordu. Bir porsuğu ezmekten mutluluk duymadığı her halinden belli oluyordu prensesin; ama Pietra’nın eğlenmek için mezardakilerle uğraşacak hali yoktu ya? Yanlarına gelen isterse, Salazar’ın değerli çocuklarından olsun, gene bunları yapacaktı. Asasını, ceketinin iç cebine koyarken prenses, cadıyı tehdit ediyordu. Cadının korkusu, şeffaf mavi gözlerinden net bir şekilde okunuyordu. Bir eli, kardeşinin mezar taşındaydı. Acaba, kendisi de dördüzlerden biri ölse böyle davranır mıydı? Hayır tabiî ki… Yo, evet. Buna karar vermesi, muggleların akıllanması gibi bir şeydi. Aslında Salazar’a yakışmayacak bir şekilde mugglelarla ilgiliydi. Onların kitaplarını veya oyunlarını severdi. Ne kadar sıradan olsa da, sadece bunların zekice olduğunu düşünürdü. En son bir muggle kitabı alarak okuduğunda çok etkilenmişti. Tabiî ki bunu dördüzlerden gizli yapmıştı; çünkü biliyordu ki eğer gizli yapmasaydı, Hogwarts’ın koridorlarında, neredeyse ışıktan bile fazla hızda yayılan dedikoduların ana kaynağı olurdu; Pietra Argento, şu prensesin arkadaşı, hani Salazar Slytherinle övünen kız, muggle kitabı mı okuyormuş? İnanamıyorum!
O durumda zindanların, yılların yorgunluğunu üzerinden atmak istercesine dışarıya verdiği iğrenç kokudan ve nemli havasından asla çıkamazdı. Muggle kitabı okuduğunu bir tek, her şeyini bilen Euterpe biliyordu ki bu gayet normaldi. Pietra’nın günlüğünü okumuştu. Zaten okumasaydı da söyleyecekti genç cadı. İlk tepkisi yağa fırlayıp, tiksinmiş gibi bir yüz ifadesi takınarak, ona kızması olmuştu. İlk ve tek kavgaları da işte tam o zaman yaşanmıştı. Yan yataklarda yatmanın verdiği dezavantajla, çok da uzaklaşamıyorlardı. Ertesi gün olanları unutmuşlar ve kahvaltıda, aptal bir Slytherini paralamışlardı bile. Cadıyı düşünceleri arasında yaptığı seyahatten çekip çıkaran, Euterpe’nin omzuna attığı kolu oldu. Dudaklarında, devam etmeyen gülümsemesini hemen yerleştirdi tekrar, her zaman ki gibi zorlanmamıştı bunu yaparken. Nedense sadece babasının karşısında bunu zorla yapıyordu. Genç cadının, eziği porsuğa çevirme fikri gayet mantıklıydı; ancak kızı göndermenin vaktinin geldiğini hissediyordu. Ceketinin iç cebine soktuğu asasını tekrar eline aldığında mavi gözlerinde, kibir ve aşağılamadan başka bir şeye rastlamak imkânsızdı.
“Porsuğum… Canımın içi… Kardeşini yalnız bırak artık- Hadi, hadi gitme vakti!” Kız ona boş gözlerle baktığında elini kış kış yapar gibi salladı. Kız gözlerinden yaşların dökülmesine engel olamayarak ayağa kalktı. Kalkarken yılanların, mırıltılarını anlayacak kadar yakında olmadığını düşünüp “Sizi iğrenç Slytherinler… O güzel Mugglelarda bile daha fazla asalet vardır…” Pietra duymamış gibi yaptığında, Euterpe’nin de öyle yaptığını hissediyordu. Kız daha birkaç adım uzaklaşmıştı ki Pietra asasını kıza doğrultup, nazikçe salladı. Kızın giydiği paçavranın üzerine, fosforlu bir yeşille şu kelimeler yazılmıştı; Made in Ezikistan! Paçavraların üzerine yazılan harflerin, kızın kirli olduğu belli olan tenine de işlediğini biliyordu. Şimdi, çıkarmak için aylarca uğraşması gerekecekti.
Pietra’nın tiz kahkahası etraflarını sararken Euterpe’nin de ona katıldığını görmek, mutluluk vericiydi. Pietra’nın bunu yapmakta ki amacı neydi, kimse bilemezdi ama eğlendiği gerçeğini de saklayamazdı. Ezik olabilirdi ama Salazar’ın çocuklarının gücünü sokmalıydı o ceviz büyüklüğündeki beynine. Euterpe’nin ise prenseslik unvanına göre bir eziği ezmek yakışık olmazdı; ama bunu kim öğrenebilirdi. Ah, tabii kızın kardeşi hariç… İstem dışı olarak ikinci ve küçük kahkahasıyla hemen yanlarındaki bir mezara oturdu. Euterpe’de yanına oturduğunda nedense gülümsemediğini fark etti. Derin mi derin bir iç çekerek konuşmaya başladı. “Biliyorum, biliyorum. Bir prensese bunun yakışmadığını düşünüyorsun; ama şu tarafından bak, biraz eğlence kattık hayatın monotonluğuna. Ezikler bile ezilmeli!” Küçük bir kıkırdamanın ardından asasını toprağa doğru sallamaya başladı yavaş hareketlerle. Toprakça kusursuz bir yılan resmi kazınırken, dudaklarını kibrin esir aldığı bir gülümseme kaplıyordu. | |
| | | Euterpe Châtillon Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 829 Kayıt tarihi : 25/07/11 Yaş : 30 Lakap : Princess of Slytherin.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (97/100) Patronus: Smilodon
| Konu: Geri: Good Girls Go Bad C.tesi Ağus. 20, 2011 7:48 am | |
| Prenses, arkadaşının sözlerine gülmüştü. Komik olduğu bir gerçekti ve kendini engelleyememişti. Ancak bundan hemen sıyrılarak ciddi bir tavır aldı. Gülmek her zaman mükemmel olmuyordu, ona fazlasıyla yakışsa bile. “Sizi iğrenç Slytherinler… O güzel Mugglelarda bile daha fazla asalet vardır…” Kız duymazlıktan gelerek arkadaşına döndü. Bu kızı gerçekten seviyordu aslında belli etmese bile. Fakat cin fikirleri olmasa burada olmazlardı. Yaptıklarının her ne kadar kendisine uymadığını düşünse de dişi yılanı sayesinde bir lanet günü daha geride bırakıyorlardı. Buda Hogwarts’ın açılış gününün yaklaştığı anlamına geliyordu. İşte büyük gün buydu. O bunları düşünürken Etra’da yerinde duramamıştı. Asasını hafifçe kıza doğru salladı. Euterpe onun ne yaptığını görünce şaşkınla gözleri büyüdü. Şaka gibiydi. Bu kızın zekasına gerçekten de hayrandı. Arkadaşının omzuna hızla vurdu ve kelimeyi birkaç kere daha okudu. ‘Made in Ezikistan!’ Gerçekten ezik porsuk bunu hak etmişti. Bir kahkaha atarak Etra’ya eşlik etti. Gerçekten gülmeyi özlemişti. Birkaç aydır eğlencesi yoktu. Francois hariç. Onunla gittiği partiyi hatırlayınca gözlerini devirdi ancak yinede bu kadar eğlenceli değildi. Etra’nın farklı bir havası vardı. Bunu her kişi görebilirdi. Koyu sarı olan saçları, parlayan zümrüt rengi gözleri… Kendisi kadar güzel bir kızdı. Ancak bu abartılacak kadar değildi. Mesela Euterpe kimseye pas vermezdi ancak Etra öyle değildi. Zaten bu genç cadının pek de umurunda değildi. Aşk denen şey onu ilgilendirmiyordu. Annesi gibi olmayacaktı. Bu iğrenç düşünce ile dudaklarını bükerek gözlerini devirdi. Eu, yakın dostunun yanına oturduğunu görünce gülümsedi. “Biliyorum, biliyorum. Bir prensese bunun yakışmadığını düşünüyorsun; ama şu tarafından bak, biraz eğlence kattık hayatın monotonluğuna. Ezikler bile ezilmeli!” Genç cadının cümlesi üzerine küçük bir kahkaha attı. Haklıydı, haksız olması imkansız gibi bir şeydi çünkü. Ezikler, ezilmek için vardı ve onları ezmek de bu iki dişi yılan gibilere düşmekteydi. Ama ne olursa olsun prenses içindeki duyguyu bastıramıyordu. Daha yükseklerdeydi gözü… Herkesi etkileyerek bunu başarmak istiyordu. ‘‘Ah biliyorum, biliyorum. Sadece bugünlerde iyi değilim dişi yılanım.’’ Yavaşça kafasını çevirdi ve içi burulmuş gibi arkadaşına baktı. Gerçekten de iyi değildi. Geçirdiği dört yılın mutluluğunu hissedemiyordu çünkü içindeki ses bir şeylerin değişeceğini söylüyordu. Bir şeyler… Dudaklarından ya da aklından çıkmayan bu kelimenin ne olduğunu bile bilmiyordu. Hayat böyleydi işte. Dün iyiyken bugün kötü olursunuz. İçinizdeki duygular yavaş yavaş kendinizi ele verirdi. Bu yüzden duygusuz olmak istiyordu. Duygusuz olmak için karanlığı tutuyordu. Karanlık… Tüylerini diken diken eden bu kelimenin şimdi onu gülümsetmesi garipti. Taraf seçimi yüzünden çoğu seçimlerinden vazgeçmişti oda. Müzik gibi… Hayatını adadığı o dokunulamayan his. Düşünmek bile ona huzur verirken, neden ulaşamıyordu ki. Ailesi. Zaten hayatlarını yönlendiren onlar değil miydi? Kurtalmak istiyordu sadece, prenses falan da olmak istemiyordu. Sakince gözlerini kapatıp beklemeye başladı. Duyduğu ses ile acısının dinmeye başladığını hissetti. Yüzüne düşen yağmur damlası içindeki hiç hissetmediği bir duygunun filizlenmesine yardımcı olurken gökyüzüyle birlikte hissettiklerinin aynı olabileceğini düşündü. | |
| | | | Good Girls Go Bad | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|