Savannah Basilevsky The Harlequin Sahibesi
Gerçek İsim : Gizem. Mesaj Sayısı : 123 Kayıt tarihi : 23/08/10
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus:
| Konu: Tutkunun İzleri. Salı Ağus. 09, 2011 6:25 am | |
| &Online. &Felix Maurice - Savannah Basilevsky. &Etkisini asla kaybetmeyen bir bağımlılık gibi; tutku. | |
|
Felix Maurice İksir Profesörü
Gerçek İsim : Kardelen. Mesaj Sayısı : 149 Kayıt tarihi : 29/07/11
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Sinek
| Konu: Geri: Tutkunun İzleri. Salı Ağus. 09, 2011 6:36 am | |
|
İnsanların dikkatini çekmemek için büyük bir çaba vermesi gerekmiyordu. Onu gördüklerinden bile şüpheliydi Felix. Epey yol gelmemişti bu sinek halde aslında. Uç uç tozuyla geldiği dükkânda onu gerçekten tuhaf karşılamışlardı. Ne büyük bir şanstır ki bir muggle dükkânına düşmüştü. Mugglelar ona şaşkınlıkla bakarken yapabileceği tek açıklamayı yapıp Noel babacılık oynadığını söylemişti. Herkes deli olduğunu düşünüp ona değişik bir şekilde bakmaya başladığında üstünü çırpıp sokağa çıkmıştı. Şans o ya nerede olduğunu bilmiyordu. Uç uç tozunun en kötü yönü buydu. Yanlış bir şey söylersen hop bambaşka bir yerde beliriyordun. Çıktığı dükkâna geri girdiğinde buranın bir kitapçı olduğunu yeni fark etmesinden duyduğu utanç kaplamıştı ruhunu. Şömineye tekrar giderken görünmemeye özen gösteriyordu. Şu an içinden tanrıya şükretmesinin tek bir nedeni vardı o da şöminenin gözden ırak olmasıydı. İçine girerken, adını doğru söylediğine emin olarak “The Harlequin.” Dedi fısıldar gibi ama yüksek bir sesle. Kendini dev bir tıpa açılmış da aşağıya çekiliyormuş gibi hissetti. Kulaklarında sağır edici bir gürleme duydu ve anında dirseklerini vücuduna yapıştırıp, gözlerini kapattı. Gittiğini anlarken dudakları kıvrıldı. İşte gelmişti. Tam şömineye düşecekken animagus formunda havalandı ve insan gözünün göremeyeceği bir hızla eski formuna büründü. Üzerini çırparken etrafa bakındı. Burası arka taraf olmalı, diye düşünerek önündeki kapıdan çıktı; ancak adımlarını sağda ve beş adımlık mesafede olan merdivene yönlendirmesi gerektiğini fark etti. Merdivenleri, kontrolsüz bir şekilde, hızla indi. Masaların dolu olduğunu görüyordu. Birkaç çift göz ona odaklanmıştı. Ona bakanların genç kızlar olduğunu gördüğünde, Kesinlikle yakışıklıyım, dedi kibirle kendi kendine, Gülümsemesi daha çok yayıldı dudaklarına. Bir masada pasta servisi yapmakta olan cadıyı gördüğünde, çehresini fetheden ifadenin çapkınlık olduğunu biliyordu. Masalardan en köşedekine oturarak yutkundu. Sürekli takıldığı yer haline gelen bu pastanede epey kilo aldığını da hissediyordu. Ara sıra baktığı genç cadı, pastaların durduğu tezgâha yaklaşırken ona bakarak gülümsedi. Felix’in gözleri şaşkınlıktan açıldı ve o sırada olan oldu. Karşısında gülümseyerek ne almak istediğini soran kadına baktı ve sesine alaycılığını yerleştirerek “Burada ki en tatlı şeyi diliyordum ki… Sizin gelmeniz dileğimin kabul olduğunu gösteriyor.” diyerek cevap verdi, ardından çarpık gülümsemesiyle sözlerini tamamladı. “Oturmaz mıydınız?” diye eklediğinde genç kadının gülümsediğini görmek, onu da gülümsetti.
| |
|
Savannah Basilevsky The Harlequin Sahibesi
Gerçek İsim : Gizem. Mesaj Sayısı : 123 Kayıt tarihi : 23/08/10
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus:
| Konu: Geri: Tutkunun İzleri. Salı Ağus. 09, 2011 7:11 am | |
| Üzerindeki kırgınlığın sebebini bir çok şeye bağlayabilirdi aslında; birkaç gündür geçirdiği uykusuz gecelerin tek desteği kahveden başka midesine bir şeyler sokmaması olabilirdi mesela, ya da içinde ölüm sessizliği yaşanan evde Clementyne'in ruh gibi varlığını sezdiği hâlde ağzını açmaması gerekmesi onu bitâp düşürmüştü. Ne olursa olsun onunla ettiği kavganın kendisine yaramadığının farkındaydı. Uykusuzluktan şişen gözlerini kapatmak için makyaj denen mucizenin sihrini boya küpüne dönmemeye çalışarak elinden geldiğinde kullanmıştı şimdi. Lâkin kapatıcı ve vazgeçilmez parlatıcısı dışında yüzünde bir şeyler olduğunu söylenemezdi. Uzun zaman sonra işe giderken ilk kez babet geçirmişti ayağına, üzerine geçirdiği siyah, dümdüz bir elbise matem havasını yoğunlaştırmaktan geri kalmıyordu. Aksiymiş gibi bir de dalgınlıkla anahtarlarını unuttuğunu fark etti. Pek nadir yaptığı bir şey olan iş yerine cisimlenmek genellikle müşterilerin ne zaman geldiğini merak edişlerini açıklayamamaktan olacaktı. Ancak saat fazlasıyla erkendi, orada Luxa'dan başkasını bulacağını sanmıyordu. Ve umduğu gibi de oldu, ablasının nerede olduğunu sorunca işi olduğundan bugün burada bulunmayacağı haberini aldı. Luxa'yı aracı olarak kullanmak da neyin nesiydi? Tamam, Clem'e bağırmış ve fazla yüklenmiş olabilirdi ama haksızlığını kabul edecek de değildi. Karşısındaki cadının bitkinliğine nasıl bir tepki vereceğini beklemeden âşina olduğu basamakları tırmandı sessizce. Kafasını oyalayacak bir şeylere ihtiyacı vardı, ateş viskisi? Bu saatte başvurulacak ilk yöntem olmayacağını bilse de günlük kahve limitini sabaha karşı doldurmuştu. kadehine birkaç yudumdan fazla olmayacak kadar sıvı boşaltıp damarlarında gezinmesini ve bilindik yakıcı hissini vermesini bekledi. Birkaç yıl öncesini hatırlatıyorlardı bu tür şeyler ona; vazgeçilemezler kapanına tıkılmış, yiyecek bulduğu her yere atlayan aciz bir fare gibi yaşayışı... Clementyne onu bu yaşamdan çekip çıkarmışken nasıl olur da ona böyle kötü davranabilirdi, bilmiyordu. Kişiliğinde dolanan bir şeydi bu.
Ahh, kendini daha fazla düşüncelere hapsedemezdi. Giderek mugglelar ile dolmaya başlayan masalarına göz gezdirirken garsonları olan cadının tek başına her şeye yetişme çırpınışı çarptı gözüne. Doğru, diğer garson bu gün izinliydi ve Clem'in yokluğunda kasa da Lux'a kalıyordu. Merhametin alışık gelmeyen ortaya çıkışından çok kafasını oyalayabilecek bir şeyler bulabilmesine sevinmişti sarışın cadı. Onun yanına inip otomatik bir sipariş alma makinesine dönmek pek de zor değildi. Zavallı kadın, kocasının onu aldattığını kabullenmekte zorlanıp kendini dışarı vurmuş. Şu genç kız tam bir yılışık olmalı. Genç oğlanın sırıtışına bakar mısınız?! Ne, yaşlı adamın taktığı şey sarı bir peruk mu? Bu işin belki de en güzel yanlarından biriydi bu, sürekli yüzlerce farklı insanla karşılaşıyorsun ve hepsi sana en garip hikâyelerini sunuyorlar. Önündeki küçük kağıda siparişi not alıp Luxa'ya uzatırken gülümsemeye tenezzül etmeye çalışan mimiklerini zorlayarak yeni bir yüzle karşılaşmak için başını yukarı kaldırırken bugün artık ezberlediği cümleyi bir kez daha dudaklarından dışarıya bıraktı: "Ne arzu edersiniz?" Karşılaştığı yüz ve kulaklarına dolan ses ona bugün ihtiyacı olan dozu vermeye karar vermiş olacak ki dudaklarının iki ucundan yukarı kaldırıp istemsizce gülümsetmişti onu. Alaycı ses tonu ile cümlenin sevimliliği ortaya âhenkli bir konuşma çıkarırken oturmasını rica eden büyücünün yüzüne olan hayranlığını ortaya dökmemek için sarı saçlarını önüne düşürerek tezgahın arkasından masalardan birine doğru seyirttirdi. Bugünkü tek garsonlarının iç çekişini duyar gibiydi, ancak umursadığı söylenemezdi. Yerleştiği masada Felix'in ona tapılası bir ifade kazandıran çarpık gülümsemesi nefesini kesebilmeyi bu kez beceremeyecekti; en azından önce bir şeyler söylemesi gerektiğini biliyordu. "Seni burda görmek beni şaşırttı Felix. Ama sen böylesindir değil mi, olmadık yerlerde bulunmaya bayılırsın?" Daha mantıklı cümleler kurabileceğine inanarak sesinin yerini sükunete bıraktı. Büyücü karşısında bir hatıradan daha canlıca otururken başka ne yapabilirdi ki?
| |
|
Felix Maurice İksir Profesörü
Gerçek İsim : Kardelen. Mesaj Sayısı : 149 Kayıt tarihi : 29/07/11
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Sinek
| Konu: Geri: Tutkunun İzleri. Perş. Ağus. 11, 2011 11:00 pm | |
|
Karşısına oturan cadının saçları, okyanusun gerçek güzelliğini gizlemeye çalışan azgın dalgalar gibi önüne düşmüştü. Felix, ellerini cadının saçların götürmek gibi bir istekle dolduğunda derin bir nefes alarak kendini dizginlemeye çalıştı. Bunda dışarıdan başarılı olmuş gibi görünse de ruhu çoktan bu hamleyi yapmıştı. Gülümsemesi dudaklarına tekrar yerleştirirken arkasına yaslandı. Cadının etkileyici sesini işittiğinde, dolgun dudaklarında odaklanmayı engelleyemeyeceğini biliyordu ki bunun tersine odaklanmaya çalıştığı da söylenemezdi. İçinde asla bastıramadığı değişik duygu sanki orada başlıyordu. Hiç bir zaman engelleyemediği bu duygunun üstesinden gelmesi gerektiğini hissetse de bu şekilde mutlu olduğunu da biliyordu. Karasızlığını yenen tutku ile daha çok mutluydu ya da sadece inanmak istediğine inanıyordu. “Beni hep yanlış anlıyorsun güzelim. Bir mekâna gittiğimde amaçsız gitmem. Kesinlikle orada istediğim bir şeyler vardır.” Cümlesini bitirdiğinde onu izleyen cadıya göz kırptı. Tezgâhın arkasında işleriyle uğraşmakta olan garsondan iki bardak meyve suyu istediğinde bu seçiminden dolayı kendisi bile şaşırmıştı; ancak nedense her zaman içki içmekten sıkıldığını hissediyordu. Bir süre sessizliği koruyup meyve suyunu bekledi. Bardaklar geldiğinde, karşısında duran cadının da şaşırdığı izlenimine kapıldı; ama biliyordu ki cadıda gördüğü her şeyi yanlış yorumlayabiliyordu Felix. Meyve suyundan küçük bir yudum alıp bardağı bırakmadan masanın üstünde tuttu. Gözlerini, cadının can alıcı mavilikteki gözlerine dikti. “Belki de... Sen bunları, istediğim şeyleri, biliyorsundur; ya da hani bir ihtimal, tahmin edebiliyorsundur. Ne de olsa çoğunu gözlemledin, değil mi?” Aslında şu an ne demek istediğini kendi bile bilmese de gittiği yerlerde hiç bir zaman aylak aylak dolaşmazdı ki, belki de, bir kaç yıl önce, bir kaç gününü cadıyla geçirmişti ve bu da neler yaptığını öğrenme imkanı sağlamıştı belki de... Şu an ise istediği tek bir şey vardı; cadının ise bunu bildiğini içten içe biliyordu ve daha çok istiyordu.
| |
|