Doğduğum günün üzerinden 17 yıl, 8 ay, 6 gün geçti ancak ben bir kez bile babamın normal olduğuna inanmadım. Adam inatla ben normal değilim dedi. İlk başlarda ne kadar katı bir babam var falan demiştim. Tabii o zamanlar dört, beş yaşlarındaydım. Yavaş, yavaş benim kafadan problemli oluşumun sebebinin katı birisi olarak değerlendirdiğim babam olduğunu fark ettim. Bunu ilk fark ettiğimde babam, bana aldığı iki tekerlekli bisikletle deneme turu atıyordu yanlış hatırlamıyorsam. Birde 'Ebru iyiymiş bu ya, arada ben senden bunu araklarım' demiş olması epey bir yardımcı olmuştu. Sonuç olarak 42 yaşında bir adamın, 9 yaşındaki kızının 12 vites bisikletini arada sırada araklayıp binecek olması alışılagelmiş bir durum değildi. Hele benim için hiç değildi. Herkesin babası akşam 8de evde olurken, benim babam ekmek teknesi olan dükkanını boş bırakıp benim bisikletime binecekti. Hayali bile insanı garip hissettiriyordu. Neyse ki, böyle bir şeyi yapmadı. Sonraları, sevinince yaba daba du dediğinin farkındalığını yaşadım. Babamın normal olmadığı fikri, düşüncelerimi ele geçirmişken birde bununla karşılaşmak benim için atlatması kolay bir durum olmuştu. Sonuçta ondan bekliyordum bu tip gariplikler. Bunu yapmayı hala daha bırakmış değil. Arada sırada rastlarım kendisine bu şekilde sevinirken. Eğlenceli bir babaya sahip olmak güzel bir gibi görünebilir ama asla kolay değildir. Telefonunda numaram Ebru olarak değilde sonuna eklenen bir -li eki ile kayıtlı oluşum beni şaşırtmıştı. 'Babam ne içti acaba?' diye düşünüyordum arada. Birde ablam ve beni sabahları uyandırmak için kullandığı yöntem var ki, bu tüm aile olarak garipsediğimiz bir durum. Uykunuzun en güzel yerinde burnunuza gelen ufak darbelerle uyanmak cidden hoş değil. Bundan beş ya da altı ay önce bana bunu yaptığında aramızda geçen diyalog şöyledir:
- Baba napıyorsun ya?
+ Gıcıklık...
- Tamam, eğlendin. Git şimdi uyu baba.
O lafı söylediğime pişman olmuştum, sebebiyse kendisinin benimle akşama kadar konuşmamış olmasıydı. Onu başımdan savdığım için trip yedim. Neyse ki çocuk gibi uzun sürdürmemişti bunu. Sonra... Babamın annemle olan uğraşları da biz çocukları olarak sevdiğimiz anlardan biridir. Oturup onları izlerken bayağı eğleniriz. Oturup bir paket çekirdeği bitirebilirsiniz. Babamın yine telefon rehberinde annem, tekrarlıyorum annem 'Virüs' diye kayıtlıdır ki annem buna inanmamakta kaç senedir. Aralarında geçen diyaloglardan en hoşuma gidenini yazasım geldi. Televizyon izlerken annem etkisinde fazla kalmış olmalı ki, babama yönelttiği sorunun farkında değildi.
-Mustafa, millet arabasının plakasını sevgilisinin baş harflerini yazıyor. 35 senelik eşinim benim adımı görmedim aldığın hiçbir arabanın plakasında. Neden?
+Bizim arabanın plakasında VA yazmıyor mu? Yazıyor... Onun açılımı da Virüs Ayşe işte. Neyin derdindesin daha?
Bunları yazarken babamı bir kez daha ne kadar sevdiğimi fark ettim. Gidip bir sarılasım geldi. Neyse, adam uyuyor. Uyandırmaya gerek yok. Bu yazıyı yazmamdaki sebep babamın gecenin köründe yemeğini yerken diğer erkeklerin yaptığı gibi askerde yaptığı kahramanlıkları anlatmak yerine yaptığı çapkınlıkları anlatması. Birde arkadaşına 'Takıl bana, hayatını yaşa.' demişti. O lafın hatırlatılması. Ehm, neyse... İyi geceler... ^^