Danielle Price Slytherin IV. Sınıf
Gerçek İsim : Gökçen. Mesaj Sayısı : 206 Kayıt tarihi : 19/02/10 Lakap : Dany.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (84/100) Patronus: Boa Yılanı
| |
Danielle Price Slytherin IV. Sınıf
Gerçek İsim : Gökçen. Mesaj Sayısı : 206 Kayıt tarihi : 19/02/10 Lakap : Dany.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (84/100) Patronus: Boa Yılanı
| Konu: Geri: Ölümün Hırsı... Paz Ağus. 07, 2011 2:32 am | |
| ‘’ Ölmeye hazır ol! Şimdi… Sonsuza dek yaşayamazsın. Kaçışın yok, saklanamazsın. Sesindeki öfke ve içindeki güç arzusu bir gün seni tamamen ele geçirecek. Öldüğünde cansız bedenin hala güç diye haykıracak. Parlaklığını yitiren zavallı gözlerin gerçeği söyleyecek. Asla güçlü olmadığını ve hep birisinin paçasına sığınıp, ölümden nasıl kaçtığını anlatacak herkese. Herkes seni sefil bir cadı olarak tanıyacak ve mugglelar bile senin o beş para etmez korkaklığından tiksinecek. Öldüğüne sevinecekler çünkü hayatlarından çıkardıkları bu kıskanç, hırslı ve korkak cadıyı zaten hiç sevmemişlerdi… ‘’
‘’ Kes sesini! Kes! ‘’
‘’ Ölmeye hazır ol… Çünkü sen güç peşinde koşarken birileri seni sırtından vuracak… ‘’
‘’ Kes sesini! ‘’
Bir kâbus ve bir öfke nöbeti daha… Kabaran saçlarını düzeltip, gözünden akan yaşları sildi. Odasının kapısı sımsıkı kapalıydı. Annesi ile babası odalarında mışıl mışıl uyuyorlardı. Onlara 1 hafta önce artık kâbus görmediğini söylemişti. Çünkü artık onun için endişelenmelerini istemiyordu. Bunun için onların gözlerinin içine bakıp yalan söyledi ve bu hiçte zor olmadı. Ancak gördüğü kâbuslar her zaman için farklı olsa da genellikle yeşil bir yılan ona öleceğini söylüyordu. Bu yeşil yılan kırmızı gözlerini dikip, çatal diliyle söylediği o ölüm sözcüklerini mırıldanıyordu. Soğuktan titreyen yeşil derisi her söylediği sözcükte kıvrılıyor ve ölüm kelimesini her söylediğinde kırmızı gözleri alev alıyor ve sonra sönüyordu. Aklında canlandırdığı o eşsiz ama bir o kadarda korkunç olan yeşil yılanı unutup terden sırılsıklam olan yatağından kalktı. Sehpasında duran asasını aldı ve yatağının üstünde oynattı. Yorgan katlanıp büzüldü ve toplandı. Yastık doğruldu ve yerdeki küçük minderler yatağının üstüne gelip yerleştiler. Toplanmış yatağına aceleyle bir göz attı ve sessizce kapıyı açıp alt kata indi. Kendisine küçük bir sandviç hazırladı. Ayaküstü hepsini ağzına atıp, portakal suyunu içtikten sonra yeniden yukarı çıktı. Merdivenlerin gıcırdamaması için büyük çaba harcasa da yinede çıkan sesten rahatsız olan annesinin yatağında döndüğünü ve ne oluyor gibi bir şeyler mırıldandığını işitti. Tahta merdivenleri koşarcasına çıkıp odasına girdi. Beyaz odası mumların sönmeye başlayan loş ışığıyla aydınlanıyor ve ortaya tuhaf bir manzara oluşturuyordu. Parşömen kâğıtlarından gözükmeyen masası ise adeta toplamak için can atıyordu. Saçlarını tarayıp aceleyle giyindi ve çantasını alıp evden çıktı. Bugün konuşacağı mühim konular onu hem heyecanlandırıyor hem de suçlu konumuna sokuyordu. Bedenini sonu bitmeyecekmiş gibi görünen bir güç hırsı kaplamıştı ve yavaş yavaş bir karınca misali beynine de doluşuyordu. Dünyanın en güçlü cadısı olmak için birisine birkaç önemsiz bilgi vermesi gerekiyordu ki bunu yapacaktı. Eğer günün birinde yenilmez olmak istiyorsa şimdiden atacağı adımları tartıp ona göre davranmalıydı. Kiminle arkadaş olduğuna dikkat etmeliydi. Kimin onu seçeceğine ve kime hizmet edeceğini iyi bilmeliydi. Kafasında her şeyi planlamıştı şimdi bu planları eksiksiz uygulaması gerekiyordu.
Çatlak kazanın o meşhur tiksindirici kokusu burnuna yayılmaya başlamıştı bile. Siyah topuklu ayakkabısının deri ipini biraz daha sıktı ve adımlarını hızlandırıp açılmayı bekleyen ahşap kapının önüne geldi. Burnu kokudan sızlarken beyaz ve narin ellerinin terleyen avuçları dikkatlice kapı tokmağını kavradı. Biraz çevirdikten sonra açılan kapının ardından bakan meraklı gözlere aldırmadan içeri girdi. Boş bir masa bulup, deri siyah koltuğa dikkatlice oturdu. Yanına gelen garsonu henüz sipariş vermeyeceğini söyleyip yanından uzaklaştırdı. Gölüklerini çıkarıp kapıya odaklandı. İdolü gibi gördüğü genç cadı az sonra burada olurdu…
| |
|
Franchois Couxtown
Mesaj Sayısı : 133 Kayıt tarihi : 31/07/11
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (90/100) Patronus: Ördek
| Konu: Geri: Ölümün Hırsı... Paz Ağus. 07, 2011 8:04 pm | |
| Malikânesinin alt katında elinde ateş viskisi dışarı izliyordu Marjoliana. Kafasında yanıt bekleyen milyonlarca soru bulunmaktaydı. Hogwarts’ın açılışına oldukça az bir süre kalmışken, henüz planladığı kurguların yarısını bile gerçekleştirememişti. Toparlaması gereken ipuçları ve ayrıntılar vardı. Elde ettiği hemen her bilginin önü, garip bir şekilde dinlediği olaylarla kesiliyordu. Çok fazla kişiyle konuşmuş, çok fazla ayrıntı elde etmişti. Belki de asıl problem bu. Elinde o kadar çok ayrıntı vardı ki, tüm bunlar resmin tamamına bakmasını engelleyecek boyuta gelmişti. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı genç cadı. Tüm bu karmaşa, yoğunluk ve üstlendiği onca sorumluluk herkes gibi onu da zorluyordu. Fırtınaya göğüs germek zorundaydı ve bedeli ne olursa olsun bunu başaracaktı.
“Efendim Price ailesiyle görüşmeniz için gereken eşyalarınız hazır.”
Kafasını yavaşça çevirerek arkasındaki ev cinine aşağılayıcı bir bakış fırlattı Marjoliana. Huzurunu bozan bu çatlak sese tahammül etmesi gün geçtikçe zorlaşıyordu. Üstelik oldukça aptal yaratıklardı. Karşısındaki ev cininin iri yeşil ve bir o kadar masum bakışları, Marjoliana üzerinde en ufak acıma etkisi uyandırmak bir yana aksine bu masumiyet ve iyi niyetlilik canını sıkıyordu. Eliyle ev cinine gitmesini işaret ederken, elindeki viskiden diğerlerine göre oldukça büyük bir yudum daha aldı. Price ailesi eskiden beri iletişim içerisinde olduğu, -tıpkı kendisinde olduğu gibi- safkan takıntısını barındıran bir aileydi. Slyherin öğrencisi genç Price’in istediği bilgileri vereceğinden adı kadar emindi.
Usulca kadehini bırakırken son günlerde yaptığı tüm o saçma konuşmalardan farklı olacağını biliyordu bugünün. Price ailesinin tüm fetleri oldukça zek büyüler olmakla kalmayıpi kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederken oldukça 'mantıklı' tavırlar takınan bireylerdi. Onları 'asil' kılan şey de bu özellikleriydi. Bugün olacak konuşmanın verimli geçmesi, Hogwarts'ın açılmasından önce işlerini epeyce kolaylaştıracaktı. Alacağı bilgilerin karşılığı Hogwarts içerisinde bir koruma olacaksa, bunu rahatlıkla yapabilirdi. Hem Danielle sevdiği bir öğrenciydi, hem de ailesi kadim dostlarıydı. Evet, bugün güzel bir gündü. En azından benim için.
Çatlak Kazan’da buluşma fikri oldukça mantıklı olmasına rağmen burayı bir türlü sevemiyordu. Kokusundan mı yoksa insanı boğan havasından mı bilinmez Marjoliana buraya her geldiğinde aynı tiksintiyle yüzünü buruştururdu. Ancak Knockturn yolunda biraz daha takılırsa, zaten üzerinde olan dikkatler iyice artacaktı. Yalnızca üç gün içinde iki defa Borgin&Burkes’e uğraması gerekmişti. İnsanların aptallıkları yüzünden planları bozulursa, bunu onlara ödetmeye şimdiden karar vermişti. Çatlak Kazandan içeri girdiğinde birkaç saniye içeriyi süzdü Marjoliana. Hemen hemen her masa doluydu, çoğu zaman olduğu gibi. Nedendir bilinmez büyü dünyasında herkes buranın rezilliğinden bahsetmekten geri kalmazken, buraya uğramayı da kesemezdi. Bakışlarını biraz daha ilerideki masalara yönelttiğinde Danielle’ın az ileride siyah deri koltukta tüm asaletiyle onu beklediğini fark etti. Yanına doğru hızlı adımlar atarken masaya geldiğinde uzun siyah pelerinini çıkartıp aceleyle gülümsedi.
“Fazla gecikmedim umarım.”
| |
|
Danielle Price Slytherin IV. Sınıf
Gerçek İsim : Gökçen. Mesaj Sayısı : 206 Kayıt tarihi : 19/02/10 Lakap : Dany.
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (84/100) Patronus: Boa Yılanı
| Konu: Geri: Ölümün Hırsı... Paz Ağus. 07, 2011 9:56 pm | |
| Başını iki tarafa sallayıp, ‘’ Hayır. ‘’ dedi. Sesi oldukça soğuk çıkmıştı ancak gülümsediğinde sesindeki soğukluk yok olmuştu. Dany karşısındaki cadının yerine oturmasını seyretti gözleriyle. Onunla uzun zaman önce tanışmışlardı. Ona güveni sonsuzdu. Hogwarts’da güvenebileceği birkaç dostunun dışında onu anlayan ve kollayan birinin olduğunu bilmesi genç cadıyı rahatlatıyordu. Onu bir büyüğü olarak değil de onu desteklediğini bildiği ve ona güven veren iyi bir arkadaş olarak görüyordu. Ona borcunu ödemek için onun dediği her şeyi yapardı. Soru sormadan ve ikiletmeden onun dediği en küçük ricayı bile aklına kazıyıp anında yerine getirirdi. Uzaktan bakınca belki de bu bir tür kölelik gibi gözüküyordu. Ancak öyle değildi. Yaptığı şey yalnızca güçlü olmak için güçlü olanın tarafına geçip, istediğini elde edene kadar onun dediklerini yapmaktı hepsi bu. Küçüklüğünden beri ona öğretilen onca zırvalığın arasında beynine kazınan tek bir kural vardı oda: Güçlü olmak için güçlü olanı kolla ve zayıfları yok et! Bu kural zor duruma düştüğünde, kararsız kaldığında ve kendisini sorgulamaya başladığında beyninin en ücra köşelerinden çıkıp onun kulaklarına melodik bir fısıltıyla mırıldanır ve onu kendisine getirirdi. İşte yine kulaklarında çınlayan bu söz mavi gözlerinin hırsla parıldamasına neden oldu.
Siparişi almak için yanlarına gelen garson önce Marjolaina’ın siparişini aldı. Ardından kalın ve tok sesiyle Dany’e ne alacağını sordu. Dany sabırsız bir ses tonuyla, ‘’ Ateş viskisi. ‘’ dedi. Garson Dany’i biraz küçümsemeyle süzdükten sonra aceleyle bar kısmına ilerledi. Mavi gözlerini garsondan ayırmadan siyah deri koltuğunu masaya biraz daha yaklaştırıp Marjolaina’ya ‘’ Ne öğrenmek istiyorsun? ‘’ dedi. Bir yandan telaşlandığını belli etmemeye çalışan gözleriyle etrafını inceliyor bir yandan da cevap bekliyordu. Ancak beklediği gibi hiç kimse onların bu tuhaf konuşmalarına kulak misafiri olmuyordu. Hatta geldiğinde göz ucuyla onu süzen yaşlı ihtiyarlar bile kendi halinde takılıyordu artık. Etraftaki barbar görünümlü büyücüler ise keyifle viskilerini yudumluyor, Dany’e göre oldukça gereksiz konulardan konuşuyor ve yok yere gürültülü kahkahalar atıp kendilerinden geçiyorlardı. Kendi eğlencesine dalan gürültülü kalabalık Çatlak kazan’ın en kuytu köşesine çekilen ve fısıltıyla konuşan bu iki cadıya aldırış dahi etmiyorlardı. Sadece zaman zaman Dany’e küçümseyen gözlerle bakan ondan hayli büyük görünen sinir bozucu garsonu saymazsak kimse onları gözetlemiyor ve dinlemiyordu. Çatlak kazan’da buluşmakla iyi yaptıklarını düşünen Dany bakışlarını Marjolaina’ya çevirdi ve onun söylediklerini bastıran bu gürültüden kurtulup onu duymaya çalıştı. Bugün oldukça güzel geçeceğe benziyordu. Eğer gereken bilgileri verebilirse bugün gerçekten güzel olacaktı…
Birden gözlerinin önünde bir kare belirdi. Evde olduğunu ve annesinin ona bakan yüzünü narin elleriyle okşadığını gördü. Annesi onun kulağına fısıldayıp, bir takım sözler söylüyordu. Dany o zamanlar küçük bir çocuk olduğu için bu sözlerin anlamını henüz kavrayamamıştı. Ancak şimdi annesinin ne demek istediğini çok iyi anlıyordu. Melezler ve bulanıklardan dost olmazdı… Onlar her işe küçük burunlarını sokup her şeyi bir anda mahvedebilirlerdi. Onlar büyücülerin başına gelen en korkunç yaratıklardı ve bu yaratıklar ancak yok olursa rahat edecektik. Bu düşünce Dany’nin aklına neden şimdi geldi bilmiyordu ama doğrusu hatırladığı iyi olmuştu. Ne zaman Çatlak kazana gelse aklına nedense bulanıklarla ilgili yerli veya yersiz onlarca düşünce geliyordu. Bu düşünceler belki de onun gerçek benliğini gösteriyordu. Dany oldukça kibirli ve ukala olmasına rağmen aslında oldukça güvenilirdi. Tabii sadece sevdiklerine karşı güvenilirdi. Sevdiklerini kollar ve savunurdu. Zaten sevdiği iki üç insan vardı ki onlarda onun için oldukça kıymetlilerdi. Dany’nin içinde beslenen kin duygusu bir insanın en ufak hareketinde ondan soğumasına ve nefret etmesine yarıyordu. Kini asla çabuk sönmezdi ve kin duyduğu kişi ölse dahi ona yardım etmezdi. Dany bu özelliğini seviyordu çünkü kinci yapısı insanların nasıl olduğunu anlamasını sağlıyordu. Önüne konulan ateş viskisinden kocaman bir yudum alıp, hiçbir şey düşünmemeye çalıştı. Hala ona bakan garsonu bile bir anlığına unuttu. Beynini tamamen boşalttı ve rahatladı…
| |
|