Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts
Merhaba

Foruma Hoşgeldiniz

Kayıt Olduktan Sonra Rütbe Seçmelisiniz. Ve Daha sonra Lejant Oluşturmalısınız;
Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts
Merhaba

Foruma Hoşgeldiniz

Kayıt Olduktan Sonra Rütbe Seçmelisiniz. Ve Daha sonra Lejant Oluşturmalısınız;
Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts


 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yapKapı

 

 Uzaklara Sürükleniş.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Savannah Basilevsky
The Harlequin Sahibesi
 The Harlequin Sahibesi
Savannah Basilevsky


Gerçek İsim : Gizem.
Mesaj Sayısı : 123
Kayıt tarihi : 23/08/10

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Uzaklara Sürükleniş. Left_bar_bleue100/100Uzaklara Sürükleniş. Empty_bar_bleue  (100/100)
Patronus:

Uzaklara Sürükleniş. Empty
MesajKonu: Uzaklara Sürükleniş.   Uzaklara Sürükleniş. Icon_minitimeC.tesi Ağus. 06, 2011 11:48 pm

Uzaklara Sürükleniş. Bu
    The Harlequin.
    Öğle saatleri.
    Beklenmeyen bir ziyaretin altında yatan sebepler ve birbirlerine içlerini döken iki eski dost.
    ElainéJeseven&SavannahBasilevsky.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Annette Elainé Jeseven
Bitkibilim Profesörü
Bitkibilim Profesörü
Annette Elainé Jeseven


Gerçek İsim : Merve.
Mesaj Sayısı : 78
Kayıt tarihi : 05/08/11

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Uzaklara Sürükleniş. Left_bar_bleue92/100Uzaklara Sürükleniş. Empty_bar_bleue  (92/100)
Patronus:

Uzaklara Sürükleniş. Empty
MesajKonu: Geri: Uzaklara Sürükleniş.   Uzaklara Sürükleniş. Icon_minitimeC.tesi Ağus. 06, 2011 11:53 pm

    Düşünmeye ihtiyacı olduğundan dolayı muggle yollarının en ideal seçim olabileceğinde karar kıldı. Muggle icadı uçakların konforluğu akıl almaz ölçüdeydi. Kara veyahut deniz yoluna oranla daha akıllıcaydı. 1 70 boylarında bir kadını 1 80 üzerine çıkarabilecek ölçüdeki topuklularının çıkardığı sesin yankılandığı havalimanında karşılayacak birinin olmaması içini burksa da yalnızlığına alışmıştı. Aslında tam olarak yalnız sayılmazdı, arkadaşlarının varlığı ona yetiyordu. Babasız büyümüş olması onu güçsüz biri olduğunu göstermiyordu. Aksine küçük yaşlarda acıların gerçekliğiyle yoğrulmuş, tecrübe sahibi olmuştu. Annesiyle babasının tek gecelik bir ilişkilerinin sonucu dünyaya gelmiş olduğu aklına geldikçe yerin en dibine inmek istiyordu. Babası diye nitelendirdiği adamın gerçek bir aileye sahip olması onu her seferinde en derinden sarsıyordu. Evli olduğu halde bir kadının zaaflarını kullanarak ona vaatler vermek çok aşağılık bir düşünceydi. Her ne olursa olsun suretinde o adama dair detaylar gizliydi. Bunu kabullenmesi yıllar almış olsa da olgunluğunu korumak zorundaydı.
    Hele ki annesinin bu kadar aciz ve gururunu yere serebilecek potansiyelde bir kadın olması onu çileden çıkarmaya yetiyordu. Üvey kardeşinin de aynı şeyi yapmış olması da cabasıydı. Sırf bu yüzden evlatlıktan reddedildiğini öğrendiğinde geçirdiği şoku atlaması uzun bir zaman almıştı. Çocukluğunda hiçbir zaman sahip olamayacağını düşündüğü ablasının aslında var olmasının düşüncesi ayrı bir hissiyat yaşatıyordu. Evlatlıktan reddedildiğini öğrenince onu bulma isteği git gide artmıştı. Ta ki bir gün onun ölmüş olduğunu öğrendiğinde tarif edilemez bir acıya sürüklenmişti.

    Düşüncelerinin sürüklendiği yerden çekip çıkarılmasına yardımcı olabilecek en iyi şeyi yapmıştı. Arkası dönük olan bir adama çarpmak belki de isteyeceği en son şey bile olamazdı ama elinden bir şey gelmiyordu, zamanı geri alamazdı. Adamın önünü dönmesiyle elindeki meyve suyunun Elainé’ın bluzuna dökülmesi bir olmuştu. Aksilikler bir türlü peşini bırakmıyordu. Elindeki küçük valizin olması büyük bir şanstı ama üzerini değiştirebilecek bir yerin olmaması aksiliklerin ardı arkasının gelmeyeceğinin göstergesiydi. Soğukkanlılığınaı koruması gerektiğini düşünerek dudaklarından “Özür dilerim bayım, gerçekten farkında değildim.” Kelimelerinin çıkmasına razı oldu. Yorgunluğun da etkisiyle dudaklarından dökülen kelimeler fısıltıya dönüşüyordu. “Arkamda olduğunuzu fark edemedim. Bluzunuzu mahvettim. Özür dilemesi gereken biri varsa o da benim bayan. “ Adamın ağzından çıkanlar gülümsemesine neden olmuştu. “Sorun değil bayım.“ Dudaklarındaki gülümseme hala solmamıştı. Adam bu cezp edici gülümseme karşısında etkilenmeden duramadığını gayet bariz bir şekilde belli ediyordu. “En azından gideceğiniz yere kadar bırakayım sizi bayan. Bana güvenebilirsiniz. Ya da yeni bir bluz? Siz karar verin. Fakat bir şeyler yapmalıyım, kendimi kötü hissetmemem için gerekli olan tek şey bu.” Adamın bu endişesine anlam verememiş olsa da hoşuna gitmediğini söyleyemezdi. Veelalığıyla harmanlanmış çekiciliği erkeklerin başını döndürdüğünün farkındaydı. Egosunu tatmin edebilmek için güzelliğini kullanmak oldukça aptalca olsa bile ara sıra özgüvenine kavuşabilmek için gerekli olan bir terapi olarak görmek az da olsa masum bir hale getirebiliyordu. “Kendinizi kötü hissetmeniz için geçerli bir sebebiyet olduğunu düşünmüyorum bayım.“ dedi ve yoldan geçen taksiyi durdu. Arabanın kapısına doğru ilerledi ve “İyi günler.” Dedi samimi bir gülümsemeyle. Tanışma fırsatını verseydi belki uzun ve mutlu bir beraberlik yaşayabilirdi. Nihayetinde uzun boylu, geniş omuzlu ve hoş bir adamdan etkilenmemek pek mümkün değildi. Kim olursa olsun bu kriterlerdeki bir adama karşı en azından beğeni duyabilirdi. Buğday teni ve kum kahvesi saçlarıyla yeşil gözleri bütünleştiği zaman çok hoş bir tablo ortaya çıkmıyor değildi.

    New York sokaklarının verdiği his bile bir başkaydı. Farklı bir ülkede, farklı bir şehirde olmak; rutin hayat şartlarından sonra iyi geliyordu. Elainé arkadaşıyla yıllar sonra buluşacağının heyecanıyla The Harlequin tabelasını görür görmez içindeki umut ışığına engel olamadı. Bin bir türlü beladan nihayet paçasını sıyırabilmiş olsa da daha her şey tam olarak bitmemişti. Bir iş bulup, para kazanması ve bir an önce bir ev kiralayıp yerleşmesi gerekiyordu. The Harlequin’in tatlı ve mayhoş bir havası vardı. Burayı seviyordu. Yıllar sonra tekrar buranın kokusunu duyabilmek ona tuhaf hisler yaşatmaya sebebiyet veriyordu. İçeri girer girmez gözleri Savannah’yı aradı ama bulamadı. Muhakkak kendi odasında olabilirdi ama bir masaya oturup bir şeyler sipariş etmek, odaya gitmekten daha cezp edici bir fikirdi. Saatlerdir yorgunlukla haşır neşir olmaktan ziyade karnındaki guruldamaların aç olduğunun habercisiydi. Masaya oturdu ve sipariş verecek birilerini aramaya koyuldu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://havadakiburun.tumblr.com/
Savannah Basilevsky
The Harlequin Sahibesi
 The Harlequin Sahibesi
Savannah Basilevsky


Gerçek İsim : Gizem.
Mesaj Sayısı : 123
Kayıt tarihi : 23/08/10

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Uzaklara Sürükleniş. Left_bar_bleue100/100Uzaklara Sürükleniş. Empty_bar_bleue  (100/100)
Patronus:

Uzaklara Sürükleniş. Empty
MesajKonu: Geri: Uzaklara Sürükleniş.   Uzaklara Sürükleniş. Icon_minitimeSalı Ağus. 09, 2011 3:22 am

    Üzerinde eskilerin kokusu dolanan el yazısı harflerin onu Hogwarts'ın taş duvarlarıyla bezeli hatıralarına doğru sürüklemeden önce mutluluk sardı her yanını. Nasıl olduğunu bilmiyordu ancak kendisini iyi hissettirebilecek tek şey oymuşçasına buz mavisi gözlerini sürekli kelimeler üzerinde gezdirmeden edemiyordu. Küçücük, hırçın bir kızken tüm isteklerine rağmen onu ablasının yanına, bu okula yazdırmaları yeterince sorun yaratmıyormuş gibi kirli kanlıların ve onun düzeyine yaklaşamayacak onlarca büyücünün arasında yıllarını geçirmesi zorunluluğu üzerine bir lanet kibriyle yayılmışken lanetin yoğunluğunu varlıklarıyla azaltabilen nadir insanlardan birini tekrar görecek olması ihtimali yüzüne çok nadir oturan, içten bir gülümsemeyle süslendi. Pürüzsüz teninde oluşan narin gamzeler yavaşça azalırken cevap yazması gerekip gerekmediğini düşünmeye başlamıştı bile. Bir tarih belirtmekten yoksun mektup parmaklarının arasından hiç beklemediği soğuk ahşap yüzeyli masaya doğru ilerlerken siyah mürekkep üzerindeki son cümleyi parıldatmaktaydı:
      " Yakın zamanda New York'a gelmeyi düşünüyorum, seni nerede bulacağımı biliyorum. -Elainé. "

    ஜ ஜ ஜ
    Eğer insanın yüzü sinirlendiğinde gerçekten kızarıyorsa şuan cadı muhtemelen kocaman bir domatese benzemekteydi. İnce topuklular üzerinde yürümenin zorluğunu bir de düzensiz ve kalabalık yollarda bu topuklarla koşmaya çalışan insana sormalılardı asıl. Belki de hayatındaki en bakımsız ve paspal hali şuanda yüzlerce insanın arasında salınıyordu sarışın cadının. Sadece ufak bir parlatıcıyla nemlendirilmiş dudakları, toz pembe elbisesi üzerinden uyumsuzca dökülen krem hırkasıyla normalde sahip olduğu tarzına uymayan hâlini en azından tam onluk olan krem rengi topuklu ayakkabılarla az da olsa örtmeye çalışmıştı. Muggleların arasında cisimlenemeyecek olması gerçeği sinirini akıtmasını geciktirmek bir yana, üstüne onu daha da sinirlendiriyordu. Kırılmasına izin vermeye hiç niyetli olmadığı topuklar tok seslerle sokağı hızla arşınlarken kulağına caddenin gürültüsünden çok kendi kanının damarlarında pompalanışının sesi ulaşıyordu; kalbi dakikada kaç kez pompalıyordu kızıl ve ölümcül sıvıyı vücuduna? Sürekli omuzlarını çarptığı insanların onun hakkında düşünceleri, arkasından seslenişleri, özür bekleyişleri kocaman duman olup cadının vücudunun etrafını sarıp sarmalamıştı neredeyse; duman diğer sessiz ve çaresiz sokak insanlarını uzak tutuyordu ondan. Son iki yıldır verdiği emeğinin göstergesini gözler önüne sermemek görevini edinmiş kapıya sahip olduğu değeri göstermiyormuşçasına hırsla ittirmişti kendisine dönen birkaç yüze aldırmayarak. Küt kesilmiş siyah saçların çevrelediği yüzünde bilindik, saf ve sevecen gülümsemesi ile Clementyne’i dikilirken gördüğü köşeye hızla gidip yüzüne bağırmak istese de kendisini tutması lazımdı, müşteri memnuniyeti ıvır zıvırı… Zaten soluk soluğa kalmış olmasının sebep olduğu derin nefes alışlarına bir yenisini daha ekleyerek sokaktakinin tam aksi olan yavaş adımların sakinleşmesine yardımcı olmasını diledi. Kız kardeşi onun varlığını fark etmeden Luxa’yla muhabbetini devam ettirirken birazdan yaşayacaklarından habersiz huzurunun son demlerini Savannah’nın gözlerinin içine baktığında kaybetti. Kendisine ve abla rolüne oldukça yakışan ciddiyet tavrı üzerine dökülmüş gibi önce gözlerindeki bakışa yansıdı, daha sonra sırtı dikleşirken ellerinin duruşu da değişiverdi; son etkiyiyse bacakları ayağa kalkarak gösterdi. Aynı kandan gelmelerinin birbirlerini anlamalarına yardımcı olup olmadığı bilinmezdi fakat tek bir laf etmeden ikisinin de basamaklara doğru yönelmesi tesadüf olamazdı.

    Her adımları farklı bir şarkıyı çalmaya devam ederken ahşap tırabzana tutunarak ablasının çıkışını takip eden sarışın cadı kafasında neler söyleyeceğini tasarlamaya çalıştıkça düşünceleri başka yerlere kayıyordu. Ya dün gece çok içmeyip öğlen vakti işe gitmek zorunda kalmasaydı o baykuşun gelişinden haberdar olacak mıydı? Açıkçası işlem bitene kadar ruhunun bile duymayacağı duru bir gerçeklikle gözler önündeydi. Meleksi görünüşünün altına saklanmış şekilde yürütülen başka bir şey daha var mıydı, içini bu kuşkudan arındıramıyordu. Cam duvarlarla çevrelenmiş odalardan daha az eşyalı olana girip arkalarından kapıyı kapatana dek söyleyeceği söyleyeceklerini bir türlü toparlayamamıştı cadı, bu nedenle en iyi yaptığı işlerden biri olan suçlama seansına başlaması hiç mi hiç gecikmedi. “Bunu bana sormadan gerçekten yapabileceğini düşündün mü? Zeki olabilirsin ama kurnazlık için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.” Aslında vakitsiz gelen aptal baykuş olmasa bunu yeterince gizli yürütebildiği gerçeğini onun yüzüne söyleyecek değildi. Ablası her zaman ondan iyi olmuştu zaten; daha güzel, daha zeki; daha aklı başında. Ne kadar parlasa da güneşin ışığı altında kendini asla fark ettiremeyen yıldızlara benzetiyordu kendini onun yanında. Başka insanlara karşı olan üstünlük duygusu Clem’in yanında yok olup gidiyor, yerini ezikliğe bırakıyordu. Hiçbir zaman dile getirilmemiş bu kıskançlık, zaman geçtikçe üzerine bir pelerin edinmişti ama en zayıf anında üstü kapalı da olsa hâlâ var olduğu aşikârlığı ortadaydı. "Dinle-" Üzeri tozlarla dolmuş ve örümcek ağları bağlamış bir istek, ondan daha üstün olma hırsı birden bire kendini gösterivermişti yine; ve bu duygu ablasının konuşmaya kalkışmış ağzına lâfı tıkayıp sözü yeniden kendine geçirmesini öğütlüyordu ona. “Londra’daki yeri satmak da nerden çıktı öyle?! Üstelik ben Harlequin’i oraya taşımaktan bahsederken?! Buna tek başına karar veremeyeceğinin farkında olman lazımdı.” Gözlerini tam olarak onun kömür karası gözlerine dikti, neredeyse orda kendi maviliklerinin yansımasını gördüğünü söyleyecekti. Harlequin, her şeyden uzaklaşmaları için New York’taki binlerce muggle’ın arasında küçük bir yer olarak kurulmuştu. Bu yere büyücülerin uğramadığı söylenemezdi elbette, lâkin yine de Savannah’nın sürekli küçümsediği, hatta acıdığı bu büyü nimetinden tatmamış insanlardan uzaklaşma gibi bir şansları da vardı; Londra… Neden oraya taşımayacaklardı ki? Üstelik eski arkadaşları da orada olacaktı. Kafasını düzgün cümleler kurabilmek için öne eğmiş, siyah saçlarıyla yüzü örtülmüş cadıya sırtını dönerken camdan aşağıda oturanlara baktı. O sırada üzerinde The Harlequin amblemi bulunan küçük kapı, sarışın cadının yaptığının aksine, zarif bir hareketle aralandı, arkasında gördüğü yüzse daha şaşırtıcıydı; gününü güzelleştirebilecek tek kişi. “Bak, sadece orada kötü anıların da va-“ Sağ elini kaldırarak susmasını işaret etti Clementyne’e, ona bir açıklama bile layık görmeden az önce onun ardından tırmandığı merdivenleri çocuksu bir sevinçle indi. Burnunda Hogwarts’ın kokusu, zihninde orada geçirdiği yedi yılın görüntüleri ile genç cadının sırtı dönük oturduğu masaya doğru ilerledi. Oldukça beyaz olan ellerini cadının omzuna yerleştirip onu fark etmesini sağlarken Elainé ayağa kalkarak ona sarılmıştı bile. Luxa’nın şaşkın bakışları eşliğinde ilk defa gerçekten gülümsüyormuşçasına dudaklarını araladı kendine bir sandalye çekip otururken. Yıllar öncesini hatırlatan muzır bir bakışla birbirlerine baktılarında tekrar gülmeden edemediler. Sözü Savannah aldı yine: “Merlin aşkına! Seni ne kadar özlediğime dair hiç fikrin var mı?” Oturduğu sandalyeden biraz yükselip elbisesinin eteğini düzelterek tekrar yerine yerleşti. Uzun tırnaklı parmağı garsonlardan herhangi birini çağırmak içini havaya kalkmışken susmaya hiç niyeti yoktu. “Beauxbattons’da neler olduğunu ve şuan burada olmanın sebeplerini ayrıntılarıyla bana anlatmadan önce ne içmek istersin?” Diğerlerine karşı buz gibi olan cadının karşısında oturan Annette’e olan bu samimiyeti onun kendisi için ne kadar olduğunu göstermeye yeterdi. Ne de olsa en yalnız insan bile birine ihtiyaç duyardı, Slytherin’de geçen yıllarından kendine kalan nadir gerçek dostlardan biri olan cadıya bakıp onu dinlemeye koyuldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Annette Elainé Jeseven
Bitkibilim Profesörü
Bitkibilim Profesörü
Annette Elainé Jeseven


Gerçek İsim : Merve.
Mesaj Sayısı : 78
Kayıt tarihi : 05/08/11

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Uzaklara Sürükleniş. Left_bar_bleue92/100Uzaklara Sürükleniş. Empty_bar_bleue  (92/100)
Patronus:

Uzaklara Sürükleniş. Empty
MesajKonu: Geri: Uzaklara Sürükleniş.   Uzaklara Sürükleniş. Icon_minitimeÇarş. Ağus. 10, 2011 12:37 am

    Gözlerine hâkim olamaması onun güçsüz olduğunu göstermiyordu tabii ki. İçindeki öfkeyle harmanlanmış hüznü boşaltabilmesinin tek yolu buydu. Ağlamak acizliğin simgesidir zihniyetiyle yaşayan herkesin kökünün kazınması gerektiğini düşündü bir an. Beyninin her milimini saran kıvılcımlar bütün bedeninde uyuşturucu etkisi yaratıyordu. Annesine olan nefreti büsbütün artmış, genç cadının psikolojisi darmadağın olmuştu. Her şeyini paylaştığı arkadaşının ona verdiği tesellilerin yersiz olduğunu anlamasının güç olmamasının yanı sıra babasının hala hayatta olduğu gerçeği küçük cadıyı büsbütün perişan etmeye yetmişti. Bunca yılı babasının ölmüş olduğunu kabullenerek yaşadıktan sonra, yaşadığını öğrenmeyi kaldırabilecek kadar güçlü değildi Elainé. Dizlerinin dibine fırlattığı parşömeni tekrar eline aldı ve uzun parmaklarını gerçekliğini sorguluyormuşçasına üzerinde gezdirdi. Hâlbuki yazıların arasına gizlenmiş acıların gerçekliği okudukça vücuduna hüsran enjekte ediyordu. Hıçkırıkları bütün merdiveni çınlatırken, sonbahar gecelerinin belirgin simgesi olan yağmur damlaları Elainé’ın bütün yaralarına merhem olabilmek için adeta yarışa giriyordu; sonunda mağlubiyet olan bir yarışa… Babasının yaşıyor olmasından ziyade, onun içini burkan tek şey; babasının gerçek bir aileye sahip olmasıydı. Gerçek bir aile düşüncesi Elainé’ın zihninde derin yaralar bırakırken tırnaklarının avuç içinde bıraktığı izler yazgısının en belirgin işaretlerini andırmak için and içmişti sanki. Savannah’nın ellerini gözyaşlarıyla durulanmış suretinde hissettiğinde gözlerini Savannah’nın mavi gözlerine kilitledi. Savannah arkadaşının düşmüş olduğu durumdan oldukça rahatsız olmasıyla beraber tarif edilemez bir ölçüde endişeliydi. Kendine bir şey yapacağından değil de, bu bataktan kurtulamayıp bir ömür boyu aynı acıyı hissedeceğinden korktuğu belliydi. Olabildiğince korumacı davranmaya çalışarak Elainé’a sarılan Savannah’nın bu tavrı, her zaman yanında olacağının en geçerli göstergesiydi. Omuzlarında hissettiği eller dalgınlığına son vermekle beraber ani bir hareketle arkasını dönmesini sağlamıştı. Döner dönmez Savannah’nın gülümseyen suretindeki tanıdık imalar içini mutluluk ve huzurla doldururken beraber geçirdikleri onca yılın özlemiyle sarıldı cadıya. Sandalyesine oturduğunda gülümsemeleri çocukluk arkadaşının tiz kahkahalarıyla birleşmek üzere kahkahaya bıraktı yerini ve Harlequin’in derinliklerinde çınladı. Savannah’nın sözlerine karşılık olarak: “ Ben de seni çok özledim S.“ Dedi ve gülümseyerek sözlerine devam etti, “İçmekten ziyade bir şeyler yemeyi tercih ederim. “ diyerek konuşmasını bitirdi.

    Garsonun getirmiş olduğu kahveyi dudaklarına doğru götürdüğünde kapının arkasındaki genç cadı gözlerine ilişti. Arkası dönük olan cadının saçları oldukça tanıdık geliyordu Elainé’a. “S, Clementyne’le Jerome hala birlikte değillerdir diye umuyorum. Jerome hakkındaki her şeyi sana anlatmış olmam gerekiyor. Fransızların çapkın olmadığını kim söylemişse, muhakkak sarhoşken söylemiştir” diyerek bir gülümsemeye bıraktı dudaklarını. Jerome Marsilya’nın tenha sokaklarının arkalarındaki bir barda tanıştığı bir seherbazdı. O günü değil hatırlamak, o gün hakkında hiçbir şey duymak istemiyordu. Hatırlamak istemese bile zihninde oluşan siluetler belirginleştikçe bütün neşesi yerini ürpertiye bırakıyordu. “Jerome’yle nasıl tanıştığımı anlatmış mıydım daha önce? Beauxbatons’ta olanlardan sonra bir barda kafa dağıtmaya çalışırken bir anda ona her şeyimi anlatmış olduğumu fark ettim. Her şey için geç kalınmış bir zaman dilimindeydim. Adeta kaybolmuştum. “ gözlerinin dolduğunu hissederek dudaklarını birbirlerine bastırdı ve kafasını yukarıya doğru kaldırdı. Bir iki saniye süresince tavandaki süslemeleri inceledikten sonra kahvesinden bir yudum daha aldı ve konuşmasına devam etti: “İftiraya uğradım S. Bunun ne kadar acı verici bir şey olduğunu tahmin bile edemezsin.” Ellerini yüzünde birleşti ve utanç verici cümleleri dudaklarından kayıp gitmesine engel olmaya çalıştıysa bile mağlubiyetin tadını hissetti. O günün bütün detayları bir film şeridi misali gözlerinin önünden geçti. Odasının kapısının aralandığını gördüğü an beyninden kan sıçramışa dönmüştü cadı. Odasına izinsiz girmeye kimse cüret edemezdi. İçeri giren büyücünün müdirenin eşi olduğunu gördüğü an öfkesi daha da artmıştı. Büyücünün bakışları nereye gitse onu rahat bırakmıyor sürekli rahatsız ediyordu. Masasının yanına usulca yaklaşan büyücü, sandalyeye oturmak yerine Elainéın yanına doğru ilerlemiş ve kulaklarına o lanet sözcükleri fısıldamıştı. Uzun bir süre boyunca kızgınlığının alevine bir nebze de olsa karşı koyabilmeyi umarak sükûnetini korumuştu. Ciddiliğini elinden bırakmayarak sert bir şekilde büyücüyü azarladı ve odasından kovmuştu. Müdirenin eşinden beklenebilecek bir tavır değildi bu. “Beauxbatons’un müdiresinin ee, eşi… Eşi para karşılığında onunla, onunla birlikte olmamı istedi.” dedi kekeleyerek. Savannah’nın dehşetle açılan gözlerindeki acıma duygusu fark edilebilecek ölçüdeydi. “Bu teklifine karşı verdiğim cevaptan hoşnut olmadığı belliydi. Beauxbatons’taki görevimden alınmakla tehdit etti. Kararlı olduğumu anladığı zaman eşine benim hakkımda söz konusu bile olmayacak şeyler anlatmış, müdire odama geldiğinde adeta dehşete uğradım. Önüme Beauxbatons’taki görevimden alındığıma dair yazılmış bir yazı fırlattı ve gitti.” Gözlerinden akan yaşlara hâkim olamayan cadı çantasından çıkardığı mendille gözyaşlarının bıraktığı izleri temizledi. Hayatının trajediden ibaret olduğunu anlamak zor değildi. Yıllardır başına onca şey gelmişti, hepsinin karşısında dimdik durabilmesinin en büyük destekçisi olan cadının teselli edici sözlerini beklemeye koyuldu. Şu an ihtiyacı olan tek şey, biraz teselliydi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://havadakiburun.tumblr.com/
 
Uzaklara Sürükleniş.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts :: Diğer Mekanlar :: New York :: The Harlequin-
Buraya geçin: