Sınavların yoğunluğundan iyice daralmış, bunalmıştım. Etrafım da hep bina, taş yığını! Biraz yeşilliğe, ağaca ihtiyacım vardı. Sam' i kandırıp bu hafta sonu büyük göletin olduğu Kambrich Parkı' na söz aldım. Koyu renk saçlarımı at kuyruğu toplayarak üzerime rahat bir şeyler geçirdim ve spor ayakkabılarımı giydim. Babam çalışma odasında olmalıydı. Aklımda binbir düşünceyle yanına girdim.
-Baba Sam' le Kambrich' e gidiyorum. Liss de gelecek.- Başını yavaşça kaldırıp koyu yeşil gözlerini bana dikti. Yüzünde anlayamadığım bir ifade vardı. -Ne zaman döneceksiniz?- -Hava karamasdan önce yola çıkarız. Merak etme.- dedim ve kapıya doğru yöneldim. Nedenini bilmediğim bir ürperti hissettim ve tekrar babama döndüm. -İyi eğlenceler.- dedi gülümseyerek ama yine de gözleri bir endişeyle bakıyordu. Ve -Dikkatli ol Mell.- diye ekledi. Güvence veren bir gülümsemeyle -Seni seviyorum baba.- dedim ve çıktım.
Evinönünde Sam beni bekliyordu. Üzerinde geniş omuzlarını saran asker
yeşili bir t-shirt vardı. Ancak kumral saçlarının arasındaki tel tel altın pırıltılar daha bir çekicilik katmıştı. Ve onda en çok beğendiğim ela büyük gözleri ışıl ışıldı. Tanrım! İçimde farklı duygular beslememe neden oluyorsun. İşveli bir tavırla ona yöneldim ve gülümseyerek yanına yaklaştım. -Merhaba Sam.- dedim. Kollarına dokunarak sağ tarafa döndüm ve yana kaydım. Onu öpeceğimi sanmış olmalı ki, kollarını belime sarmak için uzandı. Ups! Ama bulamadı. Yeniden toparlandığında çoktan araba da oturuyordum. Arka koltukta ki Liss' e döndüm. -Tatlım şu kulaklığı çıkarıp benim geldiğimi farketsen artık.- dedim kulağındaki kulaklığı çıkararak. Sarı buklelerini kulaklarının yanında sallandırarak başını salladı. Bu şekilde küçük bir kız çocuğunu andırıyordu. -Alış kızım alış. Yedi şarkıyı bitirmeden asla yarım bırakmam.- dedi tekrar kulalığı takarak. Bu günlerde garip davranıyordu. Gerçekten! Eskiden yüksek sesle müzik dinleyemeyen Liss şimdi son ses rock dinliyordu. Ve biraz hırçındı. Sam arabaya bindi ve bana ; -Benimle tek kelime bile konuşmadı. Seninle konuşur sanıyordum ama o lanet müziğine devam ediyor.- dedi gülerek. -Sen arabanı sür.- dedim bende gülerek ve yolu izlemeye koyuldum.
Bodur ağaçlar yerini selvilere, selviler çamlara, çamlar geniş yapraklı ağaçlara bırakarak büyük gölete vardık. Arabayı park ettik ve yürümeye başladık. Yeşilin gücü ve kuşların cıvıltısıyla neşemi buldum. Ağaçlardan dökülen yapraklar yolu döşemiş ve farklı bir hava katmıştı. Sarı ve kızıl renkli yapraklarla yer yer yeşil ağaçlar mütiş bir ambiyans katıyordu. Liss, Sam ve beni yanlız bırakmak için arkamızdan yürüyordu. Her ne kadar çok yakışıklı olsa da ona bunu söylemeyecektim.
Bodur ağaç gövdelerinin birleşmesiyle oluşmuş tahta köprünün yanına doğru
yürüdüm. Gölün karşı tarafına geçilmek ve başka bir hava katmak için yapılmış olmalıydı. Gerçekten muhteşem görünüyordu. Arkama döndüğüm de Liss' i göremedim. Sam göldeki kuğu ve ördekleri izliyordu. Yavaşça
köprüye çıktım ve yürümeye başladım. çapraz şekilde geçirilmiş korkuluklara ayağımı dayadım. -Getirdiğin için teşekkürler Sam. Muhteşem değil mi?- dedim ona dönerek. Gözlerini gölden ayırıp bana çevirdi. -Evet, muhteşem. Burası harika bir yer Eliesha.- dedi gülümseyerek. Babam hariç herkes bana Eliesha derdi. Babamın Melinda demesinin sebebi annemin adı olmasıydı. Sam bana doğru gelerek tam önümde durdu. Ela gözleri içimi ısıtıyor, boğazımı kurutuyordu. Gözlerimi kapattım ve doğayı dinlemeye koyuldum. Onun kokusunu duymamak için yosun kokusuna odaklandım. Ama başka bir koku daha duydum. Oldukça yoğun ve ağdalı bir koku. Birden miğdem bulandı ve vücudum kasılmaya başladı. Gözlerimi açtığımda Sam' in de aynı şeyleri hissettiğini gördüm.
-Neler olu...- dememe kalmadan karşımda onu gördüm. Üzerindeki kıyafetler kandan görünmüyordu. Sivri dişleri ve pençelerinden akıyordu. Sarı bukleleri güneşte ışıldadı ve mor gözleri parladı. Tanrım, bu Liss' di! Neler olduğunu kavrayamadan üzerime atladı ve beni boynumdan tuttu. -Siz iki melez öleceksiniz.- diye tısladı. Sam Liss' in üzerine atılarak onu üstümden aldı. Elimden tutarak koşmaya başladı. Dizlerim sızlıyor, beni taşımıyordu. Daha fazla koşamazsdım. Liss Sam' in üstüne atlayıp pençelerini karnına geçirdi. Haykırışı içimi titretti. -Sam!- diye bağırdım. Yanına koşmaya yeltendim ama -Koş Eliesha koş! Gölün içine hadi.- dedi
bana. Onu orada bırakamazdım. Hayır! Ölmesine göz yummayacaktım. Elimle yerdeki sivri taşı kavrayıp Liss' e fırlattım. Bu hamlem onu yavaşlattı
ve Sam' in yanına koştum. Onu kollarından tutarak sürüklemeye başladım.
Yanaklarımdan gözyaşlarım süzülüp Sam' in yüzüne damlıyordu.
Daha fazla hızlı olamıyordum. Sam bana ağırlık yapıyordu ama onu bırakmayacaktım. Liss' in nefesini boynumda hissettim ve Sam' i gölün içine ittim. Bileğimden beni yakaladı ve elimi büktü. Yere düştüm. Geri geri gidiyordum. Başaramayacaktım, olmayacaktı. Üzerime atıldı, bütün gücümü toplayarak karnına bir tekme attım ve kendimi geriye doğru ittim. Sonra herşey bulanıklaştı ve anlamını yitirdi. Şimdi bir boşluktaydım sanki.
____________
Gözlerimi açtığımda sarı ışıkların hakim olduğu bol tütsülü bir oda da yatıyordum. Doğrulmaya yeltendiğimde bir el beni geri itti. Başımı yana çevirdim ve daha önce hayatımda hiç görmediğim kadar güzel bir kadın
gördüm. Çıkık elmacık kemikleri, bronz teni, kuzguni kıvırcık saçları, büyük ve parlak mavi gözleri vardı. -Melez Kampı' na hoşgeldin.- dedi bana. Sonra tüm olanlar zihnimde canlandı. -Sam iyi mi?- dedim sesim titreyerek. Kadının yüzü gölgelendi ve dudakları titredi. -Üzgünüm. Onu kurtaramadık..-
Birden bire hiçliğin ortasına düşmüştüm. Hiç birşey mantıklı gelmiyordu artık...
Rp Dışı: Başka bir sitede giriş rpmdir.