Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts |
|
| Kanadı Kırık | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Felix Maurice İksir Profesörü
Gerçek İsim : Kardelen. Mesaj Sayısı : 149 Kayıt tarihi : 29/07/11
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Sinek
| Konu: Kanadı Kırık Paz Tem. 31, 2011 1:55 am | |
| Felix Maurice & Aura Carswell
New York’taki macerası kötü mü bitmişti, iyi mi bitmişti kestirmesi zordu. Animagus halinde geçirdiği uzun yolculuk onu zorlamıştı, üstelik Euterphe sayesinde kanadı kırılmıştı. Konuşmaları arasında her şey çok güzeldi. Gülüp eğleniyorlardı ki iş tekrar dönmeye geldiğinde berbatlaşmıştı. Kanadının kırıldığını ancak o zaman anlamıştı. Sineklerin işi de zordu. O formda ölmemek imkânsızdı. Yoldan geçerken, insanların onu savuşturmak için yaptığı el hareketleriyle, yediği darbelerin oluşturduğu morlukları, söylemiyordu bile. St. Mungo’ya uğramak için biraz daha uçmalıydı ki… Pat! Bir anda yerde bulmuştu kendini ve eski haline dönmüştü. Kanatlarını çırpmıyordu uzun süredir; ancak bunu fark edememişti. Yere düştüğünde bunu anlamıştı. Ayrıca çok geç olduğunu da anlamıştı. Uç uç tozunu ceplerinden çıkarıp en yakın şömineye –boş bir dükkân bulmak epey zor olmuştu.- gitti. Doğru söylemeye çalışarak kelimeleri söyledi.
St. Mungo’nun dinlenme odasındaki şöminenin içinde belirdiğinde önündeki çocuğun çığlık atmasıyla şöminenin pis duvarına yapıştı şaşkınlıkla. Kendine gelmesi gerektiği için toplandı ve bu aptal çocuğa bağırmamak için kendini zor tuttu. Nasıl bir büyücüydü böyle? Kolunu göğüs hizasına kaldırmak için hareket ettirmek istemişti ki koca bir ah ile birlikte eski haline bırakması bir oldu. Şöminenin içine düştüğünde daha ok kırılmış olmalıydı. Tam olarak bakamasa da kolunun resmen yamuk olduğunu hissedebiliyordu. Nereye gitmesi gerektiğini düşünürken yoldan geçen yaşlı bir cadıyı durdurdu. “Kol kırıklarına hangi katta bakı-“ Sözlerini bitiremeden kadın çığlık atmaya başlamıştı. “İMDAT, KOLUMU KIRACAK, İMDAT! LANETLER YAĞDIRIYOR. AH, TOKAT ATTI ” Hâlbuki Felix sadece izliyordu. Yüzündeki şaşkınlıkla gerilemişti. Bu tepkiyi hiç beklemiyordu. Bir anda yanına gelen iki şifacı Felix’i kovmakla tehdit ederken Felix olanları anlatmaya bile vakit bulamıyordu. Kelimelerini boğazında düğümleniyordu. İçindeki şaşkınlık büyürken yanına gelen bir başka şifacı ona açıklama yapmak istediğini söyledi. Felix ona döndü ve kaşlarını çattı merakla.
“Bu yaşlı cadı, bir ölüm yiyen tarafından cruciatus lanetine uğramış ve aklını yitirdi. Ne olduğunu anlamsak da bir muggle hastalığı olan şizofreniye yakalandığını sanıyoruz. Arkadaşlarım adına özür dilerim. Hepsi bir yanlış anlaşılma. İyi günler dilerim. ” Felix hiçbir şey diyemeden şifacı uzaklaşmıştı. Kolunu bile fark etmeyen şifacının arkasından kızgınlıkla bakmıştı. Hastanelerden nefret ediyordu bu yüzden. Delilerle dolup taşıyordu. Ancak içindeki buruklukta vardı. Yaşlı cadının bir düelloda uğradığı korkunç duruma bir kere yakalamıştı ama arkadaşı sayesinde kurtulmuştu. Bir profesör için bu durum çok aşağılayıcı olabiliyordu. Özellikle laneti yapan kişi daha yirmisindeyse bu çok kötü bir iz bırakabiliyordu.
Orada öylece durmuş düşüncelere dalmışken birinin kendi adının söylediğin duydu. Arkasına döndüğünde ona yaklaşmakta olan sarışın cadıyı gördü. Hemen tanımasının yanında, güzelliğinde hiçbir şey kaybetmediğini de görüyordu Felix. Aynı zamanda muggleların dediği gibi de karnı burnundaydı. Felix’in gülümsemesi dudaklarında yayılırken Hogwarts’daki beşinci ve altında yılında yaşadığı uzun ilişkiyi hatırlamıştı. Genç bir büyücüyken yaşadığı en uzun ilişkiydi Aura ile yaşadığı. Neden ayrıldıkları ise o günlerde bilmese de şimdi Aura’nın gerçekten âşık olduğu adam için ayrıldıklarını biliyordu ki bunun için ona kızmamıştı. İlişkinin ne demek olduğunu öğrettiği için teşekkür bile etmişti ve daha sonra bu arkadaşlık haline dönüşmüştü. Çok takılmasalar da arada karşılaşıp sohbet ediyorlardı. Ne var ki son üç yıldır görmüyordu genç cadıyı. Bu da mutluluğun yanında bir şaşkınlığın belirmesine yol açmıştı. Aura tam ona sarılacaktı ki Felix’in acı çektiğini bildiren sesiyle durdu. Ne oldu dercesine geri çekilirken Felix kolunu gösterip “Kanadım, yani kolum kırıldı ancak nereye gideceğimi bilemiyorum... Sizin gibi güzel bir şifacının yardım edebileceğini umuyorum.” Son cümlesindeki alaycı ifade Hogwarts’daki serseriliğinden hiçbir şey kaybetmediğinin bir kanıtıydı.
En son Felix Maurice tarafından Paz Tem. 31, 2011 3:22 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Aura Carswell Hogwarts Baş Şifacısı
Gerçek İsim : Tuş, üçüncü. Mesaj Sayısı : 42 Kayıt tarihi : 30/07/11 Yaş : 28 Lakap : Aura'yı daha fazla kısatlamazsın sanırım *-*
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (96/100) Patronus:
| Konu: Geri: Kanadı Kırık Paz Tem. 31, 2011 3:09 am | |
| Buradan gitmek üzeresin Aura. Her şeye başladığın yere, Hogwarts’a gideceksin. Belki de bu senin için en iyisidir.
Hayır, bu kesinlikle iyi değildi. ‘Çok yoruluyorsun’ sadece bir bahaneydi. Belki de mesleğine bu kadar âşık olduğu için kendisini buradan kovmuyorlardı, kovamıyorlardı. Ancak ‘atamak’ kovmanın biraz daha farklı bir yoluydu. Mümkün olduğu kadarıyla, en kibar şekliydi aslında. Aslında kendisine teklif edilen şey oldukça güzeldi; Hogwarts’a Baş Şifacı olarak atanacaktı. Yalnız da olmayacaktı; yanında kocasını da götürecekti ancak O bunu pek istemiyordu. Burada sekiz yıldır çalışıyordu ve artık belirli bir düzeni vardı. Ayrıca, neden gönderilmek için sekizinci ayına kadar bekletiliyordu ki? Her geçen gün Şifahanesine daha da bağlanırken bir anda kopmasını nasıl bekleyebilirlerdi ki? Aura ellerini bir an karnına götürdü ve derin bir iç çekti. Dışarı çıkmayı sabırsızlıkla bekleyen küçük varlık sekizinci ayını doldurmak üzereydi. Son üç günü kalmıştı. Sonra yeni bir düzene geçeceklerdi. Aman ne düzen, daha alışamadan oradan da ayrılmak zorunda kalacaktı cadı. Muhtemelen yerine Christopher geçerdi, kendisi dönene kadar. Hoş, kendisi yokken onca öğrenciye katlanır mıydı, onu da bilmiyordu ama başka çareleri yoktu. Düşüncelere dalmışken karşısında kendisini bekleyen kadının farkına varamamıştı bile. Kadının kendisini anlayışla karşıladığını umarak içten bir şekilde gülümsedi ve kadının elindeki açık yaraya şöyle bir baktı. Her kim ne yaptıysa, oldukça kötü bir şekilde yakmıştı kadının elini. Yanında duran komodinden birkaç iksir aldı ve daha sonra kadının elini sol eliyle tutarak iksirleri tek, tek uygulamaya başladı yanan yere. Kadının canı acıyor gibiydi, yüzünü buruşturmuştu. ‘Çok az kaldı, birazcık daha dayanın.’ Sesi normalde çıktığından daha sakin ve rahatlatıcı çıkmıştı. Kadın biraz da olsa gülümseyebilmişti bu duruma. İksirleri sürmeyi bıraktıktan sonra kadının elini sargıyla sardı ve geçmiş olsun diyerek odadan çıktı.
St. Mungo’nun koridorlarında yürürken ne kadar da yavaşladığını bir kez daha fark ediyordu. Daha ne kadar yavaşlayabileceğini düşünemiyordu bile. Belki de buradan göndermek konusunda haklıydılar; yeterince hızlı olamayacaktı bu saatten sonra. Yine de buradan ayrılmak istemiyordu. Derin bir iç çekerken kendisine selam verenlere karşılık vermeyi de ihmal etmiyordu. Şifacı olmak için doğduğunu düşünüyordu aslında. Her ne kadar ailesi O’nun şifacı olmasına başta izin vermese de Aura bunu zerre umursamamıştı. Ailesi aklına geldiğinde nedense tüyleri diken, diken oluyordu. Nedensesi yoktu bu işin; onlar korkunç insanlardı! Öldürmekten zevk alan canlılardı. Oysa Aura kelimenin tam anlamıyla bir karıncaya bile zarar veremezdi. Bu düşünceleri de kadının kafasından alan şeyler hissettiği ufak tekmeler ve bir kadının çığlığı olmuştu. Şizofreni teşhisi konan kadın yine bir şeyler görüyor olmalıydı. Buz mavisi gözlerini merakla koridorun sonuna döndürdüğünde gözleri gördüğü ilk kişi karşısında ışıldamaya başlamıştı. Felix. Üç koca yılın ardından, ha? Yüzüne derin bir gülümseme yayılırken adımlarını olabildiğince hızlandırarak genç adama doğru yürümeye başlamıştı. Felix Maurice, birine gerçekten bağlanabileceğinin ilk kanıtı olmuştu. Şimdilerde arkadaş sayılırlardı ancak en son O’nu üç yıl önce gördüğü için bu davetsiz misafirliğine şaşırmıştı cadı. Adama yeterince yaklaştığında sarılmak için kollarını O’na doğru uzatmıştı ancak adamın acısını belli eden sesinden sonra bundan vazgeçmişti. Genç büyücü kolunu göstererek, sesine hiç değişmeyen alaycılığını katarak, konuşmaya başlamıştı. “Kanadım, yani kolum kırıldı ancak nereye gideceğimi bilemiyorum... Sizin gibi güzel bir şifacının yardım edebileceğini umuyorum.” Cadı bu sözlerin ardından yüzündeki gülümsemeyi iyice yaymıştı yüzüne. Adamın kolundaki şişliğe şöyle bir baktıktan sonra O’nu sağ olan kolundan tutarak revirlerden birine soktu. Adamı sedyelerden birine oturtup kırılan kolunu tutarak muayene etmeye başladı. Oldukça yumuşak hareketlerle dokunsa da adamın acısını her defasında belli eden sesi biraz da olsa sinirini bozmuştu. ‘Hiç değişmemişsin Felix, canın hala çok kıymetli.’ Yüzüne alaycı bir gülümseme yerleştirerek kırığın tam olarak olduğu yere hafifçe bastırdı. Büyücü neredeyse çığlık atacaktı. Aura, adamın kolunu bırakarak kollarını göğsünün altında bağlayarak kızgın ama hala şefkatli gözlerle O’na baktı. ‘Az önce eli ciddi bir şekilde yanmış bir kadına pansuman yaptım Felix. O bile senin kadar bağırmamıştır, inan bana.’
| |
| | | Felix Maurice İksir Profesörü
Gerçek İsim : Kardelen. Mesaj Sayısı : 149 Kayıt tarihi : 29/07/11
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Sinek
| Konu: Geri: Kanadı Kırık Ptsi Ağus. 01, 2011 4:21 am | |
|
Cadının söylediği kelimelerle bir saniye kadar dudakları düzleşse de bu uzun sürmemişti. Dudakları düz bir hal alamıyordu. Ne kadar yaşlanırsa yaşlansın, asla değişmiyordu Felix. Yalandan da olsa canı tatlıydı işte. Bağırmasının bir nedeni cadıyı sinir etmek olsa da kolunu gerçekten acıdığı gerçeğini de arka plana itemezdi. Cadının parmakları koluna her değişinde bağıran Felix, odaya girip çıkan şifacıların da gözlerini alamadığı biri haline geliyordu. Bunda yakışıklılığın payı olduğunu düşünüyordu ve dile getirmeye hazırlanıyordu ki cadı parmaklarını öyle bir bastırmıştı ki resmen çığlık atmıştı. Cadı insanların onlara baktığını ve St. Mungo’daki son günlerinde bir hastayı bağırttığının duyulmasını istemediği gibi şeyler söylerken Felix hala gülümsüyordu alaycı ifadesiyle. Cadını buradan ayrılma nedenini gerçekten merak etse de bunun hamileliğiyle ilgili olduğunu tahmin etmek zor değildi. Cadının elleri arasındaki kolunu çekti ve somurtmaya çalışarak –ki bunda hiç başarılı olmuyordu.- şaşkınlıkla ona bakan cadıya çevirdi başını. “Bunu kısa yoldan bir büyüyle halletsen çok mu şey istemiş olurum, anneciğim?” Anne kelimesi üzerinde manayı kendide çözememişti; ancak alaycılık olduğu görülüyordu dışarıdan. Aura ellerini beline koyup ona sinirle baktığında Felix sağlam olan elini sallayıp dudaklarını büzdü. Derin bir nefes alarak “Tamam, tamam. Biliyorum. Kırığın olduğu yeri tam olarak anlamazsan kemiklerim yok olur.” Dedi, tekrar gülümseyerek devam etti. “Biliyorsun, senin sayende şifacılığa biraz merak salmıştım okulda.”
Gerçekten de öyle olmuştu. Altıncı yılında ayrıldıktan bir hafta sonra Aura’yı şifacılıkla ilgili bir kitabı okurken görüp şifacıdan benzer bir kitap alıp okumuştu. Bunu neden yaptığını kendi de bilmiyordu. Hatta okulda yaramazlığı ile ün salmış birinin neden bir şifacı kitabı istediğine anlam veremeyen Hogwarts şifacısı o kadar şaşırmıştı ki Felix bir an felç geçirdiğini sanmıştı. O olayı hatırladıkça hala gülerdi. Aura’nın asasını çıkardığını görüp sevinmişti ki sihirli sözcükleri söylediğinde bir çat sesini duyması bir oldu. Bu sesin kaynağını merak ederken dudaklarından kopan çığlıkla kaynağının kendisi olduğunu anladı. Kolunu sağa, sola, yukarı, aşağı oynatırken kaşlarını çatıp Aura’ya baktı. “Acıttııın! Benim bildiğim şifacılar acımayacak der. Hâlbuki ne büyük yalan.” Kolunu ovarken çektiği büyük acıyla ayağa kalktı ve Aura’nın söylediği sözleri duymakta zorlandığını fark etti. Kaşlarını çatıp duymadığını söylerken Aura’nın ‘Psikolojik.’ Dediğini işitti. Kafasına yediği büyük bir şaplakla itirazlarla geri çekildi. Aura’ya artık duyduğunu ve bir tane daha istemediğini söyleyerek güldü. Birkaç dakika önce kalktığı sedye benzeri yatağa tekrar oturarak Aura’nın da yanına oturması için elini yatağa vurdu. Cadı otururken zorlanmıştı ki bunu izlerken kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu ki Aura öyle bir bakış fırlattı ki Felix’e, Felix yutkunarak sustu. “Tamam. Bu bebeğin babası Hogwarts’daki şu şanslı adam mı? Anlat bakalım.” Ellerini yanlara açıp alaycı bir şekilde devam etti. “Hem dertleşmek için daha iyi bir yer olamazdı.”
| |
| | | Aura Carswell Hogwarts Baş Şifacısı
Gerçek İsim : Tuş, üçüncü. Mesaj Sayısı : 42 Kayıt tarihi : 30/07/11 Yaş : 28 Lakap : Aura'yı daha fazla kısatlamazsın sanırım *-*
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (96/100) Patronus:
| Konu: Geri: Kanadı Kırık Ptsi Ağus. 01, 2011 5:38 am | |
| Şu anda hastanede olmasalardı ve bu hali Felix’in her zamanki hallerinden biri olmasaydı ciddi anlamda hassaslaşan cadı büyücüye çoktan patlamıştı. Ancak O’nu gerçekten iyi tanıdığından bir şey demiyordu. Yüzündeki sinirli ifade yerini yumuşak bir gülümsemeye bırakmaya başlamıştı. Bunun tek nedeni ise Felix’in son iki cümlesi idi. Eski sevgilisiyle yeni ailesini konuşmak ne kadar doğruydu, bilmiyordu ancak bir sorun olsaydı zaten büyücü O’ndan anlatmasını istemezdi, değil mi? Derin bir iç çekerken bir yanda karnının üstünde ince parmaklarıyla daireler çiziyordu. Yaslanmadan zor durduğu bir gerçekti ama yine de durabiliyordu. ‘Bir yerden başlayalım bakalım anlatmaya. Öncelikle –yüzüne bilmiş bir ifade katarken- hangi şanslı adamdan söz ediyorsun, şu anda bilemedim. Malum, benim hayatıma giren her erkek şanslıdır.’ Sözlerinin ardından ufak bir kahkaha attı. Bir Ravenclaw mezunu olsa da hiç de öyle davranmıyordu bazen. Zaten hiçbir özelliği özüne uyuşmuyordu. Buz gibi görünüşü yüzünden bazen küçük çocuklar kendisinden korkuyordu bile. Kalbi sıcacık olsa bile dışardan bir icebergi andırdığı bir gerçekti. ‘Christopher Carswell’i hatırlıyor musun? Sizin dönemden, Slytherin mezunu. Biz beraberken bile birkaç defa çevremde dolandığı olmuştu hani. Son şanslı adam o oluyor işte.’ Büyücünün kocasının adını duyduktan sonraki şaşkınlığı karşısında bir kez daha güldü cadı. Christopher’la gerçekten çok zıt göründükleri bariz bir gerçekti. Ancak… Uyumlulardı işte. Doğal dengini bulduğunu düşünüyordu cadı. Elleriyle çizdiği daireleri durdurdu ve bir elini yatağa dayayıp destek aldı. ‘Gülecek olursan sonu çok kötü olur’ bakışlarını attıktan sonra devam etti sözlerine. ‘Chris’le olmam tuhaf, biliyorum. Ama-‘ Sözlerine devam edemeden karnında ani bir acı hissetti. Kısa bir an yüzünü buruşturup boşta kalan elini karnına doğru götürdü. Ufaklık fazla sabırsız olacaktı herhalde. Yüzüne acı bir gülümseme yerleştirirken bir an dik bir şekilde oturdu –ne kadar dik olduğu tartışılırdı ama- ve adamın kırılmayan elini tuttu buz gibi elleriyle. Yaklaşık bir dakika sonra da o eli alıp karnına koydu. Büyücünün elinin sıcaklığı hoşuna gitmişti. Kızının hareketliliği de bir-iki dakikaya kesilmişti. ‘Sanırım utandı.’ Sesinin git gide daha da yumuşadığını anlaması hiç de uzun sürmemişti. Tuttuğu elin üzerinden yavaşça elini çekti ve yüzünü adama doğru yaklaştırarak alçak bir sesle konuşmaya başladı. ‘Bundan daha kutsal bir his var mıdır sence?’
| |
| | | Felix Maurice İksir Profesörü
Gerçek İsim : Kardelen. Mesaj Sayısı : 149 Kayıt tarihi : 29/07/11
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Sinek
| Konu: Geri: Kanadı Kırık Salı Ağus. 02, 2011 12:20 am | |
|
Cadının kelimeleriyle kahkaha atsa da şanslı adamın kim olduğunu öğrendikten sonra ağzının açık kalmasını engelleyememişti. Christopher Carswell ile birlikte okumuşlardı. Birbirleriyle pek konuşmasalar da, onun gibi Slytherin binasından olan Felix, genç adamı tanıyordu. Aura ile nasıl evlendiklerine akıl erdiremiyordu. Bir Slytherin olarak büyük bir iyiliğe sahipti Felix. Asla Salazar Slytherin’in izinden girmeyen büyücü Christopher ile birkaç kere tartışmıştı ki Aura ile birlikte oldukları zamanlarda yanlarında belirmesi hiç hoşuna gitmiyordu. Ayrıldıklarında onunla çıktığını duymuştu ancak evlenecekleri aklının ucundan geçmezdi… Aura’nın yüzünü buruşturmasıyla, daldığı anılardan uzaklaştı. Karnında büyüyen, büyücü veya cadı rahat durmuyordu anlaşılan. Bir gün evleneceğini düşünmüyordu; ancak evlenirse ve hamile bir eşi olursa nasıl hissedeceğini tahmin etmeye çalıştı. Bunu pek tahmin edemese de mutlu olup olmayacağını kesin bir şekilde biliyordu. Düşüncelerini dalmış olan büyücü, hayallerde kaybolmadan kendini bu düşüncelerden arındırma çabalarına girişti. İstem dışı olarak gülümserken Aura, büyücünün elini tuttu. Buz gibi elleri vardı, aslında gibi ifadesini kullanmasalar da olabilirdi. Kısacası elleri resmen buz tutmuştu. Aura’nın elini karnına götürmesi üzerine tuhaf bir hisle kaplandı ruhu. Utanmış olması teorisi üzerine Felix ufak bir kahkaha atmıştı ki cadı yüzüne yaklaştırarak ruhunu kaplamış olan hissi kuvvetlendirecek kelimeler fısıldadı. Bu hissi hissetmek istemediğini biliyordu ama elinde değildi, işte. Felix bir iki saniye bekledi. Ne demesi gerektiğini düşünüyordu ki dudakları yukarıya kıvrıldı.
“Bundan daha kutsal bir his biliyorum.” Yüzünde gene çokbilmiş alaycılığı vardı ve epey kuvvetliydi bu sefer ki. Karşısındaki cadı kaşlarını çatarak uzaklaştı. Felix dudaklarını büzdü ve “Bekârlık!” dedi hızlıca. Daha sonra yüzünü karşısındaki cadının yüzüne yaklaştırıp gözlerini kıstı. Gene aynı alaycılık vardı çehresinin her bir noktasında. “Bence daha kutsal ve avantajlı, ne dersin?” Avantajlı olduğu konusunda kendini inandırmıştı. Evlendiğinde kendini kısıtlayacağını düşünüyordu. Aslında insanlarında neden evlendiğine de anlam veremediği belli bir gerçeklikti. Felix geriye çekilip küçük bir kahkaha atarken odaya gelen şifacıya kaydı gözleri. Yanında bir kadın vardı. Kahverengi, dalgalı saçları dağılmıştı ve başı eğikti. Yüzünü göremeyen Felix kaşlarını çattı. Acil bir durum olduğunu söylüyordu ruhu. Elbiseleri paramparça olmuş kadının elleri şifacının tedirgin elleri arasında titriyordu. “Aura, yardım et. Revirin önünde bir an da belirdi. Buharlaşarak girmiş olmalı. Ne olduğunu bilmiyorum ama bunu-,” diyerek kadının çenesinden tutup yukarıya kaldırdı. “Görmek isteyebilirsin.” Kadının yüzü sanki sokma büyüsünün etkisi altındaymış gibi dağılmıştı ve iğrenç bir hal almıştı; ancak yer yer –aslında her yerde- fışkıran kanlar bunun doğru olmadığına işaret ediyorlardı. Felix istemese de yüzünü ekşitirken Aura ayağa kalkıp ne kadar hızlı olmaya çalışırsa çalışsın gene yavaş olarak kadının yanına gitmişti. Felix ise ruhundaki garip duyguyla olanları izliyordu.
| |
| | | Aura Carswell Hogwarts Baş Şifacısı
Gerçek İsim : Tuş, üçüncü. Mesaj Sayısı : 42 Kayıt tarihi : 30/07/11 Yaş : 28 Lakap : Aura'yı daha fazla kısatlamazsın sanırım *-*
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (96/100) Patronus:
| Konu: Geri: Kanadı Kırık C.tesi Ağus. 13, 2011 2:54 am | |
| Aniden gelen hastalardan asla hoşlanmasa da cadının işi buydu. Arkadaşıyla sohbetinin yarıda kalması her ne kadar kendisini üzse de işini yapmak zorundaydı. Zaten buradaki son günleriydi. Yavaşça kalkarak her tarafından kanlar fışkıran kadının yanına doğru yürürken kadının durumunun ne kadar kötü göründüğünü düşünmüyordu. Ayrıca içi bulanmıştı biraz da olsa. Derin bir iç çekti ve kafasını dağıtmaya çalıştı. Bunca zaman hiçbir işi yüzünden midesi bulanmamıştı, şimdi de bulanmasına izin vermeyecekti. Kadının yanına yaklaştığında başını yavaşça kaldırmasına yardımcı olarak açılan yaralara şöyle bir baktı. Herhangi bir zehrin aktığını göremiyordu ancak akan kanlar oldukça kirliydi. ‘O’nu boş bir odaya alın ve yaralarını temizlemeye çalışın.’ Kelimeler hızla ve biraz da emir verircesine dökülmüştü dudaklarından. Böyle olsun istememişti ama hem kendisinin hem de Felix’in içi kalkmıştı. Diğer şifacı söylene, söylene hastayı başka odaya götürmüştü. Cadı, arkadaşına döndükten sonra kapının eşiğine yaslanıp derin bir iç çekti. ‘Bunu görmeni hiç istemezdim.’ Daha sonra az önce oturduğu sedyenin yanındaki dolaba yine oldukça yavaş bir şekilde yöneldikten sonra büyük bir gıcırtı eşliğinde dolabın kapağını açtı. İçinden birkaç şırınga, sargı bezi ve birkaç Muggle icadı ilaç çıkardı. Hepsini tek başına taşıyabileceği fikrine kapılmıştı nedense. Eşyaları alıp arkadaşına dönmesiyle elindekilerin yarısının dökülmesi bir olmuştu. Ama bunun nedeni eşyaların çokluğu değil, başının inanılmaz şekilde dönmesiydi. Kendisini dolaba yaslarken arkadaşının kolundan tuttuğunu hissediyordu. Buz mavisi gözlerinin üstüne gözkapaklarını örttü ve derin birkaç nefes alıp dünyasının dönmeyi kesmesini bekledi. Gözlerini nihayet açtığında gördüğü ilk şey arkadaşının endişeli kahverengi gözleri olmuştu. Cadı hafifçe gülümsedi ve tatmin edici olmaya çalışan bir sesle konuşmaya başladı. ‘İyiyim Felix, merak etme. Arada oluyor böyle.’ Gözlerini kısa bir an karnına kaydırdı. Felix’in de gözlerini takip ettiğini bilmesi kendisi için çok da zor değildi. ‘Sence bu haldeyken normal değil midir?’ Kısa bir kahkaha attıktan sonra elini ağzına götürerek işaret parmağını hafifçe ısırdı ve yere dökülen malzemelere baktı. Bu durumdayken eğilmesi imkânsızdı. Derin bir iç çekti ve çaresiz gözlerle arkadaşına bakmaya başladı. Adam gözlerini kısa bir an devirdikten sonra eğildi ve eşyaları toplamaya başladı. Cadı sevinçle gülümsedikten sonra son sözlerini söylemeye hazırdı. Malzemeleri büyücünün elinden aldıktan sonra gülümsedi ve konuşmaya başladı. ‘O kadını görmeni gerçekten istemezdim Felix. Şimdi gitmem gerekiyor ama daha sonralarda görüşeceğiz nasılsa. Artık Hogwarts’ta olacağım. Okula geleceğim zamana kadar, görüşürüz Bay Mızmız.’ Adamın yanağına ufak bir öpücük kondurduktan sonra yavaş adımlarla oradan uzaklaşmaya başladı, elindeki onca eşyayla beraber…
Rp Sonu.
| |
| | | | Kanadı Kırık | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|