Valerian Ivy Black St. Mungo Baş Şifacısı
Gerçek İsim : Aslı Mesaj Sayısı : 16 Kayıt tarihi : 26/07/11 Lakap : Val
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (83/100) Patronus: Vaşak
| Konu: Valerian B. Salı Tem. 26, 2011 7:43 pm | |
| On üç , on dört yaşlarında bir kız dalgın gözlerle pencereden dışarı bakıyordu.Manzara gözlerinin önünden akıp giderken aklından da bir sürü düşünce dolanıyordu.Arkadaşlarından birisinin kendini dürtmesiyle gözlerini pencereden ayırdı ve birkaç dakikalığına da olsa ruhu tekrardan odanın içine döndü.Hava henüz kararmamış olmasına rağmen gözleri kompartımanın içerisindeki üç cadıyı zor algılayabiliyordu.Dalgınlığının bıraktığı etkiyi giderebilmek açısından hafifçe gülümsedi ve gözlerini kompartımanın içerisinde dolaştırarak herhangi bir farklılık aradı.Tek fark kapının yakınında oturan esmer kızın uykunun eşiğinde dolanmayı bırakıp çoktan derin bir uykuya dalmış olmasıydı.Bir kaç saattir bu sinir bozucu yerde oturuyor olmalıydı çünkü hafızasında yer etmiş son görüntü güneşin ilk ışıklarını barındırıyordu.Oysa şimdi saat çoktan beşe yaklaşmış olmalıydı.Oysa ona sorsanız en fazla beş dakikadır buğulu penceredeydi gözleri.Endişe bütün zaman kavramını alıp götürmüştü.İçindeki bir parça odasını ve evinin gündüzleri kendisine barındırdığı özgürlüğü özlemişti fakat çevresindeki insanlar onu tamamiyle çaresiz kılarken bunun hiçbir önemi yoktu.Önceki senelerde olduğu gibi yine gözlerini genç kıza dikip düzeltilebilecek herhangi bir kusurunu arayacaklar ve kızlarının tamamiyle normal olduğuna inanmadan bu bakışlarını kesmeyeceklerdi.Her sene tren indiğinde başka aileleri de görüyor ve onarın gözlerinde dahi barındırdıkları sevgiyi kendi ebeveynlerinde bulamıyordu.Acaba problem kendisinin miydi? Pek sanmıyordu ama eğer öyle bile olsa herhangi bir şeyi düzeltebileceğini sanmıyordu. Belki çabalardı bir yere kadar fakat yine de kendi doğasını değiştirebileceğine ihtimal vermiyordu. Eğer öyle olsaydı ilk önce abisinin değişmesi gerekirdi. Abisi ise tam tersine sürekli ailesi ile çatışmayı tercih ediyordu.Zaten eve dönmenin en kötü yanı bu tartışmaları tekrar tekrar duyacağını bilmesiydi.Keşke abisi de kendisi gibi Ravenclaw’ı ya da ona benzer bir binayı kazansaydı.Hatırladığı kadarıyla kavgaların çoğunda ailesinin elindeki vazgeçilmez silah Paul’ün Slytherin’e gitmesi olurdu.Her ne kadar okulda konuşulmasa da artık niye Slytherin öğrencilerine büyük bir ön yargıyla bakıldığını anlamaya başlıyordu.Hele ki oradaki sinir bozucu kızların bazı öğrencilere yaptıklarına tanık olduktan sonra… “-Eğer bu sessizliği bir süre daha sürdürürsen yazın seni özlemekten daha iyi işlerim olacağını bildirmekten çekinmem.” Genç kız arkadaşının bıkkınlık içeren tiz bir sesle söylemiş olduğu bu sözleri duyduktan sonra yolculuğun geri kalanında ailesini düşünmemeye karar verdi.Onları düşünmek sadece daha fazla gerçeklikten uzaklaşıp moralini bozmasına yardımcı oluyordu sadece. “-Bütün suçu bana atamazsın Edith. Son üç saattir sizden tek bir ses bile duymadım.” Dedi isyankar bir biçimde. Dediğinin yalan olduğunu bilmesine rağmen aklına o an daha kurtarıcı bir cevap gelmemişti. Edith hafifçe yüzünü buruşturdu ve oldukça çocuksu bir tavırla ellerini göğüs hizasında birleştirerek arkasına yaslandı. Okul başladığından beri Edith’le arkadaş olmalarına rağmen bu çocuksu tavırları bir türlü değişmemişti. İnsanın, Almanların soğuk olduğuna dair bütün düşünceleri bu kızı tanıdıktan sonra değişebilirdi. Oysa görünüşü ırkıyla klasik bir profil taşıyordu. Şu ana kadar Camille’in asla salık halde görmediği sarı saçları vardı ve tabi birde insanların rahatsız hissetmesini sağlayan mavi gözleri. O kadar mavilerdi ki Camille bazen kendi gözlerini bile renksiz hissediyordu onunkilerin yanında. Camille arkadaşının bu kadar çabuk kabuğuna çekilmesinden rahatsız olmuştu ve bu yüzden oturduğu rahatsız yerde pek de mükemmel sayılamayacak bir açı yakalayarak yavaşça ona doğru döndü. Oysa kız yüzündeki ifadeden hiçbir şey kaybetmeden öylece oturuyordu. “-Bu kadar alıngan olmayı bırakmalısın Eddy.Sadece amaçsızca kendimi savunmaya çalışıyordum.” Dedi ve hafifçe gülümsedi.Bunları söylerken pek fazla gürültü çıkarmamış olmasına rağmen uyuklayan kız yavaşça gözlerini aralamıştı.Camille’in gözleri iki kız arasında gelgit yaşamış olsa da bir süre sonra Edith de karar kıldı. Zaten bu arada kız da uykusuna geri dönmüştü.Camille kararını beklercesine Edith’inkilere dikilmiş gözlerinin üstündü zarifçe duran kaşlarını havaya kaldırdı ve yaklaşık beş saniye kadar böyle bekledi.Kız en sonunda çocukça nazından vazgeçerek çarpık bir şekilde gülümsedi. “-Bir senenin daha bittiğine inanmakta bile zorluk çekiyorum.Sanki gidiş treninden sadece birkaç gün önce inmişiz gibi…Umarım önümüzdeki seneleri de bir ayda atlatabiliriz.” Dedi Camille’in karşısında oturan başka bir kız.Geçen sene bir Hogsmeade gezisinde tanıştığı Gryffindor’lu bu kız o zamandan beri yakın arkadaşıydı Camille’in.İtalyan olmasından kaynaklanan aksanı sesine çok sevimli bir tını katıyordu ve gerçekten de arkadaş olmak isteyeceğiniz türden bir insandı.Şaşılacak derecedeki sabrı ve kendine duyduğu özgüven bunlardan yoksun insanların gözlerini yaşartabilecek türden fazlaydı.Camille ve Edith’inkine oranla çirkin yüz hatlarına rağmen bu sene düzenlenen baloda ikisinden de fazla davet alarak çekiciliğini kanıtlamış olmuştu. “-Ne kadar çabuk geçmiş olursa olsun bütün yaz boyunca herhangi bir kitapla bile karşı karşıya gelmek istemiyorum.Sadece eğlence , ben ve yine eğlence…” dedi ve kısa bir aralıktan sonra devam etti; “-Sence de öyle değil mi Cam?” Öyle değil mi? Belki… Tabi eğlence deyince ne anladığınıza göre değişir.Eğer bahsi geçen eğlence bütün gün bağırışmaları dinleyip odasını aydınlatmaya bile zar zor yarayan bir pencereden dışarı bakmaksa büyük oranda eğleneceği kesindi.Belki gürültülerin dindiği dakikalarda birkaç satır okuyup engin ufkunu genişletirdi.Evet, kesinlikle yaz tatilinden beklentisi buydu.Keşke bu tren Hogwarts’a gidiş treni olsaydı.Bir kaç ayı daha huzurlu bir şekilde geçirebilirdi.Yine de bu düşüncelerini çok sevgili arkadaşlarının bilmesine gerek yoktu.Bu yüzden duygusuz bir şekilde ağzından şu sözcük çıktı; “-Kesinlikle…”
...
Camile bavulunu yavaşça yatağının üzerine bıraktı ve evin içindeki sessizliğin tadını çıkarırken bavulunun kapağını açarak kıyafetlerini birer birer dolabına yerleştirmeye başladı. Hogwarts dışında büyü kullanmamaya dair katı kurallar yüzünde sırf bu sıkıcı işlem için on dakikadan fazla zamanını yedi. Sonradan bu valizi dolabının alt kısmına yerleştirerek üstünü bile değiştirmeden kendini yatağına attı. Her ne kadar ailesi evin genel hatlarına ilgi çekmemek açısından oldukça basit ve iç karartıcı bir tarz uygulasalar da evin içinin döşemesinde bu geçerli değildi. İçeri girme fırsatını yakalayan çoğu komşu şıklığına hayran kalıyor ve o günden sonra Esther ailesine bütün bakış açısı değişiyordu.”Herhalde zamanlarının tamamını burada geçirdikleri için bu kadar uğraşmışlardır.” Diye düşündü içinden ve Londra dan Wellington’a kadar yolculuk ettiği uçağın arttırdığı yorgunluk katsayısını bir süre rahat yatağında atmaya çabaladı.Gözleri kapanmak için gücünün son damlalarını kullansa da ruhu bir türlü gözlerine izin vermiyordu.Bir kaç saniyeliğine yatağından kalkıp üstünü değiştirmeyi ve uyku ruhunu da ele geçirinceye kadar kitap okumayı düşündü.Ama sonra kafasını tekrar yastığına yaslayıp uyuyana kadar kendi düşler dünyasında oyalandı durdu. Gözleri tekrar açıldığında belli belirsiz sesler duyuyordu.Bunların ailesine ait olduğunu anlayana kadar uykusuna dönmek için kendi zorladı.Fakat sonra isteksizce yerinden kalkarak neler olduğunu anlamaya çalıştı.Ayağa kalkmaya üşendiği için yatağında doğrulmakla yetinmişti.Konuşmalar alt katta yaşandığından sesler odasına tam anlamıyla uğultu şeklinde ulaşıyordu ve bu yüzden olayın ne olduğunu anlaması uzun sürdü.”Hadi ama!” diye düşündü içinden.Gelmelerinin ilk günü kavga edecek ne bulmuş olabilirlerdi ki.Odasında beklemek ile aşağı inmek ikilemini yaşarken bir yandan da ayağa kalkmış ışığı açmak için doğru anahtarı arıyordu.Elleri ışık anahtarı yerine kapı koluyla buluşunca aşağı inmeye karar verdi.Kapıyı açmasıyla birlikte sesler de artmıştı. “-Hiçbir yere gidemezsin Paul.” Babasının sesi birden bire kulaklarında kükredi.Bu tarz bir durumda aşağıya inerken varlığını hissettirmemek en iyisi olurdu.Sadece evde giydiği gri babetlerini çıkardı ve tahta zemine sürtmemesine özen göstererek kapısının yanına hafifçe koydu.Aslında ses çıkarmama düşüncesi çok mantıksızdı.Çünkü tam o anda gürültünün parçası olan bir ses yükseldi; “-Emin olun ki bu kahrolasıca evde olmadığım sürece nereye gittiğimin artık hiçbir önemi yok.” Abisinin sesinde öfkeden çok uzun zamandır ondan duymadığı bir tunu gizliydi; “Öfke”. Ufak adımlarla merdivenlerin başına ulaştığında hemen altındaki oturma odasında gerçekleşen olayı görebiliyordu. Elleri bir süre merdiven korkuluklarının pürüzlü yüzeyinde dolaştı. Abisinin gitmeyeceğini biliyordu.Hayır! Sadece düşünüyordu… Bir yerlerde sığınabileceği birilerine sahip olduğunu biliyordu ve artık ebeveynlerinden bıktığını da.Hogwarts’a gitmeye başladığından beri Camille’i de artık o kadar umursamıyordu. Hep o sinir bozucu arkadaşlarıyla dolaşıyor ve Camille’i gördüğünde sadece gülümsemekle yetiniyordu. Bu yüzden Camille Hogwarts’a gittiğinde abisi sürekli yakınında olmasına rağmen sanki bütün aileden kopmuş gibi hissediyordu. En başından beri var olan ruhsal kopukluğu saymıyordu bile… Abisinin onu bırakıp gitmeyeceğine dair bütün umutları evde olduğu zamanlarda Cam’e eskisi gibi davranmasıydı.Zaten bu tarz kavgalar sürekli tekrarlanmıyordu muydu evde? “Neden şimdi gitmeye karar versin ki!” diye düşündü içinden.Ama bir yandan da onu kaybetmeye duyduğu korkuyla içi içini yiyordu.Eğer Paul giderse ebeveynleriyle baş başa kalırdı ve kabusun diğer isimlerinden birisi olmalıydı.Tek fark , reşit olana kadar uyanabileceğini sanmıyordu.Paul bile tam olarak reşit sayılmazdı ki hem! “Doğum günü ne zamandı?” beyni bu sorunun cevabını aradı bir süre.Eğer yanlış hesap yapmamışsa on bir gün vardı ve bu da pek fazla bir süre sayılmazdı.Bunları düşünürken ellerini korkuluklardan çekmeden bir adım attı aşağıya doğru. …Ve sonra bir tane daha… “-Senin ölümünden dâhi zevk alacak insanları arkadaşın olarak gördüğünü sakın söyleme bana.Bu kadar saf olamazsın ya! Gerçek olan sadece biziz Paul.Annen kardeşin ve ben… Seni seven sadece bizleriz.” Babasının lafları gerçeklikten uzak bir seyirde dolanmaya devam ediyordu.Ailesi kendilerini sevdiklerinden bahsediyordu.Ölürken bile duymayı beklemediği bir şeydi bu.Kulağa o kadar komik geliyordu ki gülmemek için kendisini zor tuttu.Acaba davranışlarının sevmekle yakından uzaktan alakası olmadığının farkında mıydılar.Onlar farkından olmasa bile Camille bunun bilincine o kadar varmıştı ki artık onların sözlerinin sadece yalan olduğunu anlayabiliyordu.Bu arada kendi isminin de konuşmada yer alması üzerine dikkati tekrardan aşağı kata döndü. “-Camille’i de yanınızda tutamayacağınızı biliyorsunuz. İnkâr etmeye çalışıyorsunuz fakat artık bu bile yeterli olmuyor. Beni seviyor olabilir fakat sizden nefret ettiğine kendi nefretim kadar eminim. Tek yaptığınız bizi bu lanet eve kapatmak. Bizi toplumdaki sözde tehlikelerden uzak tutmadaki şaşılmaz yolunuz bu mu? Kıtadaki yerini bile bilmediğimiz bir ülkeye bizi kapatıp kör gibi davranmamızı sağlamak mı çözüm yolunuz. Büyüyünce ne yapacaksınız? Belki de asalarımızı alıp deliler hastanesine falan kapatırsınız. Zaten sebebiniz var, değil mi?” Babasının gözleri dehşetle açılmış bir şekilde abisine dikilmişti. Annesi ise büyük bir soğukkanlılıkla babasının sağ çaprazında dikiliyor ve babasının koluna dokunuyordu. Bunun bir arka çıkma ifadesi olduğu çok kolay anlaşıldığından Camille’in gözlerinde annesine duyduğu bir tiksinme ifadesi belirdi. Böyle bir durumda bile her zamanki duruşunu bozmamıştı. Hâlâ ufak burnu kafasındaki yukarı kalkmışlıkla aynı oran havadaydı ve gözleri endişeden arınmış bir şekilde ince kaşlarının altında parıldıyordu. Gerçekten mükemmel bir ikiliydiler; Annesi ve Babası… Onların gerçek düşüncelerini hiçbir zaman bilmediğinden en azından Camille’e öyle geliyordu. Oysa Bayan Adelaide Esther bu evliliğe neden oldukları için her gün ailesine kızıyor ve sırf kocasının ailesinden kaynaklanan ölüm korkusunu esareti ardında yaşamaya çalışıyordu. Yetiştirilişi ve kocasını örnek alması gereği çocuklarına karşı duyduğu sevgi hiç gösterilmemek üzere çoktan kalbinin tenha noktalarına saklanmıştı. Çıkarmayı da hayatının geri kalanında planlamıyordu. Her ne kadar o çocuklarına sevgi gösterme gereksinimi duymamış olsa da çocuklarının da kendisine sevgiyle baktığını hiç hatırlamıyordu. Hiç sevgi görmemiş insanlar sevgi nasıl öğrenebilirdi ki? Camille birkaç basamağı daha büyük bir yavaşlıkla indi. Fakat bir yerden sonra ayakları artık ilerlemek istemiyordu. Yavaşça bulunduğu yere çömdü. “- Sayende kimsenin korkak olmadığı düşünmeye başladım baba. Kimse senden daha korkak değil…” Abisi şansını biraz fazla zorluyor gibiydi. Hiç bu kadar çok incitici konuştuğunu görmemişti. Babası artık Camille’i korkutmaya başlamıştı. Paul burada kalsa bile bu sözleri asla gururuna yediremeyecekti. Camille derin derin nefesler alıyor ve birden bire ortaya çıkan baş ağrısıyla merdivenlerin dördüncü basamağında oturuyordu. “-Sana susmanı emrediyorum. Rica değil, emir… Bu lafları kimden öğrendiysen senin için ne mutlu ama artık senin taşkınlıklarından birine daha katlanmayacağım. Şimdi odana gideceksin ve akşam tam saatinde yine yemekte olacaksın. Seni bu seferlik affediyorum. Ama artık son. Sana daha fazla katlanmayacağım.” Babasının bu sözlerinin ardından abisi hafifçe gülmeye başladı. Her zamanki eğlenceli ve sesli gülüşlerinden değildi bu. Tam tersine sessiz ve tehlikeliydi. Abisinin bu haline hiç alışkın olmadığından Camille’in gözleri korkuyla büyüdü ve son bir ses duydu. Evlerinin verandasına çıkan kapının kapanış sesi... | |
|
Valeria Nerissa Wesley Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
Gerçek İsim : Ebru. Mesaj Sayısı : 1504 Kayıt tarihi : 13/09/09 Yaş : 30
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Beyaz Leopar
| Konu: Geri: Valerian B. Salı Tem. 26, 2011 7:53 pm | |
| Betimleme: 24 / 30 Paragraf Düzeni: 4 / 5 İmla Düzeni: 8 / 10 Anlatım: 34 / 40 Kurgu: 13 / 15
Puanınız; 83. Keyifli Roleplayler... | |
|