Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts
Merhaba

Foruma Hoşgeldiniz

Kayıt Olduktan Sonra Rütbe Seçmelisiniz. Ve Daha sonra Lejant Oluşturmalısınız;
Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts
Merhaba

Foruma Hoşgeldiniz

Kayıt Olduktan Sonra Rütbe Seçmelisiniz. Ve Daha sonra Lejant Oluşturmalısınız;
Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts


 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yapKapı

 

 Constanta

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Constanta Gavriell
Ejderha Terbiyecisi
Ejderha Terbiyecisi
Constanta Gavriell


Gerçek İsim : Elif.
Mesaj Sayısı : 205
Kayıt tarihi : 25/07/11

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Constanta Left_bar_bleue82/100Constanta Empty_bar_bleue  (82/100)
Patronus: Çin Ejderi

Constanta Empty
MesajKonu: Constanta   Constanta Icon_minitimeSalı Tem. 26, 2011 12:40 am

BİR ŞİZOFRENİN KALEMİNDEN


    Farklı olmanın iyi olduğunu söylüyorlar. Bu çok göreceli bir kavram... Mesela bana göre her farklılık iyi değildir. Güzelliğin ile farklı olmak iyidir. Zekân ile ya da yeteneklerin ile… Peki, hastalığın ile farklı olmak? Ben hastayım. Hem de toplumda ender rastlanan bir hastalığım var. Ben soyut cisimleri somutlaştırabiliyorum. Bu hastalığa “Şizofreni” diyorlar. İlk başlarda bunu kabullenmem zor oldu. Bütün arkadaşım dediğim kişilerin benim hastalığımın bir ürünü olduğunu kabul etmek… Bu bana kafayı yedirtirdi. Ama kafayı yemedim. Yani tamamen deli değilim. Ancak deli olmama ramak kaldı. Kendime sürekli olarak “Sen deli değilsin. O arkadaşları unut. Onları düşünme. Hastalığın geçecek. Sen deli değilsin!” diyorum. Bir süre sonra bu yalana kendim de inanmamaya başladım. Bu hastalık bana kene gibi yapışmıştı. Ben onu atmaya çalıştıkça o daha çok bana batıyordu. Canımı yakıyordu. Aslında, asıl canımı yakan bu hastalığın pençesinde olmak değil. Tanıdığım onlarca insanın yalan olduğunu kendime kabul ettirmek... İri gözlü Maya, keskin suratlı Irina, turuncu kafa Stefan ve daha bir sürüsü. Ancak kendime, onun gerçek olmadığını yediremediğim tek kişi: Benjamin. Onun gerçek olmadığına inanmayı istemiyorum. Bu yüzden diğerleri yavaşça silinip giderken sadece o kalıyor. Sadece onu görüyorum. Siyah gözlerindeki masumiyeti görüyorum sürekli. Her gözlerimi kapattığımda o geliyor önüme. Bana sımsıkı sarılıyor ve “Beni asla bırakma Stefanya. Beni zihninin derinliklerine gönderme. Bana karanlığı mezar etme!” diyor. Bu yüzden onu unutamıyorum. Hepsini unutabilirim. Onların hayal unsuru olduğunu kendime kabul ettirebilirim. Ancak Benjamin’ in etten kemikten biri olmadığını kendime kabul ettiremem. Bunu yapamam.





    26 Ocak 2007



    Sedyede oturuyorum. Yatmaktan sıkıldım. Ellerim sedyenin kenarında duruyor. Sırtım kambur ve ayaklarımı sarkıtıyorum. Mermer zeminin soğukluğu bacaklarıma vuruyor. Bu beni kendime getirmeye yeter. Adım Stefanya Malcready. Babam Amerikan, annem Rus. 15 yaşındayım, şizofreni hastasıyım. Seattle Sinirsel Hastalıklar Hastanesi’ nde, ağır hasta olarak yatıyorum. Arkadaşlarımın hepsi burada yattığımı biliyor. Okulda geçirdiğim kriz ile son 3 gündür buradayım. Tüm hayal unsurları beni dersteyken sıkıştırdılar. Onları görmüyordum ancak sesleri yüzünden öğretmenimin ne anlattığını duyamıyordum. Bu sefer hepsi birlikte gelmişti. Beynim zonkluyordu. Kendimi sıkıyordum. Tırnaklarım ile sırayı kazıyordum. Sıranın üzerinde küçük oyuntular oluşmaya başlamıştı bile. Ancak bu bir yere kadar sürdü. Kendimi daha fazla zorlayamadım. Sonunda bağırmaya başladım ve ağlamaya... “Gidin başımdan! Gidin, dedim! Yeteeer…” Son duyduğum ses kendi çığlığımdı. Sanki bir hortum onları yutmuş gibi sesleri kesilmişti. Sonra nefes nefese kaldım. Herkesin bana tuhaf bakışlarını gördüm. Kapının açıldığını duyar gibi oldum. Kafamı çevirdiğimde Benjamin bana gülümsüyordu. O kadar masum görünüyordu ki... İçimde bir acıma ve pişmanlık duygusu belirdi. Kendi iradem dışında yere düştüm. Gözlerimi bir daha açmak istemiyordum. Bu son kapatışım olsun istiyordum. Ancak öyle olmadı. Kendimi bu hastanenin acil servisinde buldum. Uyandığımda bana bir ilaç verdiler. Sonra beni bu odaya taşıdılar.



    Üç gündür onlar yoktu. Ya sınıfta geçirdiğim kriz, hastalığımın sonunu gösteriyordu ya da zihnimin derinliklerinde uyuyorlardı. Uyumaları bana daha inandırıcı geldi. Derin bir nefes aldım. İçerinin soğuk havasını içime çektim. Ciğerlerimin açıldığını hissettim. Yere atladım ve pencerenin kenarına doğru yürümeye başladım. Şehre baktım. Işık şöleni vardı adeta. Aşağıda kahkahalar atarak yürüyen insanlar, arabalar, sokak satıcıları… Seattle’ ı hep sevdim. Biraz yağmurlu ve genelde kasvetli bir havası olsa da güzel bir yer. Benim şehrim, beni anlatıyordu. Seattle, benim hikayemi fısıldıyordu adeta. Kapımın açıldığı duydum. Arkamı döndüm. İçeriye bir hemşire girdi. Bana gülümsedi.“Sen gerçek misin?” diye sorma gereği duymuyordum. Çünkü hayal ürünü insanlarıma bu soruyu sorduğumda hep aynı cevabı alıyorum. “Elbette!” Kim gerçek olmadığını iddia eder ki zaten?



    “İlaç saatin geldi tatlım. İlaçlarını içtikten sonra dışarıya çıkmak ister misin?” diye sordu. Kafamı salladım. Şu anda itiraz edecek havada değildi. Ayrıca onlar benim iyiliğim için iş yapıyorlardı, değil mi? Kadın hala gülümsüyordu. Bana tamamen deli muammelesi yapıyordu resmen. İlaçlarımı içtikten sonra kürklü ayakkabılarımı giydim ve ceketimi aldım. Koridora çıktık. Birkaç hasta daha koridorda idi. Hemşireler onları tutmaya çalışıyorlardı. Aslında bunlar hasta bakıcıların işi olmalıydı. Ancak değildi işte. Bu hastahanede hasta bakıcılar temizlikçi muammelesi görüyorlardı. Hemşire beni asansöre bindirdi. Ya daha oldukça yeni bir hemşireydi yada benim uslu duracağıma emindi.



    Asansörde kendi yansımamı görünce 3 gün içerisinde çok farklılaştığımı gördüm. Yüzümde renk kalmamıştı. Dudaklarımın pembeliği gitmişti. Gözlerimin altında mor torbalar oluşmuştu ve oldukça baygın bakıyordum. Beni ne de çok yıpratmışlardı. Birinin boynuma vuran nefes alışverişini hissettim. Boynumu tuttum ve arkamı döndüm. Kimse yoktu. Kaşlarımı çattım. Yine geliyorlardı. Asansörden çıktık ve hemşire koluma girdi. Ancak benim ellerim yanıma düşmüştü. Hastanede sadece bir hayalet olarak dolaşıyordum. En azından ben kendimi öyle hissediyordum. Sol elimde bir parmak hissettim. Kalbim hızlıca çarpmaya başladı. Elimi cebime soktum. Yine de o parmağı hissediyordum. Bakmamaya karar verdim. Ancak gözlerim bir o yana bir bu yana dönmeye başladı. Sonra parmak çekildi. Yerini bir el doldurdu. İnce bir eldi. Başımı hafifçe çevirdim. Irina -keskin yüzlü olan kız- bana gülümseyerek bakıyordu. Ben de ona hafifçe gülümsedim. Ağzı kapalıydı ama sesi beynimde çınlıyordu. “Stef, beni özledin mi?” Hayır! Onları hiç özlememiştim. Yine de yalan söyledim. “Evet, seni çok özledim.” Neden ona yalan söylüyordum ki? O gerçek değildi. Yine de onlara doğruyu söylemeyi kendime yediremiyordum. Bana zarar vermelerini istemiyordum. Bana zihinsel bir rahatsızlık veriyorlardı. Bu rahatsızlıkları bedensele çevirmelerini istemiyordum. “3 gündür yoktunuz. Ne oldu? Neden gelmediniz? Verdiği cevap beni bir tuhaf yaptı. Böylesini beklemiyordum. Çünkü onlar her zaman gerçek olduklarını söylüyorlardı. Şimdi ise kendi söylediklerini yalanlıyordu. “Biz gelmedik değil. Gelmeyi istedik. Ancak sen bizi çağırmadın. Sen bizi istemedim. Bizi zihninin karanlık sularına götürdün. Bizi orada boğmaya çalıştın. Ancak şimdi, bizi istiyorsun. Doğrusu bizi değil, Benjamin’ i istiyorsun. Onsuzluğa dayanamıyorsun, değil mi?” Söyledikleri gerçek olamazdı. O, her şeyi biliyordu. Ama ben bir şeyi fark etmiştim. O söylemiyordu. Ben söyletiyordum. Onu ben yönlendiriyordum. Kendime hâkim olduğumda yoktu. Olamadığımda geliyordu. “Seni yaratan benim. Sana bunları ben söyletiyorum.” dedim. Doğrusu bu söylediklerimi bir anlamda kendime söylüyordum. Onu ben yönlendiriyordum. “Bence bu gerçeği kendine kabul ettirme.”
    “Neden?”
    “Eğer biraz mantıklı düşünürsen, Benjamin’ i de senin yarattığını anlarsın. Kendi yarattığın kişiden hoşlanıyorsun.” Durdum. Boş gözlerle koridora baktım. Haklıydı. Benjamin’ i ben yaratmıştım. Kendi parçama aşık olmuştum. Irina kulağıma doğru eğildi. Belli belirsiz olan ve sadece benim hissedebileceğim nefesini hissettim. “Hepimiz beyninin bir köşesinden çıkmayız. Hepimiz senin hayatını simgeliyoruz. Şimdi sen söyle, ben senin hayatının neresini simgeliyorum?” Sesli ve ağlamaklı bir şekilde “Acı gerçekler.” dedim. Gözlerim yuvalarından çıkmak istercesine dönmeye başladı. Ellerimi alnıma koydum. Kafamı salladım. Bu gerçekleri kabul etmek istemiyordum. Bunlar olamazdı. Aklımdan binlerce sahne geçti. Hepsini bir sinema ekranında izliyormuşum gibi hastane duvarlarına yansıdılar. İlk delirişim, hastaneye yatışım, arkadaşlarım, soyut insanlar, krizlerim… Hepsi çok hızlıydı. Son olarak bir görüntü gördüm. Benjamin öylece durmuş bana bakıyordu. Kızgın olduğu belliydi. “Bana verdiğin sözü tutmadın. Beni aklının derinliklerine göndermeyeceğine söz vermiştin. Şimdi sadece ben değil, hepimizi gönderiyorsun. Sana çok kırgınım. Elveda Stef. Görüşmemek üzere…” Birden toz olup uçtu. Bütün görüntüler uçtu. Hayaller uçtu. Anılar uçtu. Soyut insanlarım uçup gitti. Geriye sadece gerçekler kaldı. Hemşire omzuma dokunduğunda kendime geldim. Zor nefes alıyordum. Anlaşılan nefesimi tutmuştum. Beni sandalyeye oturttu ve su verdi. Suyu içtim. Hemşire yüzüme doğru üflüyordu. Beni serinletmeye çalışıyordu. O anda hastane kapısı açıldı. Dışarının soğuk havası içeri doldu. Parmaklarımın arasından geçen havayı hissettim. Bana Irina’ yı hatırlattı. Sarsıldım ve sağ tarafa doğru düştüm. Gözlerimi kapattım ve artık onlar yoktu. Gerçekten, hepsi gitmişti.



    26 Ocak 2013

    Artık üniversitede son sınıf öğrencisiyim. Psikoloji bölümünü okuyorum. Bitirme tezim: Şizofreni. Bu tezi profesörler okur. Not verir ve ona göre sınıfını geçip diplomanı alırsın. Kepini atarsın falan filan. Birçok zımbırtı. Ancak profesör tezimi okuduktan sonra sunmamı istedi. Buna şaşırmamıştım açıkçası. Kendi hayatımdan yola çıkarak yazmıştım bu tezi. Her neyse. Şimdi bütün sınıfın önündeyim. Yakama minik bir mikrofon tutturdular. Anifi tarzı sınıf olduğu için en arkadaki öğrenci sesimi duyamıyor olabilir. Bu nedenle mikrofon önemli.



    “Aslında şizofreni hastaları çok zekidir. Çünkü soyut bir şeyi somut hale sokabiliyorlar. Ancak çok tehlikeli bir hastalıktır. Hasta, kendi iradesinden daha çok yarattıklarını dinler. Onlar ne diyorsa ona göre hareket eder. Aslında bu hastalığı yenmek kolaydır. Sadece biraz motivasyon gerektirir. Kendinize onların gerçek olmadığını söylemeniz işe yaramaz. Çünkü siz bunu kendinize kabul ettirmeye çalıştıkça onlar itiraz edeceklerdir. Ben gerçeğim diyeceklerdir. Hasta, onları kendisinin yarattığı kabul etmelidir. Onların hayatından bir parçayı simgelediğini kabul etmelidir. Bu aşamada hasta, onlarla değil kendisiyle savaşır. Kendisi ile verdiği savaşı yendiğinde bu hastalıktan kurtulacaktır.”



    Bütün sınıf alkışlamaya başladı. Profesör beni tebrik ettikten sonra sınıfı dağıttı. Dışarıda da birçok tebrik aldım. Yüzümde büyük bir gülümseme oluştu. Biri elimi omzuma koyduğunda arkamı döndüm. İçime bir sıkıntı düşmüştü. Gitmek istedim ama gidemedim. Sanki beni oraya tutsak etmişti. Gördüğüm kişi Benjamin’ den başkası değildi. “Çok başarılı bir sunumdu. Seni tebrik ederim.”

    “Teşekkür ederim.” dedim yere bakarak. Önüme gelen saçı kulağımın arkasına tıkıştırdım. Elini uzattı.

    “Adım Charles.” dedi. Şaşırmıştım. Demek ki yine delirmiyordum. Yüzüme o kocaman gülümsememi tekrardan yerleştirdim. Sesim şen şakrak çıkıyordu.

    “Benimki de Stefanya.” dedim.

    “Şey… Biliyorum, tanışmıyoruz ama benimle bir şeyler içmek ister misin?” diye sordu. Kafamı salladım. Artık delirmeyeceğimi bilmek bana mutluluk veriyordu.



    Hoş çakalın Şizofrenik Arkadaşlarım. Merhaba gerçek dostluklar…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://beauxbatons.rpgboard.net/
Valeria Nerissa Wesley
Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
Valeria Nerissa Wesley


Gerçek İsim : Ebru.
Mesaj Sayısı : 1504
Kayıt tarihi : 13/09/09
Yaş : 30

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Constanta Left_bar_bleue100/100Constanta Empty_bar_bleue  (100/100)
Patronus: Beyaz Leopar

Constanta Empty
MesajKonu: Geri: Constanta   Constanta Icon_minitimeSalı Tem. 26, 2011 2:48 am

Betimleme: 24 / 30
Paragraf Düzeni: 4 / 5
İmla Düzeni: 6 / 10
Anlatım: 34 / 40
Kurgu: 14 / 15

Puanınız; 82. Ailemize hoşgeldiniz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Constanta
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts :: Karakter ve RO Dünyası :: Oyun Vadisi :: Seviye Belirleme-
Buraya geçin: