Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts
Merhaba

Foruma Hoşgeldiniz

Kayıt Olduktan Sonra Rütbe Seçmelisiniz. Ve Daha sonra Lejant Oluşturmalısınız;
Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts
Merhaba

Foruma Hoşgeldiniz

Kayıt Olduktan Sonra Rütbe Seçmelisiniz. Ve Daha sonra Lejant Oluşturmalısınız;
Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts


 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yapKapı

 

 Francois

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Francois Marjorie
Ravenclaw V. Sınıf
Ravenclaw V. Sınıf
Francois Marjorie


Gerçek İsim : Batuhan
Mesaj Sayısı : 481
Kayıt tarihi : 05/01/10
Yaş : 28

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Francois Left_bar_bleue91/100Francois Empty_bar_bleue  (91/100)
Patronus: Baykuş

Francois Empty
MesajKonu: Francois   Francois Icon_minitimePtsi Tem. 25, 2011 9:42 pm

Garip bir gece olduğu doğru. Ama aynı zamanda huzurlu da. Her şey iyi hoş da tek bir şey var eksik. Kan! 15 saattir içmiyordu ve artık gözü seğirmeye başlamıştı. Kansızlıkta hep böyle oluyordu gözü seğiriyor, vücudu titriyor ve her vampir gibi saldırganlaşıyordu. Çoğu vampirden daha çok kansız durabilmesine karşın çoğu vampirden daha sık besleniyordu. Ama konsey üyelerinden kaçarken bu pek kolay olmuyordu tabi. Gecenin karanlığında ve gölgelerde yaşardı. Bu onun tarzıydı yaklaşık 900 senedir hayatı böyleydi. Karanlığın içinde. Gecenin karanlığında bile daha karanlık yerlere gitmek zorunda kalıyordu. Sokak lambasının ışığında bile durmuyordu. Birkaç ayda -bu bazen 1-2 yıla kadar uzardı- dışarı çıkar bara gider ve eğlenirdi. Gecenin sonunda yatağında kanlar içinde bir beden olurdu ama bu da onun eğlence anlayışıydı işte. Evin içinde sinirle dolaşıyordu. Camların hepsi tahtayla kaplıydı ve bu yüzden evde rahatça gezinebiliyordu. Ama kapalı bir alana kıstırılmaktan nefret ediyordu. Dolabında hiç kan kalmamıştı ve yapabileceği hiç bir şey yoktu. Kansızlıktan nefret ediyordu. Güneş az sonra batacaktı fakat yine de sabredemiyordu. Bu gece hiç birinin peşinden koşacak değildi. Genelde Knockturn yolunda duran tedarikçisinden hazır alırdı. Derin nefes alarak dolapları karıştırdı ve büyücü paralarının olduğu keseyi buldu. İçinden bir kaç galleon aldı ve cebine attı. Daha sonra kapıya yöneldi ve hafifçe kapıyı araladı. Yine aynı yavaşlıkta dışarı doğru adım attı. Yanmıyordu. Kapıda bir kaç saniye durdu ve derin bir nefes aldı. Buna ihtiyacı yoktu gerçi ama yapmayı seviyordu. Bahçesindeki her canlının kanını koklayabiliyordu. O kanların kokusu onu mutlu ediyordu.

Bir kaç dakika sonra Knockturn yoluna varmıştı. Üstüne geçirdiği siyah pelerinin kapşonunu çekti ve yere bakarak yürümeye başladı. Her türlü pisliğin bulunduğu bu yolda kimse bu kılıkta gezen bir adamı yadırgamıyordu. Herkes alışmıştı. Kaçaklar, katiller, hırsızlar ve kaçakçılar hepsi buradaydı. Burayı seviyordu çünkü burada herkes onun gibiydi. Bir kaç kişinin lafına uymak istemedikleri için ya da Damien gibi zevk için adam öldürenler, çalanlar ve dolandıranlar. Burası onun evi gibiydi. Ama asla buradaki kimseye güvenmezdi, aynı şekilde buradaki kimse de Damien'a güvenmezdi. Buranın kanunu buydu "kimseye güvenme!". Uzun bir yürüyüşten sonra bir gece kulübünün arka sokağına girdi. Sakince etrafına baktı, kimse yoktu. Kapşonunu çıkardı ve karşısındaki demir kapıya ilerledi. Kapıya dört kere vurdu ve açılmasını bekledi. Kapı sessizce açıldı ve Damien'ın içeri girmesiyle yine sessizce kapandı. İçeri girdi ve hiç durmadan yada kimseye bakamadan karşıdaki masaya ilerledi. Boş sandalyeyi çekti ve direk oturdu. Masada oturan adam biran irkildi ama Damien'ı görünce yine eski haline döndü. Damien'a dönerek sert bir sesle "Kaç şişe istiyorsun?" Damien cebini yokladı ve galleonları çıkardı. Onları saydıktan sonra masaya koydu ve eliyle beş işareti yaptı. Adam parayı aldı ve masanın altındaki dolaptan beş şişe kan çıkardı. Damien, ayağa kalktı ve şişeleri aldıktan sonra başıyla ufak bir selam verip yine hiç konuşmadan oradan ayrıldı. Buradaki ikinci kural asla konuşma! Bu kural herkes için geçerli değildi ama Damien gibi aranan suçlular için seslerini gizlemek bile önemli bir tedbirdi. Eve dönmek istemiyordu. Arka sokaktan çıktığında hemen yanında bulunana gece kulübüne girdi. İçerisi kalabalıktı. Çoğunluk kafayı bulmuşlardan oluşan bir müşteri kitlesi vardı. Zaten hemen anlayabilirdiniz. Kafası güzel olanlar aşağıda saçma sapan dans ederlerken, daha sakin bir ortam arayanlar üst kata çıkıyordu. Damien'da hiç beklemeden üst kata çıktı. Buranın garsonlarını tanıyordu. Yanına gelen garsona konuşma fırsatı vermeden eline bir kaç galleon attı ve eliyle git işareti yaptı. Garson galleonları sayarken arkasına bile bakmadı. Bu sırada Damien'da paltosuna koyduğu şişelerden birini çıkardı ve açtı. Şişeyi açtığında ve o taze kanın kokusunu içine çektiğinde bütün her şeyi unutmuştu. İlk şişeyi bir dikişe bitirmiş ve hemen ikinci şişeyi açmıştı. İkinci şişeyi yudum yudum içiyor bir yandan da gecenin ilerleyen saatlerinde ne yapacağını düşünüyordu. Vampir olmanın kötü yanlarından biride buydu işte. Artık her şey sıkıcı bir hal almaya başlamıştı. Öyle bir duruma gelmişti ki öldürmek bile bazen eğlenceli gelmiyordu. Belki de artık yer değiştirmeliydi. Yeni yerler görmeliydi. Böylece hayatına heyecan gelirdi. Kimin dost, kimin düşman olduğunu bilmediği bir yere gitmek güzel olabilirdi. İngiltere artık sıkıcılaşmıştı. O kadar sıkılmıştı ki bir ara konseye gitmeyi bile düşündü. En azından kovalanır ve şansı varsa konseyden birini öldürürdü. Onlardan birini öldürmek için gerçekten çok büyük şans lazım. Şans, güç ve zeka. Güç ve zeka Damien'da olabilirdi ama şans değişken bir şeydi. Bir an iyi giderken, saniyede değişebilir ve yaptığın her şey yıkılabilirdi. Şansa inanıyor muydu kendi bile bilmiyordu. Ama bildiği bir şey vardı o kendini beğenmiş konsey topluluğuna saldırmayacak kadar akıllıydı. Evet güçlüydü ve çoğunlukla her istediğini yapardı ama ahmak değildi. Kimin dediğini tam hatırlayamasa da insan halinden beri hiç unutmadığı bir söz vardı “İnsan düşündüğü her şeyi yapabilecek güce sahiptir. Yapamayacağı bir şeyi zaten düşünemez” onlara saldırmayı düşünmüyor ve istemiyordu. Çünkü, sonuçlarını biliyordu. Bu dünyada isteyeceği son şey gün ışığında acı bir ölümdü. Ölümlü cezası gerektirecek suçlar işlemişti ama konseyden birini öldürmek... İşte bu kendi elleriyle imzaladığı bir ölüm fermanı olurdu.

Son şişesine gelmişti ve artık doymaya başlamıştı. Tokluk hissi hiçbir şeye değişilmezdi. Şişedeki son damla kanı içtikten sonra arkasına yaslandı ve etrafına bakınmaya başladı. Her zaman tedbirli olmalıydı. Burası suçluların yeri diye rahat davranamazdı. Bu suçluların arasında normal dünyada olduğundan daha fazla tehlikedeydi. Hepsi af için herkesi gammazlayabilirdi. Bu yüzden gözünü açık tutmalı ve sorun çıkaracak tipleri tespit etmeliydi. İşte tüm hayatı böyle geçiyordu. Ona tehtid oluşturacakları bulup yok etmek ve ona karşılığını ödeyen herkesin isteği şeyi yapmak. Bu karşılık genelde büyük miktar kan olurdu. Son işine yaklaşık 4 ay önce çıkmış ve o işten kazandığı kan ile 4 aydır idare ediyordu. yaptığı iş çok karlıydı. Sadece üç-dört gün yorulduktan sonra en az 2 ay dinlenmek ve sadece vampirliğin tadını çıkarmak. Bazen şikayet etse de hayatını çok seviyordu. Hayatının yarısı kaçmakta olsa hayatı çok kolaydı. Ellerini sakalının üzerinde gezdiriyor ve aşağıda dans eden kıza bakıyordu. Güzel kızdı. Belki de bu geceki kurbanı o olabilirdi. Ama kim bilebilirdi ki bu hayatta daha hiçbir şeyin istendiği gibi gittiğini görmedi.

Bir süredir gözlediği kız kulüpten çıkmıştı ama tokluğun verdiği bir etkiyle olsa gerek Damien yerinden bile kıpırdamadı. Kız bugün şanslı günündeymiş. Ama şimdi izlediği kız o av değildi. Onu tanıyordu ama bu imkansızdı. Damien gözlerini kısarak kıza daha dikkatli baktı ve derin bir nefes alarak havayı kokladı. Damien, kızı ilk ve tek aşkına benzetmişti ve iyi ki o değildi. Damien daha gençken ve aşka inanırken sevdiği biriydi Carina şimdi hatırlayınca yüzünde bir gülümseme beliriyordu. O kadar güzel ve saftı ki. O zamanlar onunla evlenmeyi bile düşünmüştü. Şimdi bu aklına geldikçe kendine gülüyordu. Evlenmek ve Damien. Buna onu azıcık tanıyan hatta başkasından duyan biri bile inanmazdı. Sevgi, aşk ve şefkat bu duygular hatta diğer hiç bir duygu Damien için bir şey ifade etmiyordu. Damien için önemli tek şey vardı KAN. Vampir olduktan sonra duygularını yavaş yavaş körelmeye başlamıştı. Daha doğrusu oldukça hızlı gelişti. Sadece 4-5 ayda hiçbir şey hissetmiyordu. Bu duygusuzluğu tek aşkının ölümünden dolayıydı galiba. Kendi kollarında gelen acı bir ölüm.

Vampirliğinin sadece ikinci ayıydı ve kan içme isteği oldukça fazlaydı. Ama duygularından bir türlü kurtulamıyordu. Aşkından, ailesinden (onları fazla sevmese de) ve diğer her şeyden. Kendini onlardan ayıramıyordu. Ama onları korumakta istiyordu. Belki bu sayede iki ay hiç birinin yanına uğramadan durabilmişti. Aylarca ne bulursa avlayarak hayatta kalmış ve yol kenarında yaşayan evsizlere dönmüştü. Saçı darmadağın olmuş, kıyafetleri yırtılmış ve artık kokmaya başlamıştı. Ama açlık hala sürüyordu. Ama bunu anlayacak kadar iyi bir vampir değildi ve artık kan arzusunu durdurabileceğini düşündü. Yanıldığını o zamanlar anlamamış, hatta bu ona süper bir fikir gibi gelmişti. Bir mağazadan o süper hızıyla bir kaç parça eşya çalmış ve kimsenin olmadığı bir derede gecenin bir yarısı temizlenmişti. Eskisinden daha yakışıklı olmuştu. Hemen köyünün yolunu tuttu. Köyünde vampire dönüştüğünü sadece ailesi ve Carina biliyordu. Ve bu bilginin aşklarını engellemeyeceğini düşünmüştü. Ah ne kadar aptalca bir düşünceydi. Aşkının sonsuza kadar süreceğini düşünmüştü her aşık gibi. Ama hayatındaki tek aşkın evine vardığında bunun olamayacağını anlamıştı ve bu tüm hayatını değiştirdi. İki katlı evin kapısına varmıştı. Elinde kendi topladığı çiçek buketi duruyordu. Ah ne romantik bir aptaldı Damien. Kapıyı Carina'nın açıp onun boynuna atlayacağını sandı ama bu olmadı. Kapıyı bir hizmetçi açtı. Damien kadını tanıyordu. Daha önce bu evde çalışmıyordu. İngiltere'den gelen McCall'ların malikanesinde çalışıyordu bu kadın. Aşk o kadar gözünü kör etmişti ki bunun acayip bir şey olmadığını düşünmüştü. Ama kadın Damien'ı görünce gözleri fal taşı gibi açıldı. Acaba vampir olduğumu biliyor muydu? diye düşündü ama yolda gördüğü o kadar kişi geldi aklına bu olamazdı. Heyecanla içeri girdi ama hizmetçi kadın o kadar heyecanlı değildi. Damien'ı durdurmak istedi fakat bu o kadar kolay bir şey değildi tabi ki. Kadını tek bakışıyla olduğu yere çivileyen Damien hızla salona yürüdü ve işte tüm duygularını o an kaybetti. Her şeyi oldukça net hatırlıyordu. Koltukta Carina ve McCall'ların ortanca oğlu Menton oturuyordu. Ellerinde köyün en iyi Fransız şaraplarından biri vardı ve sarmaş dolaşlardı. Damien'ın elindeki çiçek ağır çekimle yere düştü ve Carina onu görünce korkuyla yerinden hopladı. Damien ise burnundan soluyarak Menton'un üzerine atladı. Bir boğuşma olduğu söylenemezdi. Damien sadece iki saniyede onun boynunu kırmıştı. Gürültüyü duran hizmetçi hemen içeri koşmuş ve kaçmaya çalışırken o da Damien'ın kurbanı olmuştu. Geriye sadece Carina kalmıştı hayatındaki tek aşk. Hala onu çok seviyordu ve onu affetmek istiyordu. Belki vampir olmasaydı affederdi bile ama artık çok geçti. Carina'nın üzerine yavaş yavaş yürüdü. Carina onun önünde korkuyla büzülmüştü. Damien'ın elleri vücudunda geziyordu. Carina tam yalvarmak için ağzını açmıştı ki Damien ona sert bir bakış attı ve [color=RoyalBlue]"Sus" dedi. Carina titriyordu. Damien onu belinden tuttu ve kendine çekti. Kokusu hala burnunda hissettiği saçlarını geriye attı ve hiç bir zaman bir daha o kokuyu bulamadığı bir koku duydu. Carina'nın boynundan geçen kanın kokusu. İçindeki tüm duyguları hissediyordu. Carina, ona ihanet etmişti ama hala aşkını hissedebiliyordu. Korkuyu, acıyı hepsini hissediyordu. Ama bu onu durdurmamıştı. Dişleri dudaklarının arasında uzadı ve Carina'nın gözlerinin daha fazla açılmasına neden oldu. Dişler yavaşça Carina'ya yanaştı ve sert şekilde onun boynuyla buluştu. Kanı son damlasına kadar içti ve son damlasına kadar aşkı yaşadı. Ama son damlada tükendiğinde artık bütün duygularda kanla birlikte bitmişti. Kalbi daha önceden durmuştu ama daha önceden onu hissediyordu şimdiyse kalbini hissedemiyordu. Aşkı, öfkeyi ve acıyı hissedemiyordu. Aşkını öldürdüğü için suçluluk duymuyordu hatta bundan zevk alıyordu. Bu olaydan sonra iki yıl kadar kendinden nefret etse de (En azından etmeye çalıştı) daha sonradan bu duyguya alıştı ve bir daha hiç bir zaman duygularının esiri olmadı. Eski Damien, işte o zaman ölmüştü. Yenisi ise hiç ölmemeye yemin etmişti.

Bütün o duyguları tekrar yaşamaya çalıştı ama yaşayamadı. Bütün olanları hatırlarken bir parça olsun bir şey hissetmek istedi ama aynı ruhsuzluğu devam ediyordu. Ne bir üzüntü, ne bir öfke vardı. Sadece ölümün ve kanın getirdiği zevki hissedebiliyordu. Kanın boğazından giriş anındaki hazzı hissedebiliyordu. İşte yeni Damien buydu. Sadece kanı ve ölümü hisseden ve sadece onları seven biri. Bir vampir için bile fazla duygusuzdu. Bazen duyguları olan bir katil olsa nasıl olurdu diye düşünüyor ve hemen kararını veriyordu. Bırakın 21. yüzyılı 18. yüzyılı göremezdi. Bu sırada gözleri hala o kızda takılı kalmıştı. Hareketleri, boyu, saçları aynı Carina'ya benziyordu tek değişik özelliği kokusuydu. Bir daha asla onun gibi kokan birini bulamamıştı. Bu sırada arkasından birinin yanaştığını hissetti ama dönmek istemedi. Yaklaşan kişi elini Damien'ın omzuna koydu ve tıslayarak “Selam Damien. Buralarda dolaşman senin için tehlikeli değil mi?” yapmaması gereken her şeyi yapmıştı. Sinsice yaklaşma, ona dokunmak ve tehditkar bir dille konuşmak. Bu üç şey onun ölümünü getirebilirdi. Kim olduğu ise önemli değildi. İlk önce burnundan derin bir nefes aldı. Son bir iki saatte koku duyusu körelmemiş ise adam vampirdi. Damien omzundaki eli çevirdi ve adamı duvara kadar iterek kravatından yakaladı. Sivri dişler ortaya çıkmıştı. Damien onu tanıdı Veronica'nın yanından ayrılmayan ufaklıktı bu. Micky ya da Mic gibi bir şeydi. Kravatı ve boğazını bırakarak duvardan indirdi. Arkasını döndü ve yavaşça masasına dönerek "Ne istiyorsun ufaklık?" ne zamandır sıkı bir kavgaya girişmemişti belki bundan bir şey çıkar umuduyla sataşmıştı. Güçlü bir rakip olabilirdi.

Bu ufaklık ne için geldiğini belli etmemişti ama kötü bir şey olmadığı kesindi. Damien'ı yakalaması için bu çocuğu gönderdilerse Konsey iyice fosilleşmeye başlamış demektir. Ayrıca bir yemde olamazdı çünkü etrafta başka vampir kokusu almıyordu ki çok dikkatlice kontrol etti. Bu da tek bir şeye işaretti sevgili Lady'miz Veronica bu çocuğu göndermişti ama niye? 'Ufaklık' kelimesinden sonra Mich'in dişlerinden gelen gıcırtıyı duymuştu. Bu Damien'ın hoşuna gitmişti onun en zayıf noktası olmasada zayıf noktasını bulmuştu. Aşağılanmak! Çoğu kimse buna daynamaz ama bir vampir için bu katlanılabilir bir şey olmalı. Bazen kendi türünü anlayamıyordu. Lanetlenmiş, doğanın reddetiği bu varlıklar nasıl olupta hala duygularına tutunarak yaşarlar. Belki bu ona kaybettiği bir sevgilisi olduğu için öyle geliyordu. Ya da onu bir çok kişinin ölümüne neden olan dişleriyle öldürdüğü için böyleydi. Ama sonuç olarak böyleydi. Onun son kez kokusunu duyduktan sonra her şeyde onun kokusunu aradı ama bulamadı. Ve işte sonuç. Duygusuz bir sefil ama muhteşem bir kiralık katil. Duygularını işe katmak onu çoktan öldürürdü. Ondan önce yaşamış bir çok yetenekli vampir gibi. Sadece bir kadın yüzünden ölen vampirlerr tanıyordu. Bir kasabayı kendi başına yok etmiş bir vampir bir kadın yüzünden ölüyor. Çok aşağlayıcı.

Bu sırada Mich yavaşça masaya doğru geldi. Acaba ismini doğrumu söylüyordu. Başka bir şeyde olabilirdi ama kimin umurunda. İçinden buraya iş için gelmiş olmasını diliyordu. Ne zamandır avlanamıyordu ve bu onun sinir kat sayısını arttırıyordu. Damien, oldukça sakin bir şekilde çocuğa döndü. Gözlerinin içine baktı. Ve keşke bakmasaydım diye düşündü. Bir karmaşa içinde vampir daha. Gözlerinde bir çok şey yatıyor. Ölüm, umutsuzluk ve belkide bir vampir için en tehlikeli duygu aşk! Ah bu vampirin bir geleceği olabilir miydi gerçekten? İşte bir bilinmeyen daha. Gözlerindeki ölüm değişikti. Ama asla bir derin duygulara girememişti Damien ve bu konuyada giremeyecekti. Zaten umurunda da değildi. Ama çocuk biran önce konuşmassa gırtlağını parçalayabilirdi. Çocuk aklını okumuş gibi Damien bunu düşünür düşünmez konuşmaya başladı. "Seni istiyorum desem benim olacak mısın?" Damien'ın tek kaşı istemsiz bir hareketle yukarı kalktı. Çoçuğun yüzündeyse alaycı bir gülümseme belirdi. Damien daha ağzını açmadan o devam etti "Belki de olursun kim bilebilir öyle değil mi?" Damien çocuğu iyice süzdü. Güçsüz bir vampir olabilirdi ama aptala benzemiyordu. Bir yaşlıyı kızdıracak kadar aptallaşmış olamaz. O kadar aptal olsa Veronica yanına almazdı zaten. Ve bir saniye sonra her şey iplik söküğü gibi geldi. Çocuğun gözlerindeki ölüm geldi. O ölüm, öldürmek değildi ölmekti. Açıkcası ölmek için doğru kişiye gelmişti ama olamzdı. Damien onu öldürerek ödüllendiremezdi. Acı çekmeliydi. Ne durumda olursa olsun Damien'la dalga geçmemesini öğrenmeliydi. Kafasını sağa sola oynatarak boynunu kırtlattı ve sandalyeden yavaşça kalkarak çocuğa eğildi. Damien'ın gözleri çocuğunkilerle kenetlenmişti. Damien'ın gözleri öldürmek için, çocuğunkiler ise ölmek için bakıyordu. Bu Damien'ın karşısına pek fazla gelmezdi ve bunu iyi değerlendirecekti. Bir çok kişinin idaa ettiğinin aksine ölmek kolay ve sorunsuz bir yol değildi. Zor, acılı ve bir kere o yola yaklaştımı bir daha istenmicek bir şeydi. Ama bunu bilmediği gözlerinden anlaşılıyordu. Dünya'da ki acılarının ölümle son bulacağını düşünüyordu. Ama yanlıştı. Bir şeyi unutuyordu ki bizler lanetlenmiştik ve cehennem ateşini iki Dünya'da da hissedecektik. Damien, kafasındaki düşünceleri toparlarken biranda suratına bir gülümseme yayıldı ve daha kimse ne olduğunu anlamadan onu yakasından tuttuğu gibi duvara fırlattı. Diğer masadakiler anında oraya doğru döndüler ve içkilerini yudumlarken Damien'ı izlemeye başladılar. Çocuk duvara çarpıp haiff sarsıldı ama kendini toparlayacağı belliydi. Damien sandalyeye ufak bir ayak darbesi vurdu ve sandalyeyi parçaladı. Eline geçirdiği bir tahtayla birlikte çocuğun yanına doğru ilerledi. Onu boğazından tutup ayaklarını yerden kesicek şekilde kaldırdı ve sivri dişlerini ona gösterdi. Elinde tuttuğu tahta kazığı kalbinden sadece bir buçuk santim alta doğru hızla soktu. Çocuk acıyle gerilmeye başladı. Bunu o istemişti. Ölüm istiyorsa ölümün soğuk nefesini hissetmeden önce neler hissedeceğini bilmeliydi. Kimseye haksızlık yapmak istemezdi(!) Kazığı çıkardı ve çocuğun kasılması biraz geçti ama sonra yine kalbinden aynı mesafe uzaklığa fakat bu sefer sağ tarafa doğru soktu. Mich'in kasılması çok daha fazla arttı. Ama hala ölümü istiyordu. Belki gerçekten onu öldürmeliydi. Ama şimdi olmazdı onun cesediyle ve diğer işlerle uğraşamazdı. Kazığı tekrar çıkarttı ve sağ yumruğunu tam gözünün altına vurdu ve Mich'i olduğu yere yıktı. Daha sonra masaya doğru ilerlemye başladı. Cebinden çıkardığı mendille üstünü başını temizledi ve yerine oturdu. Sanki daha demin Mich'i duvara yaslayıp dövmemiş gibiydi. Oldukça sakin ve soğukkanlı.

Arkasını dönüp iki dakika çocuğa bakmıyordu bile. Aklında sadece bir soru vardı acaba yanlış mı yapmıştım? Ama onu dövmekle mi, yoksa öldürmemekle mi yanlış yaptığını kestiremiyordu. Yanlışlarını fazla düşünmezdi ama o Veronica'nın yanındaydı ve Damien kendine hakim olmalıydı. Çok uzun yıllardır bunu öğreniyordu. Kendine hakim olmayı. Sinir karşısında değil, içinden gelen öldürme isteği karşısında kendine hakim olmalıydı. Bunu çoğu zaman başarabiliyordu ama bu gibi bazı durumlarda kendini zora sokuyor ve daha sonra yaptığına uygun bir açıklama bulmaya çalışıyordu. Bulmasada olurdu ama Veronica'ya bir açıklama yapmalıydı. Yumruğunu masaya vurdu ve sinirle burnundan solumaya başladı. Konseydeki tek korumasını kaybedemezdi. Belki çok iyi bir kaçış ustası olabilirdi fakat korumaya ihtiyacı vardı. Öbür türlü hiçbir zaman kolay avlanamazdı. Ama birde şu yönden bakıldığında onlarında Damien'a ihtiyacı vardı. Onun yapabildiği işlerin yarısı yapamayan kendine katil diyen vampirler vardı. Yine elini saklalrının üzerine götürdü ve ne yapacağını düşünmeye başladı. Acaba onu öldürsem mi? diye düşündü biran. Sonra suçu başkasının üstüne atabilirdi. Elinde bir kazıkla barda ölü bulunan bir ödül avcısı gibi. Bu aklına yattı ama bu sefer bütün görgü tanıklarını öldürmesi gerekirdi ki bu biraz sorun çıkartabilirdi. Biran durdu bu korku muydu, yoksa kendi canını kurtarma içgüdüsü mü? Büyük olasılıkla ikinciydi fakat kurtulma içgüdüsü harekete geçmişse içerde bir yerde korkuda var demektir. Bu durum Damien'ı çok fazla rahatsız ediyordu. İçinde korku olmayalı yıllar olmuştu belkide Damin'ı bu rahatsız ediyordu. Yıllar boyunca hissetmediği bir duyguyu yeniden hissetmek. Ölmek istemiyordu. Bu Dünya'yı seviyordu ve diğer tarafta lanetli ruhunun yanmasını istemiyordu. Aslında bu mantıksız bir istek değildi. İnsan olduğu zamanlarda ölüm ona bir şaka gibi geliyordu ve ondan korkmuyordu. Ama ruhunun laneti onu diğer tarafa gitmekten vazgeçirdi. Belki bunu istedi ama yapmazdı ve yapmadı da.

Ah kafasında dolşan bu düşünceler çoğu zaman canını sıkıyordu. Bazen bu kadar düşünen biri olmak yerine duygulara sahip olmayı istiyordu. Ama bin yılı aşkın süredir duygusuz biri olduktan sonra duygularını keşfetmek... Kaldırabileceği bir yük değildi. Kafasında geçen yüzlerce şey vardı ve içlerinden birine odaklanmak çok zordu. Bir yandan konseyden kaçmak, diğer yandan son dört aydır hiçbir ava çıkamamısının verdiği sinir. Hepsini kendi içinde tutmak ayrı bir zorluktu. Tamamen düşüncelere dalmışken istemsiz olarak gözleri aşağıdaki dans eden topluluğa kilitlenmişti. Damien'a ne kadar güzel koktuklarını bilseler burayı derhal terk ederlerdi. Ama hiç birinin bundan haberi yoktu ve dans etmeye devam ediyorlardı. Damien ise yukarıdan bi yandan mendiliyle kendini temizlerken, bir yandan da avını seçmekle meşguldü. Aslında onlara av demeyi sevmiyordu. Onlar sadece hazır yemeklerdi. Av olmaları için Damien'ı yormaları (bu çok zor olsada) gerekir. En son ne zaman iyi bir kavgaya girdiğini hatırlamıyordu bile. İşinde o kadar iyi hale gelmişti ki bazen bilerek hata yapıyor ve rakibinin onu zorlamasını istiyordu. Dişlerini, derilerinden içeri sokmadan önce Damien'dan kaçmalarını ve ona karşı koymalarını istiyordu. Arkada yatan zavallı gibi ölümü beklemelerini istemiyordu. Ölümü kolay bir şey sananlardan her zaman nefret etmiştir. Hiç birinin ölümle alakası olmamasına rağmen ölmeyi ve kurtulmayı istiyorlardı. Belki Damien'da gerçek ölümü tatmamıştı fakat asla ölümü hafife almamıştı da. Ölümün arkasından gelecek ızdırabı ve acıyı biliyordu. Michael gibi ölümü vampire dönüşüm evresi sanan bazı vampirler ölümü bildiklerini iddaa ediyorlardı. Ama sadece ölmün ufak bir parçasını tatmışlardı ve hepsi (Damien dahil) o acının ne kadar yüksek olduğunu biliyorlardı. Bunu onlara unutturan şeyse uzun süren vampirlik yaşamlarıydı. Vampir hayatlarında hiçbir şekilde fiziksel bir acı çekmeyen bir vampir, ölümün o minik parçasının verdiği acıyıda unuturdu tabiki. Ah işte Damien'ın ufaklığı ayaklanmıştı.

Kasılmalarının bir kaç dakika önce durduğunu Damien oturduğu yerden duymuştu. Ama o orada karnındaki kazıkla birlikte yatmıştı. Belki yeteri kadar beklerse karnındaki kazıkla ölebileceğini düşünmüştü. Ama o da bu düşüncenin gerçekleşmeyeceğini anlamış olacak ki yattığı yerden kalkıp kazığı çıkarmıştı. Şimdi Damien'ın karşısına oturmuş ve gözlerini ona dikmişti. Ne bekliyorduki? Gözlerinde bir duygu veya başka bir şey görmekmi. Bu düpedüz salaklık olurdu. Gözlerinde görebileceği en ufak bir hayat belirtisi yoktu. Vampir olurken yarısı ölmüştü Damien'ın ve o yarısının içinde iyi duyguları vardı. Aşkı, mutluluğu, şefkati ve affetme duyguları. Ama şimdi onlar yoktu sadece acı, ölüm, öfke ve nefret! Şu an bir kalbe sahipse o kalbin içinde sadece bunlar vardı. Belki de fazlası vardı ya da iyi duyguları vardı. Ama şu an sadece bunları hissediyordu ve ilerisi için hiçbir şey düşünmüyordu. Hiçbir zaman düşünmemiş ve düşünmeyecekti. Micheal hâlâ gözlerine bakıyordu. Damien'ın gözlerinde hiçbir şey yoktu fakat onunkin de vardı. Acı ve sinir. İkisini birbirine karışınca ortaya genelde iyi şeyler çıkmazdı. Acının neden kaynaklandığını bilmiyor ve umursamıyordu ama siniri için Damien suçlanabilirdi. Ya da ölememek. Bu daha bir genel olurdu. Genelden özele doğru gelindikçe ise sonuç Damien çıkıyordu. Tabi bu Michael'ın düşüncesiydi. Damien'a göreyse tabiki kendisinde suç yoktu. Suç duygulardaydı. Bir vampirin duygularının olmasındaydı. Aşkın ve şehvetin olmasındaydı. Bunların hiçbiri bir vampirde olmaması gerek özelliklerdi. Olursa sonuç tam karşısında oturan zavallı gibi olurdu. Aşkından ölümü isteyen bir zavallı. Damien, Michael ile olan sohbetleri için tüm duyularını dışarıya kapamıştı. Onun için bu kalabalık bar bir kütüphane kadar sessizdi. İşte bu sessizliği Michael bozuyordu. "Beni öldürebilirdin ve ben karşı koymazdım. Her şey en basit halindeyken yapmalıydın. Neden yapmadın Damien?" Ah hâlâ ölmekten bahsediyordu. Bu böyle devam ederse Damien sonunda onu öldürebilirdi. Ya da oturduğu yerden kalkıp tüm barı öldürebilirdi. İkinci tercih daha iyi gelmişti. Böylece onu daha çok sinir edebilirdi. Tam ona cevap verecekti ki Michael durmadan devam etti. "Biliyor musun bundan 1 ya da 2 yıl sonra bir başkası beni öldürmen için seni tutacak ve sen beni şimdi öldürmüş olmayı dilerken bulacaksın kendini. Seni korkak katil. Bu musun yani? Beni öldüremiyor musun? O kadar cesaretin yok ha. Elbette. Veronica değil mi? Ne diyebilirim ki; aferin." İşte şimdi saçmalamaya başlamıştı. Ama bu oyunu sürdürmek istiyorsa sürdürecekti. Konuşmaya başlamadan önce boynunu kırtlattı ve snisi bir gülüş attı. "İlk önce şunu açığa kavuşturalım. Yapım gereği bir vaya iki yıl sonrasını düşünmem. Düşünürsem bile düşüncelerimde sen olmassın. İkinci olaraksa, bana seni öldürmem için gerekli ücret ödenirse o andan itibaren sayılı saatlerin kalır. Seni bulduktan sonra ise sadece saniyelerin kalır! Üçüncü olarak, cesaret senden öğreneceğim bir şey değil! Cesaretim var ama senin gibi ufak ve aptal değilim! Kimi ne zaman öldürceğimi bilirim. Bu benim özelliğim değil. Yetenekli olan tüm vampirler saldırı zamanını bilirler Michael fakat senin bunları anlamanı beklemiyorum tabi ki." Onu küçümseyen bir bakış attı ve aynı küçümsemeyle güldü. Michael'ın gözlerindeki siniri görebiliyordu ve bu hoşuna gidiyordu. Onun o güçsüz vücudunun Damien'a saldırmak istediğini biliyordu ama saldıramıyordu. Oturduğu yerden kalkıp Damien'ın üstüne atlayamıyordu. Damien ise bunu yapabilirdi. Ve bunu yapacaktıda. Ona ölümü gösterecekti. Ona gözlerine sadece hangi duygunun hakim olduğunu gösterecekti ve ona bir daha asla Damien ile dalga geçmemesi gerektiğini gösterecekti.

Damien, bu sefer ters tarafa doğru boynunu kırtlattı ve ani bir hareketle elini Michael'ın boğazına attı. Gözlerine ölümü ve dehşeti yerleştirdi. Ve sivri dişlerini ortaya çıkardı. "Demek ölüm istiyorsun he ufaklık? O zaman ölümü göreceksin!" Boğazını daha sıkı tutarak ayğa kaldırdı ve onunla birlikte oturdukları balkondan das pistine doğru atladı. Michael, dans pistine sırt üstü yapıştı ve yeri çaatlattı. Damien ise elini hâlâ onun boğazında tutarak iki ayağının üzerine indi. Michael'ı kaldırdı ve tekrar yere çarptı. Dans pistindeki herkes çember kurmuş ve merakla ikiliyi izliyorlardı. Ama bunun yaptıkları en büyük hata olduğunun farkında değillerdi. Damien, pelerinin içinde bir kazık çıkardı ve kazığı Michael'ın karnından geçirip yere kadar sapladı. Michael kıpırdayamıyordu. Damien, çemberin üzerinden atlayarak geçti ve müthiş bir hızla tüm kapıları kilitledi. İşte şimdi ölüm gelmişti. Tekrar eski yerine geldiğinde sadece üç dört saniye geçmişti. Damien kafasını Michael'dan kaldırdı ve çembere baktı. Bazısı hâlâ merakla bakıyor, bazısı ise Damien'ın bakışlarından sonra dehşet içinde olanları izliyordu ama hiçbirisi ayrılmıyordu. Gerçi daha farkında olmasalar bile hiçbir yere gidemezlerdi. Tek açık kapı balkondaydı ve balkona çıkan kapıyı kilitlemişti. Damien havayı kokladı ve çoğunun büyücü olduğunu fark etti. Onları hiç sevmezdi ve ilk önce onlardan başlayacaktı. Michael'ın kulağına eğildi ve "Ölümü görmeye hazır ol." Diye fısıldadı.

Daha sonra kazığı sapladığı yerden çıkardı ve kazıkla birlikte arkasını dönüp ilk kurbanını üzerine koştu. Genç kız daha ne olduğunu anlayamadan üzerinde Damien'ı buldu. Damien, kazığı kaldırdı ve kızın bağırmak için açtığı ağzından içeri sokup ensesinden çıkardı. Herkes biranda dehşete kapılmıştı. Bütün hepsi kapılara koştular ama hiçbiri kapıyı açamadı. Bir kaçı asasını çıkarıp. Damien'a doğru döndüler fakat büyüleri Damien'a ulaşacak kadar hızlı değildi. Arkaya dönen beş kişiden üçünün boynunu kırmış, birinin kalbine kazığı saplamış, sonuncuyu ise ısırarak öldürmüştü. Hepsi sadece saniyeler içinde oluyordu. Herkes kapılara büyüler gönderiyordu fakat burası tehlikeli bir bölgeydi ve her kapıda büyüler için karşı büyüler vardı. Çoğunun kapılarla uğraşması Damien'ın işini kolaylaştırıyordu. Bu sefer pelerinin içinde ucu oldukça sivri bir bıçak çıkardı ve birinin arkasından yaklaşarak omurgasını boydan boya yardı. Daha sonra elini içeri soktu ve ön tarafta çıkardı. Çığlıklar Damien'a müzik gibi geliyor ve onun gülmesine neden oluyordu. Onun mutluluğu buydu işte. Gözlerindeyse hâlâ ölümün karanlığı vardı. Sıra sıra hepsini öldürüyor neredeyse hiçbiriyle uğraşmıyordu sadece boyunlarını kırıp oldukları yere yığılmalarını bekliyordu. Bu sırada önünden, arkasından, sağından, solundan heryerinden büyüler uçuşuyor onu hedef alıyordu. Koskoca bardan geriye sadece yirmi kişi kalmıştı.Ve karşı koyanların sayısı yarısı kadar yoktu. Damien onları büyük bir zevkle öldürüyordu. Barda öldüren lanetler yağıyordu. Her tarafından yeşil büyüler geçiyordu. Damien ise onlardan kaçıyor ve bazen önüne çıkanları kalkan olarak kullanıyordu. Sonunda sadece onbeş kişi kalmıştı ve sadece bir tanesi Damien'ın karşısında duruyordu. Damien onunla oyun oynuyordu. Büyülerinden oyun oynar gibi kaçıyor ve kahkahalar ile gülüyordu. Ama artık sıkılmıştı. Kendini biranda büyücünün arkasına attı ve asasını kırıp, kafasını sağa doğru yatırdı. Ve sivri dişleri büyücünün boynundan içeri girdi. Kanı Damien'ın vücuduna akıyor ve istediği tek şeyi elde etmenin verdiği zevkle karışıyordu. Damien, büyücüyü yere attı ve arkasını dönüp bir ıslık çaldı. Barın arkasından çıkan adam Damien'a küfürler savurarak kapıya doğru gitti ve kilidi açtı. İçeride kalan çok az kişi koşarak kaçtılar. Kapıyı açan adamsa yerdeki cesetlere ve kanlara bakıp daha çok küfür ediyordu. Damien adamı umursamdan Michael'a döndü. Gözlerinde hâlâ ölümün karanlığı vardı ve ağzının her tarafında öldürdüğü adamların kanları vardı. Elinin tersiyle ağzını temziledi. "Şimdi ölümü gördün mü Michael? Benim için ölüm bu kadar kolay bir şey. Sadece isterim ve istediğim kişi ölür Michael! Asla kaçamaz, asla saklanamaz ve asla beni yenemez! Bunu o az gelişmiş beynine sok!"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Valeria Nerissa Wesley
Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
Valeria Nerissa Wesley


Gerçek İsim : Ebru.
Mesaj Sayısı : 1504
Kayıt tarihi : 13/09/09
Yaş : 30

Karakter Bilgileri
Rol Puanı:
Francois Left_bar_bleue100/100Francois Empty_bar_bleue  (100/100)
Patronus: Beyaz Leopar

Francois Empty
MesajKonu: Geri: Francois   Francois Icon_minitimePtsi Tem. 25, 2011 10:22 pm

Betimleme: 28 / 30
Paragraf Düzeni: 5 / 5
İmla Düzeni: 6 / 10
Anlatım: 36 / 40
Kurgu: 14 / 15

Puanınız; 91. Ailemize hoşgediniz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Francois
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ateş Oku RPG ~~ Hogwarts :: Karakter ve RO Dünyası :: Oyun Vadisi :: Seviye Belirleme-
Buraya geçin: