Ocean Brooke
Mesaj Sayısı : 1 Kayıt tarihi : 09/11/10
| Konu: Ocean Brooke. Paz Kas. 14, 2010 6:33 am | |
| Ad - Soyad:Ocean Brooke. Kişisel Özellikleri:Kendine güveni tam olan biridir. Soğukkanlıdır. Yaptığı hareketlerin sonucunu düşünür. Mantıklıdır. Girdiği ortamlarda öne çıkmayı sever. Çevresi onun zeki olduğunu söyler. İlginç ve yaratıcı düşünceleri sever. Gerektiğinde eğlenmeyi bilir. Genelde zekası ve düşünceleriyle öne çıkar. Fiziksel Özellikleri:Uzun kahverengi dalgalı saçları vardır. Buz mavisi gözleri , hafif çıkık elmacık kemikleri ve dolgun kırmızı dudakları vardır. Uzun boyludur. Doğal giyinmeyi sever. Aile Geçmişi:Annesi küçük kız kardeşi Hayley 'e hamile iken Ocean 4 yaşındaydı. Bir gece eski salonlarında otururken annesinin sancıları başlamıştır. Babası hızla onu hastaneye yetiştirmiştir. Ocean 'nın girmesine izin vermemişlerdir. Birkaç günün sonun babası kırmızı gözleriyle onun odasına gelmiş ve olanları ona anlatmıştır. Annesi Hayley 'nin doğdoğu sırada hayatını kaybetmiştir. Ocean başta bunu anlamamış sadece babasına sarılmakla yetinmiştir. Yıllar geçtikçe Ocean annesinin yokluğunu dahada hissetmeye başlamıştır. Hayley 'e karşı hep mesafeli davranmıştır. Hogwarts 'a girdiği gün dönüm noktası olmuştur. Oraya olan hayranlığı küçük yaşta başlamıştır. Hogwarts 'ta hayatın yeniden düzene sokmuştur. Derslerde oldukça başarılı olan ve zekiliği ile öne çıkan biri olmuştur.RP Örneği:
*Başka bir sitede yaptığım rp. - Spoiler:
Soğuk ve kasvetli bir kış gecesi Darcia 'ların malikhanesindeki günlerden biriydi. Kimse gecenin hava kadar kötü ve kasvetli geçeceğini bilmiyordu. Küçük kız kendi halinde köşesine çekilmiş, yaşlı büyükannesi ise aynı onun gibi kendi halindeydi. Eski kapının tokmakları hızlıca vurulmaya başladı gelen kıyameti haber verir gibi. Kız koşturarak kapıya gitti ve eski kapının sürgüsünü açtı. Aşinası olduğu kadın karşısında durmuş korku dolu gözlerle onu süzüyordu. Mavi gözleri yaşlıydı. Göz altlarına anılarını taşır gibi halkalar oturmuştu. Uzun desenli elbisesi ona doğal bir hava vermişti.
Kadın gözlerini ondan zorla ayırıp içeriyi görebilmek için uzanmıştı. Küçük kız kadının şekilli bacaklarına yapıştı. Gözlerini kapadı kız, karşısındakinin hayal olmadığına kendini inandırmak ister gibi. Gözlerini açarsa buharlaşıp, yok olacağını hissediyordu. Kollarını dahada sıktı. Bunun üzerine kadın dayanamıyormuş gibi içini çekti ve narin kızın kollarını zorla gevşetti. Kızın tekrar yapışmasına izin vermeyerek içeri koşarmışçasına girdi.
Büyükannesi elindeki örgüyü kenara atmış, kadını daha iyi inceleyebilmek için gözlerini kısmıştı. Fakat ne kızdan nede yaşlı büyükannesinden ses seda çıkmıyordu. Küçük kızın boğazında düğümlenmişti kelimeler. Kadın bunu fırsat bilerek içeri koştu. Tekrar salona döndüğünde ise yalnız değildi. Kadının elindeki büyük bavula baktı kız. Küçük aklıyla neler olduğunu çözmeye çalışıyordu. Fakat asıl amacı aklına gelen acı verici düşünceyi kabul etmemekti. Ama o anın yavaş yavaş yaklaştığını hissedebiliyordu.
Kadın kızı umursamadan yavaşça büyükannesine yaklaştı. Kızın duymasından korkar gibi sessizce birşeyler fısıldadı yaşlı kadına. Malikhanenin geniş bordo duvarları küçük kızı yutacakmış gibiydi. Yanan şöminenin üstündeki resimler gözüne takıldı. Kendi resmi, büyükannesiyle çekilmiş gülen fotoğrafları.. Fakat aralarında hiç onunla çekilmiş fotoğrafı yoktu. İçi acıdı bir an. Tekrar kadının yüzüne baktı. Büyükannesi kadının söylediklerini duyunca yüzü kırıştı ve gözleri korkuyla büyüdü. İsyan etmek isteyen bir hali var gibiydi. Gözlerini küçük kıza çevirdi bu sefer.
Kız büyükannesinin acısını ve çaresizliğini kendinde hissediyor gibiydi. Yutkundu. Kadın sonunda döndü ve kapıya yöneldi kıza bakmadan. Kapının eşiğinden küçük kıza çaresizce bir bakış attı. Bunu yapmaya mecburmuş gibi. Kızın midesindeki acı büyüdü. Acıyı damarlarında hissediyor gibiydi. Kadının bacağına yapışıp tekrar onu bırakmaması için yalvarmak istiyordu. Ama olduğu yere mıhlanmış gibiydi. Kadın kapıdan çıkıp sessizce kaderine doğru yürürken kızın dudaklarından sadece '' Ama....'' sözcüğü dökülüyordu çaresizce..
***
Anlamsızca gözlerini salonda dolaştırırken bu anılar doldurmuştu kafasını. Hayat boyu en çaresiz ve acınası olduğu zamandı onun için. Etrafa bakındı. Siyah şapkaları ardında ağlayan yüzler ona bakıyordu. Sanki hepsi umutlarını kaybetmiş gibiydiler. Salondakileri gördükçe kendini oraya yakıştıramıyordu. Ne hissetmeliydi? Oda kendi yolunu kaybetmiş gibi hissediyordu.
Salonda yankılanan müzik ninni gibi geliyordu ona. Hatırladıkları ne kadar acı verici olsada bu sefer kendini durduramamıştı. Belkide oraya gitmek yanlış ve bencilceydi. Ama sanki onu sürekli dürtükleyen bir duygu gibi sürekli beyninde dolaşıyordu. Belkide diğerleri gibi aklını onunla geçirdiği güzel anılarla doldurmalı ve bir daha asla onun gelmeyeceğini düşünmeliydi. Böylece diğerlerine benzerdi. Ama onunla ilgili tek ve acı anısı buydu. Veya sevinmeliydi ondan kurtulduğu için. Artık biraz olsun hayatına yön verebilirdi. Ama içinden hiçbirşey yapmak gelmiyordu, hiçbirşey hissetmemek. Bu mümkünmüydü peki?
Tören müziği başladı ve diğerleri gibi oda gözünü sahneye dikti. Büyük ahşap ve görkemli tabut sahnenin ortasına bırakıldı. Ve işte oradaydı. Gülümseyen resmi ona bakıyordu. Her ne kadar gerçek olmasada ne hissettiğini çözemiyordu. Nefret, üzüntü, hayalkırıklığı ve en çokta yalnızlık. Kendini yapayalnız, bomboş bir teneke gibi hissediyordu. Onsuzda yaşamıştı ve pekala onsuzda yaşamaya devam edebilirdi değil mi? Salondaki ağlayan sesler kulaklarını uğuldatıyordu. Onlara isyan etmek , hayatın hala devam ettiğini ve az sonra onlarında burdan çıkıp gideceğini hatırlatmak istiyordu. Biraz sonra onun yerine sadece anıları kalacaktı aklında.
Peder 'in onun hakkında söylediği güzel(!) sözler düşüncelerini böldü. Birkaç siyah giyinimli insan daha kürsüye çıktı ve onunla ilgili düşüncelerini dile getirdi. Şükürler olsunki onun hakkında söyleyebileceği tek güzel söz geçmiyordu aklından. Birkaç dakika sonra tören bitmiş, salondakiler yavaş yavaş gitmeye başlamıştı. Herkes çıkana kadar yerinde oturup sabırlıca bekledi yüzleşmeye hazırlanır gibi. Herkes gittikten sonra yavaşça ayağa kalktı ve sahneye doğru yürümeye başladı.
Topuklarının sesi büyük salonda yankılanıyor, mozaik camlardan sızan ışık resmi aydınlatıyordu. Tabutun başına geldi ve yüzünü buruşturdu. Gene midesindeki aşinası olduğu ağrı başlamıştı. Elindeki sarı laleyi yavaşça çiçeklerin olduğu kısıma baktı. Her çeşit çiçeğin olduğu bölümde bir tek onun lalesi parlıyor gibiydi. Tabuta baktı ve
'' Buraya kadarmış Judith. Sanırım artık gerçekten ayrılık vakti geldi. ''
dedi. Keder ve sitem dolu sesi bomboş salonda asılı kaldı. Gözünü dolduran tek bir yaş damlası yanağından süzüldü geçmişin anılarını silmek istercesine..
| |
|