Bir kaç kadeh içtikten
sonra Kızıl Şarap'tan ayrılmıştı. Şimdi boş sokakların karanlığın
içinde belirginleşen sessizliği, Dolunay'ın eşssiz ışığı altında
ilerliyordu. Sarsak adımlarından yorgunluğu sezilebiliyordu. Siyah
gözlerinin güçsüzlüğü kendini ele veriyordu. Bu güçsüzlük
herzamankinden farklıydı. Ölüm yiyenlerin sayısı artmıştı. Bu nedenle
artık sık sık toplantılar düzenlemek zorunda kalıyordu. Bu da onu
yoruyordu,fakat şaşılası bir sükünet hissediyordu bedeninde. Atan bir
heyecanla tartışmlar oluyordu. Toplantıya katılanlar arasında Mathers'ta vardı. Bu grubun ileri gelenlerinden sayılabilridi. Verilen
kararlarda söz sahibi oluyordu. Toplantılar Mathers ile konuşurken
,yahut onu seyrederken daha tabii davranıyordu. Sert bakışı
kesinkinleşiyor,sesi daha çekici bir ton alıyordu.
Toplantılarda
tartışmalar fazla kızıştımı,Mathers ayağa kalkar,çınlayan titreşimler
yapan sesiyle konuşmaya başlardı. Sözlerindeki iğneleyicisertlik
ötekileride yatıştırır ölçülü olmaya davet ederdi. Bazen onlara
kızıyordu. Toplantılara Ruby katıldığında genel bir gergnlik yaratırdı
havada. Bütün tartışmalar kavgalar Ruby veMathers[Eregons'un] başı
altından çıkardı. Hep yeni yıkanmış gibi görünen parlak saçlı Audrick
de onların tarafındaydı. Ortalığı karıştırmayı severdi. Andrew ise az
konuşurdu;bağırmadan ciddi bir sesle konuşurdu. Jeff gibi o da hep
Vlasov'un fikirlerini paylaşırdı.Herşeyde ikiyüzlülük,düzensizlik çoğu
zaman komik ama her zaman kötülük getiren bir çeşit budalalık...Bu onu
güldürüyordu. Seslerin yükseldiği kalabalık bir sokağa daldı.
Bu
sesler sertti,ağırdı. Cenaze töreni için toplanan bir kalabalıktı.
Uğultular kesildi. Sokakta sadece tempolu adımların tok sesi kaldı. Bu
sesler başlar üzerinde yükseliyor,henüz uzaklarda bulunan bir
fırtınanın ilk gökgürültüsünü andırıyordu. Gitgide şiddetlene soğuk
rüzgar tozu toprağı suratlara çarpıyordu. Hüzünlü ilahilerden yoksun bu
cenaze töreni,murakabeye dalmış bu çatık kaşlı yüzler bir felaket hissi
uyandırıyordu Vlasov'da. Kafasında ağır ağır dönüp duran
düşünceler,izlenimlerini geri plana itiyordu. Kalabalığı uzun
kollarıyla yararak lanetler okuyup, sıyrılmaya çalışıyordu. Koluna bir
omuz atıldığını hissetti. Ölümün karanlığında kalmış siyah
gözlerini;eski sivri uçlu uzun şapkayı hiç tereddüt etmeden
kaldırdı,karşısındakinin tepkisini önemsemedi,önemsemzedide.
"Micheal'ın cenaze törenine katılacak mısınız efendim ?
"Micheal'dan banane! Onu tanımıyorum bile ! Tanısam bile niye törene katılayım ki!"
"Yinede katılmalısınız !Elbet bir gün sizde ölüceksiniz!"
"Haklısın galiba...Ama bildiğim birşey daha var benden önce sen ölüceksin ! Defol başımdan ! "
Artık
sokaklar boş kalmıyordu. Hergün her dakika birileri ölüyor gibi cenaze
törenleri oluyordu. İntiharlar,katliamlar gittikçe artıyordu. Bu tür
olaylar hoşuna gitmiyor değildi; fakat bunu kimler tarafından
yapıldığını bilmiyordu. Bir an için adamlarının habersiz baskınlar
yaptıklarını düşündü. Buna cesaret edemeyeceklerini bildiğinden
aklından silmeye çalıştı bu düşünceyi. Kalabalığın doldurduğu sokaktan
ayrıldı. Sessiz karanlık bir sokağa daldı. Sert rüzgar gözleri kör
ediyormuş gibi sıkı sıkı gözlerini yumdu. Biraz ovuşturduktan sonra
gözlerini açarak bir kaç adım attı.
Uzun ince bir gölge
sokağın sonunda iler geri ilerliyordu. Sinirli, birşeyler kaybetmiş
gibi dönüp dolanan bu gölgeden çekinmedi. Kim olduğunu sokağın züerine
düşmüş sisten göremedi. Karanlığın altında,dolunayın ışığında biraz
daha ilerledi,gölgelerden başak bir şey görmek imkansız gibiydi.
Gökyüzündeki yarasaların gölgeleri sokağa yansıdı. Geceninderin soğunda
fink atan yarasaları izledi bir süre. O da onlar gibgece yürüyendi.
Gündüzleri güneşten nefret ederdi. Sokağın sonundaki gölgeye dikkatlice
baktı. O esrarengiz gölge Vlasov'u fark etmiş olsa gerek ona doğru
bakıyordu. Gölgeyi biraz daha yaklaştı. Ve garip garip güldü.
"Yakalandın...!Şimdi karanlık,sessiz sokakta yalnız...Tehlikenin tam ortasında,tam kucağındasın !
Sessinden
emindi. Gözlerinde ateşten kopmuş korlardan birşeyler vardı sanki.
Siyah cübbesinin altında korkunç hayaletlere benziyordu,karanlığın
sisin altında geceyi tamamlıyor gibiydi. Cübbesinin cebindeki asayı
sıkıca tuttu. Bir an sadıracakmış gibi oldu. Havada savaş kokusu vardı.
Not:
(Tüm İsimleri Kendim Uydurmuşumdur)