Andrew, zindanlara inen merdivenleri inerken bir yandan elindeki asayı inceliyor, bir yandan da az önceki olayı düşünüyordu. Olamaz, bu kadar iyi kalpli olamaz. Bu mide bulandırıcı. diye söylendi kendi kendine. Nasıl olur da sırf bir Hufflepuff'ı korumak için onu sersemletebilirdi! Lanet olası kanı bozuk, bir Slytherin olmayı asla hak etmiyor. ve bir küfür savurdu sessizce. Ayak sesi soğuk zeminde yankılanınca, zindanlara geldiğini fark etti. Yürüyüşü zindanlarda yankılanırken İksir Dersliklerine doğru yürüyordu. Dersten yeni çıkmış bir grup Gryffindor öğrencisinin fısıldaşmalarına aldırmadan koridoru hızlıca adımladı ve İksir Derslikleri'nin girişinin biraz daha ilerisindeki köşeye geldi. Elini duvardaki taşların üzerinden gezdirdi.
-- 5 dakika sonra --
Andrew, yer altındaki taş döşeli koridoru adımlıyordu. Tam kendi zevkine göre biryerdi burası, uzun taş döşeli bir koridorun sonunda kocaman bir taş şöminenin yandığı, koyu renk deri koltuklarla donatılmış bir salon. Ancak salonu aydınlatanın ışığın sarı olmadığını, dolayısıyla şömineden kaynaklanmadığını Andrew birinci sınıfta keşfetmişti. Odayı aydınlatan ışık, tavandan sarkan yeşil avizelerden geliyordu, ancak avizelerin içinde Muggle dünyasında gördüğü lambalardan değil, mum yanıyordu. Andrew kafasını yerden kaldırınca, karşısındaki koltuğun üzerine kurulmuş, önünde ahşap yeşil ve büyük bir masa bulunan kardeşi Max'ı gördü. Sol tarafındaki masada iki kızın kıkırdaşmasına aldırmadan kardeşinin yanına gitti. Sırt çantasını masanın üzerine bıraktı ve konuştu.
Selam, Max.