Lorriane Milla Owston
Gerçek İsim : Merve Mesaj Sayısı : 25 Kayıt tarihi : 23/08/10 Yaş : 30
| Konu: Lorriane~ Salı Ağus. 24, 2010 10:37 pm | |
| Adı: Lorriane Milla Owston Yaşı: 21 Doğum Tarihi: 19 Eylül Uyruk: İskandinav Kişisel Özellikleri: Entelektüellik. Bilinmezlik. Ya da ikiyüzlülüğün birleştiği bir beden, bir beyin. Lorriane. Evet, işte o benim. Asla umursamazlığa gelemiyorum, çünkü bir şeylere önem verirsem ancak başarılı olabilirim. Değerli şeyler var benim gözümde, önem verdiğim her şey benim için değerli, kat kat. Bilinmez bir yönüm var, kabul ediyorum. Duygularım ne zaman, nasıl ortaya çıkabilir ben bile bilmiyorum. Sanki duygularım benden bağımsız gibiymişçesine, tabi gerçekten duygulara sahipsem. Görsel hafızam büyük, gördüğüm bir şeyi unutmam gerçekten çok zor. Fil hafızası derler ya hani, benimki de o hesap. Hareketlerim de böyle, ne zaman nerede ne yapacağım belli olmaz. Farklı kişiliklere ve karakterlere bürünebilirim. Evet, bunu yapabilirim. Soğuk bir gecede korkunç bir yaratık, dans ederken zarif bir genç bayan. Aşırı kaygılı biri değilim. Tamam, çoğu şeyi umursuyorum ama hemen evhamlanan biri de değilim. Doğru yer ve doğru zamanda sakin olmak işe yarar, değil mi? Şeytani biriymişim ayrıca, gönül ilişkilerinde bana güven olmazmış. Geçen geceki adam öyle söyledi. Sanırım haklı. Ayrıca, hiç bilmediğiniz bir yönüm var, şiddet. Sadece sinirlendiğimde ortaya çıkan, beni tamamen değiştirebilen bir huy. Fiziksel Özellikleri: Henüz alacağım modele karar vermedim. İstediği Meslek: Dansçı Neden bu Meslek?: Kurguma göre Lorriane Beauxbatons mezunu.
- Spoiler:
Beauxbatons Sihir Akademisi yetiştirdiği kızların güçlü olmasının yanı sıra yetenekli olması gerektiğine de inanırdı. Zerafetiyle göz kamaştıran Beauxbatons kızları mutlaka bir sanalta ilgilenirdi. Dördüncü sınıfta seçmeli olan "Sihir ve Dans" dersine katılmıştım. Hem asa kullanıyor hem dans ediyorduk. Dans ederken asamızdan parıltılar çıkartıyor, kimi zaman çevremizdeki objelerin yerini değiştiriyorduk. Sihrin ve dansın uzun zaman hayatımı yönetebileceğini ve Londra'ya gelmeme sebep olacağını nereden bilebilirdim? Yine bir yaz günü Lé Sortie sahilinde kibar Fransız erkeklerine yeteneklerimi göstermekle meşgulken bir adamın uzaktan beni seyrettiğini fark ettim. Kumral saçları sanki bekleyememiş de birden çıkmış gibi gürdü başında. Sabırsız, yeşil bakışları da yabancının kişiliği hakkında yeterli bilgiyi veriyordu. O zaman anlamıştım, belki de hissetmiştim uzun bir süre onunla çalışacağımı. Okula gönerken gece beni durdurmuştu. "Yetenekli bir kızsın. Aksanından Fransız olmadığın da belli oluyor. Benim barda dans etmeye ne dersin? Haftada iki gece..." Örnek Role Play: - Spoiler:
Soğuk. Tenini ürpertiyordu. Belki de yalnızca öyle olmasını umuyordu, hissizliklerle donatılmış bedeninin soğuğu algılayabilmesi mümkün olabilir miydi? Gecenin karanlığında gölün kıyısında ilerlerken kendi kendine, düşüncelerinde barınabilecek son şeydi üşüdüğünü bilmek.
Saklanmak. Ah evet. Bu konuda kesinlikle yanılmıyordu. Eski günlerde işlediği suç bütün hayatını mahvetmeye yetmişti. Yıllarca saklanmak zorunda kalmıştı. Bütün herşeyini kaybetmişti. Ailesini, arkadaşlarını ve tabi kimliğini... Bunların karşılığında iyi birşey almıştı o iyilik meraklılarından... Yine onlar gibi iyilik düşkünü bir aile. Peki bunlar kaybettiklerinin karşılığı olabilir miydi? Kesinlikle hayır.
Yine buradaydı. Bir ailenin karşılığında bütün benliğinin kaybolduğu yerde. Yaptıkları yüzünden kimliğini değiştirmişti, yeni bir meslek edinmek zorunda kalmıştı ve arkadaşlarını kaybetmişti. Peki pişman mıydı? Hayır. Onlara iyi bir ders vermişlerdi. Güneşin kaybolan ışığıyla birlikte bir ailede yeryüzünden silinmişti. Herşeye rağmen mutluydu. Kendini lorda adamıştı, karanlık yeryüzüne hakim olmaya yakındı. O budala iyilik meraklıları kaybedeceklerdi sonsuza dek.
Bütün bunları bir kez daha düşündü rüzgarın saçlarında yarattığı hafif dalgalanmalarla birlikte. Zihninde yankılanan her sözcük, gölden gelen hafif su sesleri ve ağaçların arasından gelen tatlı uğultuyla bütünleşiyordu. Kendini toparlamaya ve yalnızlığının tadını çıkarmaya(!) çalıştı, yalancı bir gülümseme belirdi dudaklarında anında. Dışardan bakıldığında yalnızlıktan bunalmış genç bir kadın konumunda değil, insanlardan bıkmış asabi bir yeniyetme gibiydi. Umursamıyordu da, uzanıp saçlarına tutturduğu minik lastik tokayı çekti hızla ve rüzgara karışıp tamamiyle dağılmalarına izin verdi. Adımlarını yavaşlattı önce, ardından bir süre ara vermeye karar kıldı. Düzenli aralıklarla ağaçların arasında yerleştirilmiş banklardan birine doğru ilerleyip yavaşça oturdu ve kollarını bedenine dolayarak serin suları seyre daldı. Zihninin her bir köşesinden fırlayan binlerce soru ne kadar da bunaltıcıydı, kalbinin yalnızlıktan bunalmış olmasına karşılık zihni popülerliğinin zirvesindeydi sanki. Verdiği derin nefesle birlikte karmakarışık düşüncelerini de karanlığa bıraktı, bir süre kendisini toparlamalıydı. Gözlerini yumdu, ve öylece sessizliği dinlemeye başladı.
Boşlukta hissediyordu kendini J. Ucu ne kadar uğraşırsa uğraşsın gelmeyen bir boşluk. Hani kabuslarınızdan düşerek uyanırsınız da, her şeyin soyut dünyada kaldığını görürsünüz ya, Jeona'nınkiler adeta somut olarak ona bakıyorlardı. Her ne kadar geçmişini bırakıp gelse de bu aileye; geçmişin getirdiği korkunç gerçekler bir türlü yakasını bırakmıyordu. Kafası meşgulken gayet rahat olacaktı, bunadn emindi, bir nebze de olsa kafasını bu düşüncelerden arındıracaktı. Ama ya kendini yalnız bıraktığında? Bazı şeyleri kafasında büyütüyor olabilirdi ama bu gerçekti. Sonu hiçbir zaman eline geçemeyecek bir gerçek, onu boğan; hatta delirmesine yol açan bir gerçek. Gerçek demeti... Hani insan içindekileri anlatmak ister de, anlatamaz ya. Hani yemin ettirirler anlatmaması için? O durumdaydı. Konuşmaması gerekiyordu. Bu kimse için önemli olmasa da susması...
Bunları düşünürken ayakları onu Hyde Bar'a götürüyordu. Kadın ceketine daha da sarıldı ve soğuktan kızarmış ellerini nefesiyle ısıtmaya koyuldu. Mavi gözleri etrafı şüpheyle tararken az ötedeki dükkanların süslü tabelalarını inceliyordu. Tahta kapıyı gıcırdatarak araladıktan sonra yüzünü yalayan ılık meltemle mest olmuş, mekânın kokusunu ciğerlerine doldurduktan sonra masaya doğru ilerliyordu. Bu sırada cüppesinin cebinden bir paket sigarayı çıkardı. İçinden bir tanesini çıkarttıktan sonra elini ucuna doğru salladı ve küçük çubuğun parlamasını seyretti. Ciğerlerine dolan dumanı loş barın atmosferine saldı. Pek işe yaramasa da mekana göz gezdirirken acı ve küçümseme dolu bakışlarını küçük bi masaya çevirip ilerlemeye başladı. Adımları O'nun kontrolünden çıktığında beyni korkunç düşünceyle ve kendisine odaklanmış yabancı bakışlarla kalakalmıştı. Şaşkınlık dalgası mimiklerini etkilerken anıları hızla gözlerinin önünden geçiyordu. Şu an O'na bakan yabancı, aslında Jeona'nın bir zamanlar her şeyi olmuş insandı. İtiraf edemese de aşık olduğu, ama en azından en yakın dostu olduğu için açıklama yapması gerekirken hiç bir şey söyleyemeden bırakıp gittiği insan, daha doğrusu bırakıp gitmek zorunda kaldığı... Charles... Kendini hızla toparladı. Bakışlarını tekrar renkli ışıkların ışıkların aydınlattığı zemine çevirdi. Yapabileceği birşey yoktu. Kimbilir onu ne kadar kırmıştı gittiğinde. Şimdi hiç bir şey olmamış gibi yanına gitmek tam anlamıyla yüzsüzlüktü.
Çelişkiler... Her zaman yaşadıklarına benzemiyordu bu sefer ki... Yıllar önceki hayatının en değerli parçasını ya bir daha görmemek üzere kaybedecek ya da tıpkı eskisi gibi sürekli hayatında olmasını sağlayacaktı. Korkuyordu. Charles onu tersleyebilirdi. Haklıydı. Normalde hiç bir zaman ayrılamadığı arkadaşına hiç bir haber vermeden yıllarca ortadan kaybolmuştu. Şimdi ise hiç birşey olmamış gibi yanına gidemezdi. Ama onu kaybetmek... Buna değecek miydi? Hayır. Derin bir nefes aldı, gözlerini tekrar ona çevirdi. Hiç değişmemişti. Bütün anılarının gözlerinin önünden bir kez daha geçmesine izin verirken, her ne kadar bunu yapmaması gerektiğini düşünse de ayağa kalktı. Adımlarını bara çevirirken, onun kendisini terslememesini umdu. Unuttuğunu düşünmüyordu. O kadar zaman geçirmişlerdi birlikte unutmuş olamazdı. Bir anda adımları yavaşladı. Durdu. 'Ya unuttuysa?'Düşüncelerini uzaklaştırmak istercesine başını iki yana salladı. Bütün zıt duyguları aynı anda hissedebildiğine hayret etti – heyecanlı, mutlu, üzgün, umutlu... Tekrar adımlarını sıklaştırdı. Yanına geldiğinde - ki bu süre Jeona için saatler sürmüş gibi gelmişti - derin bir nefes aldı. Farkında olmadan dudakları aralandı.
"Charles."
Ne tepki vereceğini beklerken, Jeona ne düşündüğünü merak etti. Herhangi bir ipucu umuduyla Charles’ı inceliyor, belki de O’na bakarak hasret gideriyordu. Hiç değişmemişti, ses tonu, gülümsemesi, konuşma tarzı, görünüşü, bakışı… O’nun gözlerine bakarken anıları gözünün önünde canlanıyordu ve hepsinde beraberdiler. Okul yıllarında hep diğer kızlardan kıskanılmıştı, çoğu kız öğrenci O’na gelip Charles’la aralarını yapmasını istemişti. Bu O’nu öfkelendirmiş ve kıskandırmıştı. Charles hep çıkma teklifleri alırdı ama o kadar güzel kızın arasından hiç birini fark edemeyecek kadar şapşaldı. Jeona şapşal olduğu için memnundu. Her anını onunla geçirirken birden başka bir kızın buna dahil olmasına dayanamazdı, hele de Charles'ın sevgilisi sıfatıyla. Geçen uzun sessizlikten sonra beklenen tepki...
''Uzun zaman oldu değil mi Jeona? Ne kadar olduğunu belki sen benden daha iyi bilirsin. Bir süre sonra geçen yılları saymamaya başladım. Bu arada adımı hala hatırlıyor olmana oldukça şaşırdığımı söylemeliyim. Yoksa önce Hogwarts kayıtlarına mı baktın?''
Hayal kırıklığıyla mahvolmuş gururu ve acıyla kavrulan kalbiyle uyuşan ayaklarının elverdiği hızla kapıya ilerlemek istiyordu. Belki bir umut kıvılcımı vardı içinde ama artık boğucu bir dumandan başka bir şey değildi. Bu kadar saf olduğu için lanetliyordu kendini. Nasıl olup da Charles’la beraber olabileceğini düşleyecek kadar cüretkârdı? Boşluktaymışçasına kendinden geçmişken kolunda hissettiği acı ve karıncalanmayla kendine geldi. Bardağını bıraktığı eliyle bileğini sıkmıştı, sanki fiziksel acı çekerse kalbindeki acı hafiflermişçesine... Bir işe yaramamıştı, kalbinde ona acı vermeye devam eden bir madde vardı sanki, Jeona kurtulmak istese de o daha çok acı vermeye devam ediyordu... Acıdan mı, üzüntüden mi belli olmayan bir ıslaklık hissetti gözlerinde. Bu durumda istediği son şeylerden biriydi ağlamak ama yine de yanaklarına kadar akan gözyaşlarını durdurmaya çalışmadı. Kolunun kangren olacağını düşünmeye başladığında eski rengine yavaş yavaş dönen kolunu ovma isteğine karşı koyamadı. Gözleri tekrar Charles'a çevrilirken bu kez karşı koymadı ona bakma isteğine.
"Tanrım. Lütfen Charles. İsteyerek ortadan kaybolmadığımı biliyorsun. Bunu yapmam gerekliydi. Özür dilerim. Seni ne kadar kırdığımın farkındayım ama bunu seni üzmek için yapmadığıma emin olabilirsin. Tanrım... Charles seni üzmek hayatımda yapmak isteyeceğim en son şey... "
Ne yaptığını sanıyordu ki? Geçmişini gerçekte tekrar yaşayamayacağını bile bile büyük bir özlemle zihninden tekrarlamanın ona sağlayacağı fayda çok mu fazlaydı? Ya da öyle bir fayda var mıydı? Artık hiçbir sorunun cevabını veremiyordu, karman çorman olmuş düşüncelerinden kurtulma yolunu kaybetmişti, gecenin karanlığında yalnızca enstrümanların seslerinin yaşamın var olduğunu hatırlattığı bu yerde suskunca, Jeona için en değerli insanın kendisine acı çektirmesine izin veriyordu. Üstelik bir kalp, özlem dolu düşünceler ve asla tükenmeyen bir sevgiyle birlikte. Gereksiz fakat önüne geçilemeyen bir ayrıntıydı bu, Jeona içinin titremelerinin gözyaşlarına dönüşebileceğini tamamen unumuştu. Gözlerinin kızardığı veya yanaklarının ıslandığı, dudaklarının titrediği veya acıdan hiçbir şey yapamayacak halde geldiği başka bir an olmuş muydu hiç? Cevap zaten hazırda bekliyordu, hayır. Bunun gerçeklermesini sağlayan kişi ise sevdiği insandı.
Umut… Küçük, fazla büyük değil. Sadece onu biraz daha iyi hissettirecek bir şey. Ne kadar olduğu hiç önemli değil. Charles'ı istiyordu. Sadece eskisi gibi olmasını... Hem de hiç istemediği kadar… Çok basit gibi gözüküyordu. Hiçte öyle değildi işte. O kadar acı veriyordu ki. Dayanılmazdı bu. Kırılan inancı, kaybolan ümitleri, yıkılan hayalleri… Hepsi bir olmuş, Jeona'ya tuzak kurmuştu. Ve o da düşmüştü bu tuzağa… Bir çukurdaydı. Karanlık, soğuk, kendisiyle baş başa olduğu bir çukur. Buradan çıkabilmek için ' O ' lâzımdı. Ama yoktu… Bu cevap, kalbinin teklemesine neden oluyordu. Nefes alışları hızlanıyor, boğulacakmış gibi oluyordu. Bu yüzden kendinden nefret bile ediyordu. Zayıftı, dayanıksızdı… 'Hızla çarpıp çıktığın kapıdan tekrar içeri girmek istiyorsun, Jeona. Bu çok zor, tahmin edebileceğinden daha fazla...'İşte yine o sinir bozucu ses. Ustalıkla zor zamanlarını yakalayan o şey, iğneleyici ses tonu, beyninin içinde yarattığı esrar, yüzeye çıkan korkular, kriz hâlleri. “ Sus artık! “ Ağzından çıkan kelimeler onu susturabilir miydi sanki? Uzun zamandır eline geçmeyen bir fırsat yakalamıştı. Sıra ondaydı… Bunu biliyordu ve işte bu yüzden kendine hâkim olamamaktan korkuyordu. İstemsizce bir şey yapmaktan ve… Çırpınış, kaybettiği hakimiyeti geri alma isteği. Birine veya bir şeye zarar vermek. ' Susmak mı? Böyle bir zamanda? Bunun olmayacağını benden daha iyi biliyorsun, Jeona. Zayıfsın ve benim suçum değil bu. Tamamen seninle ilgili bir şey için bana kızamazsın. Güçsüzsün, korkaksın, bir hiçsin... Elindeki bir şeyi tutmayı bile beceremiyorsun. Neden buna bir son vermiyorsun J? Herkes için en iyisi bu değil mi? Dünya da bir hata olarak yaşamaktan, gerçekten zevk mi alıyorsun?' Cevap vermek istedi; ama ağzından çıkan küçük bir hırıltı oldu sadece. O sinsi gülme sesini duymak, tüm işlevlerini yitirmesine neden oluyordu. Neyse ki kadifemsi bir ses tonuyla dolmuştu bütün mekan bir anda. Her şey son bulmuştu...
''Ah, beni düşündüğün için çok teşekkür ederim J. Şimdi de beni benim için terkedip gittiğini söyle de mutluluk gözyaşlarına boğulayım. Benim için neyin iyi olduğunu nereden bileceksin ki sen? Sen gittikten sonra ne kadar acı çektim hiçbirini biliyor musun? Nereden bileceksin değil mi, sen o saçma karanlığının peşinde koşarken arkanda bıraktığın yalnızca arkadaşın olan birinin neler hissettiği ne kadar umrunda oldu ki?''
Charles' ın sözleri zihninde yankılanıyordu adeta, duyduklarıyla birlikte kendini geri çekip olduğu yerde pusmuş gibiydi. Nasıl olur da Charles' a böyle savunmasızca güvenebilmişti? Charles' ın kendisine değer verdiğine inanarak bunca zamandır kendini kandırıyordu. Oysa anlaşılan oydu ki onun tek amacı acımasızca, Jeona'ya yaşadığı acılar yetmezmiş gibi yeni bir tanesini daha eklemekti. Başarmıştı. Kendini tuzağa düşmüş gibi hissediyordu. Charles da içindeki sinir bozucu sesle birlik olmuştu ve Jeona karanlık çukurun içindeydi. Yapayalnız ve savunmasız... Kurtarıcısı yoktu artık, orada kalmaya mahkumdu sonsuza dek. Gözlerinin yandığını hissedebiliyordu, kalbi bir kez daha kabullenemeyeceği ölçüde büyük bir darbe almıştı, acı veriyordu. Şimdi ne yapacaktı peki? Ne düşünecekti? Karşısında büyük ölçüde değer vermiş olduğu erkek, Jeona'nın acı çekmesi için elinden geleni yaparken Jeona'nın tekrar ona kendini affettirmesi mi gerekiyordu? Suçlu her zaman Jeona mıydı? Gitmek zorunda olması bütün hayatını suçluluk içinde geçirmesini mi gerektiriyordu? Bunlar gibi binlerce soru zihninden teker teker geçerken Jeona hiç birine cevap verecek gücü kendinde bulamıyordu. Binlerce soru işareti ve olması gereken fakat hiç bir zaman bulamadığı bir cevap... Bir yanı olacaklardan korkarken, bir yanı aptal yerine konduğu için acı çekiyordu. Charles'ın söyledikleri tüm zihnini ele geçirmişti ve J hiç bir şey yapamıyordu bu kelime yığınına karşı... 'Tanrım...' Nefes alış verişini düzene sokmaya çabalarken hafifçe doğrularak yutkundu ve doğrudan kendisine çevrili olan Charles'ın gözlerine bakarak söyleyeceklerini kafasında tasarlamaya çalıştı. Kelimeler bir türlü uyumlu hale gelip bir cümlede toplanamıyorlardı... Ona ne söyleyeceğini biliyor fakat söyleyemiyordu. Bunu yapabilmenin yolunu kaybetmişti sanki. Derin derin soluyarak sakinleşmeye çabaladı. O an dilediği tek şey lanet yürüyüşün sonunun hiç buraya çıkmaması ve Charles'la hiç karşılaşmamış olmasıydı. Ona ne cevap vermesi gerektiği açık bir şekilde belliydi, ertelemenin anlamı yoktu. Özür dilemeliydi. Yine Jeona suçluydu, verilecek cezayı hafifletmek yine kendini affettirmeye çalışmalıydı. Ne olacaktı yargıç kararını verdiğinde? Bir daha onu göremeyecek miydi, birlikte geçen onca mutlu saat sonsuza dek karanlığa mı gömülecekti? İki yabancı mı olmaları gerekiyordu artık? Bütün bu sorulara cevap verecek kişi bu kez J değildi, davanın yargıcı karşısındaydı ve Jeona'nın kendini savunmasını bekliyordu acımasız bir şekilde... Hafifçe başını kaldırdıktan sonra derin bir nefes aldı ve gözlerini yeniden onunkilere dikerek kırık bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
"Sanırım artık senin açından bakılırsa ben bir dost bile değil, karanlığa mahkum edilecek bir suçluyum. Asla affedilmeyecek bir suçlu. Peki Charles sence ben kendimi bu kadar kolay mı affettim? Ne kadar çok pişmanlık yaşadım tahmin bile edemezsin. Seni bırakıp gitmek, başkalarıyla birlikte olmak. Ben gerçekten... Gerçekten kendimi hiç affetmedim. Bunlar yaşandıktan sonraki hiç bir günüm pişmanlık ve acı içinde kıvranmadan geçmedi zaten;tabi bir de buna senden uzak olmak eklenince... Dayanılmazdı... Hayatın hiç bir anlamı kalmamıştı, ne için nefes aldığımı bilmiyordum. Yaşamak otonom bir biçimde devam ettirdiğim bir şeyden ibaretti bunca yıl... "
O zamanları hatırlaması bile içinde dayanılmaz bir acıya neden oluyor, nefes almasını engelliyordu. Okuldayken bunların olabileceği zihninin en ücra köşelerinden bile geçmezdi, tek hayali vardı. Bütün hayatı boyunca Charles'ın yanında olması, Onu bırakıp gitmemesi... Ama giden Jeona olmuştu her ne kadar istemese de... Düşüncelerini bölen bir iç geçirme sesinden sonra yine dudakları aralandı.
"Bunu yapmış olmam utanç verici ama dediğim gibi artık benim için hiç bir anlam ifade etmiyor en ufak bir zerresi bile. Ben... Ne diyeceğimi bunu yaptığım için senden nasıl özür dileyeceğimi bilmiyorum gerçekten, sadece..."
Söyleyeceğinin Charles çin bir önemi var mıydı? Olmalıydı, kalbinde Jeona için ufacık da olsa biraz sevgi kalmalıydı. Onca güzel zaman tek bir hatayla kaybolamazdı. Ya da... Sadece Jeona mı böyle düşünüyordu?
"Seni seviyorum. "
| |
|
Valeria Nerissa Wesley Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
Gerçek İsim : Ebru. Mesaj Sayısı : 1504 Kayıt tarihi : 13/09/09 Yaş : 30
Karakter Bilgileri Rol Puanı: (100/100) Patronus: Beyaz Leopar
| Konu: Geri: Lorriane~ Salı Ağus. 24, 2010 11:42 pm | |
| | |
|