Adı''A. Daniel Crownie
Yaşı"24
Doğum Tarihi" 21.01
Uyruk" İngiliz
Kişisel Özellikleri" Egoist ve kendini beğenmiş bir yapısı vardır. Karakterini sadece kendisi yönetebilir ve başkasına, hatta en sevdiğine bile müsaade etmez. Kadınları küçümser ve obje olarak görür. Karşısındakiler sadece onun emirlerini yerine getirmek için yaratılmış canlılardır. Karanlık iliklerine kadar işlemiştir. Acıma ve sevgi gibi duygulara sahip değildir. Ailesi tarafından şımarık bir şekilde yetiştirildiği için elde edemediği şey olamayacağını düşünür.
Fiziksel
Özellikleri" Yapılı bir vücudu vardır. Suratı ifadesiz fakat etkileyicidir. Tıpkı bir ressamın elinden çıkmış gibi... Buz rengi gözleriyle, otoriter ve etkileyici bakışlara sahiptir.
İstediği Meslek" İksir Profesörü
Neden bu Meslek?" Profesörlük mertebesi, öğrenciler kendisine efendim demek durumunda kalacağı için egosunu tatmin ediyor.
Örnek bir Roleplay"
Boşa Hayat
Öyle bir pozisyonda koşmak pek de heyecan verici sayılmazdı.Özellikle arkanızda kimliğini bile bilmediğiniz bir adam varsa...Yüzündeki o boş bakışlar bile küçükken başından bir şeyler geçtiğini anlatıyordu.Hayata karşı hiç bir şey hissetmeyen buz tutmuş bakışlar...Belki de babası taciz etmişti..Ya da küçükken tecavüze uğramıştı.Ne olursa olsun zulüm görmüştü o gözler...Belki de babası annesini gözleri önünde öldürmüştü...Onu suçlayamadım bir an...Gözlerindeki çaresizliği gördükçe ona kızamıyordum.Ama korku bedenimi alev alev yakıyordu.Ciğerlerimin patlata patlata bağırıyordum, biri duyar umuduyla...Dalağım şişmişti koşmaktan,karnıma kramplar giriyordu.Son kez bağırdım ama birinin duyması zaten mucize olurdu.Ormanın ortasındaydık,hayvanlarla başbaşa.Bana ne yapacağı, ne yapabileceği hakkında hiç bir fikrim yoktu.Ama insan bilmediği şeyden korkar ya ,ben de öyle korkuyordum.Bu duruma nasıl mı geldim?Peki her şey iki hafta önce başladı:Okuldan dönerken bir yabancıyı fark ettim.İlkin garipsemedim ama beni takip ettiğini anladığım an içimi buram buram bir korku sardı.Takip eden iki gün de peşimdeydi,aileme bir şey söylemedim ,söyleyemedim.Çünkü korkuyordum,ailem tutucuydu.Ben ise okula varmadan önce gömleğinin ilk üç düğmesini açan bir kız.Ailem yaptıklarımı öğrense beni katolik okuluna,manastıra falan yollarlardı.Ben erkeklerle flört etmeyi seviyordum ama ailem her cumaya kiliseye gitmemi...Gitmezdim tabii, onlar gittiğimi düşünürken ben her hafta değiştirdiğim erkek arkadaşımla onun cumaları boş olan evine gidredim.Birlikte bira içer sonra da öpüşürdük.Hatta bir ara erkekler para bile teklif ettiler bunun için...Ben parayı da severdim.Tabi bazılarıyla bunun için çıkıyordum.Kişiliğimi öğrendiğinize göre-ki kendimi inkar edemezdim- olaya geri dönelim.Aslında Benim suçum yoktu,ailem fazla tutucuydu ve yasakları bana çekici geliyordu. Bir gün cesaretimi toplayıp adama sordum:
-Ne istiyorsun benden?
Adam cevap vermedi.Keşke sormasaydım.Beni arabasına bindirdi.Ormana doğru götürdü.Çok hoş bir adamdı.Her istediğini elde edebilecek düzeyde…Peki ama benden ne istiyordu.Alt tarafı 16 yaşımda bir okul kızıydım.Çok geçmeden niyetinin düşündüğüm şey olmadığını anladım.Niyeti intikamdı.Kimden benden mi?Hayır geçmişte ona ne yaşattıysa o şerefsizden…Niye ben?İşte koşarken aklımdan geçirdiğim de o oldu.Son gücümü bağırmaya harcamıştım.Artık gücüm yoktu,yere yığıldım.Beni ormanın içindeki eve götürdü.Artık kaçış yolu yoktu.Ölecektim.Tanrıya yalvardım tüm günahlarımı bağışlasın diye ama her şey için geçti, çok geç… Adam beni koltuğa bıraktı.Sadece oturuyordu. Suratındaki ifade benim çaresizliğimi gördükçe yumuşuyordu.Çaresizliğimden zevk alan bir psikopattı.Bıçakla yavaş yavaş yaklaştı.
Pişmanlık
Hava karanlıktı. Ağaçların dalları canlıymışcasına, lodos ile birlikte sallanıyordu. Yanımdaki uçurum gittikçe derinleşiyordu sanki... Kurtulacaktım, her şey bitecekti. Artık acı hissetmeyecektim, vicdan azabı artık beni daha fazla tüketemeyecekti. Canını aldığım insanın suretini rüyamda görmeyecektim artık... Ama ne sevgilimin sıcaklığını tadabilecektim kollarımda, ne de o güzelim kokusunu içime çekebilecektim. O elbet mutlu olurdu. Öldükten iki hafta sonraya kadar acı çeker sonra da yeni aşklara yelken açardı... Ya kız kardeşim, artık onu okuluna kadar kucağında taşıyacak biri olacak mıydı? Ya da bacakları tutacak mıydı? Ben bunları göremeyecektim. Hayatım iki kadının etrafında dönüyordu. Onlar bensiz ne hale düşerdi?
Son pişmanlık fayda etmez... Kurtulacağım, artık düşünmem gerekmeyecek. Evet, belki kardeşimin yürüdüğünü asla göremeyeceğim, onun yanında olamayacağım. Belki Elena arkamdan lanetler okuyacak. İkisi de belki benden nefret edecek... Ama atladığımda hiçbirinin önemi kalmayacak. Benden geriye sadece bir beden bulacaklar ve diyecekler ki: "Kim bilir neler çekti?" Bir beden çok bir şey değil. Yalnız, soğuk ve paramparça bir ceset... Kiminin içi kanayacak, beni oğulları yerine koyacaklar; kimi "Hayat bu kadar mı değersiz?" diye yerecek beni... Ama o ebabil taşlarından korkum olmadan tereddütsüzce göçeceğim.
Düşünüyorum devamlı... 25 yaşında yalnız bir kadın, aşka küsmüş;artık hayatını amaçsızca harcıyor. Sokakta inadına üç beş kuruşa satıyor kendini... Onun bunun esiri olmuş... Görüyorum; 14 yaşında bir kız, kimsesiz kalmış. Yediği dayaktan, maruz kaldığı işkenceden her tarafı çürükler içerisinde... Soranlara da halini:
- Ben o zamandan beri ölüyüm, abim öldürdü beni, diyor.
Kızmıyor, amacı intikam değil. Kendi çapında Pollyannacılık oynuyor. "Belki asla yürüyemem ama hiç bir sebep için de sevdiklerimi yarı yolda bırakıp da hayattan vazgeçmem." Hayat dersi alıyor, belki de benden alabileceği en doğru ders... Erken olgunlaşmış... Tanrım aklıma gelenler o kadar ürkütücü ki sanki intihardan vazgeçecekmiş gibi hissediyorum kendimi. Ben ceza çekemem ömrümü de hapishane köşelerinde harcayamam. İçkili bir gecenin esiri olamam...
Tamam, öldürdüm o insanları, sadece kaza... Yoksa ben kardeşim yaşında bir kıza zarar verecek türden bir şerefsiz değilim. Pişmanım şimdi... Ailesi de arkamdan ne küfürler okumuştur... Kız kardeşime biri böyle bir şey yapsaydı, kendi ellerimle gebertirdim onu. Şeker ve güzel kızdı diye hatırlıyorum... Hala kendime gelmedim. Onun ırzına geçip, öldürdükten sonra hemen buraya koştum. Tecavüz edip, öldürene kadar bıçaklamıştım onu. Sonra hemen arabama atlayıp, arabayı şehir çıkışına sürdüm. Aslında arabayla da hız yapıp intihar edebilirdim. Kanımda alkol bulur "Herifin kendi kaşınmış." derlerdi. Arkamdan ağlayan olmazdı. Arkamdan birinin ağlamasına aldırmazdım ama herkesin cinayetlerin pişmanlığını hala üzerimde taşıdığımı bilmesini istiyordum. Bencillikti biraz... Sözde onuruma bir seferle iki darbe yemek istemiyordum ayyaş diye.
Bir kez daha soluklandım ve bağırdım:
-Elena seni seviyorum!
İçimi çektim ve:
-Lilian umudunu kaybetme kardeşim, bir gün iyileşeceksin!
Sonra manyak gibi kahkaha atmaya başladım. Deli gibi... Öyle ki sesim yankılanıyordu.
Uçurumun yanına gittim ve ayaklarımı sarkıttım. Artık adrenalin seviyem artıyordu. Gittikçe sona yaklaşıyordum.