Gün, geceyle olan randevusuna geç kalmış anlaşılan. Ve zifiri karanlık memnun görünüyor bu gecikmeden. Ne var ki; ben onunla aynı fikirde değilim. Muhtemelen dersin başlamasına saatler var. Şunu belirtmek isterim ki; uykusuzluktan hoşlananlar için heyecan mükemmel bir araç. Üzerimde tam tekmil - profesör cübbesi dahil - kıyafetlerim, parmaklarım çocukluktan kalma bir alışkanlıkla saçlarımın arasında geziniyor ve arada tembel tembel esniyorum. Fakat durun bir dakika! Biri kapımı tıklatıyor. Bu demektir ki; bu günün tek erkencisi ben değilim. En candan gülümsemem ve ben, bu şafak vakti konuğunu karşılamak için kapıya yöneliyoruz.
- Eleni!
Bu coşkulu selam karşılıksız kalmıyor.
- Tanja!
- Ne kadar da büyümüşsün! Diyor Eleni beş yaşındaki torununu seven büyükanne edasıyla.
- Seni görmeyeli uzun zaman oldu Lena. Uygulama dersi için bize çiftliğini açman büyük incelik.
- Ne demek. Benim küçük bebeklerimin - Lena'nın hayvanları - bşraz sosyalleşmeye ihtiyaçları var.
Eleni'yi dinlerken son hazırlıklarımı tamamlamaya çalışıyorum. Benim bu telaşlı halimi hiç bir şaşırma belirtisi göstermeden seyredişi rahatlatıyor beni. Bu güven telkin eden bakışa teşekkür olarak Eleni'nin her daim omzunda gezdirdiği yabani tarlakuşuna oldukça sevecen (!) bakışlar fırlatıyorum. Sonra Lena'ya dönerek:
- Eminim öğrencilerimle tanışmak istersin. [/color]Diyorum.
Ben odadan uçarcasına çıkarken Lena gayet sakin bir ifadeyle "elbette" diye mırıldanıyor.
Uzun ve gotik görünümlü koridor, öğrencilerin bence hoş Lena'ca yorucu sesleriyle dolup taşıyor.
- Bu gençler...
Bu uzun bir vaazın habercisi bir başlangıç. Fakat beklediğim gibi olmuyor.
- Tuhaftırlar. Diye tamamlıyor cümlesini Lena.
Büyük Salon'un önü SYB dersi için bekleyen öğrencileri ve onların tükenmek bilmeyen yorumlarını ağırlıyor bu sabah.
- Sihirli günler, arkadaşlar!
Şüphesiz bu neşeli bir başlangıç. Ve benim de hoşuma gidiyor.
- Bu Eleni. Onu tanımanızı isterim çünkü ilk dersimizi onun "Sihirli Ivır Zıvırların Şeysi" - bu tuhaf bir isim, biliyorum - isimli sihirli yaratıkların bakımının yapıldığı çiftliğinde işleyeceğiz.
- Süpürgelere lüzum yok, hipogrifleri kullanacağız.
Lena'nın her zamanki sakin ses tonu sürprizimi oldukça sakin bir biçimde berbat ediyor. Fakat, bu sakin tavır dahi öğrencilerin heyecan çığlıklarının önünü almayı başaramıyor.
- Vay canına! Diye bağırıyor birinci sınıflardan bir minik.
- Hipogrifler!
Eleni, bu pek çoğunun hipogriflerle ilk uçuşu olduğundan çiftliğinden onları kullanmak üzere bir kadro tahsis etmiş. Bu önlem sayesinde kazasız belasız çiftliğe varışımız yirmi dakika sürüyor. İlginç bir yer burası. Her hayvan türü için, çitlerle çevrili bakım alanları bulunuyor. Her çit, içinde barınan canlı türünün rengine boyanmış. Ve uçan canlılar için uçuş eğitmenleri var.
- Bakın, diyorum eğitmenlerden birinin yanına yaklaşarak
- Pek çok Uçar Sihirli Canlı uçmayı yalnız annelerinden öğrenebilirler. Eğer anne, hamilelik döneminde ortama uyum sağlayamazsa ölür. Bu da yavru canlının bir uçuş eğitmenine sahip olmasını gerektirir. Bu eğitmenler, onlara uçmayı formülü yüzyıllardır gizli tutulan bir tılsım sayesinde öğretiyorlar. Böylece yavru canlının uçmak için annesine gereksinimi kalmıyor. Şimdi eğitmenlerde Lou'ya bu konuda merak ettiklerinizi sorabilirsiniz.
Açık kahverengi saçları tepesinmde toplanmış sakin mizaçlı sevimli bir kadın. Soruları sabırla cevaplıyor. Derken Tek Boynuzlu at bölmesinden Eleni bizi çağırıyor. Atlarla yaklaşık on beş dakikda geçiriyoruz.
- Evet, gençlik. Tek boynuzlular zannedildiği gibi safkan bir tür değil, melezdirler. Ve bize sihir dünyasının kötülüğe hiç bulaşmamaış, yani hiç sapmamaış ırkı olarak bilinen elflerden ve onların kültürlerinden bir mirastırlar. Bu yaratıklar günümüzde gayet ender bulunduğundan artık binek hayvanı olarak kullanılmıyorlar. Daima ay ışığına dönük uyuduklarından yol bulmaya yardımcı olabilirler ve onların en güzel yanları, karanlıkta parlarlar
- Vaktimiz dolmak üzere. Son olarak ejderhalara bir göz atalım mı?
Ejderha bölmesi biraz tuhaf. Öğrencileri ürkütüyor bu. Çünkü onlar oksijen tüpleriyle yaşıyorlar. Tüpün vericisi burunlarına bağlı. Yalnızca burundan nefes alabiliyorlar. Bulundukları bölme oksijen içermiyor. Hem de hiç. Eğitmenler de tüp kullanıyorlar.
- Gördünüz mü? Bu uygulamanın sebebi ejderhaların alevleriyle bazen birbirlerine zarar vermeleridir. Oksijen yoksa, alev de yok. Evet, siz buna canilik diyebilirsiniz. Ben de onların bu tüplerle çok mutlu olduklarını söyleyemeyeceğim. Fakat bilmelisiniz ki; soylarının devamı için gerekli bir unsur bu. Hem biliyor musunuz? Masallarda anlatılan hazineleri ve şatoları koruyan ejderha efsaneleri kısmen doğrudur.
Anlatmayı bırakmak zorundayım. Zira, vakit doldu. Artık gitme zamanı. Beni dikkatle dinleyen öğrenci topluluğuna dönerek:
- Haydi, diyorum.
- Lena'yla vedalaşın. Bir sonraki dersimizi yine bu çiftlikte Iubitoare Pericol'ü inceleyerek geçireceğiz.
Dönüşe geçtiğimizde hepsini saran heyecanı hissdebiliyorum. Sahi, niye bu kadar kısa sürdü bu dönüş yolu?